ANKSİYETE
Anksiyete terimi, Latince anxius’tan gelir ve bu terim kaygı ve üzüntü hali Olarak tanımlanmıştır. Anxious kelimesinin anx kökü Latince angere’den gelmektedir ve o da nefesi kesilmek ya da boğulmak anlamına gelir. Anxius terimi anksiyeteli kişilerin sıklıkla yaşadıkları boğulma hissine işaret eder (Öztürk, 2015). Anksiyete ‘tetikte olunması’ için gelen bir uyarıdır. Bilinmeyen, içten gelen, belirsiz ya da kökeni iç çatışmaya dayalı olan bir tehdide karşı gösterilen bir tepkidir. Anksiyete tanımlanması zor bir korku ve endişe duygusudur. Bu duyguya vücutta bir takım duyumlar eşlik edebilir. Göğüste sıkışma hissi, kalp çarpıntısı, terleme, baş ağrısı, midede boşluk duygusu ve hemen tuvalete gitme gereksiniminin doğması gibi duyumlar örnek olarak verilebilir. Huzursuzluk, dolanıp durma isteği de anksiyetenin sık görülen belirtilerdendir. Anksiyetenin ortada somut bir tehlike olmaksızın yaşanması, sık ve şiddetli bir biçimde ortaya çıkması ve kişinin olağan yaşamını etkilemeye başlaması bireyde bir anksiyete bozukluğu olduğunu düşündürür (Türkçapar,2004).
Klinisyenler için DSM-5, DSM-5 tanı ölçütleri ve Kolay DSM-5’e göre,
Kaygı (anksiyete) bozuklukları betimlenirken, dikkate alınması gereken üç gerçekten bahsedilmektedir:
1. Normal düzeyde kaygıya sahip olmak bireyin uyum sağlaması, sağlığı, yaşamı, işlevsel olması için gereklidir.
2. Kaygı ruhsal hastalıkların birçoğunda kendini gösteren belirgin bir sendromdur.
3. Kaygı sorunları bazen madde kullanımını, bir ruhsal bozukluğu, tıbbi bir sorunu yansıtabilir.
Anksiyete bozukluklarında şu an ya da gelecekteki olan veya olacaklar için yaşanan sürekli kaygı ve bunun sonucu sergilenen kaçınma davranışı, olumsuz benlik algısı gibi bilişsel tepki ve kalp çarpıntısında, nefes alış-verişinde, titremede, kasların gerginliğindeki artış gibi fizyolojik tepkiler vardır (Ekemen, 2015). Yaygın anksiyete, bir durumu ya da birisini tehdit olarak algılayıp buna karşı uzun süreli ve yoğun bir şekilde endişe ve rahatsızlık duyma durumudur. Durumsal anksiyete, belli ya da anlık olaylarla ilgilidir (Ceylan ve diğ., 2003; akt. Kesen ve Deniz, 2015). Anksiyete; tehlikelere karşı uyum sağlayıcı bir işlev yetersizlik ve incinme duygularına karşı) sergileyebilirken, birey için yeni koşullara uyumu güçleştiren ve ketleyen bir durum da (sınav anksiyetesi) olabilir Fırat,2015).
Anksiyete bozukluklarının temel özelliği şu anki ve gelecekteki yaşanan ve yaşanacak olan olaylara yönelik duyulan sürekli kaygı ve kaçınma duygusu, olumsuz benlik algısı, kalp atışındaki ve nefes alış verişindeki artış gibi davranışsal, bilişsel ve fiziksel tepkilerden oluşmasıdır (Wilmshurst, 2005; akt. Ekemen, 2015). Kaygının temel işlevi, kabul edilemeyecek içgüdüsel dürtülerin bilinç düzeyinde algılanmasını engellemek, bu dürtülerin uygun zamanda ve uygun yollarla doyurulmasını sağlamaktır. Ego savunma mekanizmaları, ego tarafından id, süperego ve dış dünyadan gelen tehditleri savuşturmak ve bu tehditlere eşlik eden kaygıyı azaltmak amacıyla kullanılır (Yazgan-İnanç ve Yerlikaya, 2013). Anksiyete, gerginlik arz eden duygusal bir durum olarak tanımlanır ve sık sık gerilim, titreme, terleme, çarpıntı ve yüksek nabız gibi fiziksel semptomlarla seyreden bir tabloya işaret eder.
Anksiyete ve korku birbirlerinden, ilki duygusal bir sürece işaret ederken ikincisinin bilişsel bir süreç olması ile ayırt edilebilir. Korku tehdit edici bir uyarana karşı zihinsel bir değerlendirmeyi içerirken, anksiyete bu değerlendirmeye verilen duygusal tepkiyi içerir (Beck ve Emery, 2011) . Bir tehlikenin kendisine zarar vereceği korkusunun bireyde anksiyete yaratması mümkündür. Fiziki bir zarar, ciddi bir hastalık, ekonomik krizler, sosyal dışlanma gibi durumlar anksiyete üretir. Bireyin hayatında olan başka bireye yönelik bir tehdit de anksiyeteye neden olabilir. Zarara uğrama beklentisini korku, hoş olmayan duygusal reaksiyonları da anksiyetedir. Zararın ne zaman geleceğini bilememek anksiyete düzeyini artırır (Beck,2008).
Anksiyete ve korku birbirlerinden, ilki duygusal bir sürece işaret ederken ikincisinin bilişsel bir süreç olması ile ayırt edilebilir. Korku tehdit edici bir uyarana karşı zihinsel bir değerlendirmeyi içerirken, anksiyete bu değerlendirmeye verilen duygusal tepkiyi içerir (Beck ve Emery, 2011) . Bir tehlikenin kendisine zarar vereceği korkusunun bireyde anksiyete yaratması mümkündür. Fiziki bir zarar, ciddi bir hastalık, ekonomik krizler, sosyal dışlanma gibi durumlar anksiyete üretir. Bireyin hayatında olan başka bireye yönelik bir tehdit de anksiyeteye neden olabilir. Zarara uğrama beklentisini korku, hoş olmayan duygusal reaksiyonları da anksiyetedir. Zararın ne zaman geleceğini bilememek anksiyete düzeyini artırır (Beck,2008). Tehlike büyüdükçe tehlikeden kaçınma ve anksiyete düzeyi de artar (Varlık- Özsoy, 2015).
Anksiyete bir ruhsal bozukluk belirtisi olarak kabul edilebilir; öte yandan, bireyde büyüme ve gelişmeye bağlı yeni şeyler yaşamaya ve kimlik kazanmaya ve de yaşamın anlamını bulmaya çalışırken içinde bulunduğu durumda olabilir (Dağlar, 2016). Zaten kaygı ve depresyon sıklıkla eş zamanlı yaşanır. Kaygının duygusal tepkileri içeren duygu odaklı başa çıkma stilinden etkilendiği gösterilmiştir. Akademik performansı ve öğrencinin iyilik halini etkileyen eğitim sürecinde stres önemli bir psikososyal faktördür (Song ve Lindquist, 2015). Üniversite öğrencileri üniversiteye başlamayı kaygı ve stres verici bir durum olarak algılayabilmektedir. Akademik beklentilerin olması, ekonomik açıdan yaşanılan sıkıntılar, sosyal ortamın değişmesi gibi strese yol açabilen durumlar aynı zamanda üniversite öğrencisinin depresyon ve anksiyete yaşamasına sebep olabilir (Özdemir, 2013). Yeni bir hayata adım atan üniversiteli gençlerde içselleştirilmiş dört temel sorun olabilir: depresyon, anksiyete, sosyal geri çekilme ve somatik ya da fiziksel problemler (Merrell,2008). Bu sorunlardan ön plana çıkanlar depresyon ve anksiyetedir ki genelde gençlerde bu ikili birlikte görülebilir (Özdemir, 2013). Çözüm odaklı düşünce tarzını benimseyen bir bireyde bu problemler kolaylıkla kontrol altına alınabilir. Çünkü bu birey için problemlerini içselleştirmeden çözüme giden yolları arayabilecektir. Diğer önemli bir nokta da, bireyin bardağın dolu tarafına yani olumluya odaklanarak depresyonu ve anksiyetesiyle başa çıkmayı becerebilmesi olur.
Yayınlanma: 01.06.2021 07:05
Son Güncelleme: 01.06.2021 07:05

Bunları da sevebilirsiniz...
Her birimiz, hayatın büyük bir bulmaca gibi göründüğü anlar yaşarız. Hayatın karmaşıklığı, birçok farklı parçanın bir araya gelmesiyle oluşan devasa bir bulmaca gibidir. Bu parçalar, duygusal deneyimlerimiz, düşüncelerimiz, ve ilişkilerimizden oluşur. Ancak bazen, bu parçaların nasıl birleşeceği veya nereye yerleştirileceği konusunda şaşkın hissedebiliriz. İşte bu noktada, psikoterapi devreye girer ve hayatın karmaşıklığını bir puzzle (bilmecenin bir türü) olarak ele alır. Bu yazıda, neden psikoterapiyi puzzle metaforuyla anlatmanın anlamlı olduğunu keşfedeceğiz ve bu bulmacayı nasıl çözdüğümüzü anlayacağız.Bir Puzzle'in Başlangıcı: Psikoterapi SeanslarıHer puzzle yapmaya başladığınızda, bir hikaye başlar. Psikoterapi de bir hikaye başlangıcı gibidir. Terapi seansları, bu hikayeyi yazmaya başladığınız yerdir. İlk terapi seansı, puzzle'ın ilk parçasını yerleştirmek gibidir. Terapistiniz, sizi tanımak ve iç dünyanıza giriş yapmak için sorular sorar. Duygusal deneyimlerinizi ve düşüncelerinizi paylaşarak, puzzle'ın ilk parçasını bulmaya başlarsınız.Psikoterapi seansları, güvenli bir ortamda gerçekleşir. Bu güvenli alan, duygusal açıdan ifade etmenize ve düşünce süreçlerinizi incelemenize olanak tanır. Terapistiniz, sizi anlamak ve rehberlik etmek için bu güvenli alanı kullanır.Parçaların Bulunması: Duygusal İfadenin GücüPuzzle yaparken, her bir parçayı dikkatle incelersiniz. Renkleri, şekilleri ve desenleri analiz edersiniz. Psikoterapi de benzer bir yaklaşımı benimser. Terapistiniz, sizinle birlikte duygusal parçaları incelemeye başlar. Bu süreçte, duygusal ifadenin gücünü keşfeder ve duygusal deneyimlerinizi daha derinlemesine anlamaya başlarsınız.Terapi seansları, duygusal deneyimlerinizi ve düşüncelerinizi ifade etmenize yardımcı olur. Terapistiniz, sizinle açık iletişim kurar ve bu süreçte sizin için bir rehber olur. Bu, duygusal parçalarınızı daha iyi anlamanıza ve bulmacanızın ilk parçalarını bulmanıza yardımcı olur.Eksik Parçalar ve Yarım Kalan Hikayeler: Zihinsel Sağlığımızda EksikliklerPuzzle yaparken, eksik veya kayıp parçaları aramak bazen zorlu olabilir. Aynı şekilde, zihinsel sağlığımızda da eksik veya yarım kalan hikayeler olabilir. Psikoterapi bu eksik parçaları bulma ve tamamlama sürecini kolaylaştırır. Terapistiniz, geçmiş deneyimlerinizi ve duygusal zorluklarınızı inceleyerek eksik veya yarım kalan parçaları tanımlamanıza yardımcı olur. Bu, zihinsel sağlığınızın daha bütünsel bir hikayesini anlamınıza olanak tanır.Zihinsel sağlığımızda eksiklikler, bazen geçmiş travmatik deneyimlerden kaynaklanır. Bu deneyimler, zihinsel sağlığımızın belli alanlarını etkileyebilir ve puzzle'ın bazı parçalarının eksik veya yanlış yerleştirilmiş olmasına neden olabilir. Psikoterapi, bu eksik veya yanlış yerleştirilmiş parçaları bulmanıza yardımcı olur ve daha sağlam bir temel oluşturmanıza yardımcı olur.Düşünce ve Duygu Parçaları: Bilinçaltının Derinliklerine YolculukPuzzle yaparken her bir parçanın nasıl birbiriyle uyumlu olduğunu anlamak için düşünmeniz gerekir. Psikoterapi de benzer bir içe dönüş içerir. Terapistiniz, sadece yüzeydeki duyguları değil, aynı zamanda bilinçaltının derinliklerindeki düşünce ve duyguları da keşfetmenize yardımcı olur. Bu, bazen derin ve bilinçsiz duygusal reaksiyonları anlamamıza olanak tanır.Düşünce ve duygusal parçaların bir araya gelmesi, hayatın karmaşıklığını daha iyi anlamamıza ve daha büyük resmi görmemize yardımcı olur. Terapistinizle olan bu içsel yolculuk, kendinizi daha iyi anlamanıza ve daha sağlıklı bir zihinsel duruma ulaşmanıza yardımcı olur.Puzzle Parçalarının Birleşimi: Duygusal Farkındalık ve BütünlükPuzzle yaparken her bir parçayı doğru yere yerleştirdiğinizde, bir memnuniyet ve bütünlük hissi yaşarsınız. Psikoterapi de aynı şekilde çalışır. Terapistinizle birlikte parçaları birleştirmeye başladıkça, duygusal farkındalık artar ve hayatın daha büyük resmini görmeye başlarsınız. Duygusal parçalar uygun bir şekilde bir araya geldiğinde, daha fazla iç huzur ve tatmin elde edersiniz.Her Puzzle Tamamlandığında Bir Hikaye Ortaya Çıkar: Duygusal Rahatlama ve İyileşmeHer puzzle tamamlandığında bir tatmin ve rahatlama hissi vardır. Psikoterapi de aynı şekilde sona erer ve bu süreç sırasında elde edilen duygusal rahatlama ve iyileşme hissi, benzersiz ve değerli bir deneyim sunar. Terapistinizin rehberliğiyle, duygusal zorluklarınızı aşar ve daha sağlıklı bir zihinsel duruma ulaşabilirsiniz.Psikoterapinin sonunda, daha bütün bir hikaye ortaya çıkar. Daha önce belirsiz olan ilişkiler, düşünce kalıpları ve duygusal tepkiler açıklığa kavuşur. Hayatın parçaları daha uyumlu bir şekilde birleşir ve duygusal zenginlik artar.Her Puzzle Kişiseldir: Özgün Psikoterapi DeneyimiHerkesin bir puzzle'ı farklıdır, ve her bireyin psikoterapi deneyimi de benzersizdir. Terapistiniz, sizin için en uygun olan parçaları bulmanıza ve düzenlemenize yardımcı olur. Her bir terapi seansı, sizin için özel olarak tasarlanmış bir bulmaca parçasıdır. Bu, psikoterapinin kişiselliğinin ve etkililiğinin temel bir özelliğidir.Psikoterapi Sabır ve Çaba İster: Puzzle'ın Zamanı ve ÖzverisiHer puzzle yaparken sabır ve çaba gerektiği gibi, psikoterapi de zaman ve özveri gerektirir. Parçaların bir araya gelmesi zaman alabilir ve bazen zorlu olabilir. Ancak bu süreç, kişisel büyüme ve duygusal iyilik haline ulaşmanın anahtarıdır. Psikoterapi, duygusal gücümüzü ve içsel kapasitemizi güçlendirmek için bir yoldur.Sonuç Olarak: Daha Bütün Bir Hikaye Ortaya Çıkar: Duygusal ZenginlikHer puzzle tamamlandığında, daha bütün bir hikaye ortaya çıkar. Psikoterapi de aynı şekilde işler. Terapi süreci boyunca, duygusal parçalarınızı daha iyi bir şekilde birleştirirsiniz. Daha önce belirsiz olan ilişkiler, düşünce kalıpları ve duygusal tepkiler açıklığa kavuşur. Hayatın parçaları daha uyumlu bir şekilde birleşir ve duygusal zenginlik artar.Unutulmaması Gereken Temel GerçeklerPsikoterapi, bir puzzle'ı çözmek gibi zaman ve çaba gerektirir.Herkesin hayat puzzle'ı farklıdır ve herkesin ihtiyacı olan parçalar farklıdır.Terapistiniz, size özel ihtiyaçlarınıza ve hedeflerinize odaklanır.Her bir terapi seansı, sizin için özel olarak tasarlanmış bir bulmaca parçasıdır.Psikoterapi, kişisel büyüme, duygusal iyilik hali ve daha tatmin edici bir yaşam için bir araçtır.Sonuç OlarakPsikoterapiyi bir puzzle olarak düşünmek, duygusal sağlık ve iyilik hali konusunda önemli bir perspektif sunar. Her birimiz hayatın büyük bir bulmacası içindeyiz ve psikoterapi, bu bulmacayı daha iyi anlamamıza ve parçaları daha sağlam bir şekilde birleştirmemize yardımcı olur. Terapistiniz, size bu zorlu bulmacada rehberlik ederken, daha sağlıklı ve tatmin edici bir hikaye yazmanıza yardımcı olur. Unutmayın, puzzle'ınız benzersizdir ve psikoterapi, bu benzersiz bulmacayı çözmenize yardımcı olabilir, böylece daha tatmin edici bir yaşam sürdürebilirsiniz. Yazıyı Oku
Uzman: Melis Nur PEÇENEKYayınlanma: 04.10.2023
Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB), çoğunlukla şiddetli ve sürekli şüphe deneyimlemekle ilgilidir. Bu, kişinin kendisi hakkında en temel şeyleri bile sorgulamasına neden olabilir, örneğin cinsel yönelimini. Cinsel kimlik hakkındaki şüpheler, basit gibi görünebilir. Ancak kişide çok fazla sıkıntıya neden olurlar. Bu şüphe birkaç farklı şekilde ortaya çıkabilir.Başka Bir Cinsel Yönelime Sahip Olma Şüphesi:En sık görülen şekli, kişinin daha önce inandığı cinsel yönelimden farklı bir cinsel yönelime sahip olabileceğini düşünmesidir. Eğer kişi heteroseksüel ise, homoseksüel olabileceği yönünde şüphe ve korku yaşamaya başlayabilir. Öte yandan, eğer kişi homoseksüelse, gerçekte heteroseksüel olabilecekleri olasılığı üzerine sıkıntı yaratan düşüncelere kapılabilirler. Aşağıdaki sorular ortaya çıkabilir:Acaba homoseksüel (veya heteroseksüel) miyim?Gerçekten homoseksüel (veya heteroseksüel) olduğumu nasıl anlarım?Hiç homoseksüel (veya heteroseksüel) gibi hissetmeyip veya davranmasam da birdenbire homoseksüel (veya heteroseksüel) olabilir misiniz?Farkında olmadan homoseksüel (veya heteroseksüel) bir cinsel eylemde bulunmuş olabilir miyim?Homoseksüel (veya heteroseksüel) görünüyor muyum (veya davranıyor muyum)?Acaba farklı bir cinsel yönelimle birine dokunmuş, bakmış ya da beğenmiş olabilir miyim?Zıt yönelimli cinsel içerikleri izlerken cinsel duyumlar yaşıyorsam, bu benim homoseksüel (veya heteroseksüel) olduğumu gösterir mi?Bazen kişiler, düşüncelerinin üzerine eylemde bulunmuş olabileceklerini veya bu düşünceleri gerçekleştirebileceklerini söyleyen takıntılara sahiptir.Kendi Cinsel Kimliğini Bilmeyeceğini Düşünmek:Cinsel kimlik hakkındaki şüpheye bir varyasyon ise takıntılı düşüncenin kişinin cinsel yönelimini aslında ne olduğunu hiçbir zaman çözemeyeceği fikrine takıldığı durumdur. Hastalar bazen “Cinsel yönelimim ne olursa olsun başa çıkabilirim, ama aklım herhangi bir şeye karar vermememe izin vermiyor” inancını dile getirirler. Aşağıdaki sorular ciddi sıkıntı veren obsesif düşünceler olarak ortaya çıkabilir:Kadınları mı yoksa erkekleri mi tercih ettiğimi nasıl bilebilirim?Belki gerçekten ne olduğumu bilmiyorum. Belki de hiçbir zaman ne olduğumu bilemeyeceğim.İnsanlar gerçekten hangi cinsiyette olduklarını nasıl anlarlar?Yanlış bir seçim yaparsam ve gerçekten bana uygun olmayan bir yaşam tarzına sıkışırsam ne olur?Cinsel Kimliğinin İncelendiği ve Konuşulduğu Şüphesi:Bazı kişiler, diğer insanların cinsellikle ilgili kendi davranışlarını veya görünüşlerini incelediğini, analiz ettiğini ve hatta gözetlediğini düşünerek şüpheye kapılabilir.maşıklaşabilir.Problemin KaynağıCinsel yönelimleri hakkında homoseksüel düşüncelere sahip olan kişiler için yaşadıkları sıkıntının bir kısmının kesinlikle toplumsal kaynaklı olduğu söylenebilir. Gerçek şu ki, homoseksüel bireyler kültürümüz içinde her zaman baskı altında olan bir azınlık olmuşlardır ve birden bu pozisyonda olmayı düşünmek ve bu şekilde damgalanmak korkutucu olabilir. İnsanlar genellikle olumlu veya zevk aldıkları şeyler hakkında takıntı yapmazlar. Bu tür düşüncelerden en fazla sıkıntı yaşayanların, belki de başlangıçta daha güçlü homofobik veya ayrımcı tutumlarla yetiştirildikleri için mi, yoksa cinsel kimlikleri temel bir şüphe olduğu için mi böyle yaptıkları konusu hala araştırılması gereken bir soru olarak kalıyor.Kendiniz hakkında bu kadar temel bir şeyi sorgulamak kesinlikle çok sıkıntılı bir durum olabilir. Bu sorunları yaşayan insanlar, cinsel yönelimleri hakkındaki şüphelerine son vermek ve emin olabilmek adına her gün birçok saati kaplayabilen sayısız zorlayıcı (kompülsif) aktivite ile meşgul olabilirler.Bu tür zorlayıcı aktiviteler şunları içerebilir:Çekici erkek veya kadınları veya onların resimlerini incelemek veya cinsel içerikli edebiyat veya pornografi (hetero- veya homoseksüel) okumak, eğer cinsel olarak heyecanlandıklarını görmek için.Kendilerini cinsel durumlarda hayal etmek ve ardından bu durumlara verdikleri tepkiyi gözlemlemek.Sadece kendi tepkilerini kontrol etmek amacıyla tekrar tekrar mastürbasyon yapmak veya cinsel ilişkiye girmek (bu daha aşırı vakalarda fahişelere gitmeyi içerebilir).Kendilerini inceliyerek, başka bir kişi gibi homoseksüel veya heteroseksüel gibi görünüp görünmediklerine dair kanıt aramak.Geçmişte diğer erkekler veya kadınlarla olan etkileşimlerini sürekli olarak gözden geçirip analiz etmek, eğer homoseksüel veya heteroseksüel biri gibi davranıp davranmadıklarını görmek için.Diğerlerinin tepkilerini veya konuşmalarını kontrol etmek, eğer bu insanlar onların uygunsuz davrandığını veya garip bakışlar verdiklerini fark etmiş olabilirler mi diye belirlemek için.İnternet üzerinde, bir bireyin kendi cinsel yönelimini nasıl anlayabileceğine dair makaleler okumak ve hangi gruba daha çok benzediklerini görmek için.Kendi deneyimlerine benzerlik bulup bulamayacaklarına dair “açıldılar” anılarını okumak için diğer insanların hikayelerini okumak.Cinsel yönelimleri hakkında sürekli olarak diğer insanlara soru sormak veya cinsel yönelimleri hakkında güvence aramak.Zorlayıcı sorgulama sıklıkla gerçekleşebilir ve genellikle kişiye yakın olan diğer insanları içerir. Sorular hiç bitmeyen ve tekrarlayan sorulardır.Bu şüpheleri yaşayan kişiler için en zorlayıcı durumlardan biri, uygun olmayan bir şeye cinsel bir tepki yaşadıklarında karşılaşırlar. Tipik bir örnek, homoseksüel erotik içeriklere bakarken ereksiyon yaşayan bir heteroseksüel erkeğin deneyimidir. Burada şu önemli noktayı bilmek gerekir, insanlar asla gerçekten katılmayacakları ancak uyarıcı buldukları sıradışı veya tabu niteliğinde cinsel davranışlarla cinsel olarak uyarılabilir ve/veya bunları fantezi malzemesi olarak kullanabilir. Bu çok yaygın bir durumdur. Aslında insanlar cinsel şeylere cinsel olarak tepki verirler. Burada sadece OKB’li insanlardan bahsetmiyorum, genel olarak insanlardan bahsediyorum. Ancak OKB durumunda kişi, düşüncelerinin gerçek içsel bir isteği yansıttığına ve farklı bir cinsel yönelime sahip olduklarının bir işareti olduğuna inanır. Bu inanç, homoseksüelliğe dair uyaranların heteroseksüelleri asla uyarıcı etmeyeceği yanlış inancıyla daha da güçlenir. Tüm bunları daha da karmaşıklaştıran bir başka faktör, bazı takıntılı düşünenlerin cinsel uyarılma hislerini anksiyete hisleriyle karıştırmalarıdır. İkisi fizyolojik olarak bazı yönlerden benzerdir.OKB’de görülen bir dizi bilişsel (düşünsel) hata, işleri daha da karmaşık hale getirir. Bu hatalar, OKB hastalarını düşüncelerine anksiyeteyle tepki vermeye ve ardından bu anksiyeteyi gidermek için zorlamalar yapmaya yönlendiren şeylerdir. Aslında obsesyonlara temel olan düşünceler hemen herkeste görülen normal, istenmeyen, ancak yine de ortaya çıkan düşüncelerdir. Bunları obsesyonlardan ayıran şey, OKB hastalarının düşüncelere yükledikleri anlamlar veya değerlendirmelerdir. Yani asıl sorun düşüncelerin kendisi değil, düşüncelere yüklenen anlamlar ve sonuç olarak ortaya çıkan kaygı ve kompülsif davranışlardır.OKB hastaları tarafından düşünceler üzerinde yapılan tipik bilişsel hatalar şunları içerebilir:Hayatta her zaman kesinlik ve kontrol sahibi olmalıyım (belirsizliğe tahammülsüzlük).Düşüncelerim ve duygularımın her zaman tam kontrolünü elinde tutmalıyım. Düşüncelerim kontrolüm dışına çıkarsa, bu kontrolü yeniden kazanmak için bir şeyler yapmalıyım.Bir düşünceyi düşünmek, onun önemli olduğu anlamına gelir.Zihnimden geçen bazı düşüncelere sahip olmak anormaldir ve eğer sahipsem, bu ben deli, tuhaf, vb. yapar.Zihnimden geçen bir düşünceye sahip olmakla onun önerdiğini yapmak, ahlaki olarak aynıdır.Zarar verme düşüncesini düşünmek ve önlememek, zarar verme eylemi gibi kötüdür (Düşünce-Davranış Birliği olarak da bilinir).Zihnimden geçen düşüncelere sahip olmak, onları gerçekleştirmeye meyilli olduğum anlamına gelir.Düşüncelerimin gerçekleşme riskini alamam.Kompülsif DavranışlarBazen kişinin aklından geçen düşünceler o kadar sıkıntı vericidir ki kişi bu düşüncenin verdiği rahatsızlıktan kurtulmak ve onay aramak için etrafındakilere sorular sormaya başlar. Sorular sorma davranışının arkadaşlar ve aile üzerindeki etkisi genellikle olumsuz olabilir ve bininci kez sorduktan sonra birçok öfkeli tepki veya alayla karşılaşabilir.Tabii ki, kişilerin fikirlerine yanıt ya da onay bulmak için gerçekleştirdiği bu kompülsif davranışlar aktiviteler sorunu çözmez tam tersine daha da kötüleştirir. Çoğu zaman yapılan kontrol ve sorgulama ne kadar fazlaysa, kişi o kadar şüpheci hale gelir. Kişiler kompülsif bir davranışın sonucunda birkaç dakika daha iyi hissetseler bile, şüphe hızla geri döner.Obsesyonların neden olduğu korkularla başa çıkmak için hastaların uyguladığı bir başka yöntem de kaçınmadır. Cinsel kimliğine yönelik şüpheleri olan biri aşağıdaki kompülsif davranışları gösterebilir:Aynı cinsiyetten kişilere yakın durmaktan, dokunmaktan veya sürtünmekten kaçınmak (veya eğer kişi homoseksüel ise, karşı cinsiyetten kişilere karşı).Eşcinsellik veya diğer cinsel konularla ilgili herhangi bir şeyi içeren haber, kitap, video veya gönderi okumamak veya izlememek.“Eşcinsel,” “homoseksüel,” (veya “heteroseksüel”) veya cinsellikle ilişkili diğer terimleri asla söylememek.Eğer bir erkekse, kadınsı görünmeye veya davranmamaya çalışmak veya eğer kişi homoseksüel ise tam tersi bir şekilde davranmaya çalışmak.Eğer bir erkekse, kadınsı görünmeye yol açacak şekilde giyinmemeye çalışmak veya eğer kişi homoseksüel ise tam tersi bir şekilde giyinmeye çalışmak.Diğer insanlarla cinsel kimlik sorunları veya konuları hakkında konuşmamaya çalışmak.Eğer kişi heteroseksüel ise, homoseksüel olabilecek veya bu yönde eğilim gösteren herhangi biriyle herhangi bir ilişki ve iletişim kurmamaya çalışmak.Elbette ki, bütün OKB hastalarının anlaması gereken çok önemli bir şey, korktukları şeyden kaçınmanın mümkün olmadığıdır. Korktuğunuz şeyle yüzleşmek, gerçeğe daha da yaklaşmanın bir yoludur. Kompülsif davranışların amacı elbette ki obsesyonların neden olduğu anksiyeteyi geri almak, iptal etmek veya nötralize etmektir. Kısa vadede gerçekten işe yarayabilirler, ancak faydaları sadece geçicidir. Ayrıca, zorlamaların paradoksal olduğunu anlamak önemlidir. Çünkü“kompülsif davranışlar, önce obsesyonlara sahip olma sorununa bir çözüm olarak başlar, ancak kısa sürede sorunun kendisi haline gelir.”Kompülsiyonların başardığı şey, hastanın bu zorlamaları gerçekleştirmeye davranışsal olarak bağımlı hale gelmesine neden olmaktır. Aldıkları küçük rahatlama bile bu bağımlılığı başlatmaya yetecektir. kompülsif davranışlar sadece daha fazla kompülsiyona yol açar ve kaçınma sadece daha fazla kaçınmaya yol açar.OKB Tedavisiİnsanlar, OKB tedavilerinde herhangi bir yeni gelişme olup olmadığını sormayı severler. Son makaleden bu yana birkaç yeni ilaç dışında, tedavi temel olarak aynı kalmıştır. Bilişsel/davranışsal terapi ile birlikte ilaç (birçok durumda), hala geçerli bir yaklaşımdır. En etkili olduğu gösterilen davranışsal terapi türü, Maruz Bırakma ve Tepki Önleme (ERP) olarak bilinir.ERP, katılımcıları obsesyonlarına maruz bırakmaları için teşvik eder (veya obsesyonları tetikleyecek durumlar yaratmaları için), bu sırada kaygıyı ortadan kaldırmak için zorlamaları kullanmamalarını sağlar. Korku veren düşüncelere veya durumlara, birkaç haftadan birkaç aya kadar değişen sürelerde giderek artan miktarlarda yaklaşılır. Bu, birey üzerinde “alışkanlık” olarak adlandırdığımız bir etki yaratır. Yani korktuğunuz şeyin yanında uzun süre kalırsanız, hiçbir zararın oluşmadığını hızla göreceksiniz. Bu süreci yavaşça artan miktarlarda yaparsanız, korku varlığına karşı bir tolerans geliştirirsiniz ve çekindiğiniz durumların etkisi büyük ölçüde azalır. Korkulan durumlardan sürekli kaçınarak sizi daha da hassaslaştırır. Ancak onlarla yüzleşerek, kaçınmanın kendisinin sizi tutsak tutan “gerçek” tehdit olduğunu öğrenirsiniz. Sonuç olarak, korkutucu ne varsa buna dayanıklılığınızı yavaşça artırdıkça, aynı miktarda anksiyetiyi tetiklemek için daha büyük ve daha büyük dozlarda korkutucu etkene ihtiyaç duyarsınız.Kaçınma davranışlarını azaltarak kaygıyı tolere edebilir hale getirmenin öneminden bahsettik. Bununla birlikte aklınızdan geçen düşüncelerin yalnızca bir düşünce olduğunu bir şeyi düşünmenin onu yapmakla aynı anlama gelmediğini, düşüncelerinizi kontrol etmek zorunda olmadığınız üzerin çalışmak da hayat kalitenizi arttırabilir.Terapi süreci uzun ve yorucu gelebilir. Davranış değişikliği yavaş bir değişikliktir. OKB’den kurtulmak kesinlikle kolay bir görev değildir. İstikrar ve kararlılık gerektirir, ancak yapılabilir. İnsanlar genellikle uygun yardım ve tavsiye ile, bunu her zaman yaparlar. Bu yazıyı okuyanlara kendi tavsiyem, kendinizi zorlamadan ve nitelikli insanlarla tedaviye başlamak olurdu. Yazıyı Oku
Uzman: İlayda DEMIRYayınlanma: 01.10.2023
Epilepsi’yi duyduğunuzda, muhtemelen televizyonda veya filmlerde gördüğünüz şeyi düşünüyorsunuzdur: Bir tonik-klonik nöbet, yani birinin yere düşmesi ve sarsılması. Ancak epilepsi ile yaşayan herkes, bunun sadece o kadarla sınırlı olmadığını size anlatabilir.Öncelikle, tonik-klonik nöbetler tek tür nöbet değildir. Birisi siz fark etmeden günde yüzlerce kez farkında olmadığınız “absans” nöbetleri yaşayabilir. Nöbetlerin ötesindeyse epilepsi hastaları günlük hayatta mücadele ettikleri birçok başka semptom ve komplikasyonla karşı karşıyadır.Epilepsi ile yaşayan insanlardan daha fazla bilgi edinmek içinEpilepsyDisease.comtarafından “Epilepsi Amerika’da” adlı bir anket düzenlenmiştir. 415 epilepsi hastası anketi tamamlamış ve deneyimlerini paylaşmıştır. Aşağıdaki görsellerde anketin sonuçlarına ilişkin bilgileri bulabilirsiniz.Epilepsi ve Bellek ProblemleriBellek ile ilgili sorunlar yaygındır. Yukarıda bahsedilen anketi dolduran katılımcıların %88’i epilepsi nedeniyle bellek problemleri yaşadığını belirtmiştir. Katılımcılardan biri, “Zihinsel olarak diğerleriyle aynı seviyede olmadığımı hissediyorum. Konuşmamdaki hatalar diğerleri tarafından düzeltiliyor ve diğer insanlardan daha fazla unutkanlık yaşıyorum”.Bu sisli his, birkaç epilepsi hastası tarafından ifade edilmiştir ve katılımcıların %25’i bellek kaybını durumlarıyla ilgili endişelenmelerine neden olan birinci faktör olarak sıralamıştır. Ankete katılanların yaklaşık %14’ü de öğrenme güçlüğü yaşadığını belirtmiştir. Epilepsi İlaçlarını KullanmaEpilepsisi olan birçok insan için ilaç kullanmak günlük yaşamın bir parçasıdır. Doğru ilaçlar kişilerin nöbetsiz kalmasına yardımcı olabilirken, hala günlük yaşamı etkileyen veya daha ciddi olabilen yan etkilerle mücadele etmek gerekebilir.Anket katılımcıları ilaç yan etkilerinin şunları içerdiğini belirttiler:DepresyonBaş dönmesiBilişsel sorunlarYorgunlukUyku sorunlarıAnksiyeteKilo almaBir katılımcı şunları paylaştı: “Bu ilaçlarla kendimi aşırı yüklenmiş ve gerçek benliğimden uzak hissediyorum. Utanıyorum ve topluma bir yük olduğumu düşünüyorum.”Uzun vadeli güvenlik de bir endişedir; katılımcıların %50’si epilepsi ilaçlarının uzun vadeli etkileri hakkında konulardan ilgi duyduklarını belirtti.Psikolojik İyi Oluş ve EpilepsiBirçok epilepsi hastası aynı zamanda zihinsel sağlık sorunlarıyla da mücadele ediyor. Katılımcıların yarısından fazlası anksiyete veya depresyon teşhisi almışken, %9’u bipolar bozukluk veya borderline kişilik bozukluğu gibi bir duygudurum bozukluğuna sahip.Zihinsel sağlığı iyileştirmek ve duygusal desteği artırmak, epilepsi hastalarının %46’sının ilgi alanına giriyor ve %45’i Facebook destek gruplarını kullanarak epilepsi hastalarıyla bağlantı kuruyor.Bir katılımcının dediği gibi, “Benzer bir şeylerden geçmiş olan diğer insanlarla bağlantı kurmak, epilepsinin zaten başlı başına çok izole edici olduğu bir durumda, sizin de bu izolasyon hissinizden kurtulmanıza yardımcı oluyor”.Uyku, Migren, Bitkinlik… ve Daha FazlasıEpilepsiye ek olarak, birçok katılımcı başka sağlık koşullarını da yönetmektedir, bunlar arasında:MigrenUyku apnesiKronik ağrıÖğrenme güçlüğüDiğer nörolojik bozukluklarKatılımcıların yalnızca %15’i epilepsi dışında başka bir sağlık durumu olmadığını belirtti.“Kimse epilepsiyi anlamıyor gibi geliyor…”Birçok katılımcı için epilepsi, hayatları ve ilişkileri üzerinde büyük bir etkiye sahip olur ve bazen onları anlaşılmamış hissettirir. Bir katılımcının dediği gibi, “Arkadaşlarım gitti, ailem tarafından dalga geçildim.”Katılımcıların %49’u, epilepsiyi anlamak ve açıklamak önemli bir ilgi alanıdır. Benzer şekilde, yalnızca %56’sı çevrelerindeki insanların bir nöbet geçirirken nasıl uygun bir şekilde tepki vereceğini bileceklerini belirtti.2021 Epilepsy In America Anketi, Haziran ayından Ağustos 2021’e kadar çevrimiçi olarak yapıldı. Anket, 415 kişi tarafından tamamlandı.Epilepside Sosyal Anksiyete Yaşam Kalitesini NasılEtkiliyor?Son 28 yıldır, Mónica Patricia Molina nöbetler geçiriyor – bunların birçoğu halka açık yerlerde gerçekleşiyor. Şimdi, 42 yaşında, evinden çıkmaktan korkuyor. “Halka açık bir yerde nöbet geçirmek başıma gelen en korkunç şeylerden biri,” diyor Mónica. “İnsanlar ne yapacaklarını bilmiyorlar. Çığlık atıyorlar, kaçıyorlar veya beni acıyarak izliyorlar.”Halka açık bir nöbetin ardından, Molina hastanede, kafası karışmış ve acı içinde uyanabilir ya da yabancılarla çevrili bir şekilde uyanabilir. Mónica yalnız değil – çalışmalar, epilepsisi olan insanların %3 ila %7’sinde sosyal anksiyete bozukluğu olduğunu tahmin ediyor. Genel olarak, epilepsisi olan insanların yaklaşık %23’ü bir tür anksiyeteye sahip; bu, genel nüfusun iki katından fazla bir orandır. Sosyal anksiyete yaşayan kişilerin kim olduğuna bakılmaksızın, bu bozukluğun izolasyon, özsaygı kaybı ve sınırlı bir yaşam tarzı gibi birden fazla, dramatik sonucu olabilir, dedi W. Curt LaFrance, Jr.Sadece birkaç çalışma olmasına rağmen, son araştırmalar, epilepsisi olan kişilerde sosyal anksiyetenin daha önce düşünülenden daha yaygın olabileceğini ve bu durumun teşhis ve tedavisini engelleyebileceğini düşündürüyor. Hastanede tedavi gören 70 epilepsi hastasının yer aldığı bir çalışmada çarpıcı sonuçlar elde edilmiştir. Yaşları 18 ila 74 arasında değişen hastaların %38’inin agorafobi ve %29’unun sosyal anksiyete bozukluğuna sahip olduğu görülmüştür. Ayrıca, hastaların %53’ü depresyon kriterlerini karşılıyordu. Birçok hastada bu tanılar birlikte görülmüştür. Ancak çalışmada hastaların günlük yaşamını asıl etkileyen faktörlerin agorafobi veya sosyal anksiyeteye olduğu da belirtilmektedir.Yine aynı çalışmada nöbet geçiren hastaların, nöbet geçirmeyenlere kıyasla agorafobiye daha yatkın olduğu görüldü. Sosyal anksiyete bozukluğu, birden fazla antiepileptik ilaç alan kişilerde daha yaygındı.Sosyal anksiyete, diğer anksiyete bozukluklarından farklıdır. Bunun, nöbet kontrolüyle ve dış çevreyle – toplumun epilepsiyi nasıl algıladığıyla – çok ilgisi vardır. Molina, nöbet geçirirken insanların onu görmesini istemediği için dışarı çıkmaktan kaçınıyor. Çünkü daha önce halka açık yerlerde birkaç olumsuz deneyim yaşadı. İş ve uğraşı terapisi randevusunda yanında birkaç kişi varken nöbet geçirdi. “Uyandığımda utanmıştım çünkü herkes bana bakıyordu,” dedi. Molina dışarı çıktığında ailesinden birinin mutlaka yanında olmasını istiyor. Ancak yanında ailesi varken bile kendini güvende hissetmiyor. “Bütün bu yıllardan sonra bile, ebeveynlerim hâlâ nöbetlere alışamadı,” diyor. “Babam benimle yalnız kalamaz çünkü bir nöbet geçireceğimden korkuyor. Ve küçük yeğenlerim var, onlar korkuyor ve ağlamaya başlıyorlar ve bana ‘korkuyoruz çünkü ölüyormuş gibi hissediyoruz’ diyorlar.” Ne yazık ki Molina’nın deneyimleri alışılmadık değildir. Nöbet geçiren kişiler, epilepsiye sahip oldukları için farklı hissediyorlar. “Bende bir şeyler yanlış” diye düşünebiliyorlar ve rahatsızlık hissediyorlar.Sosyal anksiyete ve agorafobi için etkili tedaviler epilepsisi olan kişilerde sıkı bir şekilde araştırılmamış olsa da, genel olarak tedavi bilişsel davranışçı terapi, ilaç veya ikisini içerir. Ancak tedavi alabilmek için önce teşhis konulması gerekmektedir. Ve çoğu sosyal anksiyetesi olan insan, bunu doktorlarıyla konuşmaz.Nöbet geçiren birinin yapabileceği en iyi şeylerden biri, doktoruna sosyal anksiyetesini açıkça ifade etmektir. Halka açık yerlerde dolaşmaktan ve sosyal olarak yapmam gereken şeyleri yapmaktan korkuyor ve korktuğum için dışarı çıkmıyorsanız atmanız gereken ilk adımlardan biri, korktuğunuzu kabul etmek ve sonra bunun için yardım aramaktır.Diğer çalışmalar, sosyal anksiyetesi olan epilepsi hastalarının, halka açık yerlerde nöbet geçirmeleri durumunda başkalarının ne söyleyeceği veya düşüneceği konusunda endişeli olduklarını da göstermektedir.2015 yılında yapılan bir Kanada çalışması, epilepsileri hakkında daha fazla bilgi sahibi olan hastaların sosyal anksiyeteye daha az eğilimli olduğunu göstermiştir. Eğer epilepsi televizyonda vb. konuşulan bir konu olsaydı, belki hastalar kendilerini daha rahat hissederlerdi. Nöbet sırasında nasıl tepki vereceklerini bilen insanlar olsaydı, birini yardımcı etmek için, hastaların dışarı çıkması daha kolay olurdu.Molina da aynı fikirde. “Epilepsi ve nöbetler hakkında daha fazla bilgi sahibi olsalar ve bunlara nasıl tepki vereceklerini bilirlerse kendimi daha güvende hissederdim,” diyor. Farkındalığın az olması hastalıkla ilgili birçok yanlış inancı ve hatalı müdahaleyi de beraberinde getiriyor.Sonuç olarak, bir hastanın yardım araması hastanın kendi elindedir, ancak bir kişiyle epilepsi hastası biri karşılaşırsa ne yapacağını bilmek de hepimizin sorumluluğundadır. Yazıyı Oku
Uzman: İlayda DEMIRYayınlanma: 22.09.2023