CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI VE TEDAVİSİ
VAJİNİSMUS
Perine kaslarının bilinçdışı, istem dışı, refleks kasılmasına bağlı olarak vajinaya girişe izin vermeme durumudur. Kadın vajinaya girişi tehlike olarak algılar ve buna bağlı olarak korkar. Bu sürece fizyolojik tepkiler eşlik eder. Kalp atış ve nefes ritmi artar. Lokal olarak perine kasları ve vajina kasılır, vajinaya girişe izin vermez. Kadın bacakların bir birine yaklaştırır ve basenini arkaya çeker. Kendini koruma pozisyonuna alır ve vajinaya girişe izin vermez.
Vajinusmus fobi olarak tanımlanır ve fobilere uygulanan tedavi teknikleriyle kişiye özgü ele alınır.
İlk aşamada kadına korkuya hakkı olduğu ve korku karşısında refleks davranışların olabileceği anlatılarak korkusunu ve refleksini sahiplenmesi sağlanır. Korkuyla baş edebilmesi için gerçeklik terapisi teknikleri kullanılır. Bilişsel-davranışçı terapi çerçevesinde sistematik duyarsızlaştırma ve bilişsel yapılandırma teknikleri kullanılır.
Danışanın kendi vücudunu ve vajinasını tanıması ve sahiplenmesi çalışılır.
Parmak egzersizleri ve penisi vajinaya kabul etme ile terapi süreci bitirilir.
Örnek Vaka:
Kader, 3 yıldır evli olup cinsel ilişki yaşamamıştır. Çocukluğundan itibaren, annesi erkeklere dikkat etmesi ve kendini koruması gerektiğini söylemiştir. Eşi iyi eğitim almış, kadınlara saygılı ve çevresinde kibarlığıyla tanınan bir erkektir. Kader gerdek gecesi çok aşırı kaygılanmış ve vajinaya girişe izin vermemiştir. Eşi Kader'i üzmemek için 3 yıl cinsel ilişki talebinde bulunmamıştır. Kader “hep kendimi korumaya şartlandım, şimdi kendimi bırakamıyorum, hem de acı çekeceğimden korkuyorum” demiştir.
Yukarıda aktardığımız temel bilgiler dikkate alınarak Kader’in vajinusmusu ele alınmış, Kader vajinaya girişe izin vermiş ve terapi 10. seansta sonuçlanmıştır.
ERKEN BOŞALMA
Erken boşalma temel olarak erkek ve partnerinin istediği zamandan önce boşalma durumu olarak tanımlanır (de Carufel, 2008). Temel işlevsel nedeni bireyin cinsel uyarılmayı yönetememesidir. Genel olarak ön sevişme ve vajinaya giriş veya girişten hemen sonra boşalma görülür.
Örnek vaka:
Ali’nin (35) eşi cinsel birleşmede orgazm olamadığını ve cinsel birleşmeyi orgazmla bitirmek istediğini söyler. Karısını orgazma ulaştıramadığını anlayan Ali cinsel terapiste başvurur. Evliliğinin başından itibaren çok hızlı uyarıldığını, aldığı hazzın hemen doruk noktaya çıktığını, ön sevişmeye 3-5 dakika kadar zaman ayırdığını ve vajinaya girerken veya girdikten birkaç saniye sonra hemen boşaldığını anlatır.
Ali’nin cinsel uyarılma süreci, de Carufel’in (2008), M&J (1966) erkek uyarılma evreleri dikkate alınarak analiz edilmiştir. Bunlar (1) başlangıç, (2) plato, (3) boşalma bölgesine giriş, (4) orgazm-boşalma bölgeleridir.
Cinsel terapist erken boşalma tanısı koyar ve seksofonksiyonel terapi tekniklerine başvurur.
Terapide temel objektif boşalma refleksini geciktirme, yani cinsel uyarılmayı yönetebilme becerisi kazandırmaktır.
Seksofonksiyonel terapi yapılandırılmış 12 seanslık bir terapi programı sunar. Bu terapi programında her seans temel olarak cinsel bilgilendirme, vücudu kullanarak cinsel gerilimi düşürme egzersizleri ve ev ödevleri içerir.
Seksofonksiyonel terapi çerçevesinde Ali’nin erken boşalma sorunu ele alınmıştır. Ali düşük uyarılma seviyesinde vajinaya girmeyi, mola vererek cinsel gerilimi düşürmeyi, vücudunu en az gerginlikte tutmayı ve gerginliği düşürme tekniklerini cinselliğe entegre etmeyi öğrenmiştir. Ali ve eşi ön sevişme süresini 20 dakikaya, vajinada kalma süresini 10 dakikaya kadar uzatmayı başarmışlardır. Eşi orgazma ulaşmıştır. Çift hayatında cinsel beklentilere bağlı rahatlama olmuştur.
KADIN VE ERKEKLERDE İSTEK BOZUKLUĞU
Kadın veya erkek genel olarak cinselliğe karşı ilgi duymaz. Hormonlar, hastalıklar, madde bağımlılığı (biyolojik yapı ve işleyişi), kişinin ebeveyn ilişkileri, çift hayatı (ilişki), çevre ve kültür, cinsel bilgi eksikliği (cinsel boyut) ve cinselliği negatif kodlama, hayal dünyasının fakir olması ve fantezi eksikliği (biliş), kaçınma (davranış), benlik değeri eksikliği, performans kaygısı, psikopatolojiler, yaş (kişisel boyut) gibi faktörler temel nedenleridir (Trudel, 2000). Cinsel uyarılma ve devamında fizyolojik uyarılmanın başlaması için kişinin cinsel istek duyması gerekir.
Örnek vaka:
Fatma (32) çocukluğundan belli yorgun olduğunu söylemiştir. 18 yaşında liseyi bitirir ve evlenir. 5 yıl eşinin ailesiyle yaşar, bu sırada bir çocuk dünyaya getirir. Maddi sıkıntılar nedeniyle bir temizlik firmasında çalışmaya başlar. 30 yaşında ikinci çocuğunu dünyaya getirir. Yorgunluğu artar. Genç kızlık döneminde ve evliliğinde cinselliğe karşı hep ilgisiz kalır. Son 2 yıldır cinselliğe hiçbir şekilde ilgi duymaz. Kocası yanına yaklaşınca işi olduğunu söyleyerek kaçınır. Kocası duruma kızar ve “yoksa başka birimi var” diyerek baskı uygular. Fatma kocasından korktuğu için mecburen cinsel ilişkiye girer. Fatma cinsel istek duymaz ve buna bağlı olarak cinsel ve fizyolojik uyarılma olmaz. Dolayısıyla vajina cinsel ilişkiye kendini hazırlamaz (yağlanma ve nemlenme yok) ve cinsel ilişki sırasında acı hisseder. Çift cinsel terapiste başvurur ve yardım ister. Fatma durumundan rahatsız olduğunu ve kocasının kendisini boşamasından korktuğunu, tedavi olmak için elinden geleni yapmak istediğini dile getirir.
Cinsel terapi çerçevesinde cinsel istek ele alınırken danışanın motivasyonu öncelikli olarak değerlendirilir. Eşin veya başkalarının zorlamasıyla terapiye gelen danışanlar terapiyi terk etme eğilimi gösterirler. Dolayısıyla terapi sürecinin başarısız olma olasılığı yüksektir. Terapi sürecinin başarılı olması danışana ve ortaya koyduğu motivasyona bağlıdır. Danışanın cinsellikten kaçınma davranışları ortaya koyma olasılığı yüksek olup cinsel ilişki baskısını kaldırmak için cinsel ilişki yasağı konulur. Eş (kadın veya erkek) danışan talep edene kadar cinsel ilişki talebinde bulunmaz, duygusal etkileşimleri ön plana çıkartır ve cinsel organa dokunmaz. Cinsel içerikli ve partneri aşağılayıcı konuşmalar yapmaz. Dolayısıyla danışan eşin cinsel uyarılmasından korkmaz.
Evlilik dışı ilişki olup olmadığı, uyku, yorgunluk, internet, televizyon bağımlılığı gibi konular çalışılır.
Terapi sürecinde uyarıcılar ele alınır. Cinsel istek uyarıcıya bağlıdır. Uyarıcı ise çevre, partner ve kişinin kendisi olmak üzere üç alandan gelir.
Bununla birlikte, danışanın yaşam hijyeni, içinde yaşadığı ortam, sosyal çevresi, aktiviteleri, kendi benlik ve vücut algısı, vücudunu duyumlaması, partnerin uyarıcı olarak kodlanması ele alınır.
Çift olarak zaman geçirme, farklı ortamlara girme, tatile gitme, iletişim teknikleri, pozitif ve negatif duyguları dile getirme gibi konular işlenir.
Son aşamada cinsel konular terapiye entegre edilir. Cinsle düşünceler ve fanteziler çalışılır. Cinsel konuları ve fantezileri konuşabilme, erotik masaj gibi tekniklere başvurulur. Danışandan talep gelmesi halinde cinsel ilişkiye girilir. Cinsel isteğin aktifleşmesiyle birlikte terapi sonlandırılır.
Bu temel bilgiler dikkate alınarak Fatma’nın terapi süreci tanımlanmıştır. Cinsel uyarılma ve fizyolojik aktivasyon tekrar başlamış ve cinsel ilişki yaşayabilmiştir.
SERTLEŞME SORUNU
Sertleşme bozukluğunda penis vajinaya girecek sertliğe ulaşamaz. Sertleşme olsa da sertliğini cinsel ilişkinin başından sonuna kadar muhafaza edemez. Cinselliğin başlangıcından itibaren karşılaşılacağı gibi sonradan da görülebilir. Genel sertleşme bozukluğu olabileceği gibi bazı partnerlere karşı veya bazı ortamlarda görülebilir. Özellikle 40 yaş sonrası görülme olasılığı yüksektir.
Etiyolojisinde biyofizyolojik yapı ve işleyiş (hormonlar, diyabet, kan-damar hastalıkları), psikolojik (travma, depresyon, suçluluk) ve cinsel (bilgi eksikliği, performans kaygısı) nedenler gözlemlenebilir.
Ereksiyon sorunu yaşayan erkek cinsel uyarılma grafiğinin başlangıç noktasında veya plato evresinde kalır, uyarılmayı daha yukarı taşıyamaz. Eşinin tatmin olmama olasılığı yüksektir.
Hasta genç, sağlıklı ve sertleşme nedenleri psikoseksüel ise, cinsel terapi ön plana çıkartılabilir. Cinsel terapi temel olarak danışana göre 10-15 seans kademeli olarak yapılandırılır.
Danışana erkek uyarılma evreleri, sertleşme ve boşalma mekanizması hakkında bilgi verilir. Cinsel etkileşimin hangi aşamasında sertleşme sorununun görüldüğü tespit edilir ve kapsamlı olarak ele alınır.
Danışanın vücudunu duyumlamasına izin veren egzersizler verilir. Erkekle zorlayıcı “mecburi” olarak cinsellikle ilgili kodlanmış konular ele alınır. Danışanın mecburiyet baskısından çıkması sağlanır.
Erkek için önemli uyarıcılar, cinsel pratikler ve fanteziler ele alınır. Erkeğin evlilik hayatında güç oyunları analiz edilir. Çift hayatında olası denge ihtiyacı varsa tespit edilip çift hayatı desteklenir.
Erkek kendi ereksiyonuna odaklanmak yerine partnerin reaksiyonlarına odaklanır. Kadının haz aldığını gören erkek uyarılır.
Sağlıklı cinsel saldırganlığı ifade etmeyi öğrenir. Erkeğe güçlü vajinaya girme hareketleri gösterilir ve cinsel davranışına entegre eder. Erkek erkliğini, iktidarını cinsellik dışında alanlarda gözlemler ve geliştirir.
Erkeğin iyimserliğini geliştirmesi sağlanır. “Penisim yarı yumuşak” yerine “penisim yarı sert” gibi cümleleri kurma becerisi kazandırılır. Böylece erkek bardağın dolu tarafına bakmayı öğrenir.
ORGAZM SORUNU(ANORGAZMİ)
Anorgazmi de kadın orgazm refleksini başlatacak düzeye kadar cinsel uyarılmayı taşıyamaz. Biyolojik yapı ve işleyişinde bozukluk anorgazmi nedeni olabilir. Endokrinopati, (şeker hastalığı, hiperprolaktinemi-doğum sonrası istek azlığı, hipertroidi), kronik hastalıklar (kalp-damar hastalıkları, kanser, nörolojik hastalıklar vb.), ilaç kullanma (nöroleptikler, projestatifler vb.) örnek verilebilir. Psikiyatrik hastalıklar (depresyon, travma, psikoz vb.) cinsel uyarılma bozukluğu nedenleri arasında sıklıkla görülür. Bunların dışında temel olarak cinsel bilgi eksikliği, vajinusmus, disparoni, istek eksikliği gibi cinsel bozukluklar, cinsel kimlik, benlik imajı, vücut algısı, partneri uyarıcı olarak kodlayamama, cinsel düşünce ve fantezilerin zayıf olması vb. durumlara bağlı olarak görülür.
Not: Kullanılan isimler gerçek danışan isimleri değildir. Hayali isimler kullanılmıştır.
SEKSOFONKSİYONEL TERAPİ ENSTİTÜSÜ
Yayınlanma: 27.07.2021 06:49
Son Güncelleme: 25.10.2022 09:28

Bunları da sevebilirsiniz...
Epilepsi’yi duyduğunuzda, muhtemelen televizyonda veya filmlerde gördüğünüz şeyi düşünüyorsunuzdur: Bir tonik-klonik nöbet, yani birinin yere düşmesi ve sarsılması. Ancak epilepsi ile yaşayan herkes, bunun sadece o kadarla sınırlı olmadığını size anlatabilir.Öncelikle, tonik-klonik nöbetler tek tür nöbet değildir. Birisi siz fark etmeden günde yüzlerce kez farkında olmadığınız “absans” nöbetleri yaşayabilir. Nöbetlerin ötesindeyse epilepsi hastaları günlük hayatta mücadele ettikleri birçok başka semptom ve komplikasyonla karşı karşıyadır.Epilepsi ile yaşayan insanlardan daha fazla bilgi edinmek içinEpilepsyDisease.comtarafından “Epilepsi Amerika’da” adlı bir anket düzenlenmiştir. 415 epilepsi hastası anketi tamamlamış ve deneyimlerini paylaşmıştır. Aşağıdaki görsellerde anketin sonuçlarına ilişkin bilgileri bulabilirsiniz.Epilepsi ve Bellek ProblemleriBellek ile ilgili sorunlar yaygındır. Yukarıda bahsedilen anketi dolduran katılımcıların %88’i epilepsi nedeniyle bellek problemleri yaşadığını belirtmiştir. Katılımcılardan biri, “Zihinsel olarak diğerleriyle aynı seviyede olmadığımı hissediyorum. Konuşmamdaki hatalar diğerleri tarafından düzeltiliyor ve diğer insanlardan daha fazla unutkanlık yaşıyorum”.Bu sisli his, birkaç epilepsi hastası tarafından ifade edilmiştir ve katılımcıların %25’i bellek kaybını durumlarıyla ilgili endişelenmelerine neden olan birinci faktör olarak sıralamıştır. Ankete katılanların yaklaşık %14’ü de öğrenme güçlüğü yaşadığını belirtmiştir. Epilepsi İlaçlarını KullanmaEpilepsisi olan birçok insan için ilaç kullanmak günlük yaşamın bir parçasıdır. Doğru ilaçlar kişilerin nöbetsiz kalmasına yardımcı olabilirken, hala günlük yaşamı etkileyen veya daha ciddi olabilen yan etkilerle mücadele etmek gerekebilir.Anket katılımcıları ilaç yan etkilerinin şunları içerdiğini belirttiler:DepresyonBaş dönmesiBilişsel sorunlarYorgunlukUyku sorunlarıAnksiyeteKilo almaBir katılımcı şunları paylaştı: “Bu ilaçlarla kendimi aşırı yüklenmiş ve gerçek benliğimden uzak hissediyorum. Utanıyorum ve topluma bir yük olduğumu düşünüyorum.”Uzun vadeli güvenlik de bir endişedir; katılımcıların %50’si epilepsi ilaçlarının uzun vadeli etkileri hakkında konulardan ilgi duyduklarını belirtti.Psikolojik İyi Oluş ve EpilepsiBirçok epilepsi hastası aynı zamanda zihinsel sağlık sorunlarıyla da mücadele ediyor. Katılımcıların yarısından fazlası anksiyete veya depresyon teşhisi almışken, %9’u bipolar bozukluk veya borderline kişilik bozukluğu gibi bir duygudurum bozukluğuna sahip.Zihinsel sağlığı iyileştirmek ve duygusal desteği artırmak, epilepsi hastalarının %46’sının ilgi alanına giriyor ve %45’i Facebook destek gruplarını kullanarak epilepsi hastalarıyla bağlantı kuruyor.Bir katılımcının dediği gibi, “Benzer bir şeylerden geçmiş olan diğer insanlarla bağlantı kurmak, epilepsinin zaten başlı başına çok izole edici olduğu bir durumda, sizin de bu izolasyon hissinizden kurtulmanıza yardımcı oluyor”.Uyku, Migren, Bitkinlik… ve Daha FazlasıEpilepsiye ek olarak, birçok katılımcı başka sağlık koşullarını da yönetmektedir, bunlar arasında:MigrenUyku apnesiKronik ağrıÖğrenme güçlüğüDiğer nörolojik bozukluklarKatılımcıların yalnızca %15’i epilepsi dışında başka bir sağlık durumu olmadığını belirtti.“Kimse epilepsiyi anlamıyor gibi geliyor…”Birçok katılımcı için epilepsi, hayatları ve ilişkileri üzerinde büyük bir etkiye sahip olur ve bazen onları anlaşılmamış hissettirir. Bir katılımcının dediği gibi, “Arkadaşlarım gitti, ailem tarafından dalga geçildim.”Katılımcıların %49’u, epilepsiyi anlamak ve açıklamak önemli bir ilgi alanıdır. Benzer şekilde, yalnızca %56’sı çevrelerindeki insanların bir nöbet geçirirken nasıl uygun bir şekilde tepki vereceğini bileceklerini belirtti.2021 Epilepsy In America Anketi, Haziran ayından Ağustos 2021’e kadar çevrimiçi olarak yapıldı. Anket, 415 kişi tarafından tamamlandı.Epilepside Sosyal Anksiyete Yaşam Kalitesini NasılEtkiliyor?Son 28 yıldır, Mónica Patricia Molina nöbetler geçiriyor – bunların birçoğu halka açık yerlerde gerçekleşiyor. Şimdi, 42 yaşında, evinden çıkmaktan korkuyor. “Halka açık bir yerde nöbet geçirmek başıma gelen en korkunç şeylerden biri,” diyor Mónica. “İnsanlar ne yapacaklarını bilmiyorlar. Çığlık atıyorlar, kaçıyorlar veya beni acıyarak izliyorlar.”Halka açık bir nöbetin ardından, Molina hastanede, kafası karışmış ve acı içinde uyanabilir ya da yabancılarla çevrili bir şekilde uyanabilir. Mónica yalnız değil – çalışmalar, epilepsisi olan insanların %3 ila %7’sinde sosyal anksiyete bozukluğu olduğunu tahmin ediyor. Genel olarak, epilepsisi olan insanların yaklaşık %23’ü bir tür anksiyeteye sahip; bu, genel nüfusun iki katından fazla bir orandır. Sosyal anksiyete yaşayan kişilerin kim olduğuna bakılmaksızın, bu bozukluğun izolasyon, özsaygı kaybı ve sınırlı bir yaşam tarzı gibi birden fazla, dramatik sonucu olabilir, dedi W. Curt LaFrance, Jr.Sadece birkaç çalışma olmasına rağmen, son araştırmalar, epilepsisi olan kişilerde sosyal anksiyetenin daha önce düşünülenden daha yaygın olabileceğini ve bu durumun teşhis ve tedavisini engelleyebileceğini düşündürüyor. Hastanede tedavi gören 70 epilepsi hastasının yer aldığı bir çalışmada çarpıcı sonuçlar elde edilmiştir. Yaşları 18 ila 74 arasında değişen hastaların %38’inin agorafobi ve %29’unun sosyal anksiyete bozukluğuna sahip olduğu görülmüştür. Ayrıca, hastaların %53’ü depresyon kriterlerini karşılıyordu. Birçok hastada bu tanılar birlikte görülmüştür. Ancak çalışmada hastaların günlük yaşamını asıl etkileyen faktörlerin agorafobi veya sosyal anksiyeteye olduğu da belirtilmektedir.Yine aynı çalışmada nöbet geçiren hastaların, nöbet geçirmeyenlere kıyasla agorafobiye daha yatkın olduğu görüldü. Sosyal anksiyete bozukluğu, birden fazla antiepileptik ilaç alan kişilerde daha yaygındı.Sosyal anksiyete, diğer anksiyete bozukluklarından farklıdır. Bunun, nöbet kontrolüyle ve dış çevreyle – toplumun epilepsiyi nasıl algıladığıyla – çok ilgisi vardır. Molina, nöbet geçirirken insanların onu görmesini istemediği için dışarı çıkmaktan kaçınıyor. Çünkü daha önce halka açık yerlerde birkaç olumsuz deneyim yaşadı. İş ve uğraşı terapisi randevusunda yanında birkaç kişi varken nöbet geçirdi. “Uyandığımda utanmıştım çünkü herkes bana bakıyordu,” dedi. Molina dışarı çıktığında ailesinden birinin mutlaka yanında olmasını istiyor. Ancak yanında ailesi varken bile kendini güvende hissetmiyor. “Bütün bu yıllardan sonra bile, ebeveynlerim hâlâ nöbetlere alışamadı,” diyor. “Babam benimle yalnız kalamaz çünkü bir nöbet geçireceğimden korkuyor. Ve küçük yeğenlerim var, onlar korkuyor ve ağlamaya başlıyorlar ve bana ‘korkuyoruz çünkü ölüyormuş gibi hissediyoruz’ diyorlar.” Ne yazık ki Molina’nın deneyimleri alışılmadık değildir. Nöbet geçiren kişiler, epilepsiye sahip oldukları için farklı hissediyorlar. “Bende bir şeyler yanlış” diye düşünebiliyorlar ve rahatsızlık hissediyorlar.Sosyal anksiyete ve agorafobi için etkili tedaviler epilepsisi olan kişilerde sıkı bir şekilde araştırılmamış olsa da, genel olarak tedavi bilişsel davranışçı terapi, ilaç veya ikisini içerir. Ancak tedavi alabilmek için önce teşhis konulması gerekmektedir. Ve çoğu sosyal anksiyetesi olan insan, bunu doktorlarıyla konuşmaz.Nöbet geçiren birinin yapabileceği en iyi şeylerden biri, doktoruna sosyal anksiyetesini açıkça ifade etmektir. Halka açık yerlerde dolaşmaktan ve sosyal olarak yapmam gereken şeyleri yapmaktan korkuyor ve korktuğum için dışarı çıkmıyorsanız atmanız gereken ilk adımlardan biri, korktuğunuzu kabul etmek ve sonra bunun için yardım aramaktır.Diğer çalışmalar, sosyal anksiyetesi olan epilepsi hastalarının, halka açık yerlerde nöbet geçirmeleri durumunda başkalarının ne söyleyeceği veya düşüneceği konusunda endişeli olduklarını da göstermektedir.2015 yılında yapılan bir Kanada çalışması, epilepsileri hakkında daha fazla bilgi sahibi olan hastaların sosyal anksiyeteye daha az eğilimli olduğunu göstermiştir. Eğer epilepsi televizyonda vb. konuşulan bir konu olsaydı, belki hastalar kendilerini daha rahat hissederlerdi. Nöbet sırasında nasıl tepki vereceklerini bilen insanlar olsaydı, birini yardımcı etmek için, hastaların dışarı çıkması daha kolay olurdu.Molina da aynı fikirde. “Epilepsi ve nöbetler hakkında daha fazla bilgi sahibi olsalar ve bunlara nasıl tepki vereceklerini bilirlerse kendimi daha güvende hissederdim,” diyor. Farkındalığın az olması hastalıkla ilgili birçok yanlış inancı ve hatalı müdahaleyi de beraberinde getiriyor.Sonuç olarak, bir hastanın yardım araması hastanın kendi elindedir, ancak bir kişiyle epilepsi hastası biri karşılaşırsa ne yapacağını bilmek de hepimizin sorumluluğundadır. Yazıyı Oku
Uzman: İlayda DEMIRYayınlanma: 22.09.2023
"Beyin Tümörüyle Yaşamak" yazı dizisine hoş geldiniz. Bu yazı dizisi sizin, ailenizin ve arkadaşlarınızın beyin tümörleri hakkında daha fazla bilgi edinmelerine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Başlangıç olarak, beyin tümörü teşhisini anlamaya çalışırken tedavi kararları vermeniz gereken o kritik ilk saatler ve günler hakkında bilgi vereceğim. Daha sonra, beyin tümörleri, farklı türleri ve etkileri hakkında genel bilgilerden konuşacağız.Kimse “Beyninizde bir tümör var!” cümlesini duymaya hazır değildir ve o anda her şey değişir. Teşhisi kabul etmeniz ve nispeten kısa bir süre içinde bir tedavi süreci hakkında kararlar vermeniz gerekir.Korkmuş ve bunalmış hissetmeniz muhtemeldir. Ama yalnız değilsiniz. Bu süreçte size yol gösterecek bir yazı dizisiyle yanınızda olmaya çalışacağım. Daha önce de belirttiğim gibi beyin tümörü teşhisi almak korku, üzüntü ve öfke gibi çok çeşitli duyguları uyandırabilir. Bu duygulara alışırken, doktorunuzun verdiği karmaşık bilgileri anlamaya çalışmak zor olabilir. Daha da büyük bir zorluk, tedavinizin seyri hakkında önemli kararlar almak için bu bilgileri kullanmaktır.Aşağıdaki bilgiler, bir beyin tümörü teşhisinin ilk günlerinde size yardımcı olacaktır. Ancak her kişinin sürecinin kendine özel olduğunu, yaşayacağınız deneyimleri başkalarınınkiyle kıyaslamamanız gerektiğini lütfen unutmayın. Lütfen sorulması gereken soruların kişiden kişiye değişim gösterebileceğini unutmayın!Nereden Başlamalıyım?Teşhis ile uzlaşmak, onu kabul etmek biraz zaman alabilir. Bazı kişiler teşhisin ardından bu durumu kabul etmekte güçlük çekerken, diğerleri hemen daha fazla bilgi edinmek ister. Neler olup bittiğini anlamak, beyin tümörünüz hakkında daha fazla bilgi edinmek, bilinçli kararlar verebilmek ve size sunulan tedavi seçeneklerini değerlendirmek için zaman ayırmanız önemlidir.Yapılacak ilk şey kendinizi eğitmektir. Ne tür bir beyin tümörünüz var, derecesi nedir ve etkileri nelerdir? Bu sorularakendinizi hazır hissettiğinizzamanvedoğru kaynakları kullanarakyanıt arayın. Kendinizi hazır hissetmek için ihtiyaç duyacağınız zaman kişiye göre değişir. Kendinizi zorlamamaya çalışın. Doğru kaynakları kullanmak hem teşhisi kabul etmenizi kolaylaştıracak hem de yanlış bilgilerin oluşturacağı kaygıyı önleyecektir. Doğru kaynaklar için alanında uzman sağlık çalışanlarına danışın, teşhisiniz için neler okuyabileceğinizi sorun.Tedavi seçenekleri esas olarak tümörün tipine, derecesine, boyutuna ve konumuna bağlıdır. Bazıları kişilerin tümörleri için gidişatı “izlemek ve beklemek” bir seçenek hekiminizin önerdiği bir seçenek olabilir. Diğerleri için, ameliyat ve takip tedavisi hakkında bir kararın derhal verilmesi gerekebilir. Tanınızı öğrendikten sonra tedavi seçeneklerinizi değerlendirin. Bu, kendi araştırmanızı yapmayı, çeşitli tıp uzmanlarıyla konuşmayı ve ikinci bir görüş almayı deneyebilirsiniz.Bu aşamada önemli olan doğru soruları doğru kişilere sormak. Bu sorular o anda aklınıza gelmeyebilir. Aşağıda sizinle ilgilenen sağlık çalışanlarına iletmenizde fayda olan soruları listeledim.Lütfen sorulması gereken soruların kişiden kişiye değişim gösterebileceğini unutmayın!TÜMÖRÜNÜZLE İLGİLİ SORMANIZ GEREKENLER:Beyin tümörüm hakkında bana ne söyleyebilirsiniz?Beyin tümörümün nasıl ilerlemesini bekliyorsunuz?Nüksetme olasılığı ne kadardır?,Bazı kişiler ciddi ve acı verici konular hakkında konuşmaktan çekinirler. Bununla birlikte, sağlık ekibinizle kuracağınız açık, iletişimsel bir ilişki size en iyi sonucu verecektir.TEDAVİ SEÇENEKLERİYLE İLGİLİ SORULAR:Hangi farklı tedavi seçenekleri mevcut?Tedavinin amacı nedir ve bu hedefe ulaşma şansımız nedir?Bu tedavi seçeneklerine nasıl karar verdiniz?Tedavi bekleyebilir mi?Tedavi sürecim hakkında ne kadar sürede karar vermem gerekiyor?Tedavinin etkili olup olmadığını nasıl belirlersiniz?Tedavimin tahmini süresi nedir?Tedavinin yaygın yan etkileri nelerdir?Tedavi sırasında çalışabilir miyim ve/veya araba kullanmak dahil başka aktivitelere devam edebilir miyim?AMELİYAT ÖNCESİ SORULMASI GEREKEN SORULAR:Tümör nerede ve boyutu nedir?Tümörü çıkarmanın riskleri nelerdir? Başka bir deyişle, ameliyat hafızamı, düşünme becerilerimi, fiziksel hareketlerimi ve konuşmamı etkiler mi?Tümör ameliyat edilemez durumdaysa hangi tedavileri önerirsiniz?Ameliyattan sonra beni nasıl bir süreç bekliyor?KLİNİK ARAŞTIRMALAR İLE İLGİLİ SORULAR:Bir klinik araştırmaya katılmanın olası riskleri ve faydaları nelerdir?Hangi klinik deneysel çalışmalar mevcut ve ne zaman katılmaya uygun olurum?Klinik araştırmalarla ilgili bilgileri nereden bulabilirim?Ben bir klinik araştırmaya katılırsam o araştırmayı yürütenler sizinle nasıl iletişim kuracak?SAĞLIK EKİBİNİZ İÇİN GENEL SORULAR:Sağlık ekibimde başka hangi uzmanlar yer alacak (nöro-onkolog, beyin cerrahı, radyasyon onkoloğu, nöropsikolog, hemşire, sosyal hizmet uzmanı, beslenme uzmanı, fizyoterapist)?Bu uzmanların her biri tedavim hakkında sizinle nasıl iletişim kuracak?Ne sıklıkta randevularım olacak ve ne kadar sürecekler?NASIL DESTEK ALABİLECEĞİNİZE DAİR SORULAR:Teşhisimle ilgili daha fazla bilgiyi nereden alabilirim?Ben, ailem ve bakım verenim için hangi destek hizmetleri mevcut?Teşhisim hakkında işverenimle nasıl konuşabilirim?Teşhisim hakkında ailem ve arkadaşlarımla nasıl konuşabilirim?YAŞAM ŞEKLİNİZLE İLGİLİ SORULAR:Beslenme şeklimi değiştirmek zorunda mıyım?Spor yapabilir miyim?Tümör, yaşam kalitemi nasıl etkileyecek ve bu etkiler ne kadar sürecek?Bir bakım verene ihtiyaç duyacak mıyım?KENDİNİZE SORMANIZ GEREKEN SORULAR:Sağlık ekibi sorularımla ilgileniyor mu?Sağlık ekibim benimle yeterince zaman geçiriyor ve endişelerimi gideriyor mu?Doktorun önerileri beni rahatlatıyor mu?Bana her şey benim anlayabileceğim şekilde mi anlatılıyor?Doktor ikinci bir görüş almama açık mı?Tedavi planımda söz sahibi olduğumu düşünüyor muyum?Lütfen sorulması gereken soruların kişiden kişiye değişim gösterebileceğini unutmayın!Teşhisten sonraki sürecinizin aynı sizin gibi tek ve biricik olduğunu unutmayın. Bu süreç herkes için farklı kolaylık ve zorluklara sahiptir. Zor zamanlarınızda neler yapabileceğinizi, ne zaman destek istemeniz gerektiğini ilerleyen yazılarda konuşuyor olacağız.Sevgiler.İlayda "Bu web sitesinde bulunan tüm içerikler Uzm. Psk. İlayda Demir tarafından siteye gelen ziyaretçileri bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Yazıların telif hakkı Uzm. Psk. İlayda Demir'e ait olup başka şahış, kurum ve/veya marka tarafından izinsiz kopyalanamaz, kullanılamaz ve dağıtılamaz. Sitede yayımlanan bilgiler hiçbir zaman bir tedavinin yerini alamaz. Blog yazılarından yola çıkarak herhangi bir tedaviye başlanması ve/veya mevcut tedavinizin değiştirilmesi kesinlikle tavsiye edilmez. Sitede TCK'nın içeriğine aykırı reklam ve ilan yapılmamaktadır." Yazıyı Oku
Uzman: İlayda DEMIRYayınlanma: 21.09.2023
Deprem, insanlarda psikolojik, fiziksel, sosyal etkiler bırakan insanların hayat akışında aniden gerçekleşen ve yıkıcı sonuçları olabilen bir doğal afet olarak görülmektedir. Hepimiz insanlar olarak belirli hayat döngüsü içerisinde yaşamaya çalışıyoruz. Belirli bir rutine sahibiz ve bu rutin aslında bize bir miktar belirsizliği azaltmakta yardımcı olabiliyor. Deprem söz konusu olduğunda, -her ne kadar bilimsel çalışmalar riskli bölgeleri tespit edebilse de zamanını saptama konusunda net bir bilgi sağlayamadıkları için- yaşam döngümüzü değiştirdiğini görüyoruz. Fiziksel hasarlar bırakması, can kayıpları yaşatması veya ciddi yaralanmalara sebep olması, her türlü sosyal faaliyeti sekteye uğratması depremin yaşam döngümüzü değiştirmesine örnek olarak verilebilir. Aslında bu yüzden insanlar, depremi yaşadıktan sonra bazı psikolojik tepkiler göstermekte ve yaşananları anlamlandırmakta zorlanmaktadırlar. Peki nedir bu deprem sonrası psikolojik tepkiler? Psikolojik belirtiler normal midir? Ne zaman sonra psikolojik destek almalıyız? Deprem yaşamış bir bireyle nasıl iletişim kurmalıyız?Deprem sonrası sıklıkla karşılaşılan psikolojik tepkiler; aşırı uyarılmışlık hali, korku ve kaygının artması, olayı sürekli anlatma isteği, uykusuzluk, sürekli tetikte olma, huzursuzluk, öfke, iştahta problemler, kabus benzeri rüyalar görme, titreme, yerinde duramama, endişe hali veya herhangi bir şekilde tepki vermeme, donup kalma, sessizliğe bürünme gibi tepkiler örnek gösterilebilir. Genelde tepki göstermeyen herhangi bir şekilde iletişim kurmayan insanlar çevresi tarafından daha tedirginlikle karşılanabilmektedir. Ancak bu tepkiler de diğer tepkiler gibi deprem sonrası 1 ay içerisinde görülen “anormal duruma verilen normal tepkiler” olarak değerlendirilmektedir. O yüzden bu psikolojik tepkileri 1 ay içerisinde normal olarak görmekteyiz. 1 ay içerisinde kişinin fiziksel olarak güvenliği sağlandığında, ihtiyaçları karşılandığında bu tepkilerin yavaş yavaş azalmasını ve yukarıda bahsedildiği gibi olabildiği düzeyde yaşam döngüsüne yavaş yavaş dönmesi beklenir. Ancak her birey bu süreyi benzer miktarda atlatamayabilir. Kimi insanlar depremden daha fazla etkilenebilir ve bu tür semptomları 1 ay veya daha fazla geçse de bu belirtileri yaşamaya devam edebilir ve hayata uyum sağlayabilmesi gittikçe zor bir hale gelebilir. Böyle bir durumda kişinin çeşitli psikiyatrik sıkıntılar yaşayabilme ihtimali olduğu için, bir psikiyatri uzmanından veya psikologdan gerekli desteği alması gerekebilir. Deprem sonrası yaşanan psikiyatrik durumlara ilaç tedavisi veya çeşitli psikoterapi ekolleri uygulanabilmektedir. Bu süreçte bireylerin sosyal destek alabilmeleri ve duygularını paylaşabileceği güvenli bir ortama ihtiyaç duyabilecekleri de unutulmamalıdır. Son olarak, bir birey olarak deprem yaşamış kişiyle nasıl iletişim kurabileceğimizle ilgili yapabileceğimiz birkaç noktanın olabileceğini belirtmek isterim. Depremden direkt veya doğrudan etkilenmiş bir kişiyle iletişim kurarken deprem anıyla ilgili sürekli sorular sormak, paylaşması için zorlamak depremzede birey için olumsuz olarak algılanabilmektedir. Bu bireylerin, fiziksel olarak güvende hissetmeye; konuşmasalar bile yanlarında birileri olduğunu bilmeye daha çok ihtiyaçları olabilmektedir. Bu yüzden herhangi bir yakınımız veya bölgede gönüllü olarak çalışmalarda yaklaşımımız bu yönde olmalıdır diye düşünüyorum. Depremzede birey kendisi ne ölçüde paylaşmak isterse ne kadar aktarırsa bizim de o derece dönüt vermemiz gerekir. Ayrıca herhangi bir yakınını kaybetmiş ancak kendisi depremden kurtulabilmiş insanlarla konuşurken dikkat edilmesi gereken birkaç noktadan da söz etmek istiyorum. İyi niyetli olarak veya destek olduğumuzu düşünüp “olsun bak sen kurtuldun, evinize bir şey oldu evet ama siz yaşıyorsunuz veya buna da şükür” gibi cümleler kurmak bireylerin yaşadığı yas sürecine ve hissettikleri acıya empatik bir yaklaşım göstermemektedir. Burada kurduğumuz cümleler kişileri rahatlatmaktan çok daha da anlaşılmamış hissettirebilmektedir. O yüzden iletişim kurarken daha basit cümleler, duygusunu anlamaya çalıştığımız kelimeler veya sadece fiziksel olarak yanında olduğumuzu göstermek yeterli olabilmektedir. Depremden sonra bazı insanlar rutinlerine dönme konusunda zorluk yaşayabilmektedir. Yemek yemede, okula gitmede, arkadaşlarıyla buluşmada, ailesiyle vakit geçirmede vb. noktalarda adım atmaları zor olabilmektedir. Böyle durumlarda yakınları olarak bu kişileri rutinlerine dönme konusunda desteklemeli; bu desteği zorlamadan istedikleri ölçüde vermeliyiz. Bazı insanlar yaşadıklarından kaynaklı yalnız kalmaya, özel alanına çekilmeye de ihtiyaç duyabilirler. Böyle durumlarda da bu kişilere o alanı tanımalı, istedikleri ölçüde yanlarında olmalı ve ara ara bir ihtiyaçları olup olmadığını sorabiliriz. Sonuç olarak deprem birçok olumsuz etkisi olan çok yönlü bir doğal afet olarak karşımıza çıkmaktadır. Etkilerini ortadan kaldırmak, iyileşmek belirli bir zaman alabilmektedir. İyileşmek için sosyal destek, duygusal destek, bağ kurmak, psikiyatri veya psikolog desteği almak gibi birçok seçeneğimiz olduğunu unutmamak ve yaralarımızı birlikte sarabilmenin gücüne inanmanın da umut verici olduğunu düşünüyorum. Alanda çalışan bir psikolog olarak bu konuda elimden geleni yapabileceğimi de belirtmek istiyorum. Depremden kaynaklı psikolojik sorun yaşayan bireyler ve bu sorunlardan kaynaklı travma sonrası stres bozukluğu tanısı almış bireyler ile uygun psikiyatrik tedavi ve terapi yaklaşımı süreç için oldukça önemli olmaktadır. Psikiyatrik tedavinin yanı sıra, etkililiği bilimsel yolla kanıtlanmış ve literatürde birçok çalışması olan Bilişsel ve Davranışçı Terapiler travma sonrası stres bozukluğunda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bilişsel ve davranışçı terapide danışan tarafından depremle ilişkilendirilmiş her türlü uyaran (ses, ışık, hava durumu vb.) veya kaçınma davranışları (evlere girememe, dışarıda giyilen kıyafetler ile uyuma vb.) sistematik olarak değerlendirilir. Değerlendirme sonrası danışan ile birlikte bu tür uyaranlara yönelik çeşitli çalışmalar yapılır. Danışanın bu tür uyaranlara ve kaçınma davranışlarına yönelik yapılan çalışmalar sonrası kaygısını kontrol edebilir hale geldiği görülmektedir. Ancak bu noktada önemli olan bu konuda sorun yaşamış bireylerin uygun tedavi ve terapi hizmetini özellikle travma alanında çalışmış; yetkin kişilerden alması gerekmektedir. Unutmayalım ki herkes psikolojik yardıma ihtiyaç duyabilir.Hepimize geçmiş olsun, sağlıklı günler diliyorum. Yazıyı Oku
Uzman: Eren TUNCAYYayınlanma: 19.09.2023