Günümüzde birçok kişi başarılı romantik ilişkiler kuramamaktan yakınmaktadır. Bu kişilerin bir kısmı yakın ilişkilere girebildikleri halde, farkında olarak ya da olmayarak bu ilişkilerini sabote etmekte ve kendilerini güçlü bağlardan uzak tutmaktadırlar. Genel olarak bakıldığında bu kişilerin bağlanmakta ilgili birtakım kaygıları olduğu söylenebilir.
Normal şartlar altında birbirini seven iki kişi önce bir araya gelmek için bir istek duyar ve bu amaç doğrultusunda fiziksel ve zihinsel olarak kendini hazırlar. Her iki taraf da bir plan çerçevesinde harekete geçerek diğeriyle buluşmaya yönelir. Temasın kurulmasının ardından her iki tarafın da yakın bir ilişki içerisinde olduğunu hissedebilmesi için kendisini gerçekte olduğu haliyle ortaya koyabilmesi ve diğer tarafın da bunu yapmasına izin verebilmesi gerekir. Sahte maskeler ardına gizlenmeden gerçek varoluşunu gösterebilen ve ötekinin gerçek varoluşunu saygıyla kabul edebilen iki kişi tam anlamıyla yakın bir ilişki içinde olduğunu hissedebilir. Bu kişilerin aynı yöne bakabilmeleri ve benzer duyguları paylaşabilmeleri sayesinde, “biz” duygusunu yaşadıkları duygusal bir tatmin aşamasına geçilir. Bu aşamada yeterince kalınmasının ardından her iki taraf da geri çekilerek, yeniden temas kuruncaya dek kendi ihtiyaçlarına odaklanır. Bu doğal ilişki kurma döngüsünde iki kişinin ilerleyiş hızının birbirine uymaması ilişkide problemlere ve sonuçta kopuşa yol açabilir.
Bazı kişiler bu döngünün geri çekilme aşamasında uzun süre kalarak kendilerini karşı taraftan izole etmek isteyebilirler. Özellikle bağlanma kaygısı yaşayan kişiler, yalnızlıktan yakınıyor olsalar da izole haldeyken kendilerini daha rahat ve güvende hissederler. Bu tür kaygıların gelişimi genellikle bebeklik veya çocukluk yıllarına dayanır. Küçükken istekleri ve tercihleri göz ardı edilen, sevgi ve yakınlaşma ihtiyacı reddedilen veya travmatik bir biçimde aşağılanıp utandırılan kişiler hem kendilerine hem de diğerlerine ilişkin olumsuz inançlar geliştirebilirler. Bir yandan kendilerinin sevgi ve özeni hak etmeyecek kadar değersiz olduğunu düşünürken, bir yandan da diğer insanların yakın ilişkiler kurulamayacak ve güvenli bağlar geliştirilemeyecek kişiler olduğuna inanmaya başlayabilirler. Sonuç olarak yetişkinlik yaşamında yüzeysel ilişkiler kurarak kendilerini güvende tutma yolunu tercih edebilirler.
Bağlanma problemi yaşayan kişilerin bir diğer kaygısı ise bu bağlılığa izin vermeleri durumunda kendi kimliklerini tamamen kaybetmektir.
Özellikle çocukluk yıllarında kendi fikir ve tercihlerine saygı duyulmayan, ağır sorumluluklar altında ezilen ve çevrenin dayatmaları karşısında kendi sınırlarını koruyamayan çocuklar, ileride yakın ilişkiler içerisinde yok olup gitme konusunda aşırı bir hassasiyet gösterebilirler. Bağlılığı kabul ederlerse veya kendi bireyselliklerinden en ufak bir taviz verirlerse sınırlarının tamamen ihlal edilmesinden endişe eden bu kişiler, çevreye karşı aşırı kalın sınırlar geliştirebilir ve bu sınırları her koşulda ısrarla korumaya devam edebilirler.
Oysa ilişki içinde kendi kimliğini kaybetmeden yakın ilişkiler kurmanın ve diğer kişi tarafından ezilmeden “biz” olmanın yolları vardır. Uygun bir diyalog ilişkisinin kurabilmesi sayesinde her iki taraf da kendi kimliğini gerçekte olduğu haliyle ortaya koyabilir; diğeri tarafından içtenlikle dinlendiğini, anlaşıldığını ve farklılıklarının hoşgörüyle karşılandığını hissedebilir. Böyle bir ilişkide taraflar birbirlerini değişmeye zorlamaz; kendi istekleri için uygun ölçüde pazarlık yapar ve gerektiğinde geri çekilebilirler.
Yapılan araştırmalar; kaygılı kişilerin Obsesif-Kompulsif Bozukluk, Panik Atak ve Depresyon’a daha yatkın olduklarını, çünkü bu kişilerin çocukluklarında umutsuz duygusunu sık sık yaşadığını, başkalarının geri bildirimlerine çok önem verdiklerini, sürekli başkalarından onay ya da takdir görmek istediklerini, başkalarından almış oldukları onay sonucunda kendilerini de onayladıklarını, kendilerini onaylamanın başkalarının onayına bağlı olduğunu ifade etmektedirler.
Bu yüzden ilgi ve sevgi gördükleri kişiyi kendilerine yakın tutmaya, çevresinden uzaklaştırmamaya oldukça fazla çaba harcarlar. Kendilerine yakın hissettikleri kişinin ilişkiden kopması ya da ulaşılamaz hale gelmesi onlar için bir risktir. Çünkü ihtiyaç duyulan sevgi ve ilgi de gitmiş olacaktır.Yapılan çalışmalarda bağlanma stillerinin evlilik ilişkisini etkilediği ortaya çıkmıştır. Eğer ki çiftlerden ikisi de güvenli ise ilişkilerinde daha mutlu oldukları ifade edilir. Tabii ki bazı durumlarda ilişkilerde mutsuzluk ortaya çıkar.
Bu kaçınılmaz bir durumdur. Ancak evlilik sürelerinin daha uzun olduğu da araştırmalarla ortaya konmuştur. Diğer taraftan ise güvenli ve kaygılı bireylerin ilişkisi de uzun sürer. Çünkü güvenli bağlanan kişi kaygılı bağlanan kişiye ihtiyacı olan güveni verir.
Böylece kaygılı partnerin kaygılı davranışları azalır. Ancak kaygılı ve kaçıngan ilişkisi oldukça sancılı devam eder. Biri güven ve ilgi isterken diğeri ilişkiden uzaklaşmak ister.
İlişki talebi olmaz. Bu yüzden kaçıngan bağlanan ilişkiden gittikçe kaygılı bağlanan tekrardan döner. Çünkü sürekli düşündüğü “ben sevilmez biriyim, hata yaparsam terk edilirim” düşüncesi gerçek olmuştur!
Öyleyse kendisini suçlu görür. Bu yüzden sık sık tekrardan partnerine dönmek ister.
Psikoterapi süreci, bu diyalog ilişkisinin kurulabilmesi açısından oldukça önemli yararlar sağlayabilir. Özellikle çocukluk yaşantılarının bugünkü ilişkiler üzerindeki olumsuz etkilerinin fark edilmesi, yakın ilişkilerde bağlanmaya gösterilen direncin anlaşılmasında önemli rol oynar. Ayrıca karşılanmadan kalmış olan ihtiyaçların bugünün koşullarına uygun olarak karşılanması, geçmişten getirilen olumsuz duyguların temizlenmesi ve kişinin kendini koruyamayacağını düşündüğü alanlarda güçlendirilmesi sayesinde bağlanma kaygısının aşılabilmesi mümkündür. Bu sayede kişi hem kendi bireysel sınırlarını koruyabilir hem de duygusal anlamda tatmin olacağı yakın ilişkilere kendini bırakabilir.
Psikoterapi, özellikle bu tür kaygılı bağlanma stilleriyle başa çıkmak için etkili bir yaklaşım olabilir. İki yaygın terapi türü aşağıda gösterilmiştir.
Bireysel Terapi: Bireysel terapi, kişinin kaygılı bağlanma stilini anlamasına ve bu konudaki duygusal ve davranışsal örüntülerini keşfetmesine yardımcı olabilir. Terapist, kişiye bu bağlanma stilinin kökenlerini anlamak, duygusal güveni artırmak ve daha sağlıklı ilişki dinamikleri geliştirmek konularında rehberlik edebilir
İlişkisel anlamda Çift Terapisi: Eğer kaygılı bağlanma stili ilişkinizde sorunlara yol açıyorsa, çift terapisi çiftin ilişkisini iyileştirmek için kullanılabilir. Bu terapi türü, çiftin birlikte çalışarak iletişim becerilerini geliştirmesine ve daha sağlıklı bir bağlanma modeli oluşturmasına yardımcı olabilir.
Psiko Terapi, kişinin bağlanma stilini anlamasına, bu stilin kökenlerini keşfetmesine ve daha güvenli ve sağlıklı bağlanma örüntüleri geliştirmesine yardımcı olabilir. Ancak, bu süreç zaman alabilir ve kişiden kişiye değişebilir. Terapistinizle işbirliği yaparak bu sureci yönetebilir veya profilimden uzmanlık alanlarını inceleyebilir ve seans oluşturabilirseniz bu konuları etraflıca psikolojik destek anlamında görüşebilme imkanı oluşabilir.
Kaynaklar;
https://www.cemgumus.com/kaygili-baglanma-nasil-duzelir-nasil-tedavi-edilir/
https://ankadanismanlik.com.tr/baglanma-kaygisi/
Uzmanlıklar:
İlişki / Evlilik Problemleri , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Depresyon ve MutsuzlukAkran Zorbalığını Önlemek
Barış AYTAÇ 28.05.2025
Dijital Dünya ve Etkileri
Pelin BAYIN 26.05.2025
Duygularımız, İçinde Büyüdüğümüz Dünyadan İzler Taşır: Kültürel Bağlam
Hidayet ÇALIŞKAN 26.05.2025