1. Uzman
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. Çocuk ve Ergenlerde Kaygı Bozukluklarının Belirtileri Nelerdir?

Çocuk ve Ergenlerde Kaygı Bozukluklarının Belirtileri Nelerdir?

Kaygı, yaşamımızın olağan bir parçasıdır. Stresli bir durumla karşılaşıldığında yaşantılanan kaygı doğal bir tepkidir. Aşırı olmadığı takdirde kaygı, gelişim sürecinde neredeyse her çocukta görülen normal bir duygusal deneyimdir. Sınavlar, yeni kişilerle tanışmak, bir topluluk önünde konuşma yapmak, bir köpeği sevmek, biriyle randevulaşmak ya da bir yarışmada yarışmak hemen hemen her çocuk için biraz kaygı uyandırıcı olabilir ama bazı çocuklar bu gibi durumlarda aşırı endişe ve korku yaşarlar, yoğun kaygıları günlük yaşamlarını birçok açıdan olumsuz yönde etkiler.

Kaygı Bozukluğu Nedir?

Çocuklar yüksek sesten yabancılara, okula gitmekten sunum yapmaya, açık havuzda yüzmekten büyük köpeklere kadar birçok şey nedeniyle kaygılanabilirler. Kaygı Bozukluğu; çocuğun ne hakkında kaygılandığına bakılarak değil, çocuğun kaygısının onun hayatını ne şekilde etkilediğine bakılarak karar verilen bir rahatsızlıktır. Kaygı duyulan içerik “normal” olsa da yoğun kaygı çocuğun sosyal ve akademik hayatını kısıtlıyorsa Kaygı Bozukluğundan şüphelenilebilir. Kaygı Bozukluğunun farklı belirtiler gösteren farklı türleri vardır, fakat hepsinde ortak olan şey mevcut durumla orantılı olmayan, uzun süreli, yoğun kaygıdır.

Kaygı Bozuklukları gelişme döneminde en sık görülen rahatsızlıklardan biridir ve genellikle 11 yaş civarında ortaya çıkmaktadır. İstatistikler, her 8 çocuktan birinde Kaygı Bozukluğu olduğuna işaret etmektedir.

13-18 yaş arasındakilerin yaklaşık %25’inde hafif ya da orta düzeyde kaygı bozukluklarına rastlanmaktadır. Erkek çocuklara kıyasla daha çok kız çocukları kaygı bozukluğu tanısı almaktadır.

Kaygı Bozukluğu yaşayan çocuk ve ergenlerin ne yazık ki yalnızca %20’si tedavi görmektedir; oysa araştırmalar Kaygı Bozukluğu tedavi edilmeyen çocukların akademik performanslarında düşüş yaşadıklarını, önemli sosyal deneyimlerden mahrum kaldıklarını ve kimi zaman kaygıyla başa çıkmak için madde kullanımı gibi uygunsuz yöntemlere başvurduklarını göstermektedir.

Çocuk ve Ergenlerde Kaygı Bozukluğunun Farklı Türleri Var mıdır? Bunlar Nelerdir?

Kaygı Bozukluğunun farklı türleri vardır. Genç yaşlarda görülen kaygı bozukluklarının başında Ayrılma Kaygısı, Yaygın Kaygı Bozukluğu, Sosyal Fobi ve Özgül Fobi gelmektedir. Çocuk ve ergenlerde görülen kaygı bozuklukları şunlardır:

1) Ayrılık Kaygısı

Çocuğun hayatındaki önemli figürlerden ya da evden ayrılmaya karşı duyduğu isteksizlik ile karakterize olan bir kaygı bozukluğudur. Ayrılık Kaygısı olan çocuklar; önemli figürlerden ayrılmak üzere olduklarında ya da ayrıldıklarında baş ağrısı, karın ağrısı ya da mide bulantısı gibi fiziksel şikayetler yaşayabilirler. Ayrılık Kaygısı, çoğu zaman küçük yaştaki çocuklarda görülse de ergenlerde de bu kaygı bozukluğuna rastlanabilmektedir.

2) Yaygın Kaygı Bozukluğu

Birçok farklı alanda görülebilen ve durumla uygun olmayan, sürekli ve aşırı yoğun bir kaygıyla karakterize olan bir kaygı bozukluğudur. Yaygın Kaygı Bozukluğu olan çocuk ve ergenler; geçmişteki konuşmalar ya da davranışlar, yaklaşmakta olan olaylar, okul, ailevi sorunlar, sağlık ve benzeri birçok konuda endişelenirler. Endişelerinin aşırı olduğunu ve hayatlarını olumsuz yönde etkilediğinin farkında olsalar da bu endişelerini denetlemekte ve sakinleşmekte güçlük çekerler.

3) Panik Bozukluk

Tekrarlayan panik ataklar ve yoğun bir şekilde tekrar bir panik atak geçirme korkusu ile karakterize olan bir kaygı bozukluğudur. Panik Bozukluğu olan çocuk ve ergenler; başka bir atak geçirme ihtimallerine ilişkin oldukça endişeli bir beklenti içine girerler. Buna ek olarak, tekrar bir panik atak yaşayacakları endişesi nedeniyle dışarı çıkmaktan, okula gitmekten ya da çeşitli aktivitelere katılmaktan kaçınma davranışı gösterebilirler.

4) Sosyal Fobi

Başkalarıyla etkileşim gerektiren sosyal durumlarda mahcup ya da rezil olma korkusu ile karakterize olan bir kaygı bozukluğudur. Sosyal Fobisi olan çocuk ve ergenler; kaygılandıkları durumla karşı karşıya kaldıklarında yüz kızarması, çarpıntı, nefes darlığı ya da bağırsak sorunları gibi fiziksel şikayetler yaşayabilir. Sosyal Fobi nedeniyle arkadaş buluşmalarına katılmama, okulda sunum yapmama ya da derste söz almama, otorite figürleriyle konuşmama, toplum içinde yemek yememe gibi kaçınmacı davranışlar geliştirilebilir.

5) Selektif Mutizm

Çocuğun belirli bazı sosyal durumlarda konuşmaması fakat diğer durumlarda konuşması ile karakterize olan bir kaygı bozukluğudur. Selektif mutizm genellikle küçük yaştaki çocuklarda görülmektedir. Selektif Mutizmi olan çocuklar; bazı sosyal durumlarda kendilerine soru sorulduğunda ya da konuşmaları gerektiğinde donup kalmış gibi görünebilirler, konuşmak yerine işaret etmek ya da kafa sallamak gibi jestleri kullanabilirler.

6) Özgül Fobi

Belirli nesne ya da durumlara karşı duyulan ve gerçekçi olmayan, yoğun korku ile karakterize olan bir kaygı bozukluğudur. Örümcek ya da köpekten korkma gibi hayvan fobisi, gök gürültüsü fobisi, su fobisi, yükseklik fobisi, kan fobisi, uçak fobisi, kapalı alan fobisi çocuk ve ergenlerde rastlanan başlıca özgül fobilerdir. Özgül Fobisi olan çocuk ve ergenler; bu korkularının mantıksız ve abartılı olduğunu fark edemeyebilirler ve genellikle yoğun kaygıları nedeniyle korkulan nesne ya da duruma karşı kaçınmacı bir tutum sergileyebilirler.

7) Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Travmatik ya da dehşet verici bir deneyim sonrası yaşanan flashbackler, kabuslar ve korkular ile karakterize olan bir kaygı bozukluğudur.

8) Obsesif – Kompülsif Bozukluk

Obsesyonlar –yani istenmeyen, zihinden uzaklaştırmakta zorlanılan düşünceler– ve kompülsiyonlar –obsesyonların yarattığı yoğun kaygıyı azaltmak için yapılan tekrarlayıcı davranışsal ya da zihinsel eylemler– ile karakterize olan bir kaygı bozukluğudur. Obsesif – Kompülsif Bozukluğu olan çocuk ve ergenlerde; ellerini yıkama, bir şeyleri kontrol etme ve sıralama yapma gibi ritüellere sık rastlanır.

Çocuk ve Ergenlerde Kaygı Bozukluklarının Belirtileri Nelerdir?

Kaygı Bozukluğu olan çocuk ve ergenler; yoğun korku, gerginlik ve çekingenlik yaşayabilirler, ayrıca kaygıları nedeniyle bazı yerlere gitmekten ya da bazı aktivitelere katılmaktan kaçınabilirler. Kaygı Bozukluklarında yaygın görülen ortak belirtilerden bazıları şunlardır:

  • Stresli durum karşısında aşırı rahatsızlık duyma ve ajite hale gelme
  • Panik ve korku yaşama, sakin kalamama
  • Nefes darlığı hissi
  • Ürperme ya da sıcak basması ve uyuşma ya da karıncalanma hissi
  • Baş ağrısı ya da karın ağrısı, mide bulantısı
  • “Ya şöyle şöyle olursa…” benzeri zihinden kolayca uzaklaştırılamayan ve pek de gerçekçi olmayan düşünceler
  • Kaygı yaratan nesne ya da duruma karşı kaçınmacı davranışlar
  • Uykuya dalmada ve uyumakta güçlükler
  • Başka şeylere odaklanmakta ve dikkatini sürdürmekte zorlanma
  • Saatlerce, günlerce ya da haftalarca süren yoğun kaygı hali
  • Yoğun kaygı nedeniyle sosyal ilişkilerin ve akademik hayatın olumsuz etkilenmesi

Çocuk ve Ergenlerde Kaygı Bozukluklarının Nedenleri Nelerdir?

Diğer birçok rahatsızlıkta olduğu gibi Kaygı Bozukluklarının da tek bir nedeni yoktur. Birçok genetik, çevresel, psikolojik ve gelişimsel faktörün kaygı bozukluklarının ortaya çıkmasında etkili olduğu düşünülmektedir.

Ailesindekilerden birinde kaygı bozukluğu olan çocuklarda kaygı bozukluğuna rastlanma ihtimalinin yüksek olması beyin kimyasına ilişkin genlerin bu rahatsızlıkla ilgili olabileceğine işaret etmektedir. Ayrıca diğer aile üyelerinin aşırı kaygılı olduğu bir ortamda büyümek çocuğa dünyayı “çok tehlikeli” bir yer olarak görmeyi ve birçok şeyden korkmayı öğretebilir. Benzer şekilde, gerçekten de tehlikeli bir ortamda büyüyen çocuklar için kaygılı olmak ve her şeyin en kötüsünü beklemek öğrenilmiş alışkanlıklar olabilir. Sevilen bir kişinin ölümü ya da ebeveynlerin boşanması gibi kayıplar ve yeni bir şehre taşınmak gibi çocuğun hayatındaki büyük değişimler de yaygın rastlanan tetikleyicilerden bazılarıdır. İstismara maruz kalan çocukların da kaygıya daha meyilli olduğu düşünülmektedir.

Çocuk ve Ergenlerde Kaygı Bozukluklarının Etkileri Nelerdir?

Çocuk ve ergenlerde görülen Kaygı Bozuklukları terapötik yaklaşımlarla kontrol altına alınabilirler ancak maalesef Kaygı Bozukluğu yaşayan çocukların büyük bir kısmı tedavi görmemektedir. Tedavi edilmedikleri takdirde Kaygı Bozukluklarının kişinin hayatına uzun süreli olumsuz etkileri olabilir.

Kaygı Bozukluklarına bağlı olarak çocuk ve ergenlerde akademik performansta düşüş ve hatta okulu bırakma görülebilir; kaygı bozukluğu yaşayan çocuk ve ergenler okula gitmek istemeyebilir, derste söz almayabilir, sunum yapmayabilirler. Kaygı Bozukluğu olan çocuklar sosyal ortamlardan kaçınabilir, diğer insanlarla ilişki kurmakta zorlanabilir ve kendilerini yalnız hissedebilirler. Bu çocukların kendilerine olan güvenleri zedelenebilir. Kaygı Bozukluğu olan çocuklar; yaşadıkları yoğun kaygıyla doğru şekilde başa çıkmayı öğrenemediklerinde bu kaygıyı yatıştırmak için alkol ya da madde kullanımına yönelebilirler. Ayrıca çocuk ve ergenlerdeki kaygı bozuklukları sıklıkla yetişkinlikte de devam etmekte ve bu kişilerin hayatını kısıtlamaktadır.

Çocuk ve Ergenlerde Kaygı Bozuklukları ile Birlikte Seyreden Diğer Problemler Nelerdir?

Çocuk ve ergenlerdeki Kaygı Bozukluklarına çoğu zaman başka rahatsızlıklar eşlik edebilir. Kaygı Bozukluklarıyla birlikte seyreden rahatsızlıkların başında depresyon, yeme bozuklukları, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu gelmektedir.

Kaygı Bozuklukları ve depresyon; çocuk ve ergenlerde sık sık hem eş zamanlı olarak hem de birbirini takip ederek birlikte seyretmektedir ve genellikle birinin ortaya çıkışı diğerinin de zamanla ortaya çıkması riskini artırmaktadır. Birlikte seyreden kaygı bozukluğu ve depresyon; yüksek nüksetme riski, daha uzun sürme riski, intihar teşebbüsleri, daha ağır zarar ve tedaviye daha az yanıt ile ilişkili bulunmuştur.
Çocuğunuzda Kaygı Bozukluğu Var mı?

Dünyayı keşfetmeye çalışırken yeni şeylerle karşılaştıkça bazı şeyler çocuklar için aslında olduklarından daha karmaşık ve korkutucu hale gelebilir. Çocukluktan ergenliğe geçişte, birçok yeni zorluk ve fırsat ortaya çıkmaktadır. Özellikle çeşitli değişimlerin yaşandığı ergenlik dönemi; çocuğunuz için yoğun strese maruz kaldığı ve bazı kaygıları yoğun deneyimlediği bir dönem olabilir. Ancak iki haftadan uzun bir süredir orantısız bir kaygı yaşıyorsa çocuğunuzda Kaygı Bozukluğu olmasından şüphelenebilirsiniz.

Çocuğunuz

  • Kendini çoğu zaman gergin ve huzursuz hissediyorsa,
  • Kaygıyı durduramayacak ya da kontrol edemeyecek gibi hissediyorsa,
  • Eleştiriye karşı çok hassassa ve sosyal durumlarda rahatsızlık hissediyorsa,
  • Neredeyse her zaman her şeyin en kötüsünün gerçekleşmesini bekliyorsa,
  • Durumla orantısız derecede yoğun bir korku hissediyorsa,
  • Zor ya da yeni durumlardan kaçınıyorsa,
  • Çekingen ya da utangaç davranıyorsa, sosyal etkileşimden kaçınıyorsa,
  • Zihninden uzaklaştıramadığı saplantılı düşüncelere sahipse,
  • Belirli ritüel davranışları yapmaktan kendini alamıyorsa,
  • Normalden daha sık tuvalete gidiyorsa,
  • Uyku problemleri yaşıyorsa ya da tek başına uyumaktan korkuyorsa,
  • Odaklanmakta sorun yaşıyorsa,
  • Çoğunlukla unutkan ya da dikkatsiz görünüyorsa,
  • Yapması gerekenleri yapmaya başlayamıyor ya da bunları tamamlayamıyorsa

çocuğunuzda Kaygı Bozukluğu olabilir. Ayrıntılı değerlendirme için bir psikologa, psikolojik danışmana ya da psikiyatriste başvurun ve ebeveyn olarak yapabilecekleriniz hakkında bilgi edinin.

Kaygı Bozukluğu Nasıl Tedavi Edilir?

Nasıl hissettiği hakkında konuşmak çocuğunuz için zor olabilir. Çocuğunuz sizin onu anlamayacağınızdan, yargılayacağınızdan ya da onu güçsüz ve zayıf göreceğinizden korkabilir. Kaygı Bozukluğu çoğunlukla kendiliğinden geçmez ve yetişkinlikte de devam eder; bu nedenle çocuğunuzla konuşup onu anlamaya çalışmanız ve profesyonel yardım almanız oldukça önemlidir. Çocuğunuz için tedavi seçenekleri bulmanız çocuğunuza onunla ilgilendiğinizi ve yalnız olmadığını hissettirir. Uygun bir tedaviyle çocuğunuz kaygı bozukluğu belirtilerini kontrol etmeyi öğrenebilir ve sağlıklı bir gelişim dönemi geçirebilir. Tedaviye mümkün olduğunca erken başlamak başarılı bir sonuç almakta etkilidir. Genellikle ilk tercih olmasa da bazı durumlarda Kaygı Bozukluğu tedavisinde ilaç kullanımı gerekebilir.

Bilişsel Davranışçı Terapi; Kaygı Bozukluklarının tedavisinde önerilen ve çocuklarda etkisi araştırmalara kanıtlanmış bir yaklaşımdır. Bilişsel Davranışçı Terapi gören çocuklarda tedaviye yanıt alma oranı yaklaşık %80’dir ve tedavinin kazanımları gelecekte de devam etmektedir. Bilişsel Davranışçı Terapi, çocuklara kaygılarına meydan okumalarını öğretir ve durumları daha gerçekçi değerlendirmeleri için çocukları teşvik eder. Çocuklar genellikle 4. seanstan itibaren tedaviye cevap vermeye başlarlar ve tedavi yaklaşık 6 ay kadar sürer.

Çocuğunuzun Kaygı Bozukluğu ile başa çıkabilmesine yardımcı olmak için evde yapabileceklerinizden bazıları şunlar:

  • Çocuğunuzun hislerine önem verin
  • Çocuğunuzun kaygılarını paylaşabilmesi için alan yaratın
  • Çocuğunuzla konuşun, onu dinleyin ve anlamaya çalışın
  • Çocuğunuzun kaygılarını küçümsemeyin, çocuğunuzu yargılamayın
  • Çocuğunuza “korkulacak bir şey yok” güvencesi vermekten vazgeçin
  • Çocuğunuz bir durum ya da olay karşısında kaygılandığında siz sakin kalın
  • Çocuğunuza model olun, kaçınmacı davranışlardan uzak durun
  • Çocuğunuzu korkularıyla yüzleşmesi için cesaretlendirin
  • Çocuğunuza mükemmel olmak zorunda olmadığını hatırlatın
  • Çocuğunuzun küçük başarılarını fark edin ve bunları övün
  • Çocuğunuzun cesur hareketlerini ödüllendirin
  • Çocuğunuzun hatalarını ya da ilerleme gösterememesini cezalandırmayın
  • Çocuğunuza hisleri hakkında “Bu sınav hakkında kaygılanıyor musun?” gibi yönlendirici sorular yerine “Bu sınavla ilgili ne hissediyorsun?” gibi açık uçlu sorular sorun
  • Çocuğunuzun dinlenebileceği aktiviteler için imkan yaratın
  • Çocuğunuzu bisiklete binmek, yüzmek, yürüyüş yapmak gibi fiziksel aktivitelere teşvik edin
  • Çocuğunuzla birlikte kaygı hakkında kitaplar okuyun ve bunlar üzerine sohbet edin
  • Çocuğunuzla birlikte sakinleşme egzersizleri yapın
  • Çocuğunuzun tedavisi için bir psikolog ya da psikiyatristten yardım alın
  • Çocuğunuzdan asla vazgeçmeyin

kaynak :elikapsikoloji.com

Yayınlanma: 27.07.2024 14:29

Son Güncelleme: 16.08.2024 17:30

Psikolog

Hidayet

ÇALIŞKAN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 1799
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...

Daha Sakin Bir Sen: Öfke Kontrolü Nedir, Belirtileri Nelerdir ve Neler Yapılmalıdır?

Öfke: Doğal Ama Yönetilmesi Gereken Bir DuyguÖfke, tıpkı mutluluk, üzüntü ya da korku gibi doğal bir duygudur. Ancak diğer duygulardan farkı; kontrol altına alınmadığında hem kişiye hem çevresine zarar verebilmesidir. Günlük yaşamda birçok insan, farkında olmadan öfkesinin kontrolünü kaybedebilir. Bu durum ilişkilerde çatışmalara, iş yerinde verimsizliğe ve psikolojik sağlığın bozulmasına yol açabilir. Özellikle yoğun iş temposu ve sosyal baskılar, öfke patlaması riskini artırır. Bu nedenle, öfke yönetimi teknikleri öğrenmek hem kişisel hem de sosyal yaşam kalitesini yükseltmek için kritik önem taşır.Peki, öfke kontrolü nedir?, belirtileri nelerdir ve daha sakin bir sen mümkün mü?Bu yazıda öfkenin ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını, hangi sinyalleri verdiğini ve onu sağlıklı yollarla nasıl yöneteceğinizi tüm yönleriyle ele alacağız.Öfke Kontrolü Nedir?Öfke kontrolü, bireyin sinirlendiği ya da öfkelendiği bir durumda verdiği tepkileri fark etmesi, anlamlandırması ve bu tepkileri uygun yollarla ifade edebilmesidir. Bu süreç, duygularla baş etme becerilerinin gelişmesini ve bireyin hem kendisine hem de çevresine zarar vermeyecek şekilde davranmasını sağlar. Ayrıca, duygusal zeka geliştirme ve stres yönetimi becerileri öfke kontrolünde oldukça etkilidir. Bu beceriler sayesinde, kişi duygu ve düşüncelerini daha sağlıklı şekilde ifade ederek çatışmaları en aza indirebilir.Öfkenin Belirtileri Nelerdir?Öfke sadece bir duygu değil, aynı zamanda fizyolojik ve davranışsal tepkilerle de kendini gösteren bir durumdur. İşte öfkenin başlıca belirtileri:Fiziksel Belirtiler:Kalp atışında hızlanmaNefes alışverişinde artışKaslarda gerginlikYüz kızarmasıTerlemeDavranışsal Belirtiler:Bağırmak, küfretmekEşyaları fırlatmak ya da kapıları çarpmakFiziksel şiddete eğilimSosyal ilişkilerde mesafe koymakSessiz kalma ya da pasif-agresif davranmakDuygusal Belirtiler:Kontrolsüz öfke patlamalarıSürekli huzursuzluk hissiDeğersizlik ya da anlaşılmama duygusuSuçluluk ve pişmanlıkÖfke Kontrolü Neden Önemlidir?Kontrolsüz öfke; aile içi ilişkilerde kırgınlıklar yaratabilir, iş hayatında performans düşüklüğüne yol açabilir ve fiziksel sağlık sorunlarını tetikleyebilir. Uzun süreli bastırılan ya da yanlış yönlendirilen öfke; depresyon, anksiyete ve psikosomatik hastalıklara neden olabilir. Günlük hayatta uygulanan gevşeme teknikleri ve nefes egzersizleri gibi yöntemler, öfkenin tetiklenmesini önlemeye yardımcı olur. Psikoloji alanında yapılan araştırmalar, öfke kontrolünü öğrenmenin, bireyin yaşam doyumunu artırdığını ve öz-farkındalık geliştirmeye katkı sağladığını göstermektedir.Öfke Kontrolü Nasıl Sağlanır?İşte “öfke kontrolü nasıl yapılır?” sorusuna yanıt olabilecek etkili yöntemlere aşağıda detaylıca bakabiliriz:Tetikleyicileri Tanıyın: Öfke genellikle belli olaylarla tetiklenir: haksızlık, görmezden gelinme, alay edilme ya da yoğun stres. Kendi tetikleyicilerinizi fark etmek, ilk adımı oluşturur. Örnek: “Trafikte sıkıştığımda ya da iş yerinde fikirlerim yok sayıldığında sinirleniyorum.”Zihinsel Mola Verin: Zihni sakinleştirmek için molalar vermek ve zihnin kendisini dinlemesine imkan tanımak önemlidir.Öfkenizi kontrol etmekte zorlandığınız anlarda kısa bir mola verin. Fiziksel ortamdan uzaklaşmak ve birkaç dakika yalnız kalmak, tepkinizi daha sağlıklı hale getirebilir.Derin Nefes ve Gevşeme Egzersizleri: Nefes almak sadece bedeni değil, zihni de rahatlatır. 4-7-8 nefes tekniği gibi basit tekniklerle öfke anında kendinizi regüle edebilirsiniz.“Sen” Dili Yerine “Ben” Dili Kullanmanın: Sen dili yerine ben dilini deneyerek dilinizi suçlayıcı dilden daha sakin bir dile yaklaştırabilirsiniz.İletişim sırasında suçlayıcı olmaktan kaçının. “Sen hep böylesin!” demek yerine, “Bu durumda kendimi değersiz hissediyorum” gibi ifadeler kullanmak çatışmaları azaltır.Fiziksel Aktiviteye Zaman Ayırın: Spor yapmak, biriken stresi boşaltmanın etkili bir yoludur. Düzenli egzersiz, endorfin salgısını artırarak ruh halini olumlu yönde etkiler ve sinir sistemini sakinleştirir. Günlük yürüyüşler, yoga veya tempolu egzersizler, sinir sistemini rahatlatır ve öfke kontrolünü kolaylaştırır.Profesyonel Destek Alın: Bireysel terapi, öfkenizin altında yatan duygu ve düşünceleri keşfetmenize yardımcı olur. Bir psikologla çalışmak, hem iç görü kazanmanızı hem de öfkeyle baş etme stratejileri geliştirmenizi sağlar. Öfke kontrolü terapisi ve psikolojik danışmanlık, uzun vadede kalıcı çözümler sunar.Daha Sakin Bir Sen Her Zaman Mümkün!Unutmayın, öfkenizi bastırmak değil, anlamak ve yönetmek sağlıklı olan yoldur. Kendinize karşı şefkatli ve sabırlı olun. Her insan zaman zaman öfkelenebilir; önemli olan bu duygunun sizi yönetmesine izin vermemektir. Duygusal zeka geliştirme, stres yönetimi ve öfke kontrolü egzersizleri ile “daha sakin bir sen” mümkündür. Bu süreç farkındalık, pratik ve istekle gelişir. Böylece hem kendinizle hem de çevrenizle daha uyumlu ilişkiler kurabilirsiniz.Öfke kontrolü, duygusal sağlığın ve ilişkilerinin kalitesi için kritik bir beceridir. Unutma, bu yolculukta destek almak, güçlü ve sağlıklı adımlar atmanı sağlar. Kendi iç dünyanı anlamak ve daha sakin bir hayat sürmek için hemen iletişime geçebilirsin. İstersen, seninle birlikte öfke yönetimi konusunda etkili yöntemleri deneyimleyelim ve daha huzurlu bir yaşam için birlikte çalışabiliriz.Eğer sen de öfke kontrolü konusunda zorlandığını düşünüyorsan, yalnız değilsin. Öfke duygusunu yönetmek bazen zorlayıcı olabilir ve bu süreçte profesyonel destek almak oldukça faydalıdır. psikologmerkezi.com üzerinden bana kolayca ulaşabilir, ücretsiz olarak sorularını iletebilir ve ihtiyaç duyarsan bireysel seanslar alabilirsin. Burada, öfkenin altında yatan sebepleri birlikte keşfedip, sana özel etkili baş etme stratejileri geliştirebiliriz.Seans almak için hazırsan başlayabiliriz.Kaynakça:Spielberger, C. D. (1999). State-Trait Anger Expression Inventory (STAXI). Psychological Assessment Resources.Novaco, R. W. (2000). Anger and psychopathology. In M. Lewis & J. M. Haviland-Jones (Eds.), Handbook of Emotions.American Psychological Association (APA). (2022). Controlling Anger Before It Controls You.Türk Psikologlar Derneği. (2023). Öfke ile Başa Çıkma Rehberi.Cognitive Behavioral Therapy for Anger Management – NHS UK (2021)

Evlilik Öncesi Çiftlerin Uyumluluğu için Birbirine Sorması Gereken Sorular neler olabilir?

Evlilik Öncesi Çiftlerin Birbirine Sorması Gereken Sorular: Uyumluluğu Test Etmek İçin Bilimsel Bir YaklaşımEvlilik, bireylerin yaşamlarında aldıkları en önemli kararlardan biridir ve uzun vadeli bir bağlılık gerektirir. Evlilik öncesi dönemde çiftlerin birbirine uygunluğunu değerlendirmek, sağlıklı ve sürdürülebilir bir ilişkinin temelini oluşturur. Psikoloji ve psikoterapi alanındaki araştırmalar, çiftlerin evlilik öncesi dönemde açık iletişim kurarak değerlerini, beklentilerini ve hedeflerini tartışmalarının, evlilik memnuniyetini artırdığını göstermektedir. Bu makalede, çiftlerin birbirine sorması gereken temel soruları, bilimsel temellere dayandırarak ve bir psikolog/psikoterapist perspektifiyle ele alacağız. Bu sorular, çiftlerin uyumluluğunu test etmek ve potansiyel çatışma alanlarını önceden belirlemek için tasarlanmıştır.1. Değerler ve Hayat Görüşü: Evlilik, yalnızca romantik bir bağ değil, aynı zamanda ortak bir yaşam vizyonu gerektirir. Çiftlerin temel değerler ve inançlar konusunda uyumlu olmaları, uzun vadeli mutluluk için kritik öneme sahiptir. Gottman Enstitüsü’nün araştırmalarına göre, çiftlerin paylaştığı değerler, evlilikteki çatışmaları azaltmada önemli bir rol oynar. Sorulması gereken bazı sorular şunlardır::Hayatta en çok neye değer veriyorsun ve bu değerler benimle ne kadar uyumlu?Bu soru, bireylerin önceliklerini ve hayat felsefelerini anlamaya yardımcı olur. Örneğin, biri için kariyer ön plandayken diğeri için aile öncelikli olabilir. Bu farklılıklar, erken dönemde tartışılmazsa çatışmalara yol açabilir.Dini veya manevi inançların hayatında ne kadar önemli?Dini inançlar, çiftlerin yaşam tarzlarını, çocuk yetiştirme yaklaşımlarını ve hatta günlük rutinlerini etkileyebilir. Araştırmalar, dini uyumluluğun evlilik doyumunu artırdığını göstermektedir (Mahoney et al., 2001).Toplumsal ve politik görüşlerin nelerdir?Siyasi ve sosyal konulardaki farklılıklar, özellikle kutuplaşmış toplumlarda, ilişkilerde gerilim yaratabilir. Bu nedenle, çiftlerin bu konularda açık bir şekilde konuşması önemlidir.2. Finansal Beklentiler ve AlışkanlıklarPara, evliliklerde en sık çatışma nedenlerinden biridir. Finansal uyumluluk, çiftlerin ortak hedeflere ulaşma yeteneğini doğrudan etkiler. Journal of Family and Economic Issues’da yayımlanan bir çalışma, finansal konularda şeffaf iletişimin evlilik stresini azalttığını ortaya koymuştur (Dew, 2011). Önerilen sorular:Para harcama ve biriktirme alışkanlıkların nelerdir?Biri savurgan, diğeri tutumluysa, bu durum uzun vadede gerilim yaratabilir. Çiftlerin bütçe yönetimi ve tasarruf alışkanlıklarını tartışması gerekir.Ortak finansal hedeflerimiz neler olmalı?Ev almak, yatırım yapmak veya çocuk eğitimi gibi büyük hedefler, çiftlerin finansal planlamada uyum içinde olmasını gerektirir.Borç veya maddi yükümlülüklerin var mı?Finansal şeffaflık, güvenin temel taşlarından biridir. Gizli borçlar veya mali sorunlar, evlilikte ciddi sorunlara yol açabilir.3. Aile ve Çocuk YetiştirmeÇocuk sahibi olma ve aile dinamikleri, evlilikte önemli bir yer tutar. Çocuk sahibi olma kararları ve ebeveynlik tarzları, çiftlerin uyumluluğunu derinden etkiler. Psikolojik araştırmalar, çocuk yetiştirme konusunda uyumsuzluk yaşayan çiftlerin daha yüksek boşanma oranlarına sahip olduğunu göstermektedir (Twenge et al., 2003). Sorulması gereken sorular:Çocuk sahibi olmak istiyor musun, ve eğer istiyorsan kaç çocuk hayal ediyorsun?Bu soru, çiftlerin çocuk sahibi olma konusundaki beklentilerini netleştirmek için kritik öneme sahiptir. Çocuk istememe kararı da aynı derecede önemlidir.Çocuk yetiştirme konusunda hangi disiplin yöntemlerini benimsersin?Ebeveynlik tarzları (örneğin, otoriter mi, demokratik mi) çiftlerin çocuk yetiştirme sürecinde uyum içinde olmasını etkiler.Geniş aile ile ilişkilerimiz nasıl olacak?Kayınvalide, kayınpeder veya diğer aile üyeleriyle kurulacak sınırlar, evlilikte önemli bir rol oynar. Çiftlerin bu konuda net beklentiler oluşturması gerekir.4. İletişim ve Çatışma ÇözmeSağlıklı iletişim, evliliğin temel taşlarından biridir. John Gottman’ın çift terapisi çalışmalarına göre, çiftlerin çatışmaları nasıl yönettikleri, evliliğin uzun ömürlü olup olmayacağını öngörebilir. Çiftlerin şu soruları tartışması önemlidir:Çatışmaları nasıl çözüyorsun?Bazı bireyler tartışmalarda sessiz kalmayı tercih ederken, diğerleri doğrudan yüzleşmeyi seçer. Bu farklılıklar, çiftlerin iletişim tarzlarını anlamalarını gerektirir.Benden beklentilerin nelerdir, özellikle zor zamanlarda?Bu soru, çiftlerin birbirine nasıl destek olacağı konusunda netlik sağlar. Örneğin, biri duygusal destek beklerken diğeri pratik çözümler sunmayı tercih edebilir.Eleştiriye veya geri bildirime nasıl tepki verirsin?Çiftlerin birbirine yapıcı eleştiriler sunabilmesi ve bunları sağlıklı bir şekilde kabul edebilmesi, ilişkinin olgunluğunu gösterir.5. Kariyer ve Yaşam TarzıKariyer hedefleri ve yaşam tarzı tercihleri, çiftlerin günlük yaşamlarını ve uzun vadeli planlarını etkiler. Özellikle modern toplumlarda, kariyer odaklı bireylerin evlilik beklentileri farklılık gösterebilir. Sorulması gerekenler:Kariyer hedeflerin neler ve bunlar ilişkimizi nasıl etkileyecek?Örneğin, sık seyahat gerektiren bir iş, çiftin birlikte geçirdiği zamanı sınırlayabilir.Boş zamanlarını nasıl değerlendirmeyi seversin?Birinin sosyal etkinlikleri sevmesi, diğerinin ise evde vakit geçirmeyi tercih etmesi, uyumsuzluk yaratabilir.Ev işleri ve sorumluluk paylaşımı konusunda nasıl bir düzen istersin?Geleneksel veya eşitlikçi roller konusundaki beklentiler, çiftlerin günlük yaşamda uyum içinde olmasını etkiler.6. Cinsellik ve YakınlıkCinsellik ve duygusal yakınlık, evlilikte önemli bir bağ oluşturur. Çiftlerin bu konuda açıkça konuşması, olası yanlış anlamaları önler. Araştırmalar, cinsel uyumluluğun evlilik doyumunu artırdığını göstermektedir (McNulty et al., 2016). Önerilen sorular:Cinsel ihtiyaçların ve beklentilerin nelerdir?Bu, çiftlerin fiziksel yakınlık konusundaki tercihlerini anlamalarını sağlar.Duygusal yakınlığı nasıl ifade etmeyi seversin?Bazıları fiziksel temasla, diğerleri ise sözlü ifadelerle yakınlık kurar. Bu farklılıkların bilinmesi önemlidir.SonuçEvlilik öncesi dönemde çiftlerin birbirine sorduğu sorular, yalnızca uyumluluğu test etmekle kalmaz, aynı zamanda güven, şeffaflık ve karşılıklı anlayışı güçlendirir. Psikoloji ve psikoterapi alanındaki bilimsel bulgular, açık iletişimin ve ortak değerlerin evlilik başarısını artırdığını göstermektedir. Yukarıda belirtilen sorular, çiftlerin birbirini daha iyi tanımasına ve potansiyel çatışma alanlarını önceden ele almasına olanak tanır. Evlilik, dinamik bir süreçtir ve bu sorular, çiftlerin bu yolculuğa daha bilinçli ve hazırlıklı bir şekilde başlamasını sağlar. Çift terapisi veya evlilik öncesi danışmanlık, bu soruları daha derinlemesine keşfetmek için profesyonel bir rehber sunabilir. Unutmayın, sağlıklı bir evlilik, sadece aşk değil, aynı zamanda bilinçli bir çaba ve uyum gerektirir.Kaynaklar:Dew, J. (2011). Financial disagreements and marital conflict. Journal of Family and Economic Issues.Gottman, J. M., & Silver, N. (1999). The Seven Principles for Making Marriage Work.Mahoney, A., et al. (2001).Religion in the home. Journal of Marriage and Family.

Yetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden?

Yetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden Stratejiler ve Sorular*Özet* Yetişkinlikte anne-baba ilişkilerindeki sorunlar, bireyin duygusal sağlığı, öz-değeri ve sosyal ilişkileri üzerinde önemli etkiler yaratabilir. 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla kötüleşen ilişkilerini iyileştirmek için psikoterapi, yapılandırılmış ve etkili bir yöntem sunar. Bu makale, psikolog ve psikoterapistlerin kullandığı yaklaşımları inceleyerek, duygusal farkındalık, sağlıklı sınırlar ve etkili iletişim yoluyla ilişkisel onarımı ele almaktadır. Ayrıca, psikoterapi sürecinde kullanılabilecek 20 soru önerisi sunulmakta ve bu soruların anne-baba ilişkilerini anlamada ve iyileştirmede nasıl katkı sağladığı bilimsel bir çerçevede tartışılmaktadır. Makale, bağlanma teorisi ve sistemik aile terapisi gibi teorik temellere dayanarak, bireyin aile dinamiklerini anlamasına ve ilişkilerini geliştirmesine yönelik pratik öneriler sunar.*Giriş* Yetişkinlikte anne-baba ilişkileri, çocukluk deneyimlerinden, aile dinamiklerinden ve kültürel faktörlerden derinden etkilenir. Psikologlar, bu ilişkilerin bireyin mental sağlığı üzerindeki etkisini anlamak için bağlanma teorisi (Bowlby, 1988) ve sistemik aile terapisi (Minuchin, 1974) gibi yaklaşımlardan yararlanır. 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla ilişkilerinin “kötü” olduğunu ifade etmesi, geçmiş kırgınlıklar, iletişim kopuklukları, sınır ihlalleri veya duygusal mesafe gibi sorunlara işaret edebilir. Psikoterapi, bu dinamikleri anlamak ve onarmak için güvenli bir alan sağlar. Psikologlar, bireyin duygularını ifade etmesine, geçmiş deneyimlerini anlamlandırmasına ve yapıcı adımlar atmasına yardımcı olmak için açık uçlu, empatik sorular kullanır. Bu makale, psikoterapi temelli stratejileri ve anne-baba ilişkilerini anlamak için kullanılabilecek 20 soruyu bilimsel bir bağlamda sunarak, ilişkisel iyileşme sürecini ele almaktadır.*Yöntem: Psikoterapi ile Anne-Baba İlişkilerini İyileştirme* Psikoterapi, bireyin duygusal farkındalığını artırarak, aile dinamiklerini anlamasını ve ilişkisel sorunlara müdahale etmesini sağlar. Psikologlar, anne-baba ilişkilerindeki sorunları anlamak için açık uçlu, yargılamayan ve empatik sorular kullanır. Bu sorular, bireyin duygularını, beklentilerini ve geçmiş deneyimlerini keşfetmesine olanak tanır. Psikoterapi sürecinde, bireyin kendi sorumluluğunu tanıması, sağlıklı sınırlar koyması ve etkili iletişim becerileri geliştirmesi hedeflenir. Aşağıda, anne-baba ilişkilerini anlamak ve iyileştirmek için psikoterapi sürecinde kullanılabilecek 20 soru listelenmektedir.### Psikoterapi Sürecinde Kullanılabilecek 20 Soru#### 1. İlişki Dinamiklerini Anlama1. Anne-babanızla ilişkinizi “kötü” yapan şeyler nelerdir? Hangi durumlar veya olaylar bu hissi yaratıyor? Amaç: Sorunların spesifik kaynaklarını belirlemek ve duygusal tetikleyicileri anlamak.2. Anne-babanızla iletişim kurarken kendinizi nasıl hissediyorsunuz? (Örneğin, gergin, anlaşılmamış, suçlu) Amaç: Duygusal farkındalığı artırmak ve bireyin içsel deneyimini anlamak.3. Geçmişte anne-babanızla yakın hissettiğiniz bir anı hatırlıyor musunuz? O anı özel kılan neydi? Amaç: Pozitif anıları hatırlatarak iyileşme için bir temel oluşturmak.4. Anne-babanızla yaşadığınız en büyük çatışma veya kırgınlık nedir? Bu sizi nasıl etkiledi? Amaç: Geçmiş travmalar veya kırılganlıkları belirlemek.5. Anne-babanızın sizi nasıl gördüğünü düşünüyorsunuz? Bu, kendi kendinizi görüşünüzle uyumlu mu? Amaç: Algılanan ebeveyn yargılarını ve öz-değeri değerlendirmek.#### 2. Duygular ve Beklentiler6. Anne-babanıza karşı hangi duyguları sık sık hissediyorsunuz? (Örneğin, öfke, üzüntü, hayal kırıklığı) Amaç: Duygusal repertuarı anlamak ve duygusal düzenlemeyi desteklemek.7. Anne-babanızdan ne tür bir destek veya anlayış bekliyorsunuz? Bu beklentiler karşılanıyor mu? Amaç: Gerçekçi olmayan beklentileri tanımlamak ve yeniden yapılandırmak.8. Anne-babanıza söylemek istediğiniz ama şimdiye kadar söyleyemediğiniz bir şey var mı? Amaç: Bastırılmış duyguları ifade etmeye teşvik etmek.9. Anne-babanızla ilişkinizde hangi konular konuşulduğunda kendinizi rahatsız hissediyorsunuz? Amaç: Sınır ihlallerini veya hassas konuları belirlemek.10. Anne-babanızla aranızdaki mesafeyi kapatmak için hangi konuları konuşmak faydalı olabilir? Amaç: İletişim köprüleri kurmak için fırsatları keşfetmek.#### 3. Geçmiş ve Kökenler11. Çocukluğunuzda anne-babanızla ilişkiniz nasıldı? Şimdiki durumla benzerlikler veya farklılıklar neler? Amaç: Bağlanma dinamiklerini ve geçmişin etkisini anlamak.12. Anne-babanızın kendi ailelerinden aldıkları yetiştirilme tarzı, sizinle ilişkilerini nasıl etkiledi? Amaç: Aile sistemindeki transgenerasyonel etkileri değerlendirmek.13. Geçmişte anne-babanızla yaşadığınız ve sizi derinden etkileyen bir olay var mı? Amaç: Travmatik veya biçimlendirici deneyimleri ortaya çıkarmak.14. Anne-babanızın birbirleriyle olan ilişkisi, sizin onlarla ilişkinizi nasıl şekillendirdi? Amaç: Sistemik aile dinamiklerini anlamak.15. Anne-babanızla ilişkinizde hangi kalıpların tekrar ettiğini fark ediyorsunuz? Amaç: Tekrarlayan davranışsal döngüleri belirlemek.#### 4. Değişim ve Çözüm16. Anne-babanızla ilişkinizi iyileştirmek için küçük bir adım olarak ne yapabilirsiniz? Amaç: Uygulanabilir hedefler belirlemek.17. Anne-babanızla daha sağlıklı bir iletişim kurmak için neye ihtiyacınız var? Amaç: İletişim becerilerini geliştirmek için ihtiyaçları tanımlamak.18. Anne-babanızın hangi davranışlarını değiştirmesini isterdiniz? Peki, siz kendi davranışlarınızda neyi değiştirebilirsiniz? Amaç: Karşılıklı sorumluluğu teşvik etmek.19. İlişkinizi düzeltmek için profesyonel bir destek (örneğin, aile terapisi) almayı düşünür müydünüz? Amaç: Psikoterapiye olan açıklığı değerlendirmek.20. Anne-babanızla ilişkinizin ideal olarak nasıl olmasını hayal ediyorsunuz? Amaç: Gelecek vizyonunu netleştirerek motivasyonu artırmak.*Tartışma: Psikoterapi ile İyileşme Süreci* Psikologlar, anne-baba ilişkilerindeki sorunları ele alırken bağlanma teorisi (Bowlby, 1988) ve sistemik aile terapisi (Minuchin, 1974) gibi çerçevelerden yararlanır. Psikoterapi, bireyin çocuklukta ebeveynleriyle kurduğu bağın yetişkinlikteki ilişkilerini nasıl etkilediğini anlamasına olanak tanır. Örneğin, kaygılı veya kaçıngan bağlanma stilleri, yetişkinlikte ebeveynlerle çatışmalara yol açabilir. Psikoterapistler, yukarıdaki sorularla bireyin öz-farkındalığını artırır ve duygusal yaraları onarmasına yardımcı olur. Ayrıca, Gottman ve Silver (1999) tarafından önerilen etkili iletişim teknikleri, “Ben” dili kullanımı gibi stratejilerle, ebeveynlerle iletişimi yumuşatabilir. Psikologlar, bireyin toksik dinamikleri (örneğin, aşırı eleştiri, sınır ihlalleri) tanımlamasına ve sağlıklı sınırlar koymasına rehberlik eder.*Öneriler: Pratik Adımlar* Psikolog ve psikoterapist olarak, 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla ilişkisini iyileştirmek için şu adımları önerebilirim: 1. *Duygusal Farkındalık*: Psikoterapi, bireyin öfke, suçluluk veya hayal kırıklığı gibi duygularını anlamasını sağlar. Günlük tutma veya rehberli meditasyon, bu farkındalığı artırabilir. 2. *Sağlıklı Sınırlar*: Psikologlar, bireyin hassas konuları konuşmaktan kaçınmak için net sınırlar koymasına yardımcı olur. 3. *İletişim Becerileri*: Psikoterapi, “Ben” dili gibi teknikleri öğreterek çatışmaları azaltır. Örneğin, “Beni dinlemediğini hissettiğimde üzülüyorum” gibi ifadeler etkilidir. 4. *Empati Geliştirme*: Psikoterapistler, anne-babanın bakış açısını anlamayı teşvik ederek empatiyi artırır. 5. *Profesyonel Destek*: Aile terapisi, anne-babanın da istekli olması durumunda, ilişkileri onarmada etkili bir yöntemdir. *Sonuç* Psikoterapi, yetişkinlikte anne-baba ilişkilerini iyileştirmek için güçlü bir araçtır. Psikologlar, bireyin duygusal yaralarını anlamasına, sağlıklı sınırlar koymasına ve etkili iletişim kurmasına yardımcı olur. Bu makalede sunulan 20 soru, psikoterapi sürecinde öz-farkındalığı artırarak ve aile dinamiklerini anlamlandırarak ilişkisel onarımı destekler. Gelecek çalışmalar, bu soruların farklı kültürel bağlamlarda nasıl uyarlanabileceğini inceleyebilir.*Kaynaklar* - Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Basic Books. - Gottman, J. M., & Silver, N. (1999). The Seven Principles for Making Marriage Work. Harmony Books. - Minuchin, S. (1974). Families and Family Therapy. Harvard University Press.