1. Uzman
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. Eşimin narsist olduğunu düşünüyorum. Ne yapabilirim?

Eşimin narsist olduğunu düşünüyorum. Ne yapabilirim?


Eşim narsist ya da narsist olduğundan şüpheleniyorum hatta eminim diyorsanız evliliğinizde birçok olumsuz duyguya sahip, tükenmiş, yorgun, çaresiz, çıkmazda hisseden biri olabilirsiniz. Eşinizin narsist bir kişilik olduğu yönünde gözlemleriniz var ve ne yapacağınızı bilemez haldeyseniz bu yazımda izlenebilecek yolları özetledim. Her evlilik dinamiği birbirinden farklı, genel geçer bilgiler sizin evliliğinizi tam yansıtmayabilir, bu sebeplerden kendi durumunuza özel danışmanlık almanız doğru yönlendirme için faydanızadır.

Narsistlerin Evlilikleri

Narsist bireyler daha çok verici, fedakar, alttan alan kişilerle evlilik yoluna girerler. Kendileriyle çatışma potansiyeli bulunan, fikir ayrılıkları yoğun yaşayabilecek kişilerle yapamazlar ya da evlilik yoluna girdilerse de sürekli tartışma ve anlaşamama hali hakim olur. Dışarıya karşı dünya iyisi iken eşini ve varsa çocuklarını ihmal eder ya da sıkıntılar yaratarak tüm içsel huzursuzluğunu en yakınlarından çıkarır. Özellikle bazı erkekler kök ailesine düşkün olup onlara yönelirken çekirdek ailesine yatırım yapmaz.

Narsistlerin evlilikleri huzursuzlukla doludur. Eşlerine içten ve samimi sevgi, ilgi vermezler. Eşler yalnız, değersiz, mutsuz, geri planda hisseder. Beraberiz fakat yalnızız fenomeni mevcuttur. Bazı eşler, narsist partnerini iyileştirme, düzeltme, değiştirme çabasına girebilmektedir. Bu girişimlerin tamamına yakını sonuçsuz kalır malesef. Hatta ters teptiği durumlar azınlıkta değildir. Bu tür bir duruma girmek yerine, narsistin eşi olarak kendi zaaf ve özelliklerini tanıma yoluna girilirse duygusal anlamda çok daha kolay çözünümler meydana geliyor. Partnerdeki değişim narsiste de sirayet edip evlilik daha kaliteli hale evriliyor. Partnerdeki değişime narsistin ayak uyduramadığı durumda ise boşanma gibi bir süreçte partner daha az acı çekip daha az yıpranarak önüne bakabiliyor.

Narsist Koca Özellikleri

Kadın narsisistik kişilikler de var fakat bu yazıda daha çok erkeğin narsist taraf olduğu tabloyu özetleyelim. Kadınlar evlilikteki sıkıntılardan dolayı narsist koca özellikleri nasıl olur merak ediyor. Narsist kocalar eşlerini fanusta tutmak ister, arkadaş ortamı olsun istemez, kök ailesi ile bağlarını kıskanabilir ve koparmak isteyebilir. Eşinin gelişmesini istemez; kendine bağımlı kılmak için eşine sorumluluk belli alanlarda bırakmaz. Örneğin fatura ödeme, araç sürme, çalışma(maddi gelir) gibi alanlarda eşinin gelişimini desteklemez hatta taş koyar.

Kendi yetersizliklerini eşine yansıtır, “bunu başaramadım çünkü senin yüzünden”, “şu şöyle oldu çünkü sen şunu şöyle yaptığın için” gibi klişe cümleleri vardır. Suçlama davranışı yaygındır. Aşağılama, değersizleştirme, yok sayma, cezalandırma, evi terk etme gibi davranışlara başvurabilir. Evliyken bekarmış gibi hareket edebilir, bir eşi olduğunu ve ona karşı manevi anlamda sorumlulukları olduğunu hesaba katmadan hareket eder.

Narsist Ne Zaman Pes Eder

Narsistler ısrarcı, baskın, yönlendirici, manipülatif bireyler. İnsanı canından bezdirme potansiyelleri olup enerjiyi sömüren, haklılık yolunda sonuna kadar gidebilen kimseler. Güç savaşı, kontrol etme ihtiyacı peşinden koştukları alanlar. Peki ya narsist pes eder mi? Narsistler istediklerini alamadıklarında, almaktan ümidi kestiklerinde ya da tam tersi yönde eşinin enerjisini sonuna kadar bitirdikten sonra başka hedefler arayabilmektedir. Bağımlılıkları ağır bastığı sürece eşten ayrılmaz, ayrılmak isteyen eşe karşı tehdit, duygu sömürüsü, korkutma suretiyle yaklaşarak vazgeçirmeye çalışır. Fakat herhangi sebepten ayrılık durumu söz konusuysa başka kişilere yönelir.

Narsist Neden Mutlu Olmanızı İstemez

Narsist birey kendi içinde huzurlu ve dingin olamadığı için başkasının ve özellikle eşinin kendisinden bağımsız şekilde mutlu olmasını kaldıramaz. En ufak şeylerde problem çıkarır, “iki iyi olmayagörelim, hemen bozacak birşey bulur” cümlesini partnerlerden sık duyarız. Bir nevi kaostan beslenir, stres ve sıkıntı çıkardığı zaman görevini yapmış edasıyla öfkesini kusar. Tabii eşler anlam veremez; herşey iyi hoşken neden böyle yaptı? şeklinde anlamlandıramama durumu hakim olur. Narsist saf ve öz mutluluk halinden çok uzak olduğu için “ben mutlu değilsem sen de mutlu olma!” desturuyla hareket eder. İçten içe kendisindeki eziklik ve sıkıntıyı bilir fakat kabul edemez. Elinden gelen şey baltalamak ve huzur – güven ortamını sekteye uğratmaktır.


Narsist Kimdir?

Narsist kavramı özsever kelimesi ile tanımlanmaktadır. Kendi özünü sevmek ve sevgiyi de beraberinde getiren kendine saygı duymak her insanın yaşamını psikolojik sağlamlık ile sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Narsisistik kişilik ise genel olarak kendilik saygısını dış dünyadan temin etmek durumunda kalan bir kişilik yapılanması olduğu gibi içerisinde farklı tipten yapılanmaları barındırmaktadır. Narsisistik kişilerin kendilerini diğer insanlardan üstün algılama girişimleri kendilik saygılarını korumaya yönelik bir ihtiyaç olabilmektedir. Narsisizm pek çok farklı şekilde görülebilmektedir ve gelişimsel dönemlerde yaşanan güçlüklerden kaynaklanan bir durumdur.

Evlilikte Narsist Kişiler

Evlilik, her bireyin kendi hayatına göre farklı anlamlar yüklediği bir ilişki biçimidir. Evlilikte karşılıklı saygı, sevgi ve anlayış beklemek, beğenilme ve takdir edilme ihtiyaçlarının karşılanması, düşünsel ve davranışsal olarak kendini özgür hissetmek eşler için evliliği mutlu kılan unsurlardan bazılarıdır.

Evliliklerde, narsisistik kişilik bozukluğu gösteren kişilerin eşleri bağımlı karakterler olabilecekleri gibi kendileri de narsisistik kişilik bozukluğu gösteren kişiler olabilmektedir. Evliliklerdeki mutluluk arayışı da hangi narsisistik karakterin eşi olunduğu ve eşin kendi kişilik yapılanmasına göre değişebilmektedir ve narsist bir eş ile evlilik nasıl sağlıklı kalır sorusu cevaplanması gereken en önemli sorulardan biri halini alabilmektedir.

Narsist Bir Eş ile Evlilik Nasıl Sağlıklı Kalır?

Sağlıklı bir evliliğin temelinin oluşturulmasında eşlerin mutluluklarının rolü büyük bir önem teşkil etmektedir. Evliliğin sağlıklı olup olmadığının kararı eşlerin kendi iç dünyalarını keşfetmeleri ile kolaylaşmaktadır. Her bireyin karakteri, sınırları, sabırlılığı, ihtiyaçları ve evlilikten beklentileri farklıdır.

Narsist kişilik özelliklerine sahip kişi ile evli bir eş özgürlüklerinin kısıtlanması konusunda tahammülsüz olabilirken, bir diğer eş daha sabırlı ve anlayışlı kalabilmektedir. Bir eş sevgi ve saygı beklerken, bir diğeri için sevilme ve sayılma ihtiyacı daha az olabilmektedir. Bazı eşler için sürekli karşısındaki kişiyi onaylamak zorlayıcı olabilirken, bir diğeri yoğun ilgi göstermek konusunda sıkıntı yaşamayabilmektedir.

Her insanın kişilik özelliklerindeki farklılıklar göz önünde bulundurulduğunda öncelikle eşlerin kişilik özelliklerinin samimi bir şekilde tespit edilmesi gerekmektedir. Narsist kişilik özellikleri gösteren kişilerin eşlerinin kendilerini mutsuz ve rahatsız eden, tahammül gösteremedikleri davranışlar konusunda net sınırlar çizmesi gerekebilmektedir. Rahatsız edici davranışları kişiselleştirmemek, üstünlük yarışına girmemek ve anlaşılma beklentisi içerisinde olmamak da ilişki içerisindeki çıkmazları arttırmamak adına yardımcı olabilecek bakış açıları olabilmektedir.

Mutlu ve sağlıklı kişilerin mutlu ve sağlıklı evlilikler yaratabildikleri düşünüldüğünde, narsist bir eş ile sağlıklı bir evliliğin temelini yine eşlerin kendi mutlulukları oluşturacaktır. Bu mutluluğa engel teşkil eden ve eşlerin kendi başlarına aşmakta zorlandıkları her durum için psikolojik destek almak sorunları ele alış biçimlerine yardımcı olabilecek, narsist bir eş ile evlilik nasıl sağlıklı kalır sorusuna alternatif çözümler bulmak kolaylaşabilecektir.


Bu yazı, Toksik İlişkiler – Narsist / Borderline Partner Rehberi kitabından alınmıştır.

Aşk bombardımanı (idealizasyon) – değersizleştirme döngüsü, kurbanın zihnini ve kalbini bulandıran, kişinin köklü insani ihtiyaç ve arzularını, nörolojik motivasyon ve ödül devrelerini kişi aleyhine kullanan bir aralıklı pekiştirme modelidir.

Değersizleştirme aslında, narsistin kendi gerçek benliğine karşı hissettiği negatif duyguları, sizin üzerinize yansıtması ve kusmasıdır. Bu savunma mekanizması, narsistin derine gömdüğü ve reddettiği benliğinin sizin veya başkaları tarafından keşfedilmesine karşı bir savunma mekanizmasıdır. Aynı zamanda sizi kontrol etmek ve narsisti terk etmenize engel olmak için de kullanılır. Siz kendi değerinizi ona kanıtlamaya çalışmakla, tüm zaman, para ve enerjinizi onun karşılıksız sevgisi ve onayı şeklinde (nah) gelecek büyük (!) ödülü kazanmaya çalışmakla o kadar meşgul kalırsınız ki, onu terk etmeye gücünüz kalmaz. Fakat gerçek şu ki tek yaptığınız, (eğer şanslıysanız) birgün terk edilip çöpe atılana kadar ya da şanssızsanız psikolojik olarak tamamen domine edilene kadar onun aleyhinize kurduğu hileli ve sizin için umutsuz oyunun içine daha da gömülmektir.

Bu yazıda kırılgan narsist kadınların sizin üzerinizde egemenlik kurmak ve sizi kontrol etmek için kullandığı, sizi zaman içinde onu memnun etmek için her şeyini veren ve karşılığında hemen hiçbir şey almayan, yavru köpek gibi sahibesinin onayı peşinde koşan bir zavallıya çevirecek 10 toksik taktikten bahsedeceğiz. Sahibe size arada bir kemik fırlatacak ki umutlarınız tamamen ölmesin fakat ne olursa olsun sonunda kaygan duvarları olan bu çukura daha da gömüleceksiniz. O nedenle insanların partnerlerinin toksik olduğunu gösteren bu işaretleri bilmesi önemli, özellikle de kırılgan narsizm söz konusu iken. Zira kırılgan narsistlerin psikolojik suistimalleri oldukça sinsi olabilir. Aynı zamanda narsistler kırılgan ya da hibrid, her zaman öz farkındalıktan yoksunlardır ve hiçbir zaman suistimal edici davranışlarının sorumluluğunu almazlar.

Toksik ve kırılgan narsist erkekler de var tabii ki ama kırılgan narsizm kurbanı erkeklere yol gösterecek kaynak sayısının çok az olduğunu gördüğüm için bu yazının konusu toksik kadınlar. Bu yazının bilgilendirme amaçlı olduğunu ve profesyonel yardımın yerini alması amacıyla yazılmadığını da belirteyim.

Şimdi kırılgan narsist kadınların kullandıkları 10 toksik taktiği, herhangi bir sıralama kriteri kullanmadan listeleyelim.

  1. Çok erken evrelerde, size en hassas yaralarını, deneyimlerini ve bilgilerini açmak

Kırılgan narsist kadın size en hassas deneyimlerini ve bilgilerini emanet ederler ve bunu ilişkinin en başlarında yaparlar. Siz sanki özelsiniz de, size daha önce kimseye güvenmediği kadar güvenmiş de, vs. vs. Ama aşk bombardımanı evresi bittiğinde, size açılmakla çok büyük bir hata yapmış gibi davranmaya, sizi, onu önceliğiniz yapmamakla, savunmamakla, mutlu etmemekle, söz verdiğiniz gibi güvende hissettirmemekle, kırılgan ve tehlikede hissettirmekle suçlamaya başlar.

Bu negatif dönüşüm tabii ki tamamen sizin suçunuzdur (!) ve onun iyi, aşık olduğunuz versiyonunu yeniden kazanmanızın (!) tek yolu, ona onun ve onun aşkı için yeterince iyi ve değerli olduğunuzu kanıtlamaktır. Kırılgan narsist kadın tüm kelime ve davranışlarında size bu yönde güçlü ve sürekli tekrar eden mesajlar gönderir: Eğer ilişkinin başındaki kadını ve o kadınla hayal ettiğin geleceği geri istiyorsan, ona söz verdiğin erkek olduğunu kanıtlaman gerekli!

Bundan sonra ilişkiyi devam ettirme baskısı hızlı bir şekilde ve tamamen sizin omuzlarınıza biner. Uzun vadede kazanmak için kendinizi düzeltmeniz, onu anlamak ve öğrenmek için çok çalışmanız lazımdır. Kadın sizin umudunuzu yaşatmak için arada sırada size kırıntılar atar. Arada bir iyi vakit geçirirsiniz, iyi bir muhabbetiniz olur ya da iyi seks yaparsınız ki onca çabanızla zor da olsa bir yere gelebildiğinizi ve başarabileceğinizi hissedin. Ama sonra dediğiniz ya da yaptığınız küçük bir şey ile kadın delirir ve yine hayal kırıklığına uğrar, soğuklaşır ve sizi reddeder. Ne yaparsanız yapın, tatlılığı pis bir acıya döner. Bu aralıklı pekiştirme örüntüleri ile sizde bir problem olduğuna, hatalı olduğunuza, onun neye ihtiyacı olduğunu bulmakla yükümlü olduğunuza inanmaya programlanırsınız. Ve eğer onun ihtiyacı olan şeyi bulamıyorsanız, bunun nedeninin ona ya da herhangi bir kadına layık olmayan değersiz bir erkek olduğunuza inanmaya programlanırsınız.

2. Süper pasif agresif davranışlar

Kırılgan narsist kadın süper pasif agresiftir ve yoktan kavga çıkarır. Yüzde yüz pozitif olsanız ve herhangi bir sorun olmasa da sizi negatif olmakla, kötü bir ruh halinde olmakla, kötü bakışlarınızla suçlar. Siz gerçekten öfkelenene kadar sizin neden öfkeli olduğunuzu bulmak için sizi dürtüp durur ya da sizin diğer duygusal düğmelerinizi kullanarak sahte kavgaların tuzağına çeker.

Ya da sizi suçlamak yerine kendisi üzgün ya da öfkeli gibi davranır ama bunun nedenini size söylemez, sizinle bu konuda konuşmaya yanaşmaz. Sizi problemi söylemesi ya da ne olduğunu bile bilmediğiniz suçunuzu affetmesi için yalvartana kadar rol yapar. Geriye dönüp baktığınızda bu nereden çıktı ve neydi dersiniz. Zira bütün bu tiyatro, kendi negatif duygularını size kusmak, size üstünlük kurmak ve sizi problemin sizde olduğunu düşünmeye itmek için tasarlanmış bir kurgudan ibarettir.

3. İnanılmaz derecede savunmacı duruş

Sizin için önemli olan ya da sizi rahatsız eden bir şeyi konuşmak istediğinizde, bunu önemsemez, küçük görür ya da sizi susturur. Sizin için önemli olanı dinlemek istemez ve özellikle de problem kendisi ile ilgili ise buna en ufak bir katkısı olduğunu kabul etmez. Tüm problem onun yaptığı bir şey ile alakalı da olsa, size tahammülü kalmamıştır. Sorumluluk almasını ya da özür dilemesini kesinlikle beklemeyin. Kırk yılda bir özür dilerse de, bu ileride sizin suçlu olduğunuzu size göstermek için kullanılacak bir hiledir.

4. Sizin duygularınıza karşı aşırı umursamazlık ve sabırsızlık

Kırılgan narsist kadın sizin duygularınıza karşı aşırı umursamaz ve sabırsızdır, özellikle de sizin canınızı yakan şey onunla ilgiliyse. Eğer ağlarsanız veya üzüntü gösterirseniz, bu onu zerre etkilemez ve size karşı zerre merhamet duymaz. Tam tersi, bunu güçsüzlük olarak algılar ve daha sonra size karşı kullanır. İlişkinin başlangıcında onunla paylaştığınız korku ve geçmiş travmalarınız ileride kavga ederken aleyhinize kullanılacaktır. Siz işte bu nedenle böylesinizdir, (kavganın konusuna göre) bu nedenle suçlusunuzdur, defolusunuzdur, vs.

5. Kırılgan narsist kadınla tartışmayı kazanamazsınız

Ne derseniz deyin, ne yaparsanız her zaman ama her zaman siz haksızsınız ve suçlusunuz. Bir kavgada sakinleşmek için ceketinizi alıp gitseniz, çözüm bulmak yerine kaçtığınız için öfkelenir, kalsanız, çok saldırgan ve baskcı olduğunuz için.

6. Sizi ve ilişkinizi başkaları ile karşılaştırmak

Kırılgan narsist kadın sizi ve ilişkinizi diğerleri ile karşılaştırır ve tabii ki onun için ne yaparsanız yapın, ne kadar zaman ya da para harcarsanız harcayın, yeterli ve onlar kadar iyi değilsinizdir. Daha fazla çabalasanız da yine değersizsinizdir, size yine değmez. Bu arada tabii ki kendisi sizin ve ilişki için minimum çaba harcar, size ve ilişkiye katkısı çok azdır. Ve yine tabii ki tam tersi davranacak ve konuşacaktır yani ilişkiye her şeyi veren, ilişki için her şeyi yapan odur. Bu karşılaştırmalar, sizin hatalı olduğunuza, onu, onun yakınlığını ve sevgisini hak etmediğinize, her şeyin sizin suçunuz olduğuna inanmanız, sizin rekabetçi doğanızı kaşıyıp aleyhinize kullanma sizi ona kendinizi kanıtlamaya, diğer erkekler kadar iyi olduğunuzu göstermeye zorlamak için tasarlanmıştır.

7. Hemen her alandaki performansınızı küçümsemek

Birçok kırılgan narsist kadın yatak performansınızı küçümsemeye başlar ya da onu götürdüğünüz tatil tatmin edici değildir, sevginiz yeterli değildir, iltifat ve yakınlığınız kronik bir şekilde tatmin edici değildir, vs. Ne kadar çok para,zaman ve enerji harcasanız da siz hiçbir zaman yeterli, hiçbir zaman diğerleri gibi olamazsınız. Sizin bilmeniz için özel çaba harcadığı bu “yetersizliğiniz” yüzünden kendinizi ince bir buz tabakası üstünde yürüyor gibi hissedersiniz. Her konuda en azı, en kötüsü sizmişsiniz gibi davranır. Onu elinizde tutmak istiyorsanız hemen daha iyi olmak, onu mutlu etmek zorundasınız gibi davranır. Eğer daha çok çaba harcarsanız bunun size karşı daha fazla hayalkırıklığı ile karşılanacağına emin olun.

Eğer hiçbir şekilde tatmin edemediğiniz bir ebeveym ile büyüdüyseniz, yeniden onay kırıntıları için yalvaran bir zavallıya dönüşme ve tamamen sizin aleyhinize kurulu bu oyunu oynama riskiniz yüksektir.

Buraya kadar hala anlamadıysanız size daha açık söyleyeyim: bu oyunu kazanamazsınız! Bu her zaman, %100 kaybedeceğiniz bir oyun. Bana inanmak için belki de biraz daha çabalayıp görmek isteyeceksiniz ama dikkatli olun zira hayat boyu onun uzun soluklu oyununa saplanıp kalabilirsiniz.

8. Size, kendisi için geçerli olmayan bir sürü kısıt koymak

Kırılgan narsist kadın size bir sürü kısıt ve kural koyar ama bunlar tek yönlüdür. Sizin ona koyacağınız kısıtlar görmezden gelinir ve istediğiniz ya da ihtiyacınız olan şeyler aptalcadır. Kısıtlar ve kurallar konusundaki çifte standart korkunç derecede gülünçtür.

9. Sizin tüm yaptıklarınızı bilmek ve kontrol etme isteği

Her yaptığınızı, her gittiğiniz yeri, her buluştuğunuz kişiyi, manava giderken ne yaptığınızı, spor salonunda kimlerle konuştuğunuzu, vs. bilmek ister. Bu kontrol manyaklığı tabii ki sizin suçunuz ve sizin yüzünüzdendir.

Bu davranışların nedeni her zaman kıskançlık değil. Daha çok sizi kontrol etmek, size itaat ettirmek için böyle davranır. Sizin sadece ne yaptığınızı değil nasıl yaptığınızı da bilmek ister zira ona göre siz hiçbir şeyi doğru yapamazsınız. Size tamamen beceriksiz biriymişsiniz gibi davranır ve siz de bir süre sonra kendinizden şüphe etmeye başlarsınız. Her şeyi ona söylemeye, göstermeye ve ona kontrol ettirmeye başlarsınız, sanki sizin kendinize ait bir beyniniz yokmuş gibi. Suçlamalarla, küsmelerle ve diğer negatif reaksiyonlarla karşılaşmamak için en ufak kararları vermekten korkarsınız.

Sizin henüz farkına varamadığınız şey, ne yaparsanız yapın sonucun zaten aynı olacağı ki bu nedenle kırılgan narsist kadınlar oldukça tahmin edilebilir insanlardır.

10. Zaman içinde tüm özdeğer ve özsaygınızı kaybetmeniz.

Sürekli olarak onu tatmin etmeye çalışarak neyi yanlış yaptığınızı bulmaya ve kendinizi ayarlamaya çalıştığınız için, eninde sonunda, aynaya baktığınızda eski sizin posası çıkmış bir halini göreceksiniz. Aslında o kadar posanız çıkabilir ki, aynaya baktığınızda onun sizi olduğunuza inandırmaya çalıştığı canavarı da görmeye başlayabilirsiniz.

Fakat bir kez bunların toksik taktikler olduklarını ve karşınızdaki insanın ne kadar kolay tahmin edilir davrandığını, suistimalin öngörülebilirliğini kavrarsanız, bir süs köpeğine, onun insandan bozma evcil hayvanına dönüştüğünüzü, psikolojik olarak yıkılıp darmadağın edildiğinizi de görürsünüz. Bana inanmıyorsanız geçmişe, bu ilişkinin başladığı zamana bakın ve kendinize şunları sorun: partneriniz daha iyi biri mi oluyor, daha kötü mü? İlişkiniz daha iyiye mi gitti yoksa kötüleşti mi? Siz gelişiyor musunuz yoksa duygusal, zihinsel ve ruhani olarak dibe mi gidiyorsunuz?


kaynak:

https://madalyonklinik.com/gundem/narsist-bir-es-ile-evlilik-nasil-saglikli-kalir/


https://kaganay.com/esim-narsist-ne-yapmaliyim/

Yayınlanma: 26.11.2023 12:22

Son Güncelleme: 16.08.2024 17:40

Psikolog

Hidayet

ÇALIŞKAN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 2300
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...

İyi Hissetmenin Yolu: Zihnimizle Başlayan Yolculuk

Hayat bazen öyle bir noktaya gelir ki, sabahları yataktan kalkmak bile imkânsız görünür. İçimizi kaplayan umutsuzluk, sanki kalbimize beton dökülmüş gibi ağırdır. İnsan, böyle zamanlarda en çok şunu düşünür:“Benimle ilgili bir sorun var. Asla toparlanamayacağım.”Bu düşünceler öylesine gerçekmiş gibi gelir ki, ruh halimiz tamamen onların esiri olur.Oysa duygularımızı şekillendiren şey yaşadığımız olaylardan çok, onlara yüklediğimiz anlamdır. Hepimiz biliyoruz: Aynı olaya farklı insanlar farklı tepkiler verebiliyor. Bir iş görüşmesinden olumsuz dönüt almak, kimi için “Ben değersizim” düşüncesini doğururken, başka biri için “Belki de bana daha uygun bir fırsat vardır” şeklinde yorumlanabiliyor. İşte bu fark, zihnimizin bize neler söylediğiyle ilgili.Düşünceler Duygularımızı Nasıl Şekillendiriyor?Zihnimiz sürekli konuşur. Bu iç ses, çoğu zaman otomatik ve fark edilmeyen düşünceler üretir. Eğer bu düşünceler yargılayıcı, karamsar ve katıysa, ruh halimiz de aynı doğrultuda ağırlaşır. “Hata yaptım, demek ki başarısızım” ya da “Beni kimse sevmeyecek” gibi inançlar, gerçekliğin kendisi değil; zihnimizin çarpıttığı yorumlardır.Psikolojide bunabilişsel çarpıtmadenir. Hepimiz zaman zaman bu çarpıtmaların tuzağına düşeriz. “Ya hep ya hiç” tarzında düşünmek, tek bir olumsuz olaydan tüm hayatı genellemek, ya da başkalarının düşüncelerini tahmin edip buna inanmak… İşte bu kalıplar, farkına varmadan depresyonu ve kaygıyı besleyen unsurlardır.“Pozitif Düşün” Yeterli mi?Burada yanlış anlaşılmaması gereken bir nokta var: İyi hissetmek, yalnızca kendinize “Pozitif ol!” demekle mümkün değil. Çünkü derinleşmiş kaygı ve depresyon, iradeyle bastırılabilecek bir şey değil. Önemli olan, olumsuz düşünceleri görüp onlara meydan okumayı öğrenmek.Örneğin, “Her şey kötüye gidiyor” düşüncesini ele alalım. Bunu sorgulamadan kabul ederseniz, umutsuzluk duygusu ağırlaşır. Ama aynı düşünceye şöyle yaklaşabilirsiniz: “Şu anda zorlanıyorum, evet. Ama geçmişte de zor zamanlar yaşadım ve onların üstesinden geldim. Demek ki bu da geçebilir.” İşte bu yeniden çerçeveleme, karanlığın ortasında küçük bir ışık yakar. Küçük adımlar birikir ve zamanla ruh halinizde belirgin bir iyileşme yaratır.Araştırmalar Ne Söylüyor?Araştırmalar bize gösteriyor ki depresyon sadece genetik ya da kimyasal bir dengesizlikten ibaret değil. Elbette biyolojik faktörler rol oynayabilir; ancak çoğu zaman asıl belirleyici olan, yaşadıklarımızı nasıl anlamlandırdığımızdır. İki insan aynı zorlukla karşılaşabilir, fakat biri bunu “Ben tamamen başarısızım” diye yorumlarken, diğeri “Zor bir süreçten geçiyorum ama bu benim değerimi belirlemez” diyebilir. Bu farklılık, duygusal deneyimi kökten değiştirir. Yani sorun, “Ben böyleyim, değişmem imkânsız” inancı değil; zihnimizin yıllar içinde otomatikleşmiş düşünce kalıplarındadır.İyi haber şu ki, bu kalıplar öğrenilmiş olduğuna göre değiştirilebilir de. Zihnimiz tıpkı kaslarımız gibi esnektir; doğru egzersizlerle daha güçlü ve dengeli hale gelebilir. Olumsuz düşünceleri fark edip sorgulamayı öğrendiğinizde, beyninizin duyguları işleme biçimi de değişmeye başlar. Hatta yapılan çalışmalar, terapiyle kazanılan bu yeni düşünce alışkanlıklarının beyin kimyasında da olumlu değişiklikler yarattığını gösteriyor. Yani sadece ruh haliniz değil, biyolojik düzeyde de iyileşme mümkün. Bu, umudu gerçek bir zemine oturtan en güçlü bulgulardan biridir.Terapi Neden Önemli?İnsanın kendi zihnini yakalaması kolay değildir. Hele ki depresyonun ortasındayken, düşünceler öyle ikna edici gelir ki, çıkış yolu göremezsiniz. İşte bu yüzden profesyonel destek, iyileşmenin en güçlü adımlarından biridir.Terapi yalnızca teknik öğretmekten ibaret değildir. Asıl önemli yanı, güvenli bir alan yaratmasıdır. Bir terapistin yanında, en derin kaygılarınızı ve en karanlık düşüncelerinizi yargılanmadan paylaşabilirsiniz. O anlarda, aslında tek başınıza olmadığınızı fark edersiniz. Bu, iyileşmenin kalbinde yatan en büyük ihtiyaçtır:anlaşılmak.İyileşme Gerçekten Mümkün mü?Birçok insan, depresyonun ya da kaygının sonsuza kadar süreceğini sanır. “Bende bir bozukluk var, asla düzelmeyecek” düşüncesi sıkça duyduğum bir cümle. Oysa doğru yöntemlerle depresyondan ve yoğun kaygıdan çıkış mümkündür. Üstelik bu iyileşme sadece geçici bir düzelme değil, uzun vadeli bir değişim de olabilir.Zihnimiz esnektir. Nasıl ki yıllar boyunca olumsuz düşünceleri alışkanlık haline getirdiysek, aynı şekilde daha dengeli ve gerçekçi düşünceleri de öğrenebiliriz. Bu da duygularımızı dönüştürür. Tıpkı kaslarımız gibi, zihnimiz de çalıştıkça güçlenir.Yalnız DeğilsinizEğer şu anda kendinizi çıkmazda hissediyorsanız, bu sadece sizin başınıza gelmiyor. Dünyada milyonlarca insan benzer duygularla mücadele ediyor. Fakat çoğu, yardım istemekten çekiniyor. Oysa yardım istemek bir zayıflık değil; aksine, cesur bir adımdır. Karanlığın ortasında “Artık dayanamıyorum” diyen ses, aslında iyileşme isteğinin işaretidir.Şunu bilmenizi isterim: Depresyon ya da kaygı sizi tanımlamaz. Siz bu duyguların toplamından çok daha fazlasısınız. İyileşme süreci, kendi içinizdeki gücü yeniden keşfetmenize yardımcı olur. Ve evet, şu an ne kadar ağır olursa olsun, bulutlar bir gün dağılır ve güneş yeniden görünür.Şunu da unutmamak gerekiyor: İyileşme süreci bazen inişli çıkışlı olabilir. Bir gün kendinizi çok güçlü hissederken, ertesi gün aynı karamsar düşünceler geri gelebilir. Bu, sürecin normal bir parçasıdır. Tıpkı yürümeyi öğrenen bir çocuğun sık sık düşüp yeniden kalkması gibi… Önemli olan, her düşüşten sonra tekrar ayağa kalkmayı seçebilmektir. Her küçük adım, gelecekte daha sağlam bir duruşa dönüşür.Unutmayın: Kendinizi iyi hissetmek, kimseye değil, yalnızca size karşı bir borcunuzdur. Bazen en zor gelen şey, ilk adımı atmaktır. Ama o ilk adım, hayatınızı değiştirecek sürecin başlangıcıdır.Eğer hazırsanız, bir terapistle görüşmeye başlamak, zihninizi yeniden eğitmek ve yaşamınıza yeni bir bakış açısı katmak için atabileceğiniz en değerli adımdır. İçinizden “Benim için çok geç” diye düşünüyorsanız, işte tam da o düşünce, dönüşümün başlayacağı noktadır. Çünkü değişim ihtimali, en karanlık anlarda bile vardır.
Funda AKYOL 19.08.2025

Hayır deme sanatı

Sağlıklı sınırlar huzurlu bir zihin getirir.İletişimlerde hayır diyememenin bazı getiri ve götürüleri vardır. Örneğin, karşımızdaki kişiyi kırmamak ve ilişkinin sarsılmaması bizim için bir yarardır. Öte yandan lüzumsuz bir durumun içerisine girmek veya bir sohbeti bitirip yapmamız gerekenlerle ilgilenmek istediğimizi söyleyemediğimiz için bir yerde mahsur kalmak da hiç kuşkusuz bir götürüdür. Acaba bu yarar ve zararları gözetirken bazen kendi önceliklerimizin bulanıklaştığı kendimizi istemediğimiz bir durumda ikinci plana attığımız oluyor olabilir mi?İnsan birçok durumda hayır deme zorunluluğundadır, örneğin karnı tokken bir yiyecek ikramına, vakti yokken bir sohbete, yorgunken fiziksel bir yardıma veya mali olarak bütçesini sarsacak bir borç vermeye... Uzaktan bakıp düşündüğümüz zaman bunlar epey bariz örneklerdir ancak yaşarken kendi zihnimiz bazen karşı tarafın neler düşünebileceğine gereğinden fazla odaklanır, ben ona şuan katılmazsam benimle bir daha bu kadar samimi olmayabilir gibi düşüncelere girer. Buna eşlik eden bir kaygı ortaya çıkar ve kişi pasif bir onaylama haline girip kendisini karşı tarafa teslim eder. Ancak burada daha yakından baktığımız zaman karşı tarafın talebini tam anlamıyla anlamamış olduğumuzu görürüz. Çünkü karşımızdaki kişi yalnızca ufak bir sorunu çözmek için yardım arayışında olabilir ve bunu çözebilecek çeşitli insanları zihninden geçirip onlardan sırayla yardım isteyecek ve müsait olan ve ona yardımcı olmaya istekli bir kişiyi bulana kadar devam edecektir. Burada yardım talebi de gayet insanidir, hayır demek de öyle. Burada dönüp dolaşan olay kendisine soru sorulmuş olan kişinin zihnindedir.Hayır demekte zorlanan kişinin zihnini incelediğimizde birkaç şey gözümüze çarpar. Bunlar:Karşıdaki kişiyi incitmekten korkmak: İnsanların karşısındaki kişiyi anlamak için yapacağı ilk iş kendi anlayış biçimine onun da sahip olduğunu düşünmek ve onu kendisi gibi bilmektir. Bir kişi eğer ki reddedilmeye karşı büyük bir hassasiyete sahip ise karşısındaki kişinin de bu konuda hassas olacağını düşünür ve bir konuda hayır derse onu kırmış olacağını düşünür (bunun bilinçli bir düşünme olması gerekmez).Hayır demenin kendisine bir yaptırım olarak döneceğine olan abartılı bir inanç: Yetiştiği ailede diktatörlük olan kişiler kendi gelişimlerinde herhangi bir şeye hayır diyememiş ve bu becerisini geliştirememiş kişilerdir. Bu kişiler kendi ihtiyaç veya isteklerini belirttikleri vakit bencil olmakla suçlanmış, herhangi bir şeye akıllarının ermeyeceği şeklinde cesaretleri kırılmış kişilerdir ve o aile ortamındaki eleştirel sesi içselleştirmişlerdir. Karşılarına çıkan kişilere de zihnindeki kalıplara uygun roller biçmiş ve hayır dediği vakit (kendi isteğini belirttiğinde) kendisini buna pişman etmek için fırsat kollamaya başlayacağını düşünmeye başlayacaktır.Bir şeye karşı çıktığı vakit artık sevilmeyeceğine inanmak: Aile içinde belki de duygusal olarak en temel ihtiyaçlardan birisi koşulsuz sevgidir. Koşulsuz sevgi bir kişinin kendini sevebilmesi için en temel ihtiyaçtır. Sevgi ve sevilmek düşüncelere, tercihlere, başarılara, zenginliğe göre artıp azalan bir şey değildir. Ancak sevginin bir ifadesi olan ilgi düzenli olarak koşullara bağlı olarak gösteriliyorsa kişi kendisini ilgi göreceği, sevileceği koşulları yarattığı müddetçe sevilebilir bir varlık olarak görecektir. Bu durum ise kişinin kendisini sevmesini her zaman koşullara bağlı kılacaktır. Koşullara bağlı sevilmeye inanmış kişi ise kendisini o koşullar içinde tutacak, ihtiyaçlarını belirtmeyecek ve hayır diyemeyecektir.Karşıdaki kişinin her zaman kendinden daha yetkin olduğuna dair inanç: Çocukluğundan itibaren fikri sorulmayan, kendisine bir ifade alanı tanınmayan kişiler ruhunun fikir üreten, anlayan, çözüm üreten ve tercih eden yanını ötekilere devretmiştir. Bu o kişinin kendisini aşağılanmadan koruma yoludur. Hangi yemeği yiyeceğinden evleneceği kişiyi seçmeye kadar kendi kararını başkalarına devreden insanları görürüz hayatta. Bu kişiler için karşıdaki kişiye hayır demek çok büyük bir hale gelmiştir ve çoğunlukla ötekilerin buyrukları katlanılmaz hale geldiğinde herkesle iletişimi kesme, çılgınca tepkiler verme hatta insanlara ve kendine zarar verme şeklinde ortaya çıkabilir. Oysaki yerinde söylenmiş sade ve net bir hayır bazen kişiyi içinden yıllarca çıkamayacağı dertlerden kurtarabilir.Bu gibi durumların örnekleri çoğaltılabilir ancak şuan bu konuyu daha teorik bir şekilde ele almak istiyorum. Sigmund Freud' un psikanalitik gelişim teorisinde ikinci gelişim evresi olan anal dönem çocuğun ben ve hayır kelimesini öğrendiği dönemdir. Bu dönemde çocuğun ilk kez kendi kontolü altında olan unsurun ortaya çıktığı dönemdir. Dışkılama kontolü gelişir ve tutma bırakma becerisi kişilik için bir dönüm noktasıdır. Bu şekilde başlayan yeni beceri ben ve hayır demektir. Çocuk karşısındakinin kontrolüne karşılık kendi kontrol duygusunu geliştirir. Bu yanlızca bir tuvalet eğitimi meselesi değildir. Kendi istekleri ile dünyanın kuralları, ötekinin beklentisi arasında bir köprü kurma becerisini geliştirme yolculuğudur. Temel kargaşa ötekinin dediğine tamamen teslim olmak ile yalnızca kendi istediklerini yapmak arasında bir yer bulabilmektir. (1) Çocuğun kendi işlerini yapmaya karşı olan arzusu, yapacaklarına dair karar verme becerisi oluşmaya başlar. Burada ebeveynlerinden iki uç tepki arasında bir tepkiyle karşılaşır; mutlak kontrolcülük ve tamamen serbest bırakmak. Bu iki uçtan mutlak kontrolcülüğe yakın olan ebeveynler çocuklarının her yapıp ettiğini kontrol etme, yönlendirme eğiliminde olur ve çocuk buna karşı bir mücadele içerisine girer. Ağlar, bağırır, vurur, istenilenin tam tersini yapar... Ancak bir zaman sonra bu güçle mücadele edemeyeceğini anladıktan sonra buna teslim olur ve kendi davranışlarını anormal bir düzeyde karşısındakine kendini beğendirmek için yapar hale gelir. Belki dışarıdan uslu bir çocuk olarak görünür ancak kend yaşantısını ötekileri memnun etmek için yaşayan bir insan haline gelir. İşte bu kişi ebeveyni ile kurduğu bu ilişikinin zihninde oturması sonucu yetişkinlik hayatında hayır demeye kendinde güç bulamaz, hem karşısındakine gücü yetmez hiçbir zaman hem de karşısındakinin gazabını uyandırmaktan korkar. Oysa ki sağlıklı olan çocuğun kendi ihtiyaçları için çoğunlukla kendisinin yol bulmasına izin vermek ve rehberliğe ihtiyacı olduğunda veya zarar gördüğünde çocuğa destek olunmasıdır. Bu şekilde yetişen bir çocuk durumları değerlendirirken hem kendisini hem de karşısındakini önemser. Terapi buna sahip olamamış kişilerin sonradan bu güvenlik duygusuna sahip olmasını sağlar. Bir diğer başlık olaraksa nezakete uygun olarak hayır demenin yollarını öğrenmektir. Bunun içinse size Türk kültüründe net ve kibar reddetme stratejilerinden bazılarını sıralayacağım (2):Açık ve kesin bir dille reddetme: Muhatabınızı hayır, olmaz, istemez, olmaz ifadeleri ile reddetmektir. X: Nedir bu halin? Gel biraz dinlen, çay içelim. Y: Olmaz, şuan başka bir yere gidiyorum.Açıklama yaparak reddetme: Muhatabınızın isteğini bir gerekçe bildirerek reddetmektir. X: Gece kalsanıza. Y: Bir işim var, bu akşam İstanbul'da olmalıyım.Kibar dille reddetmek: Karşıdaki muhatabın isteğini ona rahatsızlık vermemek yolu ile reddetmek. X: Gideceğiniz yere ben bırakayım sizi. Y: Zahmet vermeyelim size, gideceğimiz yer yakın zaten.Tercih belirterek reddetmek: Reddettikten sonra tekliften başka neyi tercih ettiğimizi belli etmektir. X: Ben de seninle geleyim. Y: Olmaz, yalnız gitmek istiyorum.Konuyu değiştirerek reddetme: Teklife ufak bir cevap verdikten sonra başka bir yöne yönelmektir. X: Benim şu işi bi hallediversek? Y: Şuan bunun yeri değil. Bir bardak su alabilir miyim?Teşekkür ederek reddetme: İyi niyetli olduğunu bildiğiniz bir teklife teşekkürle yanıt verip sonrasında reddetmektir. X: Sizin hastane işlerinizi halledelim isterseniz? Y: Teşekkür ederim ancak biz o işi hallettik.İşte bu ve buna benzer basit ama etkili yollarla karşıdaki kişileri incitmeden ve kendimiz de istemediğimiz şeylere dahil olmadan iletişime devam edebiliriz. Hayır demenin hayattaki önemi bazen kendimizi çok alakasız durumlarda bulduğumuzda aklımıza gelir ancak hayır demek evet demek kadar normaldir.Kaynakça:Freud, S. (2000). Cinsellik üzerine üç deneme (A. Yalçıntan, Çev.). Payel Yayınları.Çürük, M. S. (2014). Türkiye Türkçesindeki reddetme stratejilerine bir bakış. Türk Kültürü Araştırmaları Dergisi, 33, 1–19.

Kabullenememek: Görmezden Geldikçe Büyüyen Bir Acı

Hayatta bazen öyle anlar olur ki, olanı olduğu gibi kabul etmek en zor şey haline gelir. Yaşadığımız bir olay, hissettiğimiz bir duygu ya da içimize sinmeyen bir gerçekle yüzleşmek… Bazen o kadar ağır gelir ki, zihnimiz hemen devreye girer:Bu gerçek olamaz...Bunu hak etmedim...Böyle olmamalıydı...İşte tam da burada başlar içsel savaş. Zihin bir yandan inkâr eder, kalp bir yandan ağrır. Ve biz bu ikisinin arasında kalakalırız. Kabullenememek bir savunmadır aslında. Bizi korumaya çalışan, acıyı biraz daha ertelemeye çalışan bir refleks. Ancak her bastırılan duygu gibi, bu da içimizde büyür. Göz ardı ettikçe bizi daha çok zorlayan bir yük haline gelir.“Bu böyle olmamalıydı…”Kabullenemediğimiz şey sadece yaşadıklarımız değil; bazen kendimiz de olabiliriz. Bir davranışımız, bir seçimimiz, bir özelliğimiz... “Ben böyle biri değilim” deriz, “Bunu nasıl yaptım?” deriz ya da “Keşke öyle olmasaydı.” Bu sözlerin arkasında pişmanlık da olabilir, hayal kırıklığı da hatta öfke bile…Kabullenemediğimiz şeyler çoğu zaman günlük hayatımıza da yansır. Örneğin, biten bir ilişkiyi kabullenemediğimizde kendimizi sürekli geçmişte yaşarken buluruz. İş yerinde yaşanan bir haksızlığı kabullenemediğimizde içten içe öfkemizi büyütürüz. Sevdiğimiz birinin artık hayatımızda olmadığını kabullenemediğimizde yas sürecine adım atamaz, içimize kapanırız. Bu örnekler çoğaltılabilir çünkü kabullenememek hayattan uzaklaştırır. Gerçeklikten koparır. Olanla barışamayınca, olmayana tutunuruz.Kabullenmek, pes etmek değildir!Çoğu kişi kabullenmeyi bir yenilgi gibi görür. Oysa kabullenmek, olanı olduğu gibi görmek ve onunla birlikte yaşamanın yollarını bulmaktır. Direnmeyi bırakıp, yavaş yavaş iyileşmeye yer açmaktır. “Evet, bu oldu. Ama ben bununla ne yapabilirim?” sorusunu sorabildiğimiz anda başlar aslında değişim.Kabullenmek, hayata yeniden temas etmektir. Kendini olduğu gibi görmeye, hissettiklerini tanımaya ve içinden geçtiğin süreçlere saygı duymaya başlamak demektir. Bu, çok kıymetli bir adımdır.Peki, neden bu kadar zor?Çünkü insanız. Ve insan olmak bazen acı verir. Her şey kontrolümüzde olsun isteriz. Kalbimiz kırılmasın, hatalar yapmayalım, sevdiğimiz insanlar hep yanımızda olsun... Ama hayat böyle değildir. Ve bu gerçek, her zaman kolay kabullenilmez.Ayrıca çoğu zaman kendimizi güçlü hissetmek zorunda hissederiz. "Ben böyle bir şeyle baş edemem" demek, zayıflık gibi gelir. Oysa en büyük güç bazen çaresizliğimizi kabul edebilmektir. Çünkü ancak kabul ettiğimiz şeyleri dönüştürebiliriz.Duygularla yüzleşmek, içsel direnci kırmak kolay değildir. Bu yüzden birçok kişi, acıyı bastırmak için meşguliyet üretir. Yoğun çalışır, duygulardan uzak durur, eğlencenin içinde kaybolur. Ama ertelenen hiçbir duygu yok olmaz. Uygun bir zaman, bir tetikleyiciyle yeniden kendini hatırlatır. Bu da zamanla daha büyük bir zihinsel yük oluşturur.Unutulmamalıdır ki:Bazen insanlar dışarıdan bakıldığında son derece güçlü, sakin ve kontrollü görünebilir. Ancak iç dünyasında neler olup bittiğini kimse bilmez. “İyiyim” demek kolaydır çünkü gerçek duyguları anlatmak, bazen onları kendine bile itiraf etmek zordur. Ama bastırılan her şey bir yerde kendini gösterir: bir gece aniden gelen ağlama hissinde, durduk yere ortaya çıkan öfke patlamalarında ya da hiçbir şeyden keyif alamadığın o sessiz günlerde…Kabullenememek çoğu zaman duyguların üzerini örtmek gibi görünür, ama aslında o duygular içimizde kendi yolunu bulup dışarı çıkmanın bir yolunu arar. Oysa her duygunun görülmeye, duyulmaya ve anlaşılmaya ihtiyacı vardır. Bu yüzden kabullenmek, sadece zihinsel bir süreç değil, aynı zamanda kalbe de temas eden bir içsel yolculuktur.Hayatın bazı dönemleri zordur ve insan bazen nereye tutunacağını bilemez. İşte o anlarda biriyle konuşmak, sadece dinlenmek bile çok şey değiştirebilir. İçinden çıkamadığın duyguları paylaşabildiğinde, o yük hafifler. Ve bu hafiflik, zamanla yerini daha sağlam bir iç dengeye bırakır. Zamanla fark edersin ki; bu denge seni aradığın huzura biraz daha yakınlaştırmış ve kara bulutlar artık senin üzerinden kalkmaya başlamıştır.Kabullenmek, psikolojik sağlamlığımız açısından etkili bir nokta olmakla beraber, insanı olgunlaştıran da bir eylemdir. Bu süreç; kişinin kendini tanımasını, duygularıyla yüzleşmesini ve gerçeklerle barışmasını sağlar. Ancak bazı durumlarda bu eylemi gerçekleştirmek, bireyin destek almadan üstesinden gelemeyeceği kadar zorlayıcı olabilir. Özellikle birey bu süreci yaşarken denge kavramını unutmamalıdır; zira bu denge, hem içsel huzur hem de sağlıklı ilerleyiş için temel bir gerekliliktir.Değiştiremeyeceklerimizi kabullenmek bir olgunluksa, değiştirebileceklerimizi fark etmek bir gelişimdir. Hayat, bu ikisi arasındaki dengeyi kurabilme sanatıdır ve bu dengeyi kurabilen birey, yaşamın zorlukları karşısında daha dirençli ve esnek bir duruş sergileyebilir.Terapi bu noktada ne sağlar?İçinde taşıdığın ama adını koyamadığın duygularla yüzleşmek, çoğu zaman tek başına zorlayıcıdır. Bu noktada terapi, sana yargılanmadan dinleneceğin, duygularını anlamlandırabileceğin ve kendi hızında ilerleyebileceğin güvenli bir alan sunar.Ben seanslarımda bilişsel davranışçı terapi ve çözüm odaklı terapi yaklaşımlarını esas alıyor, her süreci danışanın ihtiyacına göre esnek bir şekilde yapılandırıyorum. Terapiye başlamadan önce 5-10 dakikalık kısa bir ön görüşme fırsatı tanıyorum. Bu süreç, senin neye ihtiyaç duyduğunu birlikte anlamak için ilk adımdır. Seanslarımız ortalama 50 dakika sürer.Güven, açıklık ve birlikte yol alma duygusu benim için bu sürecin temelini oluşturur. Çünkü biliyorum ki birinin sadece seni anlamaya çalışması bile bazen çok şey değiştirir.Belki de ilk adım sadece fark etmektir...Kendine sormayı deneyebilirsin: “Hayatımda kabullenmekte zorlandığım ne var?”, “Beni en çok yoran duygu ne?”, “Ne zaman gerçekten kendimle yüzleştim?”Eğer bu sorular sende bir şeyleri harekete geçiriyorsa, yalnız olmadığını bilmeni isterim. Bu duygularla birlikte yaşamanın daha sağlıklı yolları var. Ve bu yolları birlikte keşfetmek mümkün.Hazır hissettiğinde, bu yolculukta sana eşlik etmekten memnuniyet duyarım :)
Tayfun AKGÜN 01.08.2025