1. Uzman
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. İlişkilerimde istemediğiM, hoşuma gitmeyen,durumlarda ÖFKELENİYORUM.

İlişkilerimde istemediğiM, hoşuma gitmeyen,durumlarda ÖFKELENİYORUM.

En kısa tanımıyla öfke; bireyin hoşuna gitmeyen, istemediği bir durumda gösterdiği tepkiye denir. Öfke kavramı olumsuz anlamlar çağrıştırsa da aslında sevmek, üzülmek gibi doğal bir duygudur. Günlük yaşamın zorlu koşulları içinde insanlar öfkelenecekleri birçok duruma maruz kalabilirler. İletişim içinde bulunduğunuz insanlarla yaşadığınız çatışmalar ve ailevi sorunlarda öfke durumunun oluşmasında katkısı olan unsurlar arasında gösterilir. Sonuç olarak öfkeyi kabul edilebilir düzeyde göstermek çok insanı bir durumdur. 

 

Fakat öfke karşılaşılan durumla orantılı değilse ve karşıdaki kişiyle olan iletişimi bozuyorsa bu durumda normal bir öfkeden söz edilemez. Buna öfke kontrol bozukluğu denir. Öfke kontrol bozukluğu genelde öfkesini sürekli içine atan, farkında olmadan öfkesini bastıran insanlarda görülür. Sürekli bastırılan duygu olmadık bir zamanda pervasızca bireyi esir alır. Öfke problemi basit bir sinirlenme hali ile kesinlikle karıştırılmamalıdır. Bireyin sağlıklı düşünmesini engelleyen, düşünce ve davranışlarını kontrol edemez hale getiren bu sorun, bazen kısa süreli olsa da sonrasında büyük bir pişmanlık yaşamaya neden olur. 

 

Peki örke kontrol bozukluğun belirtileri ve sebepleri nelerdir? Nasıl tedavi edilir? Gibi soruların cevaplarını öğrenmeye ne dersiniz?

 

Öfke Kontrolü Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?

 

Arada sırada sinirleniyor, sakinliğinizi kaybediyorsanız bu öfke problemi ya da öfke kontrol bozukluğu yaşadığınız anlamına gelmez. Doğru bir tanımlama yapmak için ruh sağlığı uzmanları duygu, davranış ve fiziksel belirtilerin hepsine birden bakar. Duygusal açıdan değerlendirildiğinde öfke problemi sürekli sinirlilik hali, kaygı bozukluklarına yol açarken, öfke nöbeti geçiren insanlar genelde kendilerini kontrol edemezler. Hatta sözlerini ve davranışlarını kontrol altında tutmak da zorlanırlar. Bazı durumlarda kontrol mekanizması tamamen devreden çıkar. 

 

Öfke gibi güçlü bir duygu aynı zamanda bedensel olarak da fiziksel değişikliklere sebep olur. Vücutta, kalp çarpıntısı, tansiyonun yükselmesi, baş ağrısı, ellerde ve ayaklarda karıncalanma, ellerde terleme ve göğüs sıkışması gibi semptomlara neden olur.

Öfke Kontrolü Bozukluğunun Sebepleri 

 

Öfke kontrol bozukluğu sebebleri olarak birbiri ile ilintili birçok husus ön plana çıkar. Öfke probleminin kaynağı kişiden kişiye değişiklik gösterse de belli başlı durumlar öfke kontrol bozukluğu sorununa neden olur. Birçok psikolojik sorunun nedeninde olduğu gibi öfke kontrolünde de çocukluk yaşantısı ve ailenin tutumu önemlidir. Sürekli baskı, şiddet ve yargılayıcı bir tutumla büyüyen çocuklar duygularını ifade edemedikleri için öfkelerini de sağlıklı bir şekilde yaşayamazlar. Ailesi tarafından fiziksel şiddet gören çocuklar da saldırganlığı ve öfkeyi bir sorun çözme yöntemi gibi algılayıp bu yönde davranış geliştirirler. Böylece öfke kontrol mekanizması bozulur. Bununla birlikte çocuklukta yaşanılan taciz, şiddet, boşanma gibi tramvatik yaşantılarda öfke problemine neden olur.

 

Epilepsi gibi beyinden kaynaklanan hastalıklar da öfke problemine neden olabilir. Epilepsi gibi hastalıklarda ortaya çıkan nöbetler, bazı kişilerde bayılma olarak görünürken diğerlerinde öfke nöbetleri olarak belirebilir. Özellikle epileptik karakter olarak tanımlanan kişiler kendilerini kaybedecek şekilde bir öfke nöbeti geçirirler. 

 

İnsan vücudunda salgılanan bazı hormonlar ruh hali üzerinde etki gösterir. Örneğin mutluluk hormonu seretonin yeterli düzeyde salgılanmadığında duyguları kontrol altına almak zorlaşır ve öfkeye neden olabilir. Bu nedenle hormonların dengesini bozan fiziksel rahatsızlıklar da öfke problemi sorununa katkıda bulunur.

 

Bir insana verilebilecek en büyük ceza onu yok saymaktır desek çok da abartmış olmayız. Dışlanmışlık duygusu zaman zaman herkesin yaşadığı ve kişiye kendini çok kötü hissettiren bir duygudur. Fakat çocukluktan beri yok sayılan ya da dalga geçilen çocuklar içinde büyük bir öfke biriktirir. Kendini göstermek için öfkelenmek, hiddetlenmek gibi abartılı tepkiler vermek zorunda kalabilirler. Zamanla bu davranışlar alışkanlık haline gelir ve öfke problemi kronikleşir. Sebebi ne olursa olsun öfke kontrol bozukluğu, insanın yaşantısını, ilişkilerini ve sağlığını olumsuz etkileyen bir durumdur. 

 

Öfke Kontrolü Nasıl Tedavi Edilir?

 

Eğer öfkelendiğiniz de kendinizi kaybediyor, kendinize ya da bir başkasına zarar verecek noktaya geliyorsanız, öfke kontrol tedavisi ihtiyacınız var demektir. Öfke kontrol tedavisi birkaç şekilde olabilmektedir. Yaşanılan durumun yoğunluğu ve şiddeti tedavinin gidişatını belirler. Bazı durumlarda psikoterapi yeterli olacaktır. Diğer durumlarda ise psikoterapinin yanı sıra ilaçla tedavi de gerekebilir. 

 

Ruh sağlığı problemlerinde tedaviden fayda sağlamanın ilk şartı istekli olmaktır. Tedaviyi aksatmamak, öfke kontrol ilaçları verildiyse ilaçları düzenli kullanmak oldukça önemlidir. Öfke kontrol bozukluğu sorununda amaç öfkenin tamamen ortadan kaldırılması değil, öfkenin makul ve kabul edilebilir bir düzeye çekilmesidir. Öfke kontrol tedavisinde bireyin yakın çevresinin de tedaviye destek vermesi çok faydalıdır. Bu durum süreci hızlandırır ve kolaylaştırır. 

 

Öfke Kontrolü Testi Nedir?

 

Öfke kontrol testi, öfkenin seviyesini, kontrol becerilerini ve öfkenin dışa yansımasıyla ilgili sonuçları gösterir. Yaşanılan öfke durumunun öfke kontrol bozukluğu olup olmadığını anlamak için öfke kontrol testinin sonuçları bir fikir verebilir. 

 

Terapilerle Öfke Kontrolü Nasıl Sağlanır?


Psikoterapiler, özellikle öfke sorunları yaşayan kişilerin öfkeyi tanımlamalarını, anlamalarını, yönetmelerini ve kontrol etmelerini sağlamak adına fayda sağlayabilir. Terapilerin bu tarz durumlarda sağladığı bazı katkıları şunlardır:

Öfke nedenlerinin keşfedilmesi: Terapi, kişinin öfke nedenlerini belirlemesine yardımcı olabilir. Kişi, öfkeye neden olan durumları, olayları veya kişileri tanımlayarak, öfkeyi kontrol altına almak için gerekli önlemleri almaya başlayabilir.

Duygusal farkındalık: Terapi, kişinin duygusal farkındalığını artırabilir. Kişi, öfkeyi hissetmeden önceki duygularını tanıyarak, öfkeyi tetikleyen durumlardan kaçınabilir veya daha iyi tepkiler verebilir.

Öfkeyi yönetme becerilerinin öğrenilmesi: Terapi, kişiye öfkeyi yönetmek için farklı stratejiler öğretebilir. Bu stratejiler, öfkeyi azaltmak, öfkeyi ifade etmek için daha iyi yollar bulmak ve rahatlama teknikleri kullanmak gibi yöntemleri içerebilir.

İletişim becerilerinin geliştirilmesi: Terapi, kişinin öfkeyi doğru bir şekilde ifade etmesi ve diğer insanlarla sağlıklı bir şekilde iletişim kurması için yardımcı olabilir.

Öfkenin olumsuz etkilerinin azaltılması: Terapi, öfkenin kişinin hayatına olan olumsuz etkilerini azaltmaya yardımcı olabilir. Kişi, öfke nöbetleri nedeniyle kaybedilen işleri, aile yakınlarını veya arkadaşları yeniden kazanabilir.

Öfke Kontrolsüzlüğü Hangi Rahatsızlıkların Belirtisi Olabilir?


Öfke, genel olarak zamanla bastırılmış olumsuz duygu ve düşüncelerin ya da ruhsal travmaların bir sonucu olabilir. Öfke kontrolsüzlüğünün altında yatan birtakım psikolojik sorunlardan bazıları aşağıdaki gibidir:

Depresyon

Bipolar bozukluk

TSSB (travma sonrası stres bozukluğu)

DEHB (dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu)

Antisosyal kişilik bozukluğu

Aralıklı patlayıcı bozukluk

Muhalif meydan okuyan bozukluk

Travma, panik atak, anksiyete gibi dissosiyatif bozukluklar

Uyku bozuklukları

Endişe bozukluları

Öfke Sorunun Belirtileri Nelerdir?


Öfke sorunu belirtileri herkes için aynı özellikte değildir. Kişiler, öfke kontrollerini kaybettiklerinde veya öfke patlamaları yaşadıklarında farklı davranışlar sergileyebilir. Ancak bu duruma işaret eden ortak semptomlar ise şöyle seyredebilir:

Başkalarını sözlü ya da fiziksel olarak incitmek

Kendini her zaman sinirli ve kızgın hissetmek

Kızgın anlarda söylenen sözlerden ve sergilenen davranışlardan sık sık pişmanlık duymak

Ufak ve önemsiz sayılabilecek durumlarda bile kolayca öfkelenmek

Öfkenin kontrol edilemez hale geldiğini hissetmek

Öfke Kontrolsüzlüğü İçin Hangi Terapiler Uygulanabilir?


Öfke kontrolsüzlüğü için farklı terapiler uygulanabilir. Bu terapiler, kişinin öfke duygusunu anlamasına ve bunu kontrol etmesine yardımcı olur. Hangi terapi yönteminin kullanılacağı, kişinin öfke kontrolsüzlüğünün nedenine, semptomlarının ciddiyetine ve terapiye nasıl yanıt verdiğine bağlı olarak değişebilir. Bazı terapiler ise şunlardır:

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Bu terapi, kişinin düşünce ve davranış kalıplarını değiştirerek öfkeyi kontrol etmesine yardımcı olabilir. BDT, kişinin öfkesine neden olan durumları fark etmesini, bu durumlarla başa çıkmak için daha sağlıklı yollar bulmasını ve öfke tepkilerini azaltmasını sağlayabilir.

Psikodinamik Terapi: Bu terapi, kişinin öfkesine neden olan geçmiş olayları ve ilişkileri keşfetmesine yardımcı olabilir. Psikodinamik terapi, kişinin öfkesini kontrol etmesine yardımcı olmak için bilinçaltındaki duyguları ve düşünceleri açığa çıkarır.

Grup Terapisi: Grup terapisi, kişinin benzer sorunlar yaşayan diğer kişilerle birlikte çalışmasına olanak tanır. Grup terapisi, kişinin öfke duygusunu daha iyi anlamasına ve başka insanların bu duyguları nasıl kontrol ettiklerine dair farkındalık kazanmasına yardımcı olabilir.

Aile Terapisi: Aile terapisi, kişinin ailesiyle birlikte çalışarak öfke kontrolünü geliştirmesine yardımcı olabilir. Aile terapisi, kişinin ailesiyle ilişkilerini ve etkileşimlerini ele alarak daha sağlıklı bir aile ortamı yaratmaya çalışır.

Oyun Terapisi: Oyun terapisi, küçük çocukla uygulanan bir terapi şeklidir. Bu yöntemde terapist, çocukların duygu ve davranışlarını ifade etmelerine yardımcı olmak için yaratıcı oyun biçimlerini kullanır.

Öfke Kontrolü Tedavisi Nasıl Olur?


Öfke kontrolü tedavisi, genel olarak bu duruma sebep olan etkene göre yürütülür. Öfke sorunları olan kişilerin öfke duygularını yönetebilmeleri için çeşitli stratejiler öğrenmelerine ve uygulamalarına yardımcı olur. Bu tedavi, psikoterapi, ilaç tedavisi ve davranışsal tedavi tekniklerini içerebilir. Terapiler ve ilaçlar öfke kontrolünü tam olarak iyileştiremediği durumlarda bile semptomların iyileşmesine yardımcı olup yaşam kalitesini artırabilir.

Çocuklarda ve Gençlerde Öfke Kontrolü Nasıl Sağlanır?


Küçük çocukların ve gençlerin zaman zaman sinirli davranışlar sergilemesi normal kabul edilir. Ancak, bu durum öfke patlamalarına sebep oluyorsa ve sık sık tekrar ediyorsa altta yatan psikolojik bir sorunu işaret edebilir. Böyle bir durumda, ebeveynlerin ilk yapması gerekenlerden biri, çocuklarını cezalandırmak yerine onların iyi davranışlarını ödüllendirmek olmalıdır. Bu durumun devam etmesi halinde çocuk ve ergen psikoloğu ya da bir sağlık uzmanından yardım alınabilir.

Öfke Kontrolünü Sağlamak İçin Neler Yapılabilir


Öfke, kişiler arasında yaygın görülen ve çoğu zaman normal kabul edilen bir durumdur. Ancak, kişiler bu durumu zaman zaman kontrol etmekte zorlanabilir. Öfke kontrolsüzlüğü sonucunda hem kendinize hem de çevrenizdekilere zarar verebilirsiniz. Öfke yönetimi için yapmanız gereken bazı tavsiyeler ise şunlardır:

Konuşmadan önce düşünmek

Öfkelendiğiniz olaylara sakinleştikten sonra tepki göstermek

Gevşemeyi sağlayacak hafif egzersizler yapmak

Kısa bir mola vermek

Çözüm için alternatifler belirlemek

Başkalarını eleştirmek yerine kendini eleştirmek

Kin beslememek

Rahatlatıcı nefes egzersizlerini uygulamak

Profesyonel yardım almak gerekiyorsa ertelememek

Öfke Kontrolü Hakkında Sık Sorulan Sorular


ÖFKE KONTROLÜ İÇİN KİMDEN YARDIM ALINIR?

Öfke kontrolu konusunda hangi kaynağın uygun olduğuna karar vermek için öfkenin şiddetine, nedenlerine ve tetikleyicileri hakkında uzmanlara açık ve dürüst olmanız önemlidir. Bu durumun iyileşmesi için genel olarak; psikiyatristler, psikologlar ve psikoterapistlere başvurulur.

ÖFKE SORUNU HANGİ HASTALIKLARI SEBEP OLUR?

Bastırılmış veya tedavi edilmeyen öfke sorunları, beraberinde bazı fiziksel hastalıklara sebep olabilir. Bu durumun sebep olabileceği bazı hastalıklar ise yüksek tansiyon, kalp sorunları, baş ağrısı, cilt bozuklukları ve sindirim sorunları olarak sayılabilir.

ÖFKE KONTROLÜNÜ SAĞLAMAK İÇİN NELERDEN KAÇINMAK GEREKİR?

Öfke kontrolü sağlamak için bu durumu tetikleyebilecek faktörlerden kaçınmak gerekir. Bu faktörlerden bazıları; alkol ve madde kullanımı, yorgunluk, stresuykusuzluk ve geçmiş travmalardır.

ÖFKE YÖNETİMİ İÇİN İLK OLARAK NELER YAPILMALI?

Öfkeli ve kızgın hissetmeye başladığınız andan beri derin nefes almak ve kendi kendinize ‘‘rahatla’’, ‘‘sakin ol’’ gibi telkinlerde bulunmak, bu durumla başa çıkmanıza fayda sağlayabilir.

Siz de öfke sorununuz olduğunu düşünüyorsanız bir ONLİNE TERAPİ başvurarak profesyonel bir yardım alabilirsiniz.

KAYNAKLAR :

https://www.medicalpark.com.tr/


Yayınlanma: 04.03.2024 13:15

Son Güncelleme: 16.08.2024 17:35

Psikolog

Hidayet

ÇALIŞKAN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 1799
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...

Kabullenememek: Görmezden Geldikçe Büyüyen Bir Acı

Hayatta bazen öyle anlar olur ki, olanı olduğu gibi kabul etmek en zor şey haline gelir. Yaşadığımız bir olay, hissettiğimiz bir duygu ya da içimize sinmeyen bir gerçekle yüzleşmek… Bazen o kadar ağır gelir ki, zihnimiz hemen devreye girer:Bu gerçek olamaz...Bunu hak etmedim...Böyle olmamalıydı...İşte tam da burada başlar içsel savaş. Zihin bir yandan inkâr eder, kalp bir yandan ağrır. Ve biz bu ikisinin arasında kalakalırız. Kabullenememek bir savunmadır aslında. Bizi korumaya çalışan, acıyı biraz daha ertelemeye çalışan bir refleks. Ancak her bastırılan duygu gibi, bu da içimizde büyür. Göz ardı ettikçe bizi daha çok zorlayan bir yük haline gelir.“Bu böyle olmamalıydı…”Kabullenemediğimiz şey sadece yaşadıklarımız değil; bazen kendimiz de olabiliriz. Bir davranışımız, bir seçimimiz, bir özelliğimiz... “Ben böyle biri değilim” deriz, “Bunu nasıl yaptım?” deriz ya da “Keşke öyle olmasaydı.” Bu sözlerin arkasında pişmanlık da olabilir, hayal kırıklığı da hatta öfke bile…Kabullenemediğimiz şeyler çoğu zaman günlük hayatımıza da yansır. Örneğin, biten bir ilişkiyi kabullenemediğimizde kendimizi sürekli geçmişte yaşarken buluruz. İş yerinde yaşanan bir haksızlığı kabullenemediğimizde içten içe öfkemizi büyütürüz. Sevdiğimiz birinin artık hayatımızda olmadığını kabullenemediğimizde yas sürecine adım atamaz, içimize kapanırız. Bu örnekler çoğaltılabilir çünkü kabullenememek hayattan uzaklaştırır. Gerçeklikten koparır. Olanla barışamayınca, olmayana tutunuruz.Kabullenmek, pes etmek değildir!Çoğu kişi kabullenmeyi bir yenilgi gibi görür. Oysa kabullenmek, olanı olduğu gibi görmek ve onunla birlikte yaşamanın yollarını bulmaktır. Direnmeyi bırakıp, yavaş yavaş iyileşmeye yer açmaktır. “Evet, bu oldu. Ama ben bununla ne yapabilirim?” sorusunu sorabildiğimiz anda başlar aslında değişim.Kabullenmek, hayata yeniden temas etmektir. Kendini olduğu gibi görmeye, hissettiklerini tanımaya ve içinden geçtiğin süreçlere saygı duymaya başlamak demektir. Bu, çok kıymetli bir adımdır.Peki, neden bu kadar zor?Çünkü insanız. Ve insan olmak bazen acı verir. Her şey kontrolümüzde olsun isteriz. Kalbimiz kırılmasın, hatalar yapmayalım, sevdiğimiz insanlar hep yanımızda olsun... Ama hayat böyle değildir. Ve bu gerçek, her zaman kolay kabullenilmez.Ayrıca çoğu zaman kendimizi güçlü hissetmek zorunda hissederiz. "Ben böyle bir şeyle baş edemem" demek, zayıflık gibi gelir. Oysa en büyük güç bazen çaresizliğimizi kabul edebilmektir. Çünkü ancak kabul ettiğimiz şeyleri dönüştürebiliriz.Duygularla yüzleşmek, içsel direnci kırmak kolay değildir. Bu yüzden birçok kişi, acıyı bastırmak için meşguliyet üretir. Yoğun çalışır, duygulardan uzak durur, eğlencenin içinde kaybolur. Ama ertelenen hiçbir duygu yok olmaz. Uygun bir zaman, bir tetikleyiciyle yeniden kendini hatırlatır. Bu da zamanla daha büyük bir zihinsel yük oluşturur.Unutulmamalıdır ki:Bazen insanlar dışarıdan bakıldığında son derece güçlü, sakin ve kontrollü görünebilir. Ancak iç dünyasında neler olup bittiğini kimse bilmez. “İyiyim” demek kolaydır çünkü gerçek duyguları anlatmak, bazen onları kendine bile itiraf etmek zordur. Ama bastırılan her şey bir yerde kendini gösterir: bir gece aniden gelen ağlama hissinde, durduk yere ortaya çıkan öfke patlamalarında ya da hiçbir şeyden keyif alamadığın o sessiz günlerde…Kabullenememek çoğu zaman duyguların üzerini örtmek gibi görünür, ama aslında o duygular içimizde kendi yolunu bulup dışarı çıkmanın bir yolunu arar. Oysa her duygunun görülmeye, duyulmaya ve anlaşılmaya ihtiyacı vardır. Bu yüzden kabullenmek, sadece zihinsel bir süreç değil, aynı zamanda kalbe de temas eden bir içsel yolculuktur.Hayatın bazı dönemleri zordur ve insan bazen nereye tutunacağını bilemez. İşte o anlarda biriyle konuşmak, sadece dinlenmek bile çok şey değiştirebilir. İçinden çıkamadığın duyguları paylaşabildiğinde, o yük hafifler. Ve bu hafiflik, zamanla yerini daha sağlam bir iç dengeye bırakır. Zamanla fark edersin ki; bu denge seni aradığın huzura biraz daha yakınlaştırmış ve kara bulutlar artık senin üzerinden kalkmaya başlamıştır.Kabullenmek, psikolojik sağlamlığımız açısından etkili bir nokta olmakla beraber, insanı olgunlaştıran da bir eylemdir. Bu süreç; kişinin kendini tanımasını, duygularıyla yüzleşmesini ve gerçeklerle barışmasını sağlar. Ancak bazı durumlarda bu eylemi gerçekleştirmek, bireyin destek almadan üstesinden gelemeyeceği kadar zorlayıcı olabilir. Özellikle birey bu süreci yaşarken denge kavramını unutmamalıdır; zira bu denge, hem içsel huzur hem de sağlıklı ilerleyiş için temel bir gerekliliktir.Değiştiremeyeceklerimizi kabullenmek bir olgunluksa, değiştirebileceklerimizi fark etmek bir gelişimdir. Hayat, bu ikisi arasındaki dengeyi kurabilme sanatıdır ve bu dengeyi kurabilen birey, yaşamın zorlukları karşısında daha dirençli ve esnek bir duruş sergileyebilir.Terapi bu noktada ne sağlar?İçinde taşıdığın ama adını koyamadığın duygularla yüzleşmek, çoğu zaman tek başına zorlayıcıdır. Bu noktada terapi, sana yargılanmadan dinleneceğin, duygularını anlamlandırabileceğin ve kendi hızında ilerleyebileceğin güvenli bir alan sunar.Ben seanslarımda bilişsel davranışçı terapi ve çözüm odaklı terapi yaklaşımlarını esas alıyor, her süreci danışanın ihtiyacına göre esnek bir şekilde yapılandırıyorum. Terapiye başlamadan önce 5-10 dakikalık kısa bir ön görüşme fırsatı tanıyorum. Bu süreç, senin neye ihtiyaç duyduğunu birlikte anlamak için ilk adımdır. Seanslarımız ortalama 50 dakika sürer.Güven, açıklık ve birlikte yol alma duygusu benim için bu sürecin temelini oluşturur. Çünkü biliyorum ki birinin sadece seni anlamaya çalışması bile bazen çok şey değiştirir.Belki de ilk adım sadece fark etmektir...Kendine sormayı deneyebilirsin: “Hayatımda kabullenmekte zorlandığım ne var?”, “Beni en çok yoran duygu ne?”, “Ne zaman gerçekten kendimle yüzleştim?”Eğer bu sorular sende bir şeyleri harekete geçiriyorsa, yalnız olmadığını bilmeni isterim. Bu duygularla birlikte yaşamanın daha sağlıklı yolları var. Ve bu yolları birlikte keşfetmek mümkün.Hazır hissettiğinde, bu yolculukta sana eşlik etmekten memnuniyet duyarım :)

Tayfun AKGÜN 01.08.2025

Hiçbir Şey Yapmak İstememek: Depresyon mu, Geçici Bir Durum mu?

Günlük yaşamda zaman zaman kendimizi hiçbir şey yapmak istemezken bulmamız oldukça doğaldır. Hayatın temposu, üst üste gelen sorumluluklar, yaşanan duygusal zorluklar ya da fiziksel yorgunluklar kimi günleri daha ağır geçirmemize neden olabilir. Ancak bu durumun süresi uzadığında, kişinin işlevselliğini etkilemeye başladığında ve bazı başka belirtilerle birlikte ortaya çıktığında, altta yatan daha ciddi bir durumun, özellikle de majör depresif bozukluğun habercisi olabilir.Depresyon Belirtisi Olabilir mi?Hiçbir şey yapmak istememe hali, depresyonun en yaygın ve en çok göz ardı edilen belirtilerinden biridir. Kişi, sabahları yataktan kalkmakta zorlanabilir, gün içinde yaptığı işler anlamını yitirmiş gibi hissedebilir ve bir zamanlar ona keyif veren şeyler artık anlamsız ya da yük gibi gelebilir. Özellikle aşağıdaki belirtilerle birlikte görülüyorsa, bu tablo profesyonel bir değerlendirmeyi gerektirebilir: • En az iki haftadır devam eden isteksizlik ve keyif alamama hali • Günlük işleri yerine getirmekte zorlanma • Sabah yataktan kalkmada güçlük • Daha önce zevk alınan aktivitelere karşı ilgi kaybı • Sürekli yorgunluk hissi, enerji düşüklüğü • Dikkat dağınıklığı, karar vermede zorlanma • İştah ya da uyku düzeninde belirgin değişiklikler • Umutsuzluk, değersizlik veya suçluluk duyguları • Ölüm ya da intihar düşünceleriBu belirtiler, kişinin ruhsal sağlığını ciddi ölçüde etkileyebilir ve yaşam kalitesini gözle görülür şekilde düşürebilir. Bu noktada bir uzmandan destek almak, kişinin içinden çıkamadığını düşündüğü bu döngüyü kırmak adına çok önemli bir adımdır.Her İsteksizlik Depresyon Anlamına GelmezBununla birlikte, her “hiçbir şey yapmak istememe” hali depresyonla açıklanamaz. Günümüzde birçok birey; • Yoğun iş ve yaşam stresi • Tükenmişlik sendromu • Mevsimsel geçişler ve hava değişimleri • Uzun süreli fiziksel yorgunluk • Hormonal değişiklikler (örneğin tiroid sorunları, regl döngüsü, menopoz) • Travmatik olaylar (ayrılık, kayıp, taşınma vb.)sonucunda da geçici olarak motivasyon kaybı, isteksizlik, durgunluk ve duygusal yorgunluk yaşayabilir. Bu duygular çoğunlukla normal ve geçici bir süreçtir. Doğru dinlenme, sosyal destek, duygulara alan açma ve bazı yaşam düzenlemeleriyle kişi bu dönemleri atlatabilir.Ancak sürecin uzaması, şiddetlenmesi ve yaşamı aksatacak düzeye ulaşması durumunda bu duygular artık klinik değerlendirme gerektiren bir ruhsal duruma işaret edebilir.Ne Zaman Yardım Alınmalı?İsteksizlik hali sürekli hale geldiyse, kişinin kendine, çevresine ya da yaşamına ilgisi giderek azalıyorsa, günlük sorumlulukları yerine getirmekte zorlanıyorsa ve yukarıda sayılan diğer belirtilerle beraber görülüyorsa, bir uzmana başvurmak ertelenmemelidir. Unutulmamalıdır ki, depresyon zamanla derinleşebilir ve kişinin sosyal, akademik, mesleki ya da ailevi alanlarını olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle erken müdahale, tedavi sürecini kolaylaştırır ve kişinin yaşadığı duygusal yükü hafifletir.Terapi Süreci Neyi Değiştirir?Birçok kişi, “Geçer,” “Herkesin başına geliyor,” ya da “Biraz daha sabretmeliyim,” gibi düşüncelerle yardım almaktan kaçınabilir. Oysa profesyonel destek, kişinin yaşadığı süreci anlamlandırmasına, duygularını düzenlemesine, düşünce kalıplarını fark etmesine ve içsel kaynaklarını yeniden hatırlamasına yardımcı olur.Terapi, sadece tanı koymak ya da semptomları hafifletmek için değil; aynı zamanda kişinin kendini daha iyi tanıması, ihtiyaçlarını fark etmesi ve yaşamla kurduğu ilişkiyi yeniden yapılandırması için güvenli ve destekleyici bir alandır.Yorgunluk Mu, Depresyon Mu?Her isteksizlik depresyon değildir; ama her isteksizlik de hafife alınmamalıdır. Bu farkı anlayabilmek çoğu zaman dışarıdan bakıldığında kolay değildir. Kimi zaman kişi sadece kötü bir dönemden geçmektedir ve bu dönemi destekle, dinlenmeyle ve duygusal farkındalıkla atlatabilir. Kimi zaman ise bu hislerin altında daha derin ve sürekli bir duygusal yük vardır.İşte bu ayrımı yapabilmek çoğu zaman ancak terapi süreci ile mümkün olur.Duyguları Bastırmak Yerine AnlamlandırmakToplumda hâlâ depresyona dair birçok yanlış inanç var. “Güçlü olmalısın”, “Kafana takmazsan geçer” gibi ifadeler, kişilerin yaşadıkları zor duyguları bastırmalarına, utanç duymalarına veya yardım aramaktan çekinmelerine yol açabiliyor. Oysa duygularımız bize bir şey anlatmak ister; onları bastırmak yerine anlamlandırmak, uzun vadede çok daha iyileştirici bir süreçtir.Kendini halsiz, isteksiz, kopuk ya da boşlukta hisseden birey, aslında zihinsel ve duygusal düzeyde bir yük taşıyordur. Bu yükün kaynağı geçmiş travmalar, kronik stres, çocukluk dönemi deneyimleri veya yaşamda bir şeylerin anlamını yitirmiş olması olabilir. Kimi zaman kişi bu duyguların nedenini net şekilde bile tanımlayamayabilir. İşte bu noktada psikoterapi, yalnızca belirtileri hedef almaz; aynı zamanda bu içsel yüklerin kaynağına inmeyi ve kişiye yeniden yön buldurmayı amaçlar.Destek Almak Güçsüzlük Değil, Bilinçli Bir AdımdırDestek istemek, zayıf ya da başa çıkamaz olmak anlamına gelmez. Aksine, bu kişinin kendisine ve yaşamına gösterdiği bir özenin, iyileşme isteğinin göstergesidir. Psikolojik destek almak, sadece semptomları ortadan kaldırmakla kalmaz; bireyin içsel kaynaklarını fark etmesine, duygusal dayanıklılığını artırmasına ve hayatla kurduğu bağları onarmasına da katkı sağlar.Tıpkı fiziksel rahatsızlıklarda doktora başvurduğumuz gibi, ruhsal süreçlerde de profesyonel yardıma başvurmak en doğal haktır. İyileşmek, zaman alır ama mümkündür. Ve bu yolda atılan her adım değerlidir.Unutmayın:Kendinizi uzun süredir tükenmiş, anlamsız ya da yalnız hissediyorsanız, bu duyguların altında yatan nedenleri birlikte keşfetmek mümkün. Hayatın zorlayıcı dönemlerinde destek almak bir lüks değil, ihtiyaçtır. Unutmayın, iyileşmek bir süreçtir ve bu süreçte profesyonel bir eşlikçiyle yola çıkmak hem güven verici hem de dönüştürücü olabilir. Ruh sağlığı, beden sağlığı kadar gerçek ve önemlidir. Kendinizi kötü hissetmeniz, bir şeylerin ters gittiğini gösteriyor olabilir. Ve siz, bu konuda yalnız değilsiniz.Bu Süreçte Size İyi Gelebilecek Bazı ÖnerilerGünlük rutine küçük adımlarla geri dönün:Kendinizi motive hissetmeseniz bile her gün aynı saatte uyanmak, duş almak, kısa yürüyüşler yapmak gibi basit ama düzenli alışkanlıklar zihinsel toparlanmayı destekler.Kendinize karşı nazik olun:Bu dönemde kendinizi yargılamak yerine, yaşadığınız duygulara şefkatle yaklaşın. “Neden böyle hissediyorum?” yerine “Şu an kendime nasıl destek olabilirim?” sorusunu deneyin.Duygularınızı yazıya dökün:Günlük tutmak; bastırılan duyguları fark etmenize, düşünce kalıplarınızı gözlemlemenize ve zihninizi boşaltmanıza yardımcı olabilir.Sosyal izolasyona karşı küçük bağlantılar kurun:Tüm günü yalnız geçirmek yerine bir arkadaşınızla mesajlaşmak, sevdiğiniz biriyle kısa bir telefon görüşmesi yapmak bile ruh halinizi olumlu etkileyebilir.Gerçekçi hedefler belirleyin:Bu süreçte büyük planlar yerine küçük ve ulaşılabilir hedefler koymak, kendinize olan güveni yeniden inşa etmenize yardımcı olur.En önemlisi de çevrenizdeki yakınlarınızdan veya bir uzmandan destek almaktan çekinmeyin.Elif SEÇİLMİŞUzman Klinik Psikolog

Eşler Arası Aldatma ve Aldatılma: Psikolojik, Sosyal ve Ekonomik Analizi

Eşler Arası Aldatma ve Aldatılma: Psikolojik, Sosyal ve Ekonomik Nedenlerin Derinlemesine AnaliziEşler arası aldatma ve aldatılma, insan ilişkilerinin en karmaşık ve duygusal açıdan sarsıcı konularından biridir. Bu durum, yalnızca bireylerin özel hayatlarını değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı ve bireylerin ruhsal sağlığını derinden etkiler. Psikolojik, sosyal ve ekonomik faktörler, aldatma ve aldatılma süreçlerinde önemli roller oynar. Bu makalede, bilimsel olarak kabul edilen nedenleri ele alarak, duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan’ın uzman görüşlerinden de faydalanarak konuyu ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz.Psikolojik Nedenler: Zihnin ve Duyguların KarmaşasıAldatma ve aldatılma, bireylerin iç dünyasında derin izler bırakan psikolojik süreçlerle yakından ilişkilidir. Duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan, aldatmanın genellikle bireyin duygusal tatminsizlik, özgüven eksikliği ve bağlanma sorunlarından kaynaklandığını belirtmektedir. Psikolojik açıdan, aldatma eylemi, bireyin kendi iç dünyasındaki boşlukları doldurma çabasının bir yansıması olabilir. Örneğin, depresyon veya anksiyete gibi ruhsal sorunlar, bireyi sağlıklı olmayan davranışlara yöneltebilir. Araştırmalar, narsisistik veya borderline kişilik özelliklerine sahip bireylerin aldatmaya daha yatkın olduğunu göstermektedir. Bu kişiler, genellikle kendilerini değerli hissetme ihtiyacı duyar ve bu ihtiyacı karşılamak için partnerleri dışında başka ilişkiler arayabilirler. Ayrıca, çocukluk döneminde yaşanan travmalar veya güvensiz bağlanma stilleri, bireylerin yetişkinlikte sadakatsiz davranışlar sergilemesine zemin hazırlayabilir.Aldatılma ise, aldatılan bireyde güvensizlik, değersizlik hissi ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi ciddi psikolojik etkilere yol açabilir. Hidayet Çalışkan, aldatılan bireylerin sıklıkla “Yaşadığımız her şey yalan mıydı?” sorusuyla boğuştuğunu ve bu durumun özsaygı kaybına neden olduğunu ifade eder. Aldatma sonrası bireyler, partnerlerini başka biriyle kıyaslama, öfke, utanç ve kendine acıma gibi duygular yaşayabilir. Bu süreçte, duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan’ın önerdiği gibi, çift terapisi ve bireysel terapi, bu duygusal yaraları iyileştirmek için etkili bir yöntem olabilir. Terapi, bireylerin kendilerini yeniden keşfetmelerine ve duygusal dengelerini sağlamalarına yardımcı olur.Sosyal Nedenler: Toplumun ve Kültürün EtkisiAldatma ve aldatılma, yalnızca bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal normlar ve kültürel dinamiklerle şekillenen bir olgudur. Toplumun tek eşliliğe verdiği önem, aldatmayı bir ihanet olarak tanımlasa da, sosyal medya ve popüler kültür, aldatmayı dolaylı yoldan özendirebilir. Örneğin, sosyal medyanın yaygınlaşması, bireylerin yeni insanlarla tanışma fırsatını artırarak aldatma eğilimini güçlendirmiştir. Hidayet Çalışkan, sosyal medyanın, bireylerin partnerleri dışında duygusal veya cinsel bağlar kurmasını kolaylaştırdığını vurgular. Özellikle iş yerinde sosyalleşme, aldatma vakalarının önemli bir kısmını oluşturur; araştırmalar, aldatmaların en az %50’sinin iş arkadaşlarıyla gerçekleştiğini göstermektedir.Cinsiyet rolleri de aldatma davranışını etkiler. Geleneksel olarak, erkeklerin cinsel aldatmaya, kadınların ise duygusal aldatmaya daha yatkın olduğu düşünülse de, modern toplumda bu farklar azalmaktadır. Kadınların ekonomik bağımsızlık kazanması ve iş hayatında daha aktif rol alması, aldatma oranlarının cinsiyetler arasında eşitlenmesine katkıda bulunmuştur. Hidayet Çalışkan, bu değişimin, kadınların artık duygusal ve maddi ihtiyaçlarını karşılamak için partnerlerine bağımlı olmamasından kaynaklandığını belirtir. Toplumsal cinsiyet normlarının dönüşümü, aldatma ve aldatılma dinamiklerini yeniden şekillendirmiştir. Ayrıca, kültürel farklılıklar da aldatma davranışını etkiler; bazı toplumlarda aldatma daha az tolere edilirken, bazılarında daha kabul edilebilir görülür.Ekonomik Nedenler: Maddi Güç ve Statü ArayışıEkonomik faktörler, aldatma ve aldatılma süreçlerinde göz ardı edilemeyecek bir rol oynar. Maddi güç ve statü, özellikle kadınların partner seçiminde önemli bir kriterdir. Hidayet Çalışkan, ekonomik bağımsızlığın artmasıyla birlikte, kadınların eşlerini statü açısından değerlendirme eğiliminin güçlendiğini ifade eder. Örneğin, bir kadın, eşinin sosyal veya ekonomik statüsünün kendi beklentilerinin altında kaldığını düşünürse, daha yüksek statülü bir partner arayışına girebilir. Bu durum, özellikle iş hayatında aktif olan kadınlar arasında yaygındır.Erkekler için ise ekonomik baskılar, aldatma eğilimini tetikleyebilir. Örneğin, maddi sorunlar nedeniyle kendini yetersiz hisseden bir erkek, özgüvenini başka bir ilişkide arayabilir. Araştırmalar, ekonomik stresin çiftler arasındaki duygusal bağları zayıflatarak aldatmayı kolaylaştırdığını göstermektedir. Hidayet Çalışkan, ekonomik sorunların çiftler arasında iletişimi bozabileceğini ve bu durumun aldatmaya zemin hazırlayabileceğini vurgular. Ekonomik istikrar, sağlıklı bir ilişkinin sürdürülebilirliği için kritik bir öneme sahiptir. Finansal sorunlar, çiftlerin birbirine olan güvenini zedeleyebilir ve duygusal uzaklaşmaya yol açabilir.Aldatma ve Aldatılmanın SonuçlarıAldatma, hem aldatan hem de aldatılan bireyde derin duygusal yaralar bırakır. Aldatan bireyler, suçluluk, utanç ve kaybetme korkusu gibi duygularla mücadele ederken, aldatılan bireyler güvensizlik, öfke ve travma ile karşı karşıya kalır. Ancak, aldatma her zaman ilişkinin sonu anlamına gelmez. Hidayet Çalışkan, çiftlerin bu süreçte profesyonel destek alarak ilişkilerini yeniden yapılandırabileceğini ve hatta daha güçlü bir bağ kurabileceğini belirtir. Çift terapisi, aldatma sonrası güveni yeniden inşa etmek ve iletişimi güçlendirmek için etkili bir yöntemdir. Ayrıca, bireysel terapi, aldatılan bireyin özsaygısını yeniden kazanmasına ve travmayı işlemesine yardımcı olabilir.Sonuç: Çok Boyutlu Bir SorunEşler arası aldatma ve aldatılma, psikolojik, sosyal ve ekonomik faktörlerin karmaşık bir etkileşimiyle şekillenir. Duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan’ın vurguladığı gibi, bu süreçte bireylerin içsel dinamikleri, toplumsal normlar ve ekonomik koşullar belirleyici rol oynar. Aldatmanın ardında yatan nedenleri anlamak, hem bireylerin kendilerini hem de ilişkilerini iyileştirmeleri için ilk adımdır. Profesyonel destek, bu zorlu süreçte çiftlere rehberlik ederek, sağlıklı bir ilişki dinamiği kurmalarına yardımcı olabilir. Unutulmamalıdır ki, her ilişki benzersizdir ve aldatma gibi karmaşık bir konuda genellemelerden kaçınılmalı, her bireyin hikayesi ayrı ayrı ele alınmalıdır.Eşler arası aldatma ve aldatılma, psikolojik, sosyal ve ekonomik faktörlerin karmaşık bir etkileşimiyle şekillenir. Duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan’ın vurguladığı gibi, bu süreçte bireylerin içsel dinamikleri, toplumsal normlar ve ekonomik koşullar belirleyici rol oynar. Aldatmanın ardında yatan nedenleri anlamak, hem bireylerin kendilerini hem de ilişkilerini iyileştirmeleri için ilk adımdır. Profesyonel destek, bu zorlu süreçte çiftlere rehberlik ederek, sağlıklı bir ilişki dinamiği kurmalarına yardımcı olabilir. Unutulmamalıdır ki, her ilişki benzersizdir ve aldatma gibi karmaşık bir konuda genellemelerden kaçınılmalı, her bireyin hikayesi ayrı ayrı ele alınmalıdır.