1. Uzman
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. Kriz Durumlarında Kullanılan Baş Etme Kanalları

Kriz Durumlarında Kullanılan Baş Etme Kanalları


Her insan yaşama boyunca bazı olumsuzluklar ve kriz durumlarıyla karşılaşır. Bu sevilen birinin ölümü, beklemedik bir hastalık, görünmez bir kaza ya da maruz kalınan yoğun stres durumları olabilir. Karşılaşılan bu krizler karşısında doğal olarak hem fiziksel, hem duygusal hem de zihinsel olarak dengesizlikler yaşanır ve bir takım tepkiler verilir. Ancak bu dengesizlik durumları genelde süreklilik göstermez. Kişi kendi içinde bir takım baş etme becerilerini devreye sokar ve yeniden bir denge kurma çabası içerisine girer.

Her insanın karşılaştığı kriz durumlarında verdiği tepkiler farklı olduğu gibi yeniden denge kurmak amacıyla kullandığı baş etme becerileri de farklılık gösterir. Karşılaşılan kriz durumunda kimisi için dua etmek etkin bir baş etme becerisi iken bir başkası için ağlamak veya düşünerek mantıklı bir çözüm yolu üretmek işe yarar bir yöntem olabilir. Dolayısıyla her sağlıklı insan bu becerilere ve yöntemlere başvurarak hayatlarını sürdürme eğilimindedir.


Bahsedilen bu beceriler 6 başlıkta incelenmiş ve akılda kalması amacıyla İngilizce olan kelimelerin baş harflerinden anlamlı bir cümle oluşturularak “Basic Ph” denilmiştir. Diğer bir deyişle ”Basic Ph”; Belief (İnanç), Affection (Duygular), Social (Sosyal), İmagination (Hayal gücü), Cognition (Düşünce) ve Physical (Fiziksel) gibi kelimelerin baş harflerinden türemiş akrostij bir kelimedir.

Belief- İNANÇ: İnanç kanalı insanoğlunun sıklıkla başvurduğu ve oldukça etkili bir baş etme yöntemidir. İnsan çevresinde gelişen olayları ve kendisini etkileyen durumları anlamlandırmada bir noktadan sonra yetersiz ve çaresiz hissedebilir. Bu belirsizlik durumlarının yarattığı negatif duygular kişide belli bir oranda baskı ve gerilim ortaya çıkmasına neden olur. Böyle durumlarda kişi yaşadığı stres ve gerilim hafifletmek amacıyla şimdiye kadar kullanılmakta olan veya kişinin kendisinin ortaya çıkardığı bir takım inanç kanallarına başvurabilir.

Din, inanç kategorisinde en çok başvurulan olgulardan biridir. Örneğin kişi varoluşunu anlamlandırmak veya yaşadığı ölüm gerçeği kaygısını azaltmak için kendinden yüce bir Tanrı’nın, Tanrıların veya meleklerin kendisini gözettiği ve koruduğu inancına sığınarak yaşadığı baskı ve gerilimi azaltabilir. Aynı şekilde çektiği cefaların veya yaptığı fedakarlıkların bir karşılığın ürünü olduğuna inanabilir ve tüm bunların bir anlamının olduğunu kabul ederek hissettiği baskıyı azaltabilir. Günlük hayatta sıkça kullandığımız “Her işte bir hayır vardır”, “Allah korusun” gibi deyimler aslında inanç kanalının kullanımına yönelik örneklerdir.

Batıl inançları da bu kategoride değerlendirebiliriz. Her ülke ve yaşayan her uygarlık kendine göre birtakım batıl inançlar geliştirmişlerdir. Kimi ülkelerde at nalı nazardan korunma olarak kullanırken ülkemizde nazar boncuğu aynı işlevi görür. Ya da karşılaşmak istenmeyen durumlar kişinin aklına geldiğinde kulağını çektikten sonra elini tahtaya vurması buna örnek gösterilebilir.

Din dışında insanların başvurduğu diğer birçok inanç odaklı baş etme kanalları da vardır. Bu kimi zaman bir ideale veya ideolojiye olan inanç olduğu gibi, bir lidere, politikacıya ya da bir doktora duyulan inanç olarak ta ortaya çıkabilir.

Kişi kendisinde olumlu yönde değişikliklerin olacağına dair inancını sürdürerek de inanç kanalını çok etkili bir şekilde kullanabilir. Örneğin tıpta “Placebo Etkisi” olarak sıklıkla kullanılan ve oldukça etkili olan bir yöntem vardır. Doktor hastasını iyileşeceğine dair inanç aşıladıktan sonra ona düzenli kullanması için ilaçlar verir ama aslında verilenler içi boş kapsüllerdir. Kişi iyileşeceğine dair inançla ilaç sandığı boş kapsülleri düzenli olarak alır ve bir süre sonra gerçekten de iyileşme işaretleri gösterebilir.


Affection-DUYGULAR: Kişi karşılaştığı baskı ve gerilim yaratan durumlar karşısında duygularını ifade ederek, ağlayarak veya bağırarak duyulan baskıyı azaltma eğiliminde olabilir. Bu açıdan bakıldığında özellikle bayanların sıklıkla başvurduğu bir baş etme kanalıdır diyebiliriz; zira bayanlar bu konuda ketum olan erkeklere oranla duygularını daha çok ifade ederler. Aynı zamanda bireysel psikoterapi sürecinde de kişinin duygularını ifade ettirmek ve duygularını fark ettirmek kişide oldukça rahatlatıcı bir etki bıraktırır. Kişi bu kanalı yalnızca duygularını sözlü olarak ifade etmekle kullanmaz, hayal gücü kanalını da devreye sokup tüm duygularını bir resme ve yazıya dökerek veya dramatizasyon tekniğiyle bir role büründürerek de aynı rahatlamayı sağlayabilir.

Social- SOSYAL: Sosyal bir varlık olan insan doğası gereği başkalarıyla paylaşma, iletişim kurma ve vakit geçirme ihtiyacı hisseder. Bu ihtiyacı karşılanmadığı durumlarda yaşam dengesinin bir ayağı eksik kalır ve çevresine uyum konusunda ciddi sorunlarla karşılaşabilir. Dolayısıyla kişi içerisinde bulunduğu olumsuz durumlarla baş etmek için sosyal kanalını kullanarak hissettiği baskıyı aza indirebilir. Örneğin morali bozuk olduğu zamanlarda bir arkadaşını arayıp sohbet edebilir ya da yoğun iş stresinin etkisini azaltmak için o günün akşamı arkadaşlarıyla veya ailesiyle vakit geçirip zihnini boşaltabilir.

Yalnızca birlikteliği sağlayan aktiviteler değil, başkaları için birşeyler yapmak, sosyal yardım kuruluşlarında gönüllü çalışmak vs. gibi örnekler de kullanılan sosyal baş etme kanalına örnek teşkil edebilir.

Imagination-HAYAL GÜCÜ: Bilindiği gibi beynin iki yarım küresi vardır vardır. Sol yarım küre analitik düşünme becerisi, mantıksal çıkarımda bulunma, hafızada tutma gibi faaliyetlerle ilgiliyken sağ yarım küre hayal kurma, sezgi, sanatsal faaliyette bulunma, yaratıcılık gibi fonksiyonlar taşır. Dolayısıyla kişi her iki yarım küreyi aktif olarak kullandığı oranda dengeli ve mutlu bir yaşam sürer. Kimi zaman baskı veya gerilim yaşanılan durumlarda dans ederek, resim yaparak, müzik dinleyerek ya da hayal kurarak kişi kendisini rahatlatabilir.

Bazıları bu kanala sıklıkla başvurur; kendini kötü hissettiğinde bunu günlüğüne yazar, kitap okur veya kendini yalnızca dinlediği müziğin melodisine vererek hissettiği baskıdan kurtulur. Günümüzde artık sıklıkla kullanılan sanat terapisi gibi ekoller de böyle bir amaca hizmet etmektedir.

Cognition-DÜŞÜNCE: Düşünce kanalı yaşanılan olumsuz durumlarda sıklıkla başvurulan ve oldukça etkili sonuçlar doğuran bir baş etme yöntemidir. Kriz durumları hakkında bilgi edinmek, onun kaynağını araştırmak, sorgulamak, çözüme yönelik öngörüde bulunup bu doğrultuda hareket etmek düşünce kanalını kullanmaya örnek gösterilebilir. Faydalanmak amacıyla şu an şu satırların okunuyor olması bile bu kanalın aktif olarak kullanıldığının göstergesidir. Aynı şekilde sıklıkla başvurulan polyanacılık, mantığa bürünmek gibi düşünsel bazlı savunma mekanizmaları da bu kategoride değerlendirilebilir.

Physical – FİZİKSEL: Yaşanılan olumsuz olaylar, mutsuzluklar, baskı ve gerilimler direkt olarak bedende yankı bulur. Bu manada beden, içinde bulunulan ruh halini fark etmede ya da dışarıya göstermede önemli bir işaret görevi görür. Bedenin verdiği bu işaretlerle çoğu zaman onu rahatlatmak, gevşetmek veya değiştirmek yöntemine başvurarak hissedilen baskı ve gerilimi azaltma yoluna gidilebilir. Spor yaparak gevşemek, nefes alarak rahatlık hissine ulaşmak, uyumak başvurulan fiziksel baş etme kanalına örnek gösterilebilir. Bu kanal yalnızca bedeni gevşetip rahatlatmaya yönelik kullanılmaz, kimi zaman kuaföre gitmek, alışveriş yapmak gibi aktivitelere da başvurabilir. Aynı şekilde kişinin canı sıkıldığında veya öfkelendiğinde yemek yemesi de fiziksel baş etme kanalına örnek gösterilebilir.

Görüldüğü gibi her insan “Basic Ph” baş etme kanallarından en az bir kaçına başvurur. Ancak bu kanallardan herhangi biri gereğinden fazla kullanılıyor ya da tek başvurulan bir kanal halini alıyorsa orada ciddi anlamda sıkıntı yaratan bir durum ortaya çıkabilir. Şöyle ki; hayatında yalnızca inanç kanalını kullanan biri tamamen teslimiyet ve eylemsizlik içerisine girebilir. Sıklıkla duygu kanalını kullanıp sürekli ağlayan veya dert anlatan birisi bir süre sonra çekilmez bir insana dönüşebilir. Karşılaştığı her olumsuz durumda sadece sosyal kanala başvuran kişi yalnız kaldığında sorunuyla baş etmekte zorlanabilir. Sadece hayal kanalına başvurarak olumsuzluklarla baş etmeye çalışan kişi bir süre sonra hayalle gerçek arasında ayrım yapmakta zorlanabilir. Her durum karşısında yalnızca mantığıyla baş etmeye çalışan kişi anlamlandırmakta zorlandığı veya kontrolü dışındaki olaylar karşısında tıkanabilir ya da her kriz anında fiziksel kanalı kullanarak uyumayı veya gevşemeyi tercih eden kişi sorunlarla yüzleşmek yerine bu tür etkinlikleri onlardan kaçış olarak görme yanlışına düşebilir.

Her konuda olduğu gibi başvurulan baş etme kanalları da bir ölçü dahilinde kullanıldığı zaman yararlı olur. Dolayısıyla ideal olan, her kanalı hayatta yeri geldiğinde kullanıp kişinin kendi ölçüsünü bilmesidir. Bu 6 başlıkta toplanan temel baş etme becerilerimizi klasik bir gitarın 6 teline benzetirsek ondan en güzel sesi çıkartmak için her birinin ölçüsünü bilmek ve doğru akord etmek gerekir. Ancak bu şekilde yaşamsal denge ve uyum ortaya çıkarıp hayatta güzel tınılar oluşturulabilir.

Bir gün herkesin en güzel melodisine çıkartıp, hayat denen çok sesli koroda yerini alması ümidiyle.


Kaynak:

Yöret Postası, sayı 16, Ağustos 2001, Nazan Ürkmez, Psikolojik Danışman, “Acil Durumlara Müdahale ve Baş etme Kaynakları”


Yayınlanma: 17.08.2024 11:18

Son Güncelleme: 17.08.2024 11:18

Psikolog

Hidayet

ÇALIŞKAN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 1799
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...

Zihinsel Yorgunluk: Neden Sürekli Yorgun Hissediyoruz?

Zaman zaman hepimiz kendimizi yorgun hissederiz. Bazen bunun nedenini anlayabiliriz: Yoğun bir gün, kötü bir gece uykusu ya da uzun bir toplantı… Ama bazı zamanlarda hiçbir fiziksel sebep yokken dahi kendimizi bitkin hissederiz. Gün boyu bir iş yapmasak bile zihnimiz yorgundur. İşte bu noktada devreye “zihinsel yorgunluk” kavramı girer.Zihinsel yorgunluk, günümüzde en yaygın ama en az fark edilen psikolojik problemlerden biridir. Sürekli düşünüyor, sürekli bir şeylere yetişmeye çalışıyor, hiç durmuyor gibi hissediyoruz. Dinlendiğimizi sandığımız anlarda bile zihnimiz bir sonraki adımı planlamaya devam ediyor. Tüm bunların sonucu olarak zihinsel enerji tükeniyor, dikkat dağınıklığı, motivasyon eksikliği, hatta fiziksel semptomlar ortaya çıkıyor.Peki zihinsel yorgunluğa neden olan etkenler nelerdir? Nasıl fark ederiz? Ve daha da önemlisi, bu döngüyü nasıl kırarız?Zihinsel Yorgunluğun Belirtileri Nelerdir?Zihinsel yorgunluk genellikle sinsice gelir. Bir sabah kalktığınızda bir şeylerin ters gittiğini hissedersiniz ama bunu açıklayamazsınız. Aşağıdaki belirtiler zihinsel yorgunluğa işaret ediyor olabilir: • Sürekli unutkanlık • Konsantrasyon bozukluğu • Karar vermede zorlanma • Sabahları dinlenmemiş şekilde uyanma • Küçük şeylerde bile sabırsızlık ve tahammülsüzlük • Duygusal olarak donukluk ya da aşırı hassasiyet • Hobi ya da sosyal etkinliklere karşı isteksizlik • Aşırı düşünme, kendini sorgulama, içsel diyaloglarda boğulmaBu belirtiler fiziksel bir yorgunluğa benzese de dinlenmekle geçmez. Çünkü sorun bedende değil, zihinde ve duygulardadır.Neden Sürekli Yorgun Hissediyoruz?1. Aşırı Uyarana Maruz KalmakModern yaşamda maruz kaldığımız uyaran sayısı insan zihninin kaldırabileceğinden çok daha fazla. Telefon bildirimleri, haber akışları, sosyal medya, iş toplantıları, trafik, ilişkisel gerginlikler… Beynimiz sürekli uyanık ve tetikte kalmak zorunda hissediyor. Bu da enerji tüketiyor. Dinlenmeye fırsat bulamayan zihin, zamanla tükeniyor.2. Duyguları BastırmakSürekli mutlu ve üretken görünme baskısı, duygularımızla teması zorlaştırıyor. Üzgün, kırgın, öfkeli ya da kaygılı hissettiğimizde bile bunları bastırmaya çalışıyoruz. Ancak bastırılan duygu bir yere gitmez, zihinde “arka planda çalışan” bir program gibi enerjimizi tüketmeye devam eder. Bu durum, zihinsel yorgunluğun en temel nedenlerinden biridir.3. Kararsızlık ve Sürekli Seçim YapmakGün içinde yüzlerce karar veriyoruz. Ne giyeceğim, ne yiyeceğim, nasıl davranacağım, mesajlara nasıl cevap vereceğim… Tüm bu mikro kararlar, fark etmesek de zihinsel yük yaratır. Özellikle kararsız insanlar için bu durum daha yıpratıcı hale gelir. Zihnin sürekli açık ve meşgul olması, dinlenmesini imkânsız kılar.4. Mükemmeliyetçilik ve Kontrol İhtiyacıHer şeyi kontrol etmeye çalışmak, zihin için büyük bir yüktür. Her işin kusursuz olması gerektiğine inanmak, zihni sürekli tetikte tutar. Hatalara tahammülsüzlük, gevşeyememek ve “ya bir şey ters giderse?” düşüncesi, zihinsel enerjiyi kemirir.5. Kendilik Algısının ZedelenmesiZihinsel yorgunluk, kişinin kendiyle ilişkisini de bozar. Kendi yeterliliğinden şüphe etmeye, başarısızlık hissine ve özgüven kaybına yol açabilir. Bu da yeni kaygılar yaratır ve bir kısır döngü oluşur: Zihinsel yorgunluk → Düşük motivasyon → Kendini suçlama → Daha fazla zihinsel yorgunluk…Zihinsel Yorgunluk ile Fiziksel Yorgunluk Arasındaki FarkFiziksel yorgunluk genellikle bedenin sınırlarını zorlamaktan kaynaklanır ve uyku, beslenme, dinlenmeyle toparlanabilir. Ancak zihinsel yorgunluk, çoğu zaman bu tür yöntemlerle geçmez. Kişi fiziksel olarak dinlenmiş olsa bile, hala “yorgun” hissedebilir. Çünkü zihinsel yorgunluk; çözülmemiş duyguların, bastırılmış düşüncelerin ve kronik stresin bir sonucudur.Zihinsel Yorgunluk Nasıl Geçer?Zihinsel yorgunlukla baş etmek için atılacak adımlar hem yaşam tarzında hem de iç dünyada değişiklik gerektirir. İşte öneriler:1. Gün İçinde Mikro Molalar VerinHer 45-60 dakikada bir kısa mola vermek, zihni sıfırlamak için önemlidir. Mola esnasında telefonla vakit geçirmek yerine, gözlerinizi kapatın, nefesinize odaklanın ya da kısa bir yürüyüş yapın.2. Duygulara Alan AçınBastırmak yerine duyguları fark etmeye çalışın. Günlük tutmak, terapistle çalışmak ya da duygularınızı bir arkadaşınıza anlatmak, zihnin üzerindeki yükü hafifletir.3. Meditasyon ve Farkındalık PratikleriZihin, geçmişle gelecek arasında gidip gelirken yorulur. Meditasyon ve mindfulness, zihni şimdiki ana getirme konusunda güçlü araçlardır. Düzenli uygulamalar zihinsel berraklık sağlar.4. Ekran Süresini AzaltınSosyal medya ve dijital içerikler sürekli bir karşılaştırma ve uyarılma hali yaratır. Ekran süresini sınırlamak, zihni dinlendirmek için gereklidir. Özellikle uyumadan önce telefon kullanımını azaltmak büyük fark yaratır.5. Sınırlar Belirleyin“Hayır” demek zihinsel sağlığın en güçlü savunmasıdır. İş, aile ya da sosyal çevrede sınırlar belirlemek ve herkesin her ihtiyacına yetişmeye çalışmamak önemlidir.Terapi Sürecinde Zihinsel Yorgunluk Nasıl Ele Alınır?Zihinsel yorgunluk çoğu zaman terapiye başvurulma nedenidir. Danışan “yorgun hissediyorum ama neden bilmiyorum” diyerek gelir. Terapide ilk olarak bu yorgunluğun kaynakları araştırılır. Genellikle geçmişten gelen bastırılmış duygular, çözülmemiş travmalar ya da içsel çatışmalar bu yorgunluğun temelidir.Terapide: • Kişi duygularını ifade etmeye başlar. • Bastırılan çatışmalar çalışılır. • Kendilik algısı yeniden inşa edilir. • Duygusal dayanıklılık artar. • Zihin, kontrol etmeye değil, anlamaya yönelir.Bu süreçte kişi, zihinsel yorgunluğunun sadece güncel streslerden değil, yıllar süren birikimlerden kaynaklandığını fark eder. Bu farkındalık bile iyileşme sürecini başlatır.Zihinsel Yorgunluk Tek Başına GelmezUnutmamak gerekir ki zihinsel yorgunluk genellikle tek başına ortaya çıkmaz. Anksiyete, depresyon, tükenmişlik sendromu ya da ilişki problemleriyle birlikte görülür. Bu nedenle sadece semptomları değil, altta yatan nedenleri ele almak önemlidir. Sadece “daha az çalışmak” zihinsel yorgunluğu çözmez. Asıl mesele, neden bu kadar çok çalışmak zorunda hissedildiğidir.Sonuç: Kendinle Temas Etmeden DinlenemezsinZihinsel yorgunluk çağımızın sessiz salgınıdır. Ne kadar dinlenirsek dinlenelim geçmeyen bu yorgunluğun altında genellikle bastırılmış bir içsel çaba yatar: Sevilmek, kabul görmek, değerli hissetmek… Zihin bu istekleri karşılamak için sürekli çalışır. Ancak bu çaba sürdürülebilir değildir.Bu yüzden çözüm; sadece daha çok uyumakta, tatil yapmakta ya da iş yükünü azaltmakta değil… Aynı zamanda kendimizle temas etmekte, duygularımıza alan açmakta ve gerekirse bir uzmandan destek almakta yatar.Yazan: Psikolog Barış KızılboğaUzmanlık Alanları: Anksiyete, tükenmişlik, ilişkiler, zihinsel süreçler

Önce Kendini Bağışla

Kendine hoşgörüsü yoktu ve başkalarını affedişleri defalarcaydı, normal olarak kabullenmişti hayatında aslında olmayan ama içindeki büyük bir stresörü.Çünkü bu algı kafasında yoktu ya da farkında değildi onun bir stresör olduğundan. Küçük görünmez alerjen gibi ara ara gelen tetikleyiciydi hayatında ve bunu onun artık anlamsız alışkanlığıydı. Ve içinde bitmeyen kızgınlık onu bu alerjene iteklemişti çünkü kendisini affedemiyordu başkalarını affetmiş, kendisini üzüyor başkalarını fazlasıyla düşünüyordu ki bu alışkanlık bu durumu görmezden geldirmişti ve hayatında gördüğü ve hayalindeki güzel tasarısının yansımasıydı; zihnindeki empatileri. Önce kendini bağışlaması gerekiyordu ve sıkışan ruhunu hiçbir yere sığdıramıyordu.12 yıl önce öğretmeninden öğrendiği sözler boğazında dizelenmiş, içinden seslendiriyordu:Ruhunu sıkıştırmışsan bir yere çıkamazsın hiçbir yere. Her şey senin kapasiten kadardır. Seçimlerin seni yansıtır. İçin sevgiden yoksun ve hoyratsa eğer sana gelen kişiler de hep sevgisiz olur. Bir yere kadar seversin. Bir yerden sonra kopuverir ilişkin küçük bir kızgınlıkla ve nefretler başlar her iki tarafı da suçlarsın karşındakini acımasızca. Oysa sendedir, içindedir asıl mesele. Verdiğin değerin azlığıdır kendine.Mütemadiyen düşünüyordu bu sözleri ve soruyordu kendim mi kendim mi ben değerli miyim n’aptım ki değer olsun!Ben, dedi. Durdu. Yalnızca geçmişte ne olduğuyla tanımlamam şimdi, ne olduğum ve geleceğe doğru hangi yöne hareketimle anlamkazanıyorsam bu sorunun cevabı bayağı uzun olmalıdır. Normal olan ne? Freud kısaca sevebilen ve çalışabilen insan normaldir demiş. Normal olarak ben sevebiliyorum ve çalışıyorum da zaten. Tek sorun kendimi affedemediğim için sevemedim çoğu kez. Bütün davranışlar zincir silsilesi gibi ardı sıra etki bırakıyor devamında yol kendini tanımayaçıkıyordu.Peki, kendini her zaman tanıması mümkün müydü?Belirli bir denge var. Yine de o dengenin bozulması halinde tekrar sorgulamamız gerek. Bu sirkülasyon devam ettiği sürece affetmekya da affetmemek de değişiyor ve kalmıyor eski halinde. Affet ya da sev. Zaten bu duygu da değişiyorsa diğer duyguların yolunu kapayarak neden o duygunun içinde kalıyoruz ve diğer duyguları kısıtlıyoruz?Duygularını tanıyamıyorsa ne yapmalıydı?Kendinden emin olmayışımız o duyguya da karar veremiyoruz hissini ortaya koyuyor bu yüzdendir ki başkalarına soruyoruz: Onaylanma gereksinimi. Onaylanma gereksinimini yıkması gerekti, kendinden emin olmaya hazır hissediyor muydu ve düşünceler kafasında yığındı.Bu kadar soru bile eminsizliğe itiyordu ve hepsini bir sıraya koymalı bir anlayış geliştirmeliydi.Değerli olmak nedir?Değerli olmak için bir şeye gerek yok kendi varlığının anlamını hissedebilme ve aynaya gülümseyebilme ile orda bir değer vardır.Şimdiye kadar ne istemişti?Etrafımdaki insanların karşılıklı saygı ve sevgi içerisinde olması yorulmadan anlaşılmak. Kendi geçmişinin sorgusundan kurtarmak.Bedeninde bu duygular olunca ne hissediyordu?Bir süre ağlamaklı durumlarının olması.Duygunun verdiği fiziksel etkilerle nasıl baş etti?Sadece düşündü, aynı duruma katlanarak alışkanlığın verdiği durumun aynı şekilde değişmeyeceğine inanarak.Karşılıklı saygı ve sevgi her zaman olamayabiliyor ki çoğu iletişimsizliğin nedeni beklentilerimizi bir usule dayandırıyor, belirli kalıp olsun ve sorgulamadan yorulmayışlarımız mevcut, yoksa ne önemi var diyoruz. Ağlayarak olumsuzluğu kabullenmeye gerek var mı bilmiyorum ama bütün dolu hüznü derinlemesine boşaltan ya da o soğuk suyun gidişinde ferahlatması bu duygu boşaltımı ile huzurun başlangıcı hissindeyim. Devamlı ağlayışlarla, vazgeçme alışkanlıkları ile duyguları görmezden gel dedirtmesiyle çoğu kez yanlış anladığımız algılar devam etti.Değişmeyeceğine inanmak görmezden gelmek o duygunun hep aynı duygunun köşede yeşillensin demek değil ben görmesem de o içimde var, değişmese de.Buna rağmen özür dilerim kendim diyebilmeyi devamında şefkatimi kendimden esirgemeyişimle sakin bir uyku dalışına varmadır önce kendimizi sonra başka affedemeyişlerimizi affedebilmenin huzurunda..Psikolog Özge Öz BatırÇare de Zaman Çaresizlik teHer şey zamanla olsun deriz daha güzel şeyler için ya da daha kötü bir durumdan çıkmak için ilerleyen zamanlarda bekleyiş içinde oluruz. Hızla geçsin dediğimiz zamanları sonra geriye çekmeye çalışıyoruz. Bugünün anlamını düşünürsek hep geriye çekmeye çalıştığımız anda kıymetini anlıyoruz. Bu kadar hızla ilerleyen durumları ya da zamanımızı tutamamanın kıymetini çaresiz hissettiğimiz şeylerde buluyoruz. Kırılan kalbimizin hüznü, ölümcül hastalık mevcudiyeti durumlarında vs. çaresizliğimiz iyileşen durumlara hemen ve hızla dönüşmüş olsaydı geriye dönmek istemezdik ve zamanı geriye götürmek düşüncesi hatta zaman kavramını bile dile getirmek azlaşırdı, vakit nakittir sözünün anlamına varamayabilirdik. Gelecek zamanın olumsuzluklarını hesaplayabilseydik belki şuanın kıymetini daha iyi anlayabilirdik desem de her an biz aynı değiliz ki aynı düşünen beyne sahip değiliz; gelişim içinde o aşamada bir sonraki anları yaşantılarımızla birikimimizle görebiliyoruz önce kapıyı açıyoruz odaya giriyoruz basamakları bir bir çıkıp eve varmak istediğimiz yollardan geçiyoruz bir yol diğerini daha iyi keşfetmemizi yorumlayabilmemizi sağlıyorsa hiçbir yolu atlamadan geçmek daha iyi değil mi, o yollar her birinin mihenk taşı görevini görmüyor mu ? Yaşamımızın her anı birbirinin mihenk taşı olması bir bütünlük hissiyle tamamlanması her an bir fırsat demenin güzelliğini hissettiriyor. Oyun değil hayatımız yapboz parçası gibi eksiksiz olamaz da değil ve devamlı düzenleme fırsatımız var. Elimizde olamayan durumlarda çaresiz dediğimiz hastalıklarda bile çabalarımızla durumumuzu değiştirmeye çalışıyoruz ve yineen son çare zaman bekleyişidir. Bütün yapboz biziz, değiştirebileceğimiz ya da değiştiremeyeceğimiz kendimizde mevcuttur. Zaman yegane sevgilimiz ve her an onuyeni tanıyor gibibugünümüz ve her günümüz başlangıcımızsa:Bugün Güzel MeselaBiliyoruz zaman hızlı ve yeni tanışıyoruz. Kısa sürede mutlu oluyoruz ve daha hızla uzun süre tanışıklığımız olsun istiyoruz fakat sonra düşünüyoruz daha uzun yıllar geçireceksek eğer bu anlar da kıymetli, geri getirmek istediğimiz zamanı özlersek geri getiremeyeceğimiz için şu anlar da kıymetli ve yavaş geçsin..Her an kıymetli,Bugün güzel mesela…

KİTLE PSİKOLOJİSİ ANALİZİ

KİTLE PSİKOLOJİSİ Geçmişten günümüze insanlar kitleler halinde varlığını devam ettirmiş ve bu kitleler toplumsal değişimlerin sağlanmasında büyük rol oynamıştır. Dönemsel değişimlerde toplumsal düzen devam ederken kitleler yerleşik toplumsal düzene ve değerlerine yıkıcı etkilerde bulunmuşlardır. “Ortalama sağduyu”tanımı bize kitle eylemlerinin bazen tehlikeli olduğunun mesajını vermektedir. Kitle davranışlarını açıklarkenyardımcı olan psikoloji bilimi sosyal psikoloji alanın doğumunda nesnesi konumunda olmuştur ( Kayaoğlu, 2003).Sosyal psikoloji ya da kitle psikolojisi ile bireysel psikoloji arasında yakın bağ olsa da çoğu zaman zıtlık vardır. Bu zıtlık bize sosyal psikolojinin diğer insanlarla olan ilişkisineönem verdiği kadar bireysel psikolojinin daha az önem verdiğidir. Çünkü bireye rakip olan diğer bir birey vardır ve onun ruhsal yaşamında sosyal etkisi ile sosyal psikolojide kimliğini yansıtırak sosyal kimliğini oluşturur. Bireysel psikoloji bireyin diğer bireyle olan ilişkisini sevdiği kişi , dostu, arkadaşı, akrabası gibi tek kişi olarak değerlendirken sosyal psikoloji çok sayıda kişinin birbiriyle olan ilişkisinden eş zamanlı olarak etkileşiminden bahseder. Çoğu bireyin bir kitle dahilinde diğer bireylerle olanortak etkileşiminde ortak bir amaç ile kuvvetli bir bağ oluşmaktadır. En küçük kuvvetli bağ denilen akrabalık ilişkisinden doğan aile kavramı oluşmaktadır. Kitleler daha çok sayıda kişi olan ilkel olarak kabile , ulus ,sınıf ve kurum gibi üyeler olarak tanımlanır. Topluluk ne kadar büyük olursa kitle ruhunun , sürü iç güdüsünün o kadar farklılaşması ile karmaşık problemler ,değerlendirmeler getirecektir.Kitle KavramıKitle, herhangi bir ulustan, meslekten ya da cinsiyetten bireylerin onları bir araya getiren olasılıklar ne olursa olsun toplanması demektir. Psikolojik bakış açısında ise belirli koşullar altında bir insan topluluğu, onu oluşturan bireylerin davranış modellerinden pek çok farklı özellikler sunar. Topluluk içindeki herkesin duyguları ve fikirleri bir olup aynı yöne döner ve bilinç kaybolur. Geçici bir durum olsa da oldukça bariz bir biçimde tanımlanmış karakteristiklere sahip kolektif bilinç biçimlenir. Böylece topluluk örgütlü bir kitle olur ve tek varlık halini alıp kitlelerin zihin birliği yasasına tabi olur. Örgütlü bir kitle kazara yan yana bulunan belirli sayıdaki bireylerin bir araya gelmesiyle oluşmaz. Bu kalabalığı bir arada tutan bir yatkınlık zemini olmalıdır. Binlerce izole birey belirli bazı anlarda ve belirli bir güçteki duyguların etkisiyle psikolojik kitle karakteristiklerine bürünebilir. Ortada gözüken bir topluluk olmasa bile bütün bir ulus, belirli etki unsurlarının eylemleriyle kitle halini alabilmektedir (Bayındır, (2022).Freud’a Göre Kitle PsikolojisiKitle psikolojisi (massenpyschologie) kavramı , Freud , 1921 ‘de yayınladığı Massenpscychologie und Ich-Analyse adlı ( Kitleler Psikolojisi ve Ben’in Analizi) kitabında , kendisinden önce Le Bon (1895) ve MacDougall (1920) tarafından ele alınan bir konuyu , daha açıkçası kalabalık veya kitle içerisinde bireylerin değişmesi olgusunu kendi perspektifinden yorumlamıştır. Freud bu eserinde konu hakkında bu iki yazarın öne sürdüğü görüşleri gözden geçirdikten sonra fikir birliğine varmış, kitlenin bireyi değiştiği düşüncesinde kendi analizini yapmıştır. Freud’a göre kişinin kitle içerisndeki değişimi, heyacanların, duyguların kabarması ve aklın, düşüncenin gerilemesinde somutlaşır; telkin kelimesi yerine libido kavramını tercih eder.Bu iki yazardan farklı olarak Freud kitlenin sürükleyicisi olarak şefin, önderin rolüne büyük önem verir. Ona göre öndersiz olan kitle psikolojisi doğal ve önderli olan kilise , ordu gibi yapaydır. Kitleler iki yapay eksendedir: Şefle üyeler arası dikey, üyelerin kendi arasında yatay eksen. Bu eksenler ilişkilerin örgütlenmesini sağlar. İlişkiler olarak tanımlanan kavram sevgi ilişkileridir: Şefinüyeleri denetlediği ilişki ve üyenin diğer bir üyeye kendini ifade etmesi ilişkisidir. Şef eşit sevgiyle üyelerine yaklaşır , kitlenin dağılması halinde terk edilmişlik hissi ve de kitleden olmayanlara karşı düşmanlık hissi ; kitleyi oluşturan bağlardır ve libidinal niteliktedir. Kitle de şefin olması kitlenin varlığının devamı için zorunludur bu yüzden dikey ilişki daha önemlidir. Yatay eksende diğer üyelerle kollektif bilinçte olmak, özdeşleşmesi bireyin dönüşümünü beraberinde getirir. Dikey eksende birey egosu yerine şefin egosunu tercih ederek narsisisizmini sınırlandırarak dönüşüm yaşanmaktadır ( Bilgin, 2016).Kitle RuhuKitle ruhu, psikanalistlerin kaynağını bulgulayıp belirli bir yere yerleştirmekte güçlük çekmekle birlikte tek bir noktaya koyulamamaktadır. Bir kitle , dürtüleri doğrultusunda hareket eder, değişken ve aşırı derecede hassastır. Neredeyse sadece bilinçdışında hareket etmektedir. Hiçbir kişisel çıkar kaygısı hissettirmedenkahramanca ya da korkakça olabilir. Arzularının yerine getirilmesinde ve ufacık bir gecikmeye tahammül edemez. Bir kitleye dahil olan birey için imkansızlık için diye bir kavram yoktur. Bu bakımdan ilkel insanlara veya bir çocuk ruhuna benzemektedir. Kitle içinde birey kitle üzerinde etki bırakması zor olmamakla bir savı tekrarlayıp abartması yeterli görülmektedir. Kitle ruhu toplumsal yapıda ilerlemekte zorlanır ve muhafazakar bir yapısı vardır. Bireyin tek başına yapmakta zorlandığı ya da yapmayacağı davranışlarda kitle içinde özgürlük hissinden dolayı içgüdülerinin serbest doyum etkisinde birey harekete geçmektedir. Aynı zamanda telkin etkisinde olan kitleler feragat, özgeci veya kendini bir ideale de adamış olabilmektedir. Gerçeklik yetisi hipnozda olduğu gibi bilinçdışına itilmektedir ( Freud, 1921).KaynakçaKayaoğlu, A. (2003). Kitlenin Psikolojisi Ya da Sosyal Psikolojinin Kitle’si: Kitlede Yeni Bir Anlayışa Doğru. Kurgu Dergisi s: 20;205-218.Bayındır, O. (2022). Gustave Le Bon ve Kitleler Psikolojisi. Kültürel Çalışmalar ve Medya Dergisi: 2, 1; 114-118.Bilgin, N. (2016). Sosyal Psikoloji Sözlüğü: Kavramlar, Yaklaşımlar (ss.209-210).İstanbul: Bağlam Yayıncılık.Freud, S. ( 921). Kitle Psikolojisi ve Ego Analizi.(Çev.) Elif Yıldırım. İstanbul. Oda Yayınları Turizm San. Tic. ve Ltd. Şti.