1. Uzmanlar
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. Psikolojik Hastalıklar ve Belirtileri Nelerdir?

Psikolojik Hastalıklar ve Belirtileri Nelerdir?

Sağlıklı insan nasıldır?


Yalnızca fiziksel yada psikolojik hastalıklarımız olmadığında ve sakat değilsek sağlıklı olmayız. Sağlık bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam bir iyilik halidir.

Psikolojik rahatsızlıklar deyince akla en ağır psikolojik hastalıklar gelir çoğu zaman.


Ruhsal bozuklukların bir kısmı şiddet gibi ağır davranışsal sorunlara sebep olur. Yada cinsel açıdan uygunsuz davranışları getirir. Fakat psikolojik hastalıkları olan kişilerin bir çoğu diğer insanlardan çok farklı davranmazlar. Psikolojik hastalıklara fiziksel rahatsızlıklar kadar önem verilmez çoğu zaman. Oysa ki psikolojik rahatsızlıklar oldukça tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

En yaygın psikolojik hastalıklar nelerdir?

250’nin üzerinde tanımlanmış psikolojik rahatsızlık bulunur. Bu sebeple daha rahat anlaşılabilmeleri için farklı kategorilere ayrılırlar. En yaygın görülen psikolojik hastalıklar şunlardır;

Anksiyete. Panik Atak, Agorafobi, Sosyal fobiler, Travma Sonrası Stres

Bozukluğu, Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Duygudurum bozuklukları. Depresyon, Bipolar Bozukluk.

Kişilik bozuklukları

Yeme bozuklukları

Bağımlılıklar

Cinsel problemler

Psikolojik hastalıkların doğurabileceği sonuçlar


Psikolojik rahatsızlıklar intihar yada kaza ile sonuçlanabilir.

Var olan fiziksel hastalıklarınızın şiddetini artırabilir.

Psikolojik hastalıklar bireylerin üretkenliklerini büyük ölçüde azaltabilir.

Aile bireylerinden yalnızca birinde rastlansa bile psikolojik hastalıklar ailenin tümünü etkiler.

Psikolojik hastalıklar listesi

1) Psikolojik hastalıklar – Duygudurum bozuklukları


Duygudurum bozukları yada Mizaç bozuklukları denir. Duygudurum bozuklukları nedir? Hastaların uyarılara karşı geliştirdiği, uzun süreli üzüntü, öfke, tepki, nefret gibi duygusal tepkileri kapsar. Bu tepkilere psikotik semptomlarda eşlik edebilir. Kişi ya depresyonda olduğu gibi aşırı mutsuzluk ve ruhsal çöküntü içinde olur. Yada tam tersi "manik”, "öförik” bir halde kendileri çok iyi hissederler.

Psikolojik rahatsızlıklar – Depresyon

Depresyon belirtileri. Depresif bireylerin uyku ve yeme düzeni gibi günlük rutinleri değişir. Birey kendini daha az mutlu ve umutlu hisseder. Yorgunluk hissi hakimdir. Değersizlik ve pişmanlık duyguları hakim gelir. Psikosomatik ağrılar görülebilir. İntihar ve ölüm düşünceleri sıklıkla yaşanır. Depresyon yas değildir. Yas depresyona sebep olabilir. Fakat yas depresyon değildir.Yas sürecinde üzüntü dalgalar halinde gelip gidebilir. Bireyin kendine olan güveni ve ben değerliyim hissi muhafaza edilir.

Depresyon zayıflık değildir. Çok uzun bir süre güçlü olduğunuzu gösterir.

Depresyon görülme sıklığı.

Her altı kişiden biri ömründe en az bir defa depresyon geçirir.

Bayanlarda, erkeklerden daha sık görülür. Her üç bayandan biri depresyona yakalanır.

Depresyona sebep olan faktörler

Vücuttaki bazı hormonların düzensizliği

Genetik yatkınlık

Kişilik özellikleri. Karamsar olmak, strese yatkın olmak.

Çevresel faktörler. Fakirlik, şiddet görmüş olma

Depresyon tedavisi. İlaçla tedavi, psikoterapi, Elektro terapi, kendi kendine yardım.

Psikolojik rahatsızlıklar – Bipolar Bozukluk

Bipolar bozukluk yerine iki uçlu bozukluk yada manik depresif bozuklukta denir.

Bipolar Bozukluk nedir?

Bireyin ruh halinde değişikliğe, enerji ve fonksiyon kaybına neden olan beyin hastalıklarındandır. Bipolar I, Bipolar II ve Cyclotimik olmak üzere üç alt grubu bulunur. Depresif ve manik olmak üzere iki farklı hastalık dönemi yaşar bipolar hastaları.

Depresif oldukları dönemde insanlardan ve eğlenceli bulunan şeylerden kaçınırlar. Kendilerini daha az mutlu ve özgüvenli hissederler. Genellikle kış aylarında depresif ve yaz aylarında manik olurlar.

Manik oldukları dönemlerde kendilerini oldukça coşkulu ve iyi hissederler. Uyku gereksinimleri azalır, riskli yatırımlar yapabilirler, çok hızlı düşünebilirler ve çok para harcayabilirler.

Cyclotimik. İki kutuplu ruh hali rahatsızlığının daha az yoğunlukla hissedilmesi durumudur.

Bipolar bozuklukta risk grupları.

Hastaların büyük bir çoğunluğunun depresyon geçiren yada bipolar bozukluk yaşayan bir akrabası bulunur. Yüksek stres, uyku hastalıkları, uyuşturucu madde ve alkol kullanımı gibi çevresel faktörlerde etkili olur.

Bipolar bozukluğun tedavisinde sıklıkla ilaç tedavisinin yanında psikoterapi uygulamalarıda kullanılır.

2) Psikolojik hastalıklar – Kaygı bozukluğu

Kaygı bozukluğu yerine anksiyete bozukluğuda denir. Psikolojik hastalıklar arasında kaygı bozuklukları oldukça sık görülür.

Kaygı nedir.

Kaygı strese verilen normal bir reaksiyondur.

Kaygı bütünüyle zararlı mıdır.

Kaygı bir çok durumda aslında bize yardımcıda olur. Örneğin; hiç kaygı duymayan bir öğrenci ders çalışma motivasyonu bulamaz. Kaygı duyduğumuz şeylere karşı önlem alır, kendimizi doğabilecek tehlikelerden koruruz. Ama bazı kişilerde aşırı düzeyde kaygı ve korku yaşanır.

Kaygı bozuklukları nedir?

Aşırı düzeyde görülen kaygı ve korku durumlarıdır.

Kaygı bozukluklarının belirtileri. Endişe ve korkular bir çok farklı fiziksel tepkiyle sonuçlanabilir. Kalp çarpıntısı, aşırı terleme, ağız kuruluğu, sık idrara çıkma, titreme ve kaygılı olunan durumlarda ortaya çıkan panik atak.

Kaygı bozukluklarının görülme nedenleri.

Genetik nedenler ve yetiştirme şekli olabildiği gibi, alkol, kafein ve belirli maddelerin kullanımıyla alakalı olabilir.

Kaygı bozukluklarının tedavisi.

Terapi, ilaç kullanımı, stresle baş etme yöntemleri, kendi kendine yardım.

Psikolojik rahatsızlıklar – Kaygı bozuklukları nelerdir?

  1. Yaygın anksiyete

  2. Bireyin belirli bir korku yada endişe duymadığı, yaygın kronik anksiyetesidir.
  3. Yaygın anksiyete bozukluğu yaşayan hastalar günlerinin büyük bir kısmı endişe
  4. ve korku içinde geçirerek düşük bir yaşam kalitesine sahip olurlar.
  5. Bu psikolojik hastalığı geçiren bireylerde sonuç olarak uyku bozukluğu,
  6. yorgunluk, konsantrasyon bozukluğu, kasların gerginleşmesi ve yorgunluk
  7. görülür.
  8. Panik Bozukluğu
  9. Tekrarlayan fiziksel ve psikolojik ızdırap veren panik ataklar görülür.
  10. Çarpıntı, terleme, titreme, nefes alamama hissi, göğüste ağrı ve baş dönmesi
  11. gibi belirtiler gösterir.
  12. Özgül fobiler
  13. Bireyin belirli nesnelere yada durumlara karşı duyduğu aşırı ve mantıksız
  14. korkulardır. Her ne kadar kişi bunların mantıksız olduğunun farkında olsada bu
  15. duygu ile baş edemezler.
  16. Başlıca özgül fobileri şunlardır; yükseklik korkusu, belirli hayvanlardan korkma,
  17. iğne korkusu.
  18. Sosyal kaygı bozukluğu
  19. Sosyal anksiyete bozukluğu yada sosyal fobide de denir.
  20. Sosyal fobi bireyin başkalarının yapacağı negatif değerlendirmelerden
  21. çekinerek kaygı duymalarıdır.
  22. Birey sosyal ortamlardan kaçınır. Örneğin; topluluk önünde konuşmak, umuma
  23. açık ortamlarda yemek ve tuvaleti kullanmak.
  24. Duygusal ilişki kurabilmek, birine yönelmek, başkaları gözlemlerken çalışmak ve
  25. yeni insanlarla tanışmakta güçlük çekerler.
  26. Ayrılık anksiyetesi
  27. Bireyin yaşına uygun olmayan aşırı düzeyde bağlılık duyulan bireylerden ayrılma korkusu, kaygısı taşıma.

3) Psikolojik hastalıklar – Yeme bozuklukları

Yeme bozuklukları nedir? Yeme alışkanlığıyla ilgili psikolojik

hastalıklar çok ciddi yeme davranışı bozuklukları ve kilo kontrolü

rahatsızlıklarıdır. Yeme bozukluğu olan bireyler yeme ve vücut

ağırlığı konusunda takıntılıdırlar.

  1. Anoreksiya nevroza
  2. Kişinin normal kilonun çok altında (yüzde 15 daha az) olmasına rağmen
  3. kendisini şişman olarak görmesi durumu.
  4. Yiyecekleri aşırı kontrol, aşırı egzersiz yapma, müshil ilaçları kullanma gibi
  5. yöntemlere başvurulur.
  6. Bulgular. Menstrüasyon görmeme, kemiklerde incelme, saç ve tırnaklarda
  7. kırılganlık, aşırı kabızlık, tansiyon düşüklüğü, depresyon …
  8. Bulimiya nervoza
  9. Bulimiya nervoza atağı sırasında birey kısa sürede aşırı derece çok yemek yer.
  10. Daha sonrasında kilo kaybını önlemek için farklı yollara başvurur; kusma, ilaç,
  11. yoğun egzersiz …
  12. Tıkınırcasına yeme bozukluğu
  13. Kısa sürede tıkanırcasına yemek yerler ve sonrasında pişmanlık ve utanç
  14. duyarlar. Bulimia nervroza hastalarında görüldüğü gibi kilo alımını önleyici
  15. davranışlarda bulunmazlar.

Yeme bozuklukları neden kaynaklanır?

Bireyler az yemek yada daha çok yemek isterken kontrolü kaybetmiş olabilir.

Vücutları ile ilgili realist bir algıları yoktur.

Birey çok mükemmeliyetçi olabilir.

Yeme bozuklukları en çok kimlerde görülür?

Genellikle ergenlik ve genç erişkinlik dönemlerinde olan bayanlarda görülen bu tip psikolojik hastalıklar ciddi hayati tehlikelere götürebilirler.

Yeme bozuklukları tedavisi.

Psikolojik tedaviler fizyolojik tedavilere eşlik eder. Yeme bozuklukları ciddi hayati tehlikeler oluşturabilir.

4) Psikolojik hastalıklar – Uyku bozuklukları

Bireyin uyku ritimleri ile ilgili yaşadıkları bozukluklardır. Uyku kalitesinde, zamanında ve

miktarında yaşanan problemlerdir.

Uykuyla ilgili psikolojik hastalıklar da bireyin fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal

fonksiyonlarına ciddi bir şekilde zarar verebilir.

Uyku bozuklukları tedavisi. Rahatlama egzersizleri, psikoterapi ilaçlar, diyet değişikliği, nefes almayı kolaylaştırıcı aparatlar.

İnsomnia

Uykuya dalmada ve uykuda kalmada güçlük.

Narkolepsi

Bir anda uyuya kalma

Uyku apnesi

Uyku apnesi hastaları uyku sırasında nefes güçlükleri yaşarlar.

Gece terörü

Uykuda yürüme

Uykuda idrar kaçırma

Uyku felci

Huzursuz bacak sendromu

5) Psikolojik hastalıklar – Cinsel sorunlar

Cinsellikle ilgili psikolojik hastalıklar fiziksel ve psikolojik temellere dayanabildiği gibi kimi

zaman da neden bulunamaz. Cinsel sorunlar cinsel kimlikle ilgili sapmalar yada cinsel

fonksiyonlarını yerine getirilememesi gibi sorunlardır. Cinsel ilginin toplumun kabul

etmediği alışılmadık nesnelere yönelmesi gibi psikolojik hastalıklar parafili adını alır.

Cinsiyet disforisi


Cinsiyet kimliği disforiside denir. Bireyin fiziksel cinsiyetiyle kendini hissettiği kimliği

arasındaki farklılıktan kaynaklanır. Cinsiyet disforisi yaşamak toplumun bir cinsiyetten

beklediği şekilde davranmamakla aynı şey değildir. Birey yanlış bedende doğduğunu

hisseder.

6) Psikolojik hastalıklar – Psikotik bozukluklar

Psikotik bozukluklar nedir?

Anormal düşünce ve algılara sebep olan ve bireyin gerçeklikle olan bağını koparan psikolojik hastalıklardır.

Psikotik bozuklukların belirtileri.

Bu tür psikolojik hastalıkların başlıca belirtileri hezeyanlar ve halüsinasyonlardır.

Halüsinasyonlar duyma, görme yada hissetme gibi yanlış algılardır.

Hezeyanlar bireyin gizli mesajlar aldığı gibi yanlış inanışlara sahip olmasıdır.

Psikolojik rahatsızlıklar – Şizofreni

Psikolojik hastalıklar arasında bu grupta ilk akla gelenlerden birisi şizofrenidir. Toplumun

yüzde birinde görülür. Aktif olduğu dönemde halüsinasyon hezeyanlar görülür. Bireyin

kafası karışık, konuşmaları düzensiz, mantıklı düşünme kabiliyetini kaybetmiş olabilir.

Hayattan zevk alma, yeni planlar ortaya koyma, duygularını ifade etme gibi alanlarda ki

becerileri kaybedebilir. Bir aydan kısa süre devam eden ve madde kullanımına bağlı olarak

gelişen psikozlarda bu psikolojik hastalıklar grubunda incelenir.

Şizofreni risk faktörleri.

Genetik ve yoğun stres gibi çevresel etkenler.

Şizofreni tedavi.

İlaç, psikoterapi, stresle baş etme yöntemleri öğrenme, psikoeğitim, destek programları.

Folie a deux durumu için iki kişinin çılgınlığı da denir. Psikoz sahibi kişiler gördükleri hayaller

yada komplo teorileri sıklıkla yakınları ile paylaşırlar. Nadiren yakınlarıda bu hayelleri doğru

olarak kabul ederler.

Şizoaffektif denen durumunda ise hastalar hem şizofreni hem de duygudurum

bozukluklarına bağlı semptomlar gösterir. Örneğin bireyin hem halüsinasyonlar görür, hem

de depresiftir.

7) Psikolojik hastalıklar – Kişilik Bozuklukları

Kişilik nedir?

Bireyi diğerlerinden ayıran kalıcı davranışsal ve ruhsal özelliklerdir.

Kişilikle alakalı psikolojik hastalıklar ne demektir?

Kişilikle ilgili psikolojik hastalıklarda birey bir çok alanda içinde bulunduğu kültüre ters düşen, uyumsuz

davranış, biliş ve içsel tecrübeler gösterir. Bu tip psikolojik hastalıklar ergenlik ve gençlik döneminde görülmeye başlar.

Kişilik hastalıklarına sahip bireylerin yaşadığı topluma adapte olmasını güçtür.

Farklı kişilik özelliklerine, karakteristik davranışlara, düşüncelere ve iç yaşantı örüntüsüne

sahiptirler. Bu karakteristikler kendisini çok farklı toplumsal durumlarda gösterir.

Kişilik bozuklukların oluşma nedenleri.

Başlıca nedenler çocuklukta yetiştirme tarzı ve geçirilen travmatik olaylar gelir.

Görülme sıklığı.

Sınırda kişilik bozukluğu ve bağımlı kişilik gibi psikolojik hastalıklar genelde kadınlarda görülür. Paranoid kişilik bozukluğu ve narsistik kişilik bozukluğu daha çok erkeklerde görülür.

  1. Tuhaf davranışlar
  2. Paranoid kişilik bozukluğu
  3. Şizoid kişilik bozukluğu
  4. Narsistik kişilik bozuklu
  5. Şizotipal kişilik bozukluğu
  6. Dramatik, duygusal ve düzensiz davranış
  7. Antisosyal kişilik bozukluğu
  8. Sınırda kişilik bozukluğu
  9. Histrionik kişilik bozukluğu
  10. Narsistik kişilik bozukluğu
  11. Endişeli veya korkulu kişilik bozukluğu
  12. Çekingen kişilik bozukluğu
  13. Bağımlı kişilik bozukluğu
  14. Obsesif kompülsif kişilik bozukluğu

8) Çocuklarda ruhsal bozukluklar

Tanısı bebeklikte, çocuklukta yada ergenlikte konulan psikolojik hastalıklardır.

Gelişim bozuklukları ve öğrenme bozuklukları gibi psikolojik hastalıkların semptomlarının bazıları yetişkinlikte de devam eder.

Çocuklarda ruhsal bozukluklar listesi

Otizm Spektrum Bozuklukları

Asperger

Otistik Bozukluk

Rett Sendromu

Bağlanma Bozuklukları

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu – DEHB

Davranış Bozukluğu

Özgül Öğrenme Güçlükleri

Yazılı Anlatım Bozukluğu

Yıkıcı Duygu Durum Bozukluğu

Enkoprezis İrade dışı kaka tutamama

İdrarını tutamama

Etkileyici Dil Bozukluğu

Diskalkuli (Matematik Bozukluğu)

Karşıt Olma – Karşı Gelme Bozukluğu

Dürtü Kontrol Bozuklukları

Okuma Bozukluğu

Ruminasyon Bozukluğu (çocuklarda geviş getirme)

Seçici Konuşmamazlık (Mutizm)

Ayrılık Kaygısı Bozukluğu

Sosyal (Pragmatik) İletişim Bozukluğu

Basmakalıp Hareket Bozukluğu

Kekemelik

Tourette Bozukluğu

Geçici Tik Bozukluğu

Zeka geriliği

9) Psikolojik hastalıklar – Nörobilişsel bozukluklar

Nörobilişsel psikolojik hastalıklar.

Beynin yapısında ya da fonksiyonlarında oluşan bozukluklardan kaynaklanır.

Nörobilişsel psikolojik hastalıklar hafıza, problem çözme ve algı gibi bilişsel kabiliyetlerle ilgilidirler. Deliryum, hafif bilişsel bozukluk ve demans bireyin daha önceden sahip olduğu bilişsel kabiliyetlerde azalma olduğu anlamına gelir. Nörobilişsel psikolojik hastalıkların ortaya çıkma nedenleri. Alzheimer, Parkinson, travmatik beyin hasarı, enfeksiyonlar, alkolü kötüye kullanma, serebrovasküler hastalıklar.

  1. Psikolojik rahatsızlıklar – Alzheimer

Eskiden bireyin güçlük duymadan yaptığı bir çok şeyde zorlanmasına sebep olur.

Her unutkanlık yaşayan hasta Alzheimer değildir.

Hastalar bu kayıplarından ötürü kaybolabilir, kişilik ve davranış farklılıkları gösterebilirler.

Başlangıçta hafif belirtiler göstererek ileri aşamalarına gelindiğinde hastaya bakım gerekebilir.

  1. Psikolojik rahatsızlıklar -Parkinson

  2. 1. Vücut hareketlerinin koordinebir şekilde yapılmasında önemli görevi olan dopamin hormonu üreten hücrelerin kaybı ile ortaya çıkar. Hastalığın oluşmasında genetik yatkınlık önemli rol oynar.
  3. 2. Parkinson tedavisi.İlaç tedavisi, Vitamin desteği, Fizyoterapi, Psikoterapi
  4. 3. Parkinson’da görülen belirtiler
  5. İlk görülen ve en çok bilinen bulgusu titreme ve yavaş hareket etmektir.
  6. Anımsama, karar verme, kelime bulma, matematiksel işlemler yapma, yeni bilgileri edinmede güçlük.
  7. Koku duyusunda azalma
  8. El yazısında küçülme
  9. Kabızlık
  10. Baş dönmesi ve bayılma
  11. Düşük tonlarla konuşma
  12. Öne eğilerek kamburlaşmak
  13. Boş gözlerle bakmak
  14. Kollarda ve bacaklarda sertlik
  15. Bir çok kronik hastalıkta olduğu gibi Parkinson hastaları arasında depresyon gibi psikolojik hastalıklar sıklıkla görülebilir.
  16. Parkinson hastalarında aşırı sinirlilik gibi davranışsal problemler görülebilir.

10) Psikolojik hastalıklar – Madde bağımlılığı

Madde bağımlılığı yada Madde kullanım bozukluğu da denir.

Madde bağımlılığı nedir?

Bir maddenin kişinin kendisine yada başkalarına zarar verecek miktarda yada metotlarla alınmasına madde kullanım bozukluğu denir.

Bağımlılık yapan maddeler nelerdir?

Uyuşturucu ve alkolün yanı sıra yatıştırıcılar, uyku hapları gibi psikiyatrik ilaçlarda yer alır. Örneğin; amfetaminler, barbitüratlar, benzodiazepinler.

Bu maddelerin aşırı tüketilmesi yada kullanılmaması durumunda verilen tepkiler. Hayal görme, hafıza, cinsel yada uyku bozuklukları gibi fiziksel bulgular görülebilir. Madde etkisi altında anti-sosyal davranışlar ve uzun süreli kişilik değişiklikleri görülebilir. Madde bağımlılıklarından sadece bireyler değil toplumda bir çok yönden olumsuz etkilenir. Zararları ekonomide, artan suç oranlarında görülür. Türkiye’de uyuşturucu madde bağımlılıklarından birine sahip olma oranı yüzde 3’tür. Bu orana alkol ve sigara dahil değildir.

Madde bağımlılığı risk altındaki gruplar. Göçmenler, mülteciler, işsizler, tutuklular, sokakçocukları ve müzisyenler.

Madde bağımlılıkları – Nedenleri

Uyuşturucuya başlamada biyolojik genetik nedenler kadar çevrenin de etkisi görülür. Merak, arkadaş etkisi en çok dile getirilen nedenlerdir. İnsanların çoğu neden bazılarının madde bağımlısı haline geldiğini anlamakta güçlük çeker. Bağımlılığı olan bireyleri ahlaksızlıkla yada zayıf irade sahibi olmakla suçlarlar. Oysaki beyin yapısında değişiklikler yapan maddelerden kurtulmak için güçlü bir irade çoğu kez yeterli olmaz.

Madde bağımlılıkları – Tedavisi

Ne yazik ki genellikle madde bağımlılığı başladıktan sonra onun kötü etkilerini ortadan kaldırmak için kullanılır terapi yöntemleri. Oysaki amaç madde bağımlılığını engellemek olmalıdır. Madde bağımlılarında tedavi olanların oranı oldukça düşüktür. Madde bağımlılığı ile baş etmek için bir çok terapi metodu kullanılır. En başarılı sonucu almak için ilaç terapisinin yanında psikoterapi de önerilir. Hastalar sıklıkla madde bağımlılığını bıraktıktan sonra geri dönüş yaparlar. Bu nedenle tedavinin tekrarlanabilir. Hastanın ihtiyaçlarına göre tedavi değiştirilebilir yada alternatif tedavilerin uygulanması gerekebilir.

Psikolojik hastalıklar tanısı nasıl konur?

Psikolojik hastalıklara tanı koymak, fiziksel hastalıklara tanı koymaktan daha zordur.

Hekimlerin teşhis koymalarına yardımcı olan rötgen, kan tahlili gibi bir çok yardımcı bulunur. Psikolojik hastalıkların teşhisinde de nöropsikiyatri alanında gelişmeler oldu. Fakat bu alanda ki gelişmeler yetersizdir.

Peki psikiyatrist, klinik psikolog ve psikoterapistler göremedikleri psikolojik hastalıkların teşhisini nasıl koyarlar?

Psikolojik hastalıkların teşhisinde tıp modeli kullanılır. Fiziksel hastalıkların tanımı gibi yapılır.

Hastanın şikayetleri dinlenerek, hastalık belirtilerine göre uygun teşhis tanısı konur.

  1. Görüşme.İlk aşamada hastaların şikayetleri konusunda yaptıkları sözlü ifade
  2. psikolojik tanı konulmasında esas teşkil eder.
  3. Teşhis mülâkatları.Ruh sağlığı hizmetleri veren uzmanların kullanması için
  4. hazırlanan standart soruları kapsar. Danışanın yaşadığı sıkıntılar ve bu problemlerin
  5. neden olduğu psikososyal sonuçları rapor ederler.
  6. Psikometrik testler.Bu testlerde hastalardan sorulara cevap vermeleri yada
  7. bilgisayar destekli bazı işlemleri yerine getirmeleri istenebilir.

Psikolojik hastalıkların neden olduğu şikayetler


Zihinsel. Tekrarlayan rahatsız edici düşünceler gibi

Davranışsal. Agresif olmak gibi

Algısal. Başkalarının göremediği şeyleri görmek gibi

Fiziksel. Yorgunluk ve ağrılar gibi

Psikolojik hastalıkların belirtileri birbirine benzer. Teşhis konulurken ayırt edilmesi güç olabilir.

Psikolojik hastalıkların tanısı için gerekli olan semptomlar ayrıntılı ve açık bir şekilde değişik gözlemcilerin farklı yorumlamalarına mahal vermeyecek şekilde yapılmalıdır. Psikolojik hastalıkları tanı teşhis kitapları. Psikolojik hastalıkların teşhisinde yaygın olarak iki tanı teşhis kitabı kullanılır. Biri Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından hazırlanan DSM, diğeri Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan ICD’dir. DSM kitaplarının yıllar içinde yeni basımlarını resimde görerek giderek daha fazla hastalık tanımı yapıldığını görebiliriz.

Psikolojik hastalıklar teşhis edilirken uzmanlar aldatılabilir mi?

Psikolojik hastalıklara tanı konulması sırasında ruh sağlığı uzmanları kolaylıkla aldatılabilirler.

Örnek

David Rosenhan bunu kanıtlamak için hasta olmayan anlaşmalı bireyleri Amerika’da farklı

kliniklere gönderdi. Sesler duyduklarını söyleyen tüm sahte hastalar kliniklere hasta olarak

derhal kabul edildiler. Kliniğe alındıktan sonra sürekli normal davranışlar sergilemelerine

rağmen hasta olmadıklarına uzmanları ikna edemediler. Zira damgalanan sahte hastaların

yaptığı her davranış hastalıklarının bir belirtisi olarak görüldü. Klinikteki gerçek hastalardan

bazıları ise onların psikolojik hastalıklara sahip olmalarından şüphe duydular (Rosenhan,

1973).

Bu utandırıcı sonuçların yayınlanmasından sonra bir klinik Rosenhan’dan kendilerine sahte

hastalar göndermesini, muhakkak doğru teşhiste bulunacaklarını iddia ettiler. İlerleyen

günlerde klinik 195 hasta arasından 48 sahte hasta tespit ettiklerini açıkladı. Oysaki

Rosenhan hiç sahte hasta yollamamıştı.

Psikolojik hastalıklara teşhis ne gibi sakıncaları beraberinde getirebilir?

Psikolojik hastalıklara tanı konulmasına yardımcı olan gereçler hızla gelişiyor. Bu alanda bir çok psikometrik gereçler geliştiriliyor.

Fakat psikolojik hastalıklara tanı konulmasının bazı sakıncalarıda olabilir.

Kişilerin yaşadığı yakınmaların, psikolojik hastalık olarak nitelenmesi kişinin toplumda damgalanması anlamına gelebilir. Bu durum kişinin sağlığına daha da olumsuz yönde etki eder.

Birey toplumda izole edilebilir ve problemlerinin üstesinden gelmelerinde daha olumlu etki edebilecek olan sosyal destekten mahrum kalabilirler.

Tanı sonrasında bireyin çevresi bu psikolojik hastalığı bireyin kişiliğinin yegane özelliği imiş gibi görebilir.

Bireye psikolojik hastalık teşhisi koymak kendilerine özgü sıfatlarını görmezden gelmek anlamına gelir.

Normal olan günlük problemler psikolojik hastalıklara dönüştürebilir. Örneğin; kendisini mutsuz olarak nitelendiren birey kolayca depresyon tanısı alabilir. Mutsuzlukla baş etmek, depresyonun üstesinden gelmekten daha kolaydır.

Çok basit problemlerde psikolojik hastalıklar teşhisi alabilir. Örneğin kafein nedeniyle yaşanan uyku problemleri.

Kimi eleştirmenler psikolojik hastalıklara yapılan tanılarının gözden geçirilmesini istemektedirler. Hastalık tanımlarını yapan manuellerin içeriklerine gelen eleştirilerle defalarca yenilendiler. Kimi psikolojik hastalıklar zamanla psikolojik rahatsızlık olmaktan çıktı. Örneğin; homoseksüellik 1952 yılına kadar APA tarafından hastalık olarak görülürken, bu tarihten sonra psikolojik tanı kitabından çıkarıldı. (Kaynak:umutevim)


Yayınlanma: 30.11.2024 13:31

Son Güncelleme: 30.11.2024 13:31

Psikolog

Hidayet

ÇALIŞKAN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)
3 Yorum
Bedensel Belirti Bozuklukları (Somatizasyon)
Boşanma Süreci Sorunları
Çatışma Çözme Becerileri
Depresif Bozukluklar
Değersizlik / Boşluk Hissi
+6
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 2100
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Tetikleyiciler: Travmatik Belleğin Yeniden Canlanması ve Kendini Koruma Stratejileri

Tetikleyiciler: Travmatik Belleğin Yeniden Canlanması ve Kendini Koruma StratejileriTetikleyiciler (Triggers), geçmişte yaşanan travmatik veya zorlayıcı deneyimlerin anılarını, duygularını ve bedensel duyumlarını beklenmedik bir şekilde yeniden canlandıran çevresel veya içsel uyaranlardır. Bu uyarıcılar, bir ses, bir koku, belirli bir görüntü, bir durum, hatta bir duygu hali olabilir. Tetiklendiğinde, kişi mevcut güvenli ortamda bulunmasına rağmen, adeta geçmişteki travmatik olayı tekrar yaşıyormuş gibi yoğun kaygı, panik, öfke, çaresizlik veya aşırı uyarılmışlık (hyperarousal) duyguları deneyimleyebilir (Van der Kolk, 2014).Bessel van der Kolk’un (2014) öncü eseri Beden Kayıt Tutar: Travmanın İyileşmesinde Beyin, Zihin ve Beden’de vurguladığı gibi, travmatik bellek genellikle açık, sözlü bir anlatı (narrative memory) şeklinde depolanmaz. Bunun yerine, bedensel duyumlar, duygusal durumlar ve algısal parçalar halinde depolanır. Tetikleyiciler, beynin normal bilişsel filtrelerini atlayarak doğrudan duygusal merkez olan amigdalayı harekete geçirir ve bu durum, kişinin aniden "savaş, kaç ya da don" (fight, flight, or freeze) tepkisi vermesine neden olur.Tetikleyicilerin Psikolojik MekanizmasıTetikleyicilerin gücü, beynin travma sırasındaki işleyiş biçimiyle yakından ilişkilidir. Travma anında, beynin mantık ve zaman algısından sorumlu bölgesi olan prefrontal korteks ve olayları sıraya koyan hipokampüs düzgün çalışamaz. Duygusal alarm merkezi olan amigdala ise aşırı aktif hale gelir. Tetikleyici, bu parçalı ve duygusal yüklü anı parçacıklarını yeniden etkinleştirdiğinde, beyin, tehlikenin şu an gerçekleştiği yanılsamasına kapılır.Tetikleyiciler genellikle iki ana kategoriye ayrılır:Dışsal Tetikleyiciler (External Triggers): Çevreyle ilgili uyaranlardır.İnsanlar: Travmatik olayı hatırlatan biri, belirli bir yüz ifadesi veya ses tonu.Yer ve Zaman: Kazanın veya olayın olduğu yer, yıl dönümleri, belirli saatler.Duyusal Uyaranlar: Bir koku (örneğin yangın kokusu), yüksek ses, belirli bir müzik.İçsel Tetikleyiciler (Internal Triggers): Kişinin kendi düşünce ve beden durumuyla ilgilidir.Duygular: Çaresizlik, utanç, öfke veya yoğun kaygı hissetmek.Bedensel Duyumlar: Kalp çarpıntısı, nefes darlığı, kas gerginliği (panik atak hisleri).Düşünceler: Olumsuz otomatik düşünceler veya travmayla ilgili çarpıtılmış inançlar.Kendini Koruma ve Başa Çıkma StratejileriTetikleyicilerle başa çıkmak, sadece onlardan kaçınmak değil, aynı zamanda onlarla karşılaşıldığında duygusal tepkiyi düzenlemeyi öğrenmeyi de içerir. İyileşme yolunda, bireyin kendine şefkatle yaklaşması ve travma sonrası stres tepkilerini anlaması kritik adımlardır.1. Tetikleyicileri Tanıma ve Farkındalık GeliştirmeTetikleyicilerle başa çıkmanın ilk adımı, kişinin bu uyarıcıları ve onlara verdiği tipik tepkileri (savaş, kaç, don) tanımasıdır.Günlük Tutma: Hangi olayların, yerlerin veya duyguların yoğun tepkilere yol açtığını kaydetmek, örüntüleri belirlemeyi sağlar.Erken Uyarı İşaretlerini Öğrenme: Yoğun duygusal tepki tam olarak ortaya çıkmadan önce hissedilen bedensel duyumları (örn. mide kasılması, nefesin hızlanması) tanımak, müdahale için zaman kazanmayı sağlar.2. Güvenli Alanlar Yaratma ve Sınır KoymaFarkındalık geliştirildikten sonra, birey kendisini korumak için çevresel ve ilişkisel sınırlar koymalıdır.Fiziksel Güvenlik: Tetikleyicilerden (mümkün olduğunca) uzak durmak veya onlara maruz kalmayı en aza indirmek. Evde veya işte, kendini güvende hissettiği "güvenli bir köşe" veya zihinsel bir sığınak belirlemek.İlişkisel Sınırlar: Başkalarına hangi konuların veya davranışların tetikleyici olduğunu açıkça ifade etmek ve bu sınırlara saygı gösterilmesini talep etmek. Bu, kişinin kendi kontrol hissini geri kazanmasına yardımcı olur.3. Zeminleme ve Düzenleme Teknikleri (Grounding and Regulation)Tetiklenme anında amaç, kişinin dikkatinin tehlike algısından mevcut ana, yani güvenli gerçekliğe geri çekilmesini sağlamaktır. Bu teknikler, hiper-uyanıklığı azaltarak amigdalanın aktivitesini sakinleştirmeye yardımcı olur.5-4-3-2-1 Tekniği: Kişinin çevredeki 5 şeyi görmesi, 4 şeyi hissetmesi, 3 şeyi duyması, 2 şeyi koklaması ve 1 şeyi tatması istenir. Bu, dikkati zorla şimdiki zamana ve duyulara yönlendirir.Nefes Çalışması: Yavaş, ritmik ve derin nefes alma (örneğin 4 saniye nefes alma, 6 saniye nefes verme), parasempatik sinir sistemini aktive ederek sakinleşmeye yardımcı olur.Dokunma: Soğuk su, buz veya rahatlatıcı bir doku (yumuşak bir kumaş) gibi dışsal bir uyarıcıya odaklanmak, bireyin bedeninde kalmasına yardımcı olur.Travma Odaklı Danışmanlık ve İyileşmeTetikleyicilerin kökeninde travmatik bir deneyim yattığı için, uzun vadeli iyileşme genellikle profesyonel destek gerektirir. Danışmanlık süreçlerinde, özellikle Travma Odaklı Bilişsel Davranışçı Danışmanlık (TF-CBT) ve EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) gibi travma odaklı danışmanlık yöntemleri kullanılır.Bu danışmanlıklarda tetikleyiciler güvenli, kontrollü ve destekleyici bir ortamda ele alınır. Amaç, tetikleyicileri tamamen ortadan kaldırmak değil, bireyin tetikleyiciye verdiği duygusal tepkinin yoğunluğunu azaltmaktır. Bu süreç, travmatik anıların duygusal yükünün boşaltılmasını ve mantıklı bir anlatıya entegre edilmesini sağlar. Kişi, artık geçmişten gelen uyarıcılar tarafından otomatik olarak yönetilmek yerine, bu uyarıcılara karşı bilinçli bir seçimle tepki verme yeteneği kazanır. Bu, kişinin yaşam kalitesini ve günlük işlevselliğini önemli ölçüde artırır.SonuçTetikleyiciler, beynin travmaya verdiği derin ve koruyucu bir tepkinin somutlaşmış halleridir. Van der Kolk’un (2014) belirttiği gibi, beden bu skorları tutar ve tetikleyiciler aracılığıyla geçmişi mevcut ana taşır. Ancak farkındalık geliştirme, kişisel sınırları netleştirme ve zeminleme gibi aktif başa çıkma stratejileri ile birey, tetiklenme döngüsünü kırabilir. Profesyonel travma odaklı danışmanlık, bu sürecin temelini oluşturur ve bireyin travmatik belleği güvenli bir şekilde işlemesine, böylece tetikleyicilerin gücünü azaltmasına ve özerk bir yaşam sürmesine olanak tanır. Kendini koruma, kişinin kendi deneyimlerini onaylaması ve kendine şefkatle yaklaşmasıyla başlar. KaynakçaOgden, P., & Fisher, J. (2015). Sensorimotor psychotherapy: Interventions for trauma and attachment. W. W. Norton & Company.Van der Kolk, B. A. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma.Viking.Zlotnick, C., Sprich, S., Johnson, J., & Dube, K. (2019). The efficacy of eye movement desensitization and reprocessing (EMDR) in the treatment of post-traumatic stress disorder (PTSD). Clinical Psychology Review, 71, 56–75.Daha bilinçli ve anlam dolu bir yaşam sürmek için farkındalık kazanma yolculuğunda size eşlik etmek üzere seanslara davet ediyorum.Randevu oluşturmak ve size uygun saat dilimlerini görmek için takvime göz atabilirsiniz.Sevgilerle…Uzman Psikolojik Danışman Sena İğdeli Sevinç

Öz Şefkat: Kendinle Barışmanın Gücü ve Psikolojik Dayanıklılığın Anahtarı

Öz Şefkat: Kendinle Barışmanın Gücü ve Psikolojik Dayanıklılığın AnahtarıÖz şefkat, kişinin başarısızlık, hata ya da acı karşısında kendisine şefkatli, anlayışlı ve destekleyici yaklaşabilmesidir. Modern psikoloji literatüründe Dr. Kristin Neff’in öncülüğünü yaptığı çalışmalar, bu kavramın sadece duygusal bir destek mekanizması değil, aynı zamanda psikolojik iyi oluşun ve dayanıklılığın temelini oluşturan kritik bir beceri olduğunu göstermektedir (Neff, 2003). Öz şefkat, bireyin kendisine karşı eleştirel bir yargılayıcı olmak yerine, deneyimlediği zorlukları insan olmanın doğal ve evrensel bir parçası olarak kabul etmesini sağlayan içten bir anlayış geliştirme sürecidir.Öz Şefkatin Üç Temel BileşeniKristin Neff (2003) öz şefkati deneysel olarak ölçülebilir ve geliştirilebilir üç temel bileşen üzerinden tanımlamıştır:Şefkatli Özgörüş (Self-Kindness) ve Yargılamama: Bireyin acı çektiği anlarda kendisine karşı eleştirel ve sert olmak yerine, destekleyici, anlayışlı ve sabırlı bir tutum sergilemesidir. Bu, hataları kınamak yerine, bir öğrenme fırsatı olarak görmeyi ve kişinin kendisini aktif olarak rahatlatmasını içerir.Ortak İnsanlık (Common Humanity) ve İzolasyon: Yaşanan zorlukların ve kusurların yalnızca kişiye ait olmadığını, aksine insan olmanın evrensel ve ortak bir parçası olduğunu kabul etme bilincidir. Bu bileşen, başarısızlık anlarında hissedilen izolasyon ve "yalnızca ben" hissini azaltır; çünkü acı çekmenin ve kusurlu olmanın tüm insanlar için geçerli olduğu fark edilir.Bilinçli Farkındalık (Mindfulness) ve Aşırı Özdeşleşmeme: Acı ve zorlayıcı duyguların deneyimini olduğu gibi kabul etmek, ancak bu duygularla aşırı derecede özdeşleşmemektir. Bilinçli farkındalık, kişinin yaşadığı olumsuz duyguları ne bastırmasına ne de onları büyütmesine izin verir; bu duygulara dengeli ve yargılayıcı olmayan bir mesafeden yaklaşılmasını sağlar. Bu sayede duygusal tepkisellik azalır ve duyguların geçici doğası anlaşılır.Psikolojik İyi Oluş ve Dayanıklılık Üzerindeki EtkileriLiteratürdeki geniş kapsamlı araştırmalar, öz şefkatin psikolojik sağlığın hemen hemen her alanında önemli faydalar sağladığını tutarlı bir şekilde göstermektedir. Neff ve Germer’in (2013) Bilinçli Öz Şefkat Programı (Mindful Self-Compassion Program - MSC) üzerindeki çalışmaları, bu tür yapılandırılmış müdahalelerin bireylerin öz şefkat düzeylerini anlamlı ölçüde artırarak yaşam kalitelerini yükselttiğini ortaya koymuştur.Depresyon ve Anksiyeteyle İlişki: Araştırmalar, öz şefkat düzeyi yüksek bireylerin daha az depresif belirti ve anksiyete gösterdiğini ortaya koymuştur. Kendine şefkatli yaklaşım, ruminasyon (olumsuz düşünceleri sürekli zihinde evirip çevirme) eğilimini azaltarak duygusal düzenlemeye yardımcı olur (Barnard & Curry, 2011).Yaşam Doyumu ve Mutluluk: Öz şefkat, dışsal onay beklentisine olan bağımlılığı azaltır ve kişinin kendi iç kaynaklarına yönelmesini sağlar. Bu durum, bireylerin kendi değerlerini hatalarına rağmen koruyabilmelerini ve dolayısıyla daha yüksek yaşam doyumuna sahip olmalarını destekler.Motivasyon ve Başarı: Yaygın inanışın aksine, öz şefkat tembelliğe yol açmaz. Aksine, kendini eleştirme döngüsünün kırılması ile bireyler başarısızlık karşısında daha çabuk toparlanır ve yeni denemeler yapma konusunda daha motive olurlar (Breines & Chen, 2012). Öz şefkat, kişiyi "mükemmel olmak zorundasın" baskısından kurtararak, çabalamaya ve öğrenmeye odaklanmaya teşvik eder.Beden İmajı ve Sağlıklı Davranışlar: Özellikle yeme bozuklukları ve beden imajı kaygıları alanında, öz şefkatli bir yaklaşım, bireylerin kusurlu bedenlerini kabul etmelerine ve kendilerini yargılamadan sağlıklı beslenme ve egzersiz alışkanlıkları geliştirmelerine olanak tanır (Kelly et al., 2014).Terapötik Süreçte Öz Şefkatin RolüDanışmanlık süreçlerinde öz şefkat becerilerinin geliştirilmesi, danışanın kendisiyle barışmasını ve içsel kaynaklarını daha sağlıklı kullanmasını sağlayan merkezi bir araçtır. Geleneksel terapilerde bazen dolaylı olarak ele alınan bu kavram, üçüncü dalga davranışçı terapiler, özellikle de Şefkat Odaklı Danışmanlık ve Bilinçli Öz Şefkat Programı (MSC) gibi yaklaşımlarla doğrudan hedef alınmaktadır.Öz şefkatli bir bakış açısı, bireyin kendisini olduğu gibi kabul etmesini kolaylaştırır; bu kabul, değişim için zorunlu olan zemin hazırlar. Danışanlar, içlerindeki acımasız iç sesi (iç eleştirmeni) fark etmeyi ve bu sese karşı daha nazik ve destekleyici bir ses (öz şefkatli ses) geliştirmeyi öğrenirler. Bu süreç, danışanın hem kendisiyle hem de başkalarıyla daha sağlıklı, daha az savunmacı ve daha doyurucu ilişkiler kurmasına zemin hazırlar. Özellikle utanç ve suçluluk gibi duyguların yoğun olduğu travma ve bağımlılık tedavilerinde, öz şefkat, iyileşmenin önündeki en büyük duygusal engellerden biri olan kendi kendini suçlamayı etkili bir şekilde hafifletir.SonuçÖz şefkat, yalnızca zor zamanlarda uygulanan geçici bir rahatlama stratejisi değil, psikolojik sağlığın ve sağlamlığın kalıcı bir özelliğidir. Bireyin kendisine karşı sergilediği şefkat, onun duygusal olarak daha esnek, zorlayıcı yaşam olaylarında daha esnek tepkiler veren ve zorluklar karşısında daha hızlı toparlanabilen (rezilyans) bir yapıya sahip olmasını sağlar. Öz şefkatin geliştirilmesi, bireylerin insan olmanın kusurluluğunu kucaklayarak, kendileriyle barış içinde bir yaşam sürmelerinin anahtarını sunar. Bu güçlü beceri, kişinin kendi acısıyla yüzleşme gücünü artırır ve uzun vadede daha yüksek bir yaşam doyumuna ve psikolojik iyi oluş düzeyine ulaşmasına katkıda bulunur. Öz şefkat, bireyin en iyi dostu olmayı öğrenmesi, dolayısıyla kendisi için en büyük şifa kaynağını aktive etmesi anlamına gelir. KaynakçaBarnard, L. K., & Curry, J. F. (2011). The relationship of mindfulness and self-compassion to psychological adaptation. Mindfulness, 2(3), 165–171.Breines, J. G., & Chen, S. (2012). Self-compassion increases self-improvement motivation. Personality and Social Psychology Bulletin, 38(9), 1133–1143.Kelly, A. C., Zuroff, D. C., Leybman, M. J., & Gilbert, P. (2014). Self-compassion and psychological symptoms: When does the relationship hold? Journal of Social and Clinical Psychology, 33(9), 819–836.Neff, K. D. (2003). The development and validation of a scale to measure self-compassion. Self and Identity, 2(3), 223–250.Neff, K. D., & Germer, C. K. (2013). A pilot study and randomized controlled trial of the mindful self-compassion program. Journal of Clinical Psychology, 69(1), 28–44.Daha bilinçli ve anlam dolu bir yaşam sürmek için farkındalık kazanma yolculuğunda size eşlik etmek üzere seanslara davet ediyorum.Randevu oluşturmak ve size uygun saat dilimlerini görmek için takvime göz atabilirsiniz.Sevgilerle…Uzman Psikolojik Danışman Sena İğdeli Sevinç

İlişkilerde Bağımlılık ve Kendi Olma Hakkı: Özerklikten Ortak Büyümeye

İlişkilerde Bağımlılık ve Kendi Olma Hakkı: Özerklikten Ortak BüyümeyeDuygusal bağımlılık (dependent personality), kişinin kendi kendini düzenleme yeteneğini yitirerek, kendini partnerine veya başkalarına aşırı derecede bağlı hissetmesi, kendi ihtiyaç ve sınırlarını sürekli olarak ihmal etmesiyle karakterize edilen bir ilişki örüntüsüdür. Bu durum, bireysel gelişimi ciddi şekilde engellerken, ilişkinin kendisinin sağlığını ve sürdürülebilirliğini de zedeleyebilir. Robert F. Bornstein (2013) gibi önde gelen araştırmacılar, bağımlı kişilik özelliklerinin gelişimsel, sosyal ve klinik açılardan incelenmesinin, bu örüntünün karmaşık yapısını anlamak için elzem olduğunu vurgulamışlardır.Bağımlılığın Psikolojik ve Gelişimsel KökenleriDuygusal bağımlılık, genellikle çocukluk döneminde gelişir ve kişinin temel güven ve özerklik duygularının oluşumuyla yakından ilişkilidir. Bornstein (2013), bağımlı kişilik özelliklerinin temelinde iki ana gelişimsel faktörün yattığını belirtir:Erken Dönem Bağlanma Deneyimleri: Güvensiz bağlanma stilleri (özellikle kaygılı-kararsız bağlanma), bireyin yetişkinlikte ilişkilerde sürekli onay ve terk edilme korkusuyla hareket etmesine yol açar. Bu kişiler, sürekli olarak partnerin yakınlığını ve mevcudiyetini ararlar.Özerkliğin Gelişiminde Engeller: Ebeveynlerin aşırı koruyucu, aşırı baskıcı veya eleştirel olması, çocuğun kendi kendine yetme ve karar verme becerilerini köreltir. Birey, kendi iç kaynaklarına güvenmeyi öğrenemez ve yetişkinlikte hayat kararları dahil, duygusal düzenlemede dahi başkalarına bağımlı hale gelir.Bağımlı ilişkilerde kişi, kendi değerini ve özgüvenini, partnerin onayına ve kabulüne bağlar. Bu, adeta partnerin bir ayna görevi görmesi ve bireyin sadece o aynadaki yansıması aracılığıyla kendini görmesi demektir. Bu dışsal doğrulama ihtiyacı, kişinin özgüveninin zayıflamasına ve kendi iç sesini duymazdan gelmesine neden olur.Sağlıklı İlişki vs. Bağımlı İlişkiSağlıklı ve işlevsel ilişkiler ile bağımlı ilişkiler arasındaki en temel ayrım, bireysellik ve özerkliğe verilen değerde yatar.ÖzellikSağlıklı (Karşılıklı) İlişkiBağımlı İlişkiSınırlarEsnek ve saygılı; her iki partnerin de kendi sınırları ve ayrı alanları vardır.Sınırlar bulanıktır; bireysel ihtiyaçlar partnerin ihtiyaçlarına feda edilir.Özdeğer KaynağıKişinin özdeğeri içseldir; ilişkiden bağımsız olarak sabittir.Özdeğer dışsaldır; partnerin sevgisine, onayına ve mevcudiyetine bağlıdır.Karar VermeOrtak konularda işbirliği yapılır; bireysel konularda özerklik esastır.Kararlar genellikle bağımlı kişi adına partner tarafından alınır veya bağımlı kişi sürekli onay arar.GelişimHem birlikte büyümeyi hem de bireysel farklılıkları, hobileri ve kişisel hedefleri destekler.Bireysel gelişim ve hobiler, ilişkinin birliği tehdit ettiği düşüncesiyle engellenir veya ihmal edilir.Sağlıklı ilişkiler, iki tam ve özerk bireyin bir araya gelmesiyle oluşur; bu ilişkiler hem birlikte büyümeyi (interdependence) hem de bireysel farklılıkları destekler. Bağımlı ilişkilerde ise bir bütünleşme (fusion) hali vardır; iki birey, bir "biz" olmak adına kendi "ben"liğini feda eder.Duygusal Bağımlılığın Psikolojik MaliyetleriBağımlı ilişki örüntüsü uzun vadede hem bireyin psikolojik sağlığı hem de ilişkinin geleceği açısından yıkıcı sonuçlar doğurur:Duygusal Tükenmişlik ve Anksiyete: Partnerin sürekli mevcudiyetini ve onayını garantileme çabası, yüksek düzeyde kaygı ve tükenmişlik yaratır. Sürekli terk edilme korkusu (abandonment anxiety), bireyi aşırı kontrollü ve yapışkan davranışlara iter.Öz Benlik Kaybı: Kişi, kendi tercihlerini, değerlerini ve hayallerini ilişkinin beklentilerine uyum sağlamak için terk ettiğinde, zamanla kim olduğunu ve ne istediğini unutur. Bu durum, öz benlik (self) kaybına ve kimlik krizine yol açar.Öfke ve Gizli Pişmanlık: Kendi ihtiyaçlarını sürekli göz ardı eden birey, biriken öfke ve pişmanlık duygularını pasif-agresif davranışlarla veya aniden patlamalarla ifade edebilir. Bu da ilişkinin istikrarını bozar (Bornstein, 2013).Bağımlılıktan Kurtulma ve Kendi Olma Hakkını Kazanma YollarıBağımlılıktan kurtulmak ve sağlıklı bir ilişki kurmak, kişinin kendi değerini yeniden fark etmesi, sınırlarını belirlemesi ve bağımsızlık becerilerini geliştirmesiyle mümkündür.1. Özdeğeri İçselleştirmeKişi, kendi değerinin eylemlerine, dış görünüşüne veya partnerinin sevgisine bağlı olmadığını anlamalıdır. Öz şefkat uygulamaları (Kristin Neff’in çalışmalarına dayanarak), bireyin hatalarına ve kusurlarına rağmen kendisine şefkatli yaklaşmasını sağlayarak özdeğeri güçlendirir.2. Sağlıklı Sınırlar KoymaBireyin kendi ihtiyaçlarına saygı göstermesi ve bunu net bir dille partnerine iletmesi gerekir. Bu, sadece "hayır" diyebilmeyi değil, aynı zamanda yalnız kalma, kişisel ilgi alanlarına zaman ayırma ve partnerden farklı fikirlere sahip olma hakkını da içerir. İlişkideki bireysel sınırlar, ilişkinin dayanaklarını güçlendirir, zayıflatmaz (Scharff, 2018).3. Bireysel İlgi Alanlarını CanlandırmaBağımlılığın çözülmesi için, bireyin ilişki dışında kendisine ait bir yaşam alanı inşa etmesi gerekir. Eski hobileri canlandırmak, yeni beceriler öğrenmek ve ilişkiye partnerin dahil olmadığı sosyal çevrelerde zaman geçirmek, özdeğer ve özerklik duygusunu artırır.4. Profesyonel DestekDuygusal bağımlılığın kökenleri genellikle derin olduğundan, danışmanlık bu süreçte hayati önem taşır. Terapötik süreçte özellikle Bilişsel Davranışçı (BDT) veya Şema Danışmanlığı ile çalışılabilir:BDT: Bağımlılığa yol açan işlevsiz otomatik düşünceleri ("Onsuz yaşayamam," "Yalnız kalırsam değersizim") saptayıp değiştirmeye odaklanır.Şema Terapi: Terk edilme, başarısızlık veya itaat/boyun eğme gibi erken dönemde gelişmiş uyumsuz şemaları hedef alarak, bireyin özdeğerinin güçlenmesine ve sağlıklı ilişki modellerinin öğrenilmesine yardımcı olur.Sonuçİlişkilerde duygusal bağımlılık, kişinin kendi olma hakkından vazgeçmesinin maliyetli bir sonucudur. Bornstein'ın (2013) vurguladığı gibi, bu durum hem bireysel hem de ilişkisel düzeyde kronik sorunlara yol açar. Sağlıklı bir ilişkinin temeli, iki bireyin birbirine destek olurken aynı zamanda kendi kimliklerini ve özerkliklerini koruyabilmesidir. Bağımlılıktan kurtulmak, kişinin kendine ait bir hayatı olduğunu ve kendi değerinin başkasının onayına bağlı olmadığını kabul etmesiyle başlar. Bu özgürleşme, bireyin kendisiyle barışık olmasını ve nihayetinde partneriyle daha sağlıklı, daha doyurucu ve karşılıklı saygıya dayalı bir bağ kurmasını sağlar. KaynakçaBornstein, R. F. (2013). The dependent personality: Developmental, social, and clinical perspectives. Personality Disorders: Theory, Research, and Treatment, 4(3), 207-217.Johnson, S. M. (2019). Attachment theory in practice: Emotionally focused therapy (EFT) with individuals, couples, and families. Guilford Press.Scharff, D. (2018). The importance of boundaries in intimate relationships. Routledge.Daha bilinçli ve anlam dolu bir yaşam sürmek için farkındalık kazanma yolculuğunda size eşlik etmek üzere seanslara davet ediyorum.Randevu oluşturmak ve size uygun saat dilimlerini görmek için takvime göz atabilirsiniz.Sevgilerle…Uzman Psikolojik Danışman Sena İğdeli Sevinç