Psikolojik Hastalıklar ve Belirtileri Nelerdir?
Sağlıklı insan nasıldır?
Yalnızca fiziksel yada psikolojik hastalıklarımız olmadığında ve sakat değilsek sağlıklı olmayız. Sağlık bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam bir iyilik halidir.
Psikolojik rahatsızlıklar deyince akla en ağır psikolojik hastalıklar gelir çoğu zaman.
Ruhsal bozuklukların bir kısmı şiddet gibi ağır davranışsal sorunlara sebep olur. Yada cinsel açıdan uygunsuz davranışları getirir. Fakat psikolojik hastalıkları olan kişilerin bir çoğu diğer insanlardan çok farklı davranmazlar. Psikolojik hastalıklara fiziksel rahatsızlıklar kadar önem verilmez çoğu zaman. Oysa ki psikolojik rahatsızlıklar oldukça tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
En yaygın psikolojik hastalıklar nelerdir?
250’nin üzerinde tanımlanmış psikolojik rahatsızlık bulunur. Bu sebeple daha rahat anlaşılabilmeleri için farklı kategorilere ayrılırlar. En yaygın görülen psikolojik hastalıklar şunlardır;
Anksiyete. Panik Atak, Agorafobi, Sosyal fobiler, Travma Sonrası Stres
Bozukluğu, Yaygın Anksiyete Bozukluğu
Duygudurum bozuklukları. Depresyon, Bipolar Bozukluk.
Kişilik bozuklukları
Yeme bozuklukları
Bağımlılıklar
Cinsel problemler
Psikolojik hastalıkların doğurabileceği sonuçlar
Psikolojik rahatsızlıklar intihar yada kaza ile sonuçlanabilir.
Var olan fiziksel hastalıklarınızın şiddetini artırabilir.
Psikolojik hastalıklar bireylerin üretkenliklerini büyük ölçüde azaltabilir.
Aile bireylerinden yalnızca birinde rastlansa bile psikolojik hastalıklar ailenin tümünü etkiler.
Psikolojik hastalıklar listesi
1) Psikolojik hastalıklar – Duygudurum bozuklukları
Duygudurum bozukları yada Mizaç bozuklukları denir. Duygudurum bozuklukları nedir? Hastaların uyarılara karşı geliştirdiği, uzun süreli üzüntü, öfke, tepki, nefret gibi duygusal tepkileri kapsar. Bu tepkilere psikotik semptomlarda eşlik edebilir. Kişi ya depresyonda olduğu gibi aşırı mutsuzluk ve ruhsal çöküntü içinde olur. Yada tam tersi "manik”, "öförik” bir halde kendileri çok iyi hissederler.
Psikolojik rahatsızlıklar – Depresyon
Depresyon belirtileri. Depresif bireylerin uyku ve yeme düzeni gibi günlük rutinleri değişir. Birey kendini daha az mutlu ve umutlu hisseder. Yorgunluk hissi hakimdir. Değersizlik ve pişmanlık duyguları hakim gelir. Psikosomatik ağrılar görülebilir. İntihar ve ölüm düşünceleri sıklıkla yaşanır. Depresyon yas değildir. Yas depresyona sebep olabilir. Fakat yas depresyon değildir.Yas sürecinde üzüntü dalgalar halinde gelip gidebilir. Bireyin kendine olan güveni ve ben değerliyim hissi muhafaza edilir.
Depresyon zayıflık değildir. Çok uzun bir süre güçlü olduğunuzu gösterir.
Depresyon görülme sıklığı.
Her altı kişiden biri ömründe en az bir defa depresyon geçirir.
Bayanlarda, erkeklerden daha sık görülür. Her üç bayandan biri depresyona yakalanır.
Depresyona sebep olan faktörler
Vücuttaki bazı hormonların düzensizliği
Genetik yatkınlık
Kişilik özellikleri. Karamsar olmak, strese yatkın olmak.
Çevresel faktörler. Fakirlik, şiddet görmüş olma
Depresyon tedavisi. İlaçla tedavi, psikoterapi, Elektro terapi, kendi kendine yardım.
Psikolojik rahatsızlıklar – Bipolar Bozukluk
Bipolar bozukluk yerine iki uçlu bozukluk yada manik depresif bozuklukta denir.
Bipolar Bozukluk nedir?
Bireyin ruh halinde değişikliğe, enerji ve fonksiyon kaybına neden olan beyin hastalıklarındandır. Bipolar I, Bipolar II ve Cyclotimik olmak üzere üç alt grubu bulunur. Depresif ve manik olmak üzere iki farklı hastalık dönemi yaşar bipolar hastaları.
Depresif oldukları dönemde insanlardan ve eğlenceli bulunan şeylerden kaçınırlar. Kendilerini daha az mutlu ve özgüvenli hissederler. Genellikle kış aylarında depresif ve yaz aylarında manik olurlar.
Manik oldukları dönemlerde kendilerini oldukça coşkulu ve iyi hissederler. Uyku gereksinimleri azalır, riskli yatırımlar yapabilirler, çok hızlı düşünebilirler ve çok para harcayabilirler.
Cyclotimik. İki kutuplu ruh hali rahatsızlığının daha az yoğunlukla hissedilmesi durumudur.
Bipolar bozuklukta risk grupları.
Hastaların büyük bir çoğunluğunun depresyon geçiren yada bipolar bozukluk yaşayan bir akrabası bulunur. Yüksek stres, uyku hastalıkları, uyuşturucu madde ve alkol kullanımı gibi çevresel faktörlerde etkili olur.
Bipolar bozukluğun tedavisinde sıklıkla ilaç tedavisinin yanında psikoterapi uygulamalarıda kullanılır.
2) Psikolojik hastalıklar – Kaygı bozukluğu
Kaygı bozukluğu yerine anksiyete bozukluğuda denir. Psikolojik hastalıklar arasında kaygı bozuklukları oldukça sık görülür.
Kaygı nedir.
Kaygı strese verilen normal bir reaksiyondur.
Kaygı bütünüyle zararlı mıdır.
Kaygı bir çok durumda aslında bize yardımcıda olur. Örneğin; hiç kaygı duymayan bir öğrenci ders çalışma motivasyonu bulamaz. Kaygı duyduğumuz şeylere karşı önlem alır, kendimizi doğabilecek tehlikelerden koruruz. Ama bazı kişilerde aşırı düzeyde kaygı ve korku yaşanır.
Kaygı bozuklukları nedir?
Aşırı düzeyde görülen kaygı ve korku durumlarıdır.
Kaygı bozukluklarının belirtileri. Endişe ve korkular bir çok farklı fiziksel tepkiyle sonuçlanabilir. Kalp çarpıntısı, aşırı terleme, ağız kuruluğu, sık idrara çıkma, titreme ve kaygılı olunan durumlarda ortaya çıkan panik atak.
Kaygı bozukluklarının görülme nedenleri.
Genetik nedenler ve yetiştirme şekli olabildiği gibi, alkol, kafein ve belirli maddelerin kullanımıyla alakalı olabilir.
Kaygı bozukluklarının tedavisi.
Terapi, ilaç kullanımı, stresle baş etme yöntemleri, kendi kendine yardım.
Psikolojik rahatsızlıklar – Kaygı bozuklukları nelerdir?
- Yaygın anksiyete
- Bireyin belirli bir korku yada endişe duymadığı, yaygın kronik anksiyetesidir.
- Yaygın anksiyete bozukluğu yaşayan hastalar günlerinin büyük bir kısmı endişe
- ve korku içinde geçirerek düşük bir yaşam kalitesine sahip olurlar.
- Bu psikolojik hastalığı geçiren bireylerde sonuç olarak uyku bozukluğu,
- yorgunluk, konsantrasyon bozukluğu, kasların gerginleşmesi ve yorgunluk
- görülür.
- Panik Bozukluğu
- Tekrarlayan fiziksel ve psikolojik ızdırap veren panik ataklar görülür.
- Çarpıntı, terleme, titreme, nefes alamama hissi, göğüste ağrı ve baş dönmesi
- gibi belirtiler gösterir.
- Özgül fobiler
- Bireyin belirli nesnelere yada durumlara karşı duyduğu aşırı ve mantıksız
- korkulardır. Her ne kadar kişi bunların mantıksız olduğunun farkında olsada bu
- duygu ile baş edemezler.
- Başlıca özgül fobileri şunlardır; yükseklik korkusu, belirli hayvanlardan korkma,
- iğne korkusu.
- Sosyal kaygı bozukluğu
- Sosyal anksiyete bozukluğu yada sosyal fobide de denir.
- Sosyal fobi bireyin başkalarının yapacağı negatif değerlendirmelerden
- çekinerek kaygı duymalarıdır.
- Birey sosyal ortamlardan kaçınır. Örneğin; topluluk önünde konuşmak, umuma
- açık ortamlarda yemek ve tuvaleti kullanmak.
- Duygusal ilişki kurabilmek, birine yönelmek, başkaları gözlemlerken çalışmak ve
- yeni insanlarla tanışmakta güçlük çekerler.
- Ayrılık anksiyetesi
- Bireyin yaşına uygun olmayan aşırı düzeyde bağlılık duyulan bireylerden ayrılma korkusu, kaygısı taşıma.
3) Psikolojik hastalıklar – Yeme bozuklukları
Yeme bozuklukları nedir? Yeme alışkanlığıyla ilgili psikolojik
hastalıklar çok ciddi yeme davranışı bozuklukları ve kilo kontrolü
rahatsızlıklarıdır. Yeme bozukluğu olan bireyler yeme ve vücut
ağırlığı konusunda takıntılıdırlar.
- Anoreksiya nevroza
- Kişinin normal kilonun çok altında (yüzde 15 daha az) olmasına rağmen
- kendisini şişman olarak görmesi durumu.
- Yiyecekleri aşırı kontrol, aşırı egzersiz yapma, müshil ilaçları kullanma gibi
- yöntemlere başvurulur.
- Bulgular. Menstrüasyon görmeme, kemiklerde incelme, saç ve tırnaklarda
- kırılganlık, aşırı kabızlık, tansiyon düşüklüğü, depresyon …
- Bulimiya nervoza
- Bulimiya nervoza atağı sırasında birey kısa sürede aşırı derece çok yemek yer.
- Daha sonrasında kilo kaybını önlemek için farklı yollara başvurur; kusma, ilaç,
- yoğun egzersiz …
- Tıkınırcasına yeme bozukluğu
- Kısa sürede tıkanırcasına yemek yerler ve sonrasında pişmanlık ve utanç
- duyarlar. Bulimia nervroza hastalarında görüldüğü gibi kilo alımını önleyici
- davranışlarda bulunmazlar.
Yeme bozuklukları neden kaynaklanır?
Bireyler az yemek yada daha çok yemek isterken kontrolü kaybetmiş olabilir.
Vücutları ile ilgili realist bir algıları yoktur.
Birey çok mükemmeliyetçi olabilir.
Yeme bozuklukları en çok kimlerde görülür?
Genellikle ergenlik ve genç erişkinlik dönemlerinde olan bayanlarda görülen bu tip psikolojik hastalıklar ciddi hayati tehlikelere götürebilirler.
Yeme bozuklukları tedavisi.
Psikolojik tedaviler fizyolojik tedavilere eşlik eder. Yeme bozuklukları ciddi hayati tehlikeler oluşturabilir.
4) Psikolojik hastalıklar – Uyku bozuklukları
Bireyin uyku ritimleri ile ilgili yaşadıkları bozukluklardır. Uyku kalitesinde, zamanında ve
miktarında yaşanan problemlerdir.
Uykuyla ilgili psikolojik hastalıklar da bireyin fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal
fonksiyonlarına ciddi bir şekilde zarar verebilir.
Uyku bozuklukları tedavisi. Rahatlama egzersizleri, psikoterapi ilaçlar, diyet değişikliği, nefes almayı kolaylaştırıcı aparatlar.
İnsomnia
Uykuya dalmada ve uykuda kalmada güçlük.
Narkolepsi
Bir anda uyuya kalma
Uyku apnesi
Uyku apnesi hastaları uyku sırasında nefes güçlükleri yaşarlar.
Gece terörü
Uykuda yürüme
Uykuda idrar kaçırma
Uyku felci
Huzursuz bacak sendromu
5) Psikolojik hastalıklar – Cinsel sorunlar
Cinsellikle ilgili psikolojik hastalıklar fiziksel ve psikolojik temellere dayanabildiği gibi kimi
zaman da neden bulunamaz. Cinsel sorunlar cinsel kimlikle ilgili sapmalar yada cinsel
fonksiyonlarını yerine getirilememesi gibi sorunlardır. Cinsel ilginin toplumun kabul
etmediği alışılmadık nesnelere yönelmesi gibi psikolojik hastalıklar parafili adını alır.
Cinsiyet disforisi
Cinsiyet kimliği disforiside denir. Bireyin fiziksel cinsiyetiyle kendini hissettiği kimliği
arasındaki farklılıktan kaynaklanır. Cinsiyet disforisi yaşamak toplumun bir cinsiyetten
beklediği şekilde davranmamakla aynı şey değildir. Birey yanlış bedende doğduğunu
hisseder.
6) Psikolojik hastalıklar – Psikotik bozukluklar
Psikotik bozukluklar nedir?
Anormal düşünce ve algılara sebep olan ve bireyin gerçeklikle olan bağını koparan psikolojik hastalıklardır.
Psikotik bozuklukların belirtileri.
Bu tür psikolojik hastalıkların başlıca belirtileri hezeyanlar ve halüsinasyonlardır.
Halüsinasyonlar duyma, görme yada hissetme gibi yanlış algılardır.
Hezeyanlar bireyin gizli mesajlar aldığı gibi yanlış inanışlara sahip olmasıdır.
Psikolojik rahatsızlıklar – Şizofreni
Psikolojik hastalıklar arasında bu grupta ilk akla gelenlerden birisi şizofrenidir. Toplumun
yüzde birinde görülür. Aktif olduğu dönemde halüsinasyon hezeyanlar görülür. Bireyin
kafası karışık, konuşmaları düzensiz, mantıklı düşünme kabiliyetini kaybetmiş olabilir.
Hayattan zevk alma, yeni planlar ortaya koyma, duygularını ifade etme gibi alanlarda ki
becerileri kaybedebilir. Bir aydan kısa süre devam eden ve madde kullanımına bağlı olarak
gelişen psikozlarda bu psikolojik hastalıklar grubunda incelenir.
Şizofreni risk faktörleri.
Genetik ve yoğun stres gibi çevresel etkenler.
Şizofreni tedavi.
İlaç, psikoterapi, stresle baş etme yöntemleri öğrenme, psikoeğitim, destek programları.
Folie a deux durumu için iki kişinin çılgınlığı da denir. Psikoz sahibi kişiler gördükleri hayaller
yada komplo teorileri sıklıkla yakınları ile paylaşırlar. Nadiren yakınlarıda bu hayelleri doğru
olarak kabul ederler.
Şizoaffektif denen durumunda ise hastalar hem şizofreni hem de duygudurum
bozukluklarına bağlı semptomlar gösterir. Örneğin bireyin hem halüsinasyonlar görür, hem
de depresiftir.
7) Psikolojik hastalıklar – Kişilik Bozuklukları
Kişilik nedir?
Bireyi diğerlerinden ayıran kalıcı davranışsal ve ruhsal özelliklerdir.
Kişilikle alakalı psikolojik hastalıklar ne demektir?
Kişilikle ilgili psikolojik hastalıklarda birey bir çok alanda içinde bulunduğu kültüre ters düşen, uyumsuz
davranış, biliş ve içsel tecrübeler gösterir. Bu tip psikolojik hastalıklar ergenlik ve gençlik döneminde görülmeye başlar.
Kişilik hastalıklarına sahip bireylerin yaşadığı topluma adapte olmasını güçtür.
Farklı kişilik özelliklerine, karakteristik davranışlara, düşüncelere ve iç yaşantı örüntüsüne
sahiptirler. Bu karakteristikler kendisini çok farklı toplumsal durumlarda gösterir.
Kişilik bozuklukların oluşma nedenleri.
Başlıca nedenler çocuklukta yetiştirme tarzı ve geçirilen travmatik olaylar gelir.
Görülme sıklığı.
Sınırda kişilik bozukluğu ve bağımlı kişilik gibi psikolojik hastalıklar genelde kadınlarda görülür. Paranoid kişilik bozukluğu ve narsistik kişilik bozukluğu daha çok erkeklerde görülür.
- Tuhaf davranışlar
- Paranoid kişilik bozukluğu
- Şizoid kişilik bozukluğu
- Narsistik kişilik bozuklu
- Şizotipal kişilik bozukluğu
- Dramatik, duygusal ve düzensiz davranış
- Antisosyal kişilik bozukluğu
- Sınırda kişilik bozukluğu
- Histrionik kişilik bozukluğu
- Narsistik kişilik bozukluğu
- Endişeli veya korkulu kişilik bozukluğu
- Çekingen kişilik bozukluğu
- Bağımlı kişilik bozukluğu
- Obsesif kompülsif kişilik bozukluğu
8) Çocuklarda ruhsal bozukluklar
Tanısı bebeklikte, çocuklukta yada ergenlikte konulan psikolojik hastalıklardır.
Gelişim bozuklukları ve öğrenme bozuklukları gibi psikolojik hastalıkların semptomlarının bazıları yetişkinlikte de devam eder.
Çocuklarda ruhsal bozukluklar listesi
Otizm Spektrum Bozuklukları
Asperger
Otistik Bozukluk
Rett Sendromu
Bağlanma Bozuklukları
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu – DEHB
Davranış Bozukluğu
Özgül Öğrenme Güçlükleri
Yazılı Anlatım Bozukluğu
Yıkıcı Duygu Durum Bozukluğu
Enkoprezis İrade dışı kaka tutamama
İdrarını tutamama
Etkileyici Dil Bozukluğu
Diskalkuli (Matematik Bozukluğu)
Karşıt Olma – Karşı Gelme Bozukluğu
Dürtü Kontrol Bozuklukları
Okuma Bozukluğu
Ruminasyon Bozukluğu (çocuklarda geviş getirme)
Seçici Konuşmamazlık (Mutizm)
Ayrılık Kaygısı Bozukluğu
Sosyal (Pragmatik) İletişim Bozukluğu
Basmakalıp Hareket Bozukluğu
Kekemelik
Tourette Bozukluğu
Geçici Tik Bozukluğu
Zeka geriliği
9) Psikolojik hastalıklar – Nörobilişsel bozukluklar
Nörobilişsel psikolojik hastalıklar.
Beynin yapısında ya da fonksiyonlarında oluşan bozukluklardan kaynaklanır.
Nörobilişsel psikolojik hastalıklar hafıza, problem çözme ve algı gibi bilişsel kabiliyetlerle ilgilidirler. Deliryum, hafif bilişsel bozukluk ve demans bireyin daha önceden sahip olduğu bilişsel kabiliyetlerde azalma olduğu anlamına gelir. Nörobilişsel psikolojik hastalıkların ortaya çıkma nedenleri. Alzheimer, Parkinson, travmatik beyin hasarı, enfeksiyonlar, alkolü kötüye kullanma, serebrovasküler hastalıklar.
- Psikolojik rahatsızlıklar – Alzheimer
Eskiden bireyin güçlük duymadan yaptığı bir çok şeyde zorlanmasına sebep olur.
Her unutkanlık yaşayan hasta Alzheimer değildir.
Hastalar bu kayıplarından ötürü kaybolabilir, kişilik ve davranış farklılıkları gösterebilirler.
Başlangıçta hafif belirtiler göstererek ileri aşamalarına gelindiğinde hastaya bakım gerekebilir.
- Psikolojik rahatsızlıklar -Parkinson
- 1. Vücut hareketlerinin koordinebir şekilde yapılmasında önemli görevi olan dopamin hormonu üreten hücrelerin kaybı ile ortaya çıkar. Hastalığın oluşmasında genetik yatkınlık önemli rol oynar.
- 2. Parkinson tedavisi.İlaç tedavisi, Vitamin desteği, Fizyoterapi, Psikoterapi
- 3. Parkinson’da görülen belirtiler
- İlk görülen ve en çok bilinen bulgusu titreme ve yavaş hareket etmektir.
- Anımsama, karar verme, kelime bulma, matematiksel işlemler yapma, yeni bilgileri edinmede güçlük.
- Koku duyusunda azalma
- El yazısında küçülme
- Kabızlık
- Baş dönmesi ve bayılma
- Düşük tonlarla konuşma
- Öne eğilerek kamburlaşmak
- Boş gözlerle bakmak
- Kollarda ve bacaklarda sertlik
- Bir çok kronik hastalıkta olduğu gibi Parkinson hastaları arasında depresyon gibi psikolojik hastalıklar sıklıkla görülebilir.
- Parkinson hastalarında aşırı sinirlilik gibi davranışsal problemler görülebilir.
10) Psikolojik hastalıklar – Madde bağımlılığı
Madde bağımlılığı yada Madde kullanım bozukluğu da denir.
Madde bağımlılığı nedir?
Bir maddenin kişinin kendisine yada başkalarına zarar verecek miktarda yada metotlarla alınmasına madde kullanım bozukluğu denir.
Bağımlılık yapan maddeler nelerdir?
Uyuşturucu ve alkolün yanı sıra yatıştırıcılar, uyku hapları gibi psikiyatrik ilaçlarda yer alır. Örneğin; amfetaminler, barbitüratlar, benzodiazepinler.
Bu maddelerin aşırı tüketilmesi yada kullanılmaması durumunda verilen tepkiler. Hayal görme, hafıza, cinsel yada uyku bozuklukları gibi fiziksel bulgular görülebilir. Madde etkisi altında anti-sosyal davranışlar ve uzun süreli kişilik değişiklikleri görülebilir. Madde bağımlılıklarından sadece bireyler değil toplumda bir çok yönden olumsuz etkilenir. Zararları ekonomide, artan suç oranlarında görülür. Türkiye’de uyuşturucu madde bağımlılıklarından birine sahip olma oranı yüzde 3’tür. Bu orana alkol ve sigara dahil değildir.
Madde bağımlılığı risk altındaki gruplar. Göçmenler, mülteciler, işsizler, tutuklular, sokakçocukları ve müzisyenler.
Madde bağımlılıkları – Nedenleri
Uyuşturucuya başlamada biyolojik genetik nedenler kadar çevrenin de etkisi görülür. Merak, arkadaş etkisi en çok dile getirilen nedenlerdir. İnsanların çoğu neden bazılarının madde bağımlısı haline geldiğini anlamakta güçlük çeker. Bağımlılığı olan bireyleri ahlaksızlıkla yada zayıf irade sahibi olmakla suçlarlar. Oysaki beyin yapısında değişiklikler yapan maddelerden kurtulmak için güçlü bir irade çoğu kez yeterli olmaz.
Madde bağımlılıkları – Tedavisi
Ne yazik ki genellikle madde bağımlılığı başladıktan sonra onun kötü etkilerini ortadan kaldırmak için kullanılır terapi yöntemleri. Oysaki amaç madde bağımlılığını engellemek olmalıdır. Madde bağımlılarında tedavi olanların oranı oldukça düşüktür. Madde bağımlılığı ile baş etmek için bir çok terapi metodu kullanılır. En başarılı sonucu almak için ilaç terapisinin yanında psikoterapi de önerilir. Hastalar sıklıkla madde bağımlılığını bıraktıktan sonra geri dönüş yaparlar. Bu nedenle tedavinin tekrarlanabilir. Hastanın ihtiyaçlarına göre tedavi değiştirilebilir yada alternatif tedavilerin uygulanması gerekebilir.
Psikolojik hastalıklar tanısı nasıl konur?
Psikolojik hastalıklara tanı koymak, fiziksel hastalıklara tanı koymaktan daha zordur.
Hekimlerin teşhis koymalarına yardımcı olan rötgen, kan tahlili gibi bir çok yardımcı bulunur. Psikolojik hastalıkların teşhisinde de nöropsikiyatri alanında gelişmeler oldu. Fakat bu alanda ki gelişmeler yetersizdir.
Peki psikiyatrist, klinik psikolog ve psikoterapistler göremedikleri psikolojik hastalıkların teşhisini nasıl koyarlar?
Psikolojik hastalıkların teşhisinde tıp modeli kullanılır. Fiziksel hastalıkların tanımı gibi yapılır.
Hastanın şikayetleri dinlenerek, hastalık belirtilerine göre uygun teşhis tanısı konur.
- Görüşme.İlk aşamada hastaların şikayetleri konusunda yaptıkları sözlü ifade
- psikolojik tanı konulmasında esas teşkil eder.
- Teşhis mülâkatları.Ruh sağlığı hizmetleri veren uzmanların kullanması için
- hazırlanan standart soruları kapsar. Danışanın yaşadığı sıkıntılar ve bu problemlerin
- neden olduğu psikososyal sonuçları rapor ederler.
- Psikometrik testler.Bu testlerde hastalardan sorulara cevap vermeleri yada
- bilgisayar destekli bazı işlemleri yerine getirmeleri istenebilir.
Psikolojik hastalıkların neden olduğu şikayetler
Zihinsel. Tekrarlayan rahatsız edici düşünceler gibi
Davranışsal. Agresif olmak gibi
Algısal. Başkalarının göremediği şeyleri görmek gibi
Fiziksel. Yorgunluk ve ağrılar gibi
Psikolojik hastalıkların belirtileri birbirine benzer. Teşhis konulurken ayırt edilmesi güç olabilir.
Psikolojik hastalıkların tanısı için gerekli olan semptomlar ayrıntılı ve açık bir şekilde değişik gözlemcilerin farklı yorumlamalarına mahal vermeyecek şekilde yapılmalıdır. Psikolojik hastalıkları tanı teşhis kitapları. Psikolojik hastalıkların teşhisinde yaygın olarak iki tanı teşhis kitabı kullanılır. Biri Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından hazırlanan DSM, diğeri Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan ICD’dir. DSM kitaplarının yıllar içinde yeni basımlarını resimde görerek giderek daha fazla hastalık tanımı yapıldığını görebiliriz.
Psikolojik hastalıklar teşhis edilirken uzmanlar aldatılabilir mi?
Psikolojik hastalıklara tanı konulması sırasında ruh sağlığı uzmanları kolaylıkla aldatılabilirler.
Örnek
David Rosenhan bunu kanıtlamak için hasta olmayan anlaşmalı bireyleri Amerika’da farklı
kliniklere gönderdi. Sesler duyduklarını söyleyen tüm sahte hastalar kliniklere hasta olarak
derhal kabul edildiler. Kliniğe alındıktan sonra sürekli normal davranışlar sergilemelerine
rağmen hasta olmadıklarına uzmanları ikna edemediler. Zira damgalanan sahte hastaların
yaptığı her davranış hastalıklarının bir belirtisi olarak görüldü. Klinikteki gerçek hastalardan
bazıları ise onların psikolojik hastalıklara sahip olmalarından şüphe duydular (Rosenhan,
1973).
Bu utandırıcı sonuçların yayınlanmasından sonra bir klinik Rosenhan’dan kendilerine sahte
hastalar göndermesini, muhakkak doğru teşhiste bulunacaklarını iddia ettiler. İlerleyen
günlerde klinik 195 hasta arasından 48 sahte hasta tespit ettiklerini açıkladı. Oysaki
Rosenhan hiç sahte hasta yollamamıştı.
Psikolojik hastalıklara teşhis ne gibi sakıncaları beraberinde getirebilir?
Psikolojik hastalıklara tanı konulmasına yardımcı olan gereçler hızla gelişiyor. Bu alanda bir çok psikometrik gereçler geliştiriliyor.
Fakat psikolojik hastalıklara tanı konulmasının bazı sakıncalarıda olabilir.
Kişilerin yaşadığı yakınmaların, psikolojik hastalık olarak nitelenmesi kişinin toplumda damgalanması anlamına gelebilir. Bu durum kişinin sağlığına daha da olumsuz yönde etki eder.
Birey toplumda izole edilebilir ve problemlerinin üstesinden gelmelerinde daha olumlu etki edebilecek olan sosyal destekten mahrum kalabilirler.
Tanı sonrasında bireyin çevresi bu psikolojik hastalığı bireyin kişiliğinin yegane özelliği imiş gibi görebilir.
Bireye psikolojik hastalık teşhisi koymak kendilerine özgü sıfatlarını görmezden gelmek anlamına gelir.
Normal olan günlük problemler psikolojik hastalıklara dönüştürebilir. Örneğin; kendisini mutsuz olarak nitelendiren birey kolayca depresyon tanısı alabilir. Mutsuzlukla baş etmek, depresyonun üstesinden gelmekten daha kolaydır.
Çok basit problemlerde psikolojik hastalıklar teşhisi alabilir. Örneğin kafein nedeniyle yaşanan uyku problemleri.
Kimi eleştirmenler psikolojik hastalıklara yapılan tanılarının gözden geçirilmesini istemektedirler. Hastalık tanımlarını yapan manuellerin içeriklerine gelen eleştirilerle defalarca yenilendiler. Kimi psikolojik hastalıklar zamanla psikolojik rahatsızlık olmaktan çıktı. Örneğin; homoseksüellik 1952 yılına kadar APA tarafından hastalık olarak görülürken, bu tarihten sonra psikolojik tanı kitabından çıkarıldı. (Kaynak:umutevim)
Yayınlanma: 30.11.2024 13:31
Son Güncelleme: 30.11.2024 13:31

Bunları da sevebilirsiniz...

Tükenmişlik çok uzun süre fiziksel, duygusal ve ruhsal bitkinlik halini ifade etmektedir. Daha çok işle ilgili olsa da farklı konularda da kendisini gösterebilir ve sağlığı olumsuz etkileyebilir. Uzun süreli stres hissettiğinizde tükenmişlik ortaya çıkabilmekle birlikte, bu durum herkesin başına hayatının bir dönemde gelebilmektedir.Stresten kaynaklı olsa da tükenmişlik stres ile aynı anlamı taşımamaktadır. Tükenmişlik daha çok bir süre birikmiş olan stresin bir sonucu olarak deneyimlenir. Tükenmişliği bu nedenle stresin daha büyüğü ve var olmak için strese ihtiyaç duyan bir durum olarak düşünebilirsiniz. Stres geçicidir, stres faktörü ortadan kalktığında veya durumla baş edildiğinde problem ortadan kalkar. Tükenmişlik ise daha uzun süreli olabilir, stres sona erse de devam edebilir. Tükenmişlik üretkenliğinizi engeller, umutsuzluğa neden olur. Duygusal olarak daha tükenmiş olup neşe veya tatmin duygusunu deneyimleyemezsiniz. Ancak stres daha çok kaygı ve sinirlilik duyguları ile deneyimlenmektedir. Fiziksel olarak da etkileri farklı olabilmektedir. Stres daha çok kas ağrısı, baş ağrısı ve sindirim sorunlarına neden olabilirken tükenmişlik kronik yorgunluk, bağışıklık sisteminde zayıflama veya kardiyovasküler hastalık gibi problemlerle karşılaşmaya neden olmaktadır.Tükenmişlik Sendromunun Belirtileri Nelerdir?Tükenmişlik sendromu zamanla ve aşama aşama ilerleyen bir süreçtir. Tükenmişlik sendromunun belirtileri stres, depresyon veya kaygı ile karıştırılabileceğinden fark edilmeyebilir ve ele alınamayabilir. Belirtileri tanımak için aşağıdaki kriterler size yardımcı olabilir:Fiziksel Belirtiler:Çoğu zaman yorgun veya bitkin hissetmekTekrarlayan uykusuzluk ve uyku bozukluklarıSık sık baş ağrısıKas veya eklem ağrısıMide bulantısı veya iştahsızlık gibi sorunlarBağışıklık sisteminin zayıflaması nedeniyle sık sık hastalanmaYüksek tansiyonNefes alma sorunlarıDuygusal Belirtiler:Çaresiz, sıkışmış hissetmekKendinden şüphe duyma, başarısız veya değersiz hissetmeDünyada kopuk ve yalnız hissetmekBunalmış hissetmekMotivasyon eksikliği hissetmek, alaycı/olumsuz bir bakış açısına sahip olmakTatmin ve başarı duygusunun eksikliğiİlgi ve zevk kaybıSürekli korku, endişe ve kaygı duygularıDavranışsal Belirtileri:Erteleme ve bir şeyleri tamamlamanın daha uzun sürmesiKonsantrasyon zorluğuİnsanlardan, sorumluluklardan vb. uzaklaşmak ve izole olmakBaşa çıkmak için yiyeceğe, maddeye veya alkole bağımlı olmakSinirli ve çabuk sinirlenen, patlamaya meyilli ve hayal kırıklıklarını başkalarından çıkaranArtan geç kalma, işe geç kalma ve/veya daha yüksek devamsızlıkTükenmişlik Sendromunun Aşamaları:Tükenmişlik sendromu birden ortaya çıkmamakta, yavaş yavaş ilerlemektedir. İki psikolog Freudenberger ve Gail North başlangıçta tükenmişliğin gelişimini 12 aşamalı bir modelde özetlemiş olsalar da basitleştirilmiş 5 aşamalı bir model artık günümüzde araştırmalarda yaygın olarak karşımıza çıkmaktadır:Balayı Evresi: Yeni bir işe, göreve veya role başlarken yüksek enerji ve coşku hissedebilirsiniz. Bu aşamada iyimser olmak daha kolaydır. İşe olan bağlılık, heyecan ve kendinizi kanıtlama isteği bazen daha fazla sorumluluk üstlenmeye ve daha fazla çalışmaya yol açabilir. Uykusuzluk, stres önemsiz görünebilir.Stresin Başlangıcı: Balayı aşaması azaldıkça bazı günler daha zorlu gelmeye başlar. İş hala ödüllendirici gelir ancak stres kendini göstermeye başlar. İyimserliğinizin üretkenliğinizin azaldığını fark edebilirsiniz. Bununla birlikte yorgunluk, sinirlilik, kaygı , odaklanmayı daha kolay kaybetme, iştahta değişiklikler, uyku sorunları ve baş ağrısı gibi hoş olmayan stres semptomlarını da fark edebilirsiniz . Bazı stresler sizi motive etmek ve harekete geçirmek için iyi olsa da, yönetmek için negatif başa çıkma stratejilerine başvuruyorsanız ve kendi ihtiyaçlarınızı ihmal etmeye başlarsanız, bu aşama bir sonrakine yol açabilir.Kronik Stres: Stres kalıcı hale gelir. Küçük şeylere öfkelenebilir, sürekli yorgun hissedebilir ve daha sık hastalanabilirsiniz. Kronik stres, ilgisizlik, kızgınlık, alaycılık ve güçsüzlük duygularına yol açabilir. Sosyal ilişkilerden uzaklaşabilirsiniz. Sorunu inkar edebilir ve tükenmişliğe doğru ilerleme görülebilir.Tükenmişlik: Tükenmişlik belirtileri kritik hale geldiğinde bu gerçekleşir. İş ve yaşam sorumlulukları ile başa çıkmak ve içinde bulunduğunuz koşullardan bir çıkış yolu bulmak daha zordur. Fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak bitkinlik hissedebilirsiniz. Hayata veya işe karşı giderek daha fazla karamsar olabilirsiniz. Boşluk hissi, kendinden şüphe etme ve başkalarından izole olma isteği artabilir. Fiziksel belirtileriniz de yoğunlaşabilir veya artabilir. Çevrenizdeki insanlar davranışlarınızda değişiklikler fark edebilir. Bu aşamada gerekli değişiklikleri yapmazsanız, belirtiler devam ettikçe iyileşmeniz daha da zor olabilir.Alışkanlık Halindeki Tükenmişlik: Tedavi edilmezse tükenmişlik belirtileri hayatınıza yerleşebilir. Kronik üzüntü veya depresyon gibi önemli ve devam eden zihinsel, fiziksel ve duygusal sorunlar yaşarsınız. Yaşadığınız kronik zihinsel ve fiziksel yorgunluk, çalışmayı ve kendinizi toparlamayı bırakmanıza neden olabilir. Bir uzmandan destek alma ihtiyacı meydana gelebilir.Tükenmişliğin Nedenleri Nelerdir?Olumsuz duygu, düşünceler ve davranışlar stresin şiddetlenmesine neden olabilir ve bu da tükenmişliğe yol açabilir. Olumsuz içsel konuşma, gerçek dışı beklentiler ve mükemmeliyetçilik, sürekli bir baskı hissi yaratarak ve öz saygıyı zayıflatarak tükenmişliğe katkıda bulunabilir.Yalnızlık ve sosyal bağlantı eksikliği umutsuzluğa ve yorgunluğa neden olabilir. Duygusal destek sunabilen aile üyelerinden, arkadaşlardan uzak kalmak tükenmişliğin tetiklenmesine ve sürmesine neden olabilir. Güçlü bir destek sistemi ise tükenmişliğe karşı koruyucu bir rol oynamada önemlidir. Yanı sıra gergin ilişkiler de tükenmişliğe katkıda bulunabilir.Diğerlerinin ihtiyaçlarını düşünürken kendi ihtiyaçlarını göz ardı etmek bir süre sonra yorgunluğa ve zamanla tükenmişliğe yol açabilir.İş yerinde mutsuz hissetmek kronik strese yol açabilmektedir. Aynı zamanda amaç eksikliği yaşamak, desteklenmediği ve değer görmediği düşüncesine sahip olmak tükenmişliğe neden olabilir.Sevdiğiniz birinin ardından üzüntü yaşamanız normaldir. Yas sürecinin depresyon, kendini suçlama veya kronik strese dönüşmesi duygusal ve fiziksel olarak yorucu olabilir ve tükenmişliğe katkıda bulunabilir.Kronik bir hastalıkla mücadele etmek umutsuz ve stresli hissetmeye yol açabilir. Bu sebeple kişinin tükenmişlik sendromuna yakalanma ihtimali vardır.Tükenmişlik Sendromu İle Mücadele EtmekTükenmişlikle mücadele etmek için şu yöntemleri deneyebilirsiniz:Kendinize zaman ayırın, egzersiz, meditasyon, doğada yürüyüşe çıkmak gibi aktivitelere yönelebilirsiniz.Sınırlarınızı belirleyerek üstesinden gelemeyeceğiniz görevleri başkasına devredin veya hayır diyebilin. Gerçekçi hedefler belirlemek ve iş yükünüzü önceliklendirmek önemlidir.Biri ile nasıl hissettiğinizi konuşmak bazen iyi gelebilir. Bu nedenle sevdiklerinizle iletişim halinde olun.Yeterince uyumak, dengeli beslenmek, alkol ve kafeini sınırlamak gibi sağlıklı alışkanlıklar kazanmak ktükenmişliği önlemenize yardımcı olabilir.Tükenmişlik sendromu ile baş etmek için terapi desteği almak yardımcı olabilir. Psikolog ile sorunlarınızı konuşabilir ve üzerinde çalışabilirsiniz. Yazıyı Oku
Uzman: Pelin KABARYayınlanma: 03.03.2025

Sıkça partneriniz tarafından aşağılandığınızı hissediyor musunuz? Peki ya desteklenmediğinizi, değersizleştirildiğinizi hissediyor musunuz? Uyarı işaretlerini fark edip toksik ilişki içinde olup olmadığınızı anlamaya ne dersiniz? Duygusal, zihinsel ya da fiziksel olarak kendinizi koruyabilmek, toksik ilişkiyi fark edebilmek için gelin önce “toksik ilişki”nin ne olduğuna bakalım.Toksik ilişki, güven hissedemediğiniz, sıkışmışlık, ilişkinin istikrarsızlığı sebebi ile bunalmışlık hissettiğiniz bir ilişki türüdür. İlk kez 1996 yılında Lillian Glass tarafından “Toxic People” kitabında kullanılan bu kelime günümüzde de karşımıza çıkmaya devam etmektedir. Sağlıklı bir ilişki yaşayabilmek için bu kavramı anlayabilmek önem taşımaktadır. Toksik ilişkinin özellikleri içerisinde genellikle şunlar yer alır:Sıklıkla değersizlik hissine rastlanabilir. İlişkide aldığınızdan daha fazla veren kişi olmak değersiz hissetmenize yol açabilir.Sıkça eleştirildiğinizi ve suçlandığınızı fark edebilirsiniz. Karşı tarafın hatası olduğunu düşünürken okların tarafınıza çevrildiğini ve suçlandığınızı görebilirsiniz.Güvensizlik hissi yaşayabilirsiniz.Karşı tarafı mutlu etmek için çabalasanız da mutlu edemediğinizi görebilirsiniz.İletişim sorunları sıklıkla yaşanabilir ve çiftler birbirini sıkça yanlış anlayabilir. Sürekli kavga çıkacağı ile ilgili tetikte hissedebilirsiniz ve kaçmak için çaba gösterirsiniz.Saygısızlık görebilir ve ihtiyaçlarınızın karşılanmadığını fark edebilirsiniz.Özgüveninizin zamanla zedelendiğini hissedebilirsiniz.Toksik İlişkiler Sadece Romantik İlişki ile Mi Sınırlıdır?Toksik ilişkiden bahsedildiğinde aklınıza öncelikle romantik ilişkiler gelebilir. Ancak toksik ilişki arkadaşlıklar, aile ilişkileri ya da iş ilişkileri gibi pek çok ilişkide kendisini gösterebilir. Örneğin toksik bir arkadaş sürekli sizi aşağılayabilir, sizi kendi çıkarları için kullanabilir. Aile üyelerinden birisi sizi manipüle edebilir. İster partnerinizle, ister aile üyenizle, ister arkadaşınızla ya da meslektaşınızla olsun, toksik bir ilişkiyi tespit etmek olumsuz etkileri ile baş edebilmek için oldukça önemlidir.Toksik Bir İlişki İçinde Olabilir Misiniz?Toksik bir ilişkide olup olmadığınızı anlamak için öz değerlendirme yapmanız ve duygularınızı fark etmeniz gerekmektedir. Örneğin iletişim sonrası bitkin, aşağılanmış hissedip hissetmediğinizi takip edebilirsiniz. Gerçek kendinizi ortaya ne kadar koyabildiğinizi düşünebilirsiniz. Bir şeylerin ters gittiğini düşünüyorsanız “Bu ilişkide saygı görüyor muyum, duygularımı ne kadar ifade ediyorum ve duygularımı ve düşüncelerimi ilişkimde bastırmalıymışım gibi düşünüyor muyum?” sorularına cevap aramak da size yardımcı olabilir.Zehirli ve Sağlıklı Bir İlişkiyi Birbirinden Nasıl Ayırt Edebiliriz?Bir ilişkinin toksik mi sağlıklı mı olup olmadığını ayırt ederken ilişkide hangi davranışların sık sergilendiğini inceleyebilirsiniz. Sağlıklı bir ilişkide özgürlük, aidiyet hissetme, özerklik, sınırlara saygı, birbirinin ve kendinin ihtiyacını gözetme gibi konularda özen gösterilmesi gerekir. Ancak toksik bir ilişkide bunlar eksiktir. Bu konuların yanı sıra toksik bir ilişki ile sağlıklı bir ilişkiyi ayırt etmenize yardımcı olan diğer ipuçları şunlar olabilir:Toksik bir ilişkide güvensiz hissederken sağlıklı bir ilişkide güven hissedersiniz.Toksik bir ilişkide kıskançlık sıklıkla görülürken sağlıklı bir ilişkide sevgi dolu hissedersiniz.Toksik bir ilişkide bencillikle sıklıkla karşılaşırken sağlıklı bir ilişkide ihtiyaçların karşılandığını hissedersiniz.Toksik bir ilişkide saygısızlık sıklıkla görülürken sağlıklı bir ilişkide saygı vardır.Toksik bir ilişki taciz edici iken sağlıklı bir ilişki şefkat doludur.Toksik Bir İlişkinin Olumsuz Etkileri Nelerdir?Toksik ilişkiler hem fiziksel hem ruhsal sağlığımızı olumsuz etkileyebilir. İlişki içinde genellikle mutsuz hissetmeye yol açar. Toksik bir ilişki diğerleriyle ilişkinizi de olumsuz etkleyerek sevdiklerimizden bizi uzaklaştırabilir ve yalnız hissetmenize yol açabilir. Hem yalnızlaşmak hem de toksik bir ilişki yeme sorunlarına, bağışıklık sistemi sorunlarına, iştah problemlerine ve depresif hissetmeye yol açabilir. Daha öfkeli ve mutsuz birine dönüştüğünüzü fark edebilirsiniz. Toksik ilişkinin getirdiği kaygı ve stres ile baş etmek için sağlıksız baş etme yollarının denendiği de gözlemlenmektedir. Zamanla kendinize bakış açınızda negatif değişimler görülebilir ve özgüveniniz ile öz saygınız olumsuz etkilenebilir. Duygusal yeme ile alkol ve madde kullanım bozuklukları bu sağlıksız baş etme yollar arasındadır.Toksik İlişkiler Neden Sürdürülür?Kendinizle olan ilişkiniz sizi toksik ilişkide kalmaya mecbur bırakıyor olabilir. Düşük öz saygı ve öz sevgi toksik ilişkiye bağlılığınızı korumaya neden olabilir. “Ya benim hakkımda dedikleri doğruysa?” ya da “Beni başka kimse sevmez ki!” gibi zihninizden geçen bu düşünceler toksik ilişkiyi sonlandırmaya engel olabilir. Bu kaygı ve korku hissettirici düşünceler ilişkinin devam etmesine neden olabilir. Ebeveynlerimizle olan ilişkimiz veya ebeveynlerimizin birbirleri ile olan ilişkilerinden öğrendiklerimiz de yanlış bir ilişki dinamiği öğrenmemize ve yetişkin bir birey olarak toksik bir ilişkide bulunmamızın sebebi olabilir. Eğer mağdur taraf partneri tarafından tehdide maruz kalıyorsa, ilişkiyi sonlandırdığında fiziksel, maddi gibi açılardan zarar göreceğinden endişe duyuyorsa ilişkiyi sonlandırmaktan kaygı duyabilir.Toksik Bir İlişkideyseniz Ne Yapabilirsiniz?Toksik bir ilişki içinde olduğunuzu düşünüyorsanız öncelikle değişimin mümkün olduğunu unutmayın. Bu konu ile ilgili güvendiğiniz bir kişi ile konuşabilirsiniz. Partnerinizle bu konuyu değerlendirebilir, birlikte değişim için çaba göstermeye karar verdiğinizde çift terapisine başvurabilirsiniz. Yıkıcı tartışmalar yerine yapıcı tartışmalar yapabilir ve duygu ve düşüncelerinizi ifade ederken “ben dili”nden yararlanabilirsiniz. Maalesef her birey değişime açık olmayabilir ve sorunları kabul etmeyebilir. Zihinsel ve bedensel sağlığınıza öncelik vererek kendinizi korumaya hakkınız var ve bunu mümkün olduğunda çatışmaya girmeden sağlıklı sınırlar koyarak ve kendinize güvenerek yapabilirsiniz.Toksik ilişkileri zamanında fark etmek ve ele almak kendinizi koruyabilmeniz için önem taşır. İlişkinizin toksik bir ilişki olup olmadığından emin değilseniz veya baş etmek için desteğe ihtiyacınız varsa bireysel terapi desteği alabilirsiniz. Terapi desteği sayesinde kendinizi daha iyi tanımayabilir, özgüveninizi kazanabilir, sınır koymayı öğrenebilir ve toksik ilişkinin olumsuz etkilerinden kendinizi korumayı başarabilirsiniz.Klinik Psikolog Pelin KABAR Yazıyı Oku
Uzman: Pelin KABARYayınlanma: 17.02.2025
Bir yerinizi incittiğinizde, yaranızı temizleyip bantla sarmaz mısınız? O zaman, duygusal anlamda acı çektiğinizde de aynı şeyi neden yapmayasınız?Öz Şefkat Nedir?" Öz şefkat bir kabul etme şeklidir. Kabul etmek genel olarak deneyimlediğimiz şeyleri (bir düşünceyi ya da duyguyu) ima eder. Öz şefkat doğrudan bunları yaşayan benliğimizi kabul etme anlamına gelir. Acı çekme sürecinde kendimizi kabul etmemizdir.""Şefkat, yüreğin bir başkasının ıstırabına titreyerek yanıt vermesi ve bu ıstırabın hafifletilmesini istemesidir. Istırap çekerken kendimize yardım etmek istediğimizde deneyimlediğimiz duygu ise öz şefkattir."Öz şefkatin 3 anahtar özelliğiKendine iyi davranmakİnsanların ortak halleri olduğunu bilmekFarkındalıkKendine İyi DavranmakKendine iyi davranmak, bireyin kendisine karşı yargılayıcı olmasının tam tersidir. Kişinin kendi kusur ve eksiklerine karşı hoşgörülü olmasını içerir. Kendine iyi davranmak, öz eleştiri yerine kendini anlama ve destekleme yaklaşımını benimsemek demektir.İnsanların Ortak Halleri Olduğunu Bilmek“Deneyimlerimizi başkaları da paylaşır. İnsan deneyimlerinin ortak olduğunu anlamak, kişinin yalnızlık ve tecrit edilmişlik duygusundan kurtulmasını sağlar.”Hayatta başımıza talihsiz bir olay geldiğinde, sıklıkla bu acının yalnızca bizi bulduğunu ve sadece bizim bu kadar derin bir şekilde hissettiğimizi düşünme eğilimindeyiz. Bu durum, diğer insanların da benzer zorluklar yaşadığı gerçeğini göz ardı etmemize neden olabilir. Başkalarının da benzer mücadelelerden geçtiğini bilmek, kendimizi yalnız ve dışlanmış hissetme duygusunun hafiflemesine yardımcı olur.Farkındalık“Acı, algılamayı sınırlar. Bilinçli farkındalık ise ne vakit acı çektiğimizi, ne vakit kendimizi eleştirdiğimizi ve ne vakit kendimizi tecrit ettiğimizi fark etmemizi sağlar ve bize bir çıkış yolu gösterir.”Farkındalık, öz şefkatin temel unsurlarından biridir ve kişinin duygusal deneyimlerini yargılamadan fark etmesini sağlar. Öz şefkatte bilinçli farkındalık, kişinin acı çektiğini, kendine yönelik eleştirilerde bulunduğunu veya kendini yalnız hissettiğini fark etmesine yardımcı olur. Bu farkındalık, bireyin zorlayıcı duygularla yüzleşmesine ve onları kabullenmesine olanak tanır.Öz şefkat pratiği: Bir arkadaşına nasıl davranırsın?❤️🫂Hayatınızda hiç başkalarına gösterdiğiniz anlayışı ve sevgiyi kendinize göstermediğinizi fark ettiniz mi? Çoğu zaman sevdiklerimize karşı yumuşak, destekleyici ve sevgi dolu olabilirken, kendimize daha eleştirel ve sert olabiliyoruz. Bu alıştırma, bu farkı görmenize ve kendinize daha nazik davranmayı öğrenmenize yardımcı olacak.İhtiyacınız olanlar bir kağıt ve kalem 📃✏️1. Başkalarına Nasıl Davrandığınızı DüşününÖnce şunu hayal edin: Çok yakın bir arkadaşınız kötü bir dönemden geçiyor, kendini çok çaresiz hissediyor. Bu durumda ona nasıl davranırsınız?Ona neler söylersiniz?Ses tonunuz nasıl olur?Onu nasıl rahatlatmaya çalışırsınız?Bunları kısa bir şekilde yazın.2. Kendinize Nasıl Davrandığınızı DüşününŞimdi sıra sizde. Siz kötü bir dönemden geçerken, kendinizi başarısız, yalnız ya da üzgün hissettiğinizde, kendinize nasıl davranıyorsunuz?Kendinize neler söylüyorsunuz?İç sesinizin tonu nasıl?Kendinize karşı sert mi yoksa destekleyici misiniz?3. Farkları KeşfedinYazdıklarınızı karşılaştırın. Arkadaşınıza ve kendinize nasıl davrandığınız arasında bir fark var mı? Eğer bir fark görüyorsanız, neden böyle olduğunu düşünün. Kendi kendinize sert davranmanıza neden olan korkular, düşünceler veya alışkanlıklar neler olabilir?4. Kendinize Bir Arkadaş Gibi Davransaydınız…Kendinizi kötü hissettiğinizde, kendinize tıpkı yakın bir arkadaşınıza davrandığınız gibi davransaydınız, hayatınızda ne değişirdi? Bu sizin için nasıl bir fark yaratırdı? Bu düşüncelerinizi de yazın.Belki de bugünden itibaren, zorlandığınızda kendinize şu soruyu sorabilirsiniz:"Şu an bir arkadaşım bu durumda olsaydı, ona nasıl davranırdım?"Sonra aynı nazikliği kendinize göstermeyi deneyin.İlk başta garip gelse de, kendimize daha nazik ve anlayışlı yaklaşmak, zihinsel ve duygusal sağlığımız için büyük bir fark yaratabilir. Öz şefkat, kişinin kendi acısını fark edip ona sevgiyle yaklaşmasını, kendini yargılamaktan çok anlamaya çalışmasını içerir. Kendimize karşı daha şefkatli olduğumuzda, daha güçlü ve dayanıklı hissederiz, zorluklar karşısında daha hızlı toparlanabiliriz. Ancak birçok kişi, kendine şefkat göstermek yerine kendini acımasızca eleştirir, hataları için kendini suçlar ve yaşadığı zorluklar karşısında kendini yalnız hisseder. Oysa, öz şefkat geliştirmek yalnızca bireyin kendisiyle olan ilişkisini değil, genel yaşam kalitesini de olumlu yönde etkileyen bir beceridir. Öz şefkatin en önemli yönlerinden biri, kendimize bir dost gibi yaklaşmayı öğrenmektir. Zor bir dönemden geçerken, bir arkadaşımıza karşı nasıl anlayışlı ve destekleyici oluyorsak, kendimize de aynı şekilde davranmalıyız. Ancak çoğu zaman, kendimizi desteklemek yerine sert eleştirilerle yargılarız. “Neden daha iyi yapamadım?” veya “Herkes başarıyor, ben neden bu kadar zorlanıyorum?” gibi düşünceler zihnimizde yankılanır. Bu tür düşünceler sadece kendimizi daha kötü hissetmemize neden olur. Oysa, zor bir durum yaşadığımızda kendimize nazik ve anlayışlı sözler söylemek, daha sağlıklı bir zihinsel durum geliştirmemize yardımcı olabilir. Öz şefkati günlük hayatımıza dahil etmek için bilinçli farkındalık geliştirmek önemlidir. Kendimizi yargılamadan, yaşadığımız duyguları olduğu gibi kabul etmek ve onlara anlayışla yaklaşmak, öz şefkatin temel taşlarından biridir. Gün içinde kendimizi eleştirdiğimiz anları fark etmek ve bu eleştirileri daha nazik, destekleyici sözlerle değiştirmek iyi bir başlangıç olabilir. Örneğin, zor bir an yaşadığınızda, kendinize içten bir şekilde “Şu an gerçekten zorlanıyorsun ve bu çok normal. Kendine karşı nazik ol” demeyi deneyebilirsiniz. Öz şefkat sadece bireyin kendisi için değil, çevresindeki insanlarla olan ilişkileri için de faydalıdır. Kendine karşı daha anlayışlı olan bireyler, başkalarına karşı da daha empatik ve sabırlı olabilirler. Çünkü kendimize nazik davranmayı öğrendiğimizde, başkalarına da aynı anlayışı gösterebiliriz. Bu da ilişkilerimizde daha fazla samimiyet, bağ ve güven oluşturmamıza yardımcı olur. Unutmayın, kendinize şefkat göstermek bir ayrıcalık değil, bir ihtiyaçtır. Kendinizi yargılamak yerine, kendinize bir dost gibi yaklaşmayı seçin. Çünkü en çok ihtiyacınız olan şey, kendinizle kurduğunuz şefkat dolu bağdır. Öz şefkat geliştirmek zaman alabilir, ancak küçük adımlarla başlamak mümkündür. Bugünden itibaren kendinize şu soruyu sormayı alışkanlık haline getirebilirsiniz: “Şu an bir arkadaşım bu durumda olsaydı, ona nasıl davranırdım?” Sonra aynı nazikliği kendinize göstermeyi deneyin. Kendinize duyduğunuz şefkat arttıkça, hayatın getirdiği zorluklara karşı daha dayanıklı ve huzurlu bir bakış açısı geliştirdiğinizi fark edeceksiniz.Kaynak: Öz Şefkatli Farkındalık - Christopher Germer Yazıyı Oku
Uzman: Bersu DINÇYayınlanma: 16.02.2025