1. Uzman
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. Psikolojik Hastalıklar ve Belirtileri Nelerdir?

Psikolojik Hastalıklar ve Belirtileri Nelerdir?

Sağlıklı insan nasıldır?


Yalnızca fiziksel yada psikolojik hastalıklarımız olmadığında ve sakat değilsek sağlıklı olmayız. Sağlık bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam bir iyilik halidir.

Psikolojik rahatsızlıklar deyince akla en ağır psikolojik hastalıklar gelir çoğu zaman.


Ruhsal bozuklukların bir kısmı şiddet gibi ağır davranışsal sorunlara sebep olur. Yada cinsel açıdan uygunsuz davranışları getirir. Fakat psikolojik hastalıkları olan kişilerin bir çoğu diğer insanlardan çok farklı davranmazlar. Psikolojik hastalıklara fiziksel rahatsızlıklar kadar önem verilmez çoğu zaman. Oysa ki psikolojik rahatsızlıklar oldukça tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

En yaygın psikolojik hastalıklar nelerdir?

250’nin üzerinde tanımlanmış psikolojik rahatsızlık bulunur. Bu sebeple daha rahat anlaşılabilmeleri için farklı kategorilere ayrılırlar. En yaygın görülen psikolojik hastalıklar şunlardır;

Anksiyete. Panik Atak, Agorafobi, Sosyal fobiler, Travma Sonrası Stres

Bozukluğu, Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Duygudurum bozuklukları. Depresyon, Bipolar Bozukluk.

Kişilik bozuklukları

Yeme bozuklukları

Bağımlılıklar

Cinsel problemler

Psikolojik hastalıkların doğurabileceği sonuçlar


Psikolojik rahatsızlıklar intihar yada kaza ile sonuçlanabilir.

Var olan fiziksel hastalıklarınızın şiddetini artırabilir.

Psikolojik hastalıklar bireylerin üretkenliklerini büyük ölçüde azaltabilir.

Aile bireylerinden yalnızca birinde rastlansa bile psikolojik hastalıklar ailenin tümünü etkiler.

Psikolojik hastalıklar listesi

1) Psikolojik hastalıklar – Duygudurum bozuklukları


Duygudurum bozukları yada Mizaç bozuklukları denir. Duygudurum bozuklukları nedir? Hastaların uyarılara karşı geliştirdiği, uzun süreli üzüntü, öfke, tepki, nefret gibi duygusal tepkileri kapsar. Bu tepkilere psikotik semptomlarda eşlik edebilir. Kişi ya depresyonda olduğu gibi aşırı mutsuzluk ve ruhsal çöküntü içinde olur. Yada tam tersi "manik”, "öförik” bir halde kendileri çok iyi hissederler.

Psikolojik rahatsızlıklar – Depresyon

Depresyon belirtileri. Depresif bireylerin uyku ve yeme düzeni gibi günlük rutinleri değişir. Birey kendini daha az mutlu ve umutlu hisseder. Yorgunluk hissi hakimdir. Değersizlik ve pişmanlık duyguları hakim gelir. Psikosomatik ağrılar görülebilir. İntihar ve ölüm düşünceleri sıklıkla yaşanır. Depresyon yas değildir. Yas depresyona sebep olabilir. Fakat yas depresyon değildir.Yas sürecinde üzüntü dalgalar halinde gelip gidebilir. Bireyin kendine olan güveni ve ben değerliyim hissi muhafaza edilir.

Depresyon zayıflık değildir. Çok uzun bir süre güçlü olduğunuzu gösterir.

Depresyon görülme sıklığı.

Her altı kişiden biri ömründe en az bir defa depresyon geçirir.

Bayanlarda, erkeklerden daha sık görülür. Her üç bayandan biri depresyona yakalanır.

Depresyona sebep olan faktörler

Vücuttaki bazı hormonların düzensizliği

Genetik yatkınlık

Kişilik özellikleri. Karamsar olmak, strese yatkın olmak.

Çevresel faktörler. Fakirlik, şiddet görmüş olma

Depresyon tedavisi. İlaçla tedavi, psikoterapi, Elektro terapi, kendi kendine yardım.

Psikolojik rahatsızlıklar – Bipolar Bozukluk

Bipolar bozukluk yerine iki uçlu bozukluk yada manik depresif bozuklukta denir.

Bipolar Bozukluk nedir?

Bireyin ruh halinde değişikliğe, enerji ve fonksiyon kaybına neden olan beyin hastalıklarındandır. Bipolar I, Bipolar II ve Cyclotimik olmak üzere üç alt grubu bulunur. Depresif ve manik olmak üzere iki farklı hastalık dönemi yaşar bipolar hastaları.

Depresif oldukları dönemde insanlardan ve eğlenceli bulunan şeylerden kaçınırlar. Kendilerini daha az mutlu ve özgüvenli hissederler. Genellikle kış aylarında depresif ve yaz aylarında manik olurlar.

Manik oldukları dönemlerde kendilerini oldukça coşkulu ve iyi hissederler. Uyku gereksinimleri azalır, riskli yatırımlar yapabilirler, çok hızlı düşünebilirler ve çok para harcayabilirler.

Cyclotimik. İki kutuplu ruh hali rahatsızlığının daha az yoğunlukla hissedilmesi durumudur.

Bipolar bozuklukta risk grupları.

Hastaların büyük bir çoğunluğunun depresyon geçiren yada bipolar bozukluk yaşayan bir akrabası bulunur. Yüksek stres, uyku hastalıkları, uyuşturucu madde ve alkol kullanımı gibi çevresel faktörlerde etkili olur.

Bipolar bozukluğun tedavisinde sıklıkla ilaç tedavisinin yanında psikoterapi uygulamalarıda kullanılır.

2) Psikolojik hastalıklar – Kaygı bozukluğu

Kaygı bozukluğu yerine anksiyete bozukluğuda denir. Psikolojik hastalıklar arasında kaygı bozuklukları oldukça sık görülür.

Kaygı nedir.

Kaygı strese verilen normal bir reaksiyondur.

Kaygı bütünüyle zararlı mıdır.

Kaygı bir çok durumda aslında bize yardımcıda olur. Örneğin; hiç kaygı duymayan bir öğrenci ders çalışma motivasyonu bulamaz. Kaygı duyduğumuz şeylere karşı önlem alır, kendimizi doğabilecek tehlikelerden koruruz. Ama bazı kişilerde aşırı düzeyde kaygı ve korku yaşanır.

Kaygı bozuklukları nedir?

Aşırı düzeyde görülen kaygı ve korku durumlarıdır.

Kaygı bozukluklarının belirtileri. Endişe ve korkular bir çok farklı fiziksel tepkiyle sonuçlanabilir. Kalp çarpıntısı, aşırı terleme, ağız kuruluğu, sık idrara çıkma, titreme ve kaygılı olunan durumlarda ortaya çıkan panik atak.

Kaygı bozukluklarının görülme nedenleri.

Genetik nedenler ve yetiştirme şekli olabildiği gibi, alkol, kafein ve belirli maddelerin kullanımıyla alakalı olabilir.

Kaygı bozukluklarının tedavisi.

Terapi, ilaç kullanımı, stresle baş etme yöntemleri, kendi kendine yardım.

Psikolojik rahatsızlıklar – Kaygı bozuklukları nelerdir?

  1. Yaygın anksiyete

  2. Bireyin belirli bir korku yada endişe duymadığı, yaygın kronik anksiyetesidir.
  3. Yaygın anksiyete bozukluğu yaşayan hastalar günlerinin büyük bir kısmı endişe
  4. ve korku içinde geçirerek düşük bir yaşam kalitesine sahip olurlar.
  5. Bu psikolojik hastalığı geçiren bireylerde sonuç olarak uyku bozukluğu,
  6. yorgunluk, konsantrasyon bozukluğu, kasların gerginleşmesi ve yorgunluk
  7. görülür.
  8. Panik Bozukluğu
  9. Tekrarlayan fiziksel ve psikolojik ızdırap veren panik ataklar görülür.
  10. Çarpıntı, terleme, titreme, nefes alamama hissi, göğüste ağrı ve baş dönmesi
  11. gibi belirtiler gösterir.
  12. Özgül fobiler
  13. Bireyin belirli nesnelere yada durumlara karşı duyduğu aşırı ve mantıksız
  14. korkulardır. Her ne kadar kişi bunların mantıksız olduğunun farkında olsada bu
  15. duygu ile baş edemezler.
  16. Başlıca özgül fobileri şunlardır; yükseklik korkusu, belirli hayvanlardan korkma,
  17. iğne korkusu.
  18. Sosyal kaygı bozukluğu
  19. Sosyal anksiyete bozukluğu yada sosyal fobide de denir.
  20. Sosyal fobi bireyin başkalarının yapacağı negatif değerlendirmelerden
  21. çekinerek kaygı duymalarıdır.
  22. Birey sosyal ortamlardan kaçınır. Örneğin; topluluk önünde konuşmak, umuma
  23. açık ortamlarda yemek ve tuvaleti kullanmak.
  24. Duygusal ilişki kurabilmek, birine yönelmek, başkaları gözlemlerken çalışmak ve
  25. yeni insanlarla tanışmakta güçlük çekerler.
  26. Ayrılık anksiyetesi
  27. Bireyin yaşına uygun olmayan aşırı düzeyde bağlılık duyulan bireylerden ayrılma korkusu, kaygısı taşıma.

3) Psikolojik hastalıklar – Yeme bozuklukları

Yeme bozuklukları nedir? Yeme alışkanlığıyla ilgili psikolojik

hastalıklar çok ciddi yeme davranışı bozuklukları ve kilo kontrolü

rahatsızlıklarıdır. Yeme bozukluğu olan bireyler yeme ve vücut

ağırlığı konusunda takıntılıdırlar.

  1. Anoreksiya nevroza
  2. Kişinin normal kilonun çok altında (yüzde 15 daha az) olmasına rağmen
  3. kendisini şişman olarak görmesi durumu.
  4. Yiyecekleri aşırı kontrol, aşırı egzersiz yapma, müshil ilaçları kullanma gibi
  5. yöntemlere başvurulur.
  6. Bulgular. Menstrüasyon görmeme, kemiklerde incelme, saç ve tırnaklarda
  7. kırılganlık, aşırı kabızlık, tansiyon düşüklüğü, depresyon …
  8. Bulimiya nervoza
  9. Bulimiya nervoza atağı sırasında birey kısa sürede aşırı derece çok yemek yer.
  10. Daha sonrasında kilo kaybını önlemek için farklı yollara başvurur; kusma, ilaç,
  11. yoğun egzersiz …
  12. Tıkınırcasına yeme bozukluğu
  13. Kısa sürede tıkanırcasına yemek yerler ve sonrasında pişmanlık ve utanç
  14. duyarlar. Bulimia nervroza hastalarında görüldüğü gibi kilo alımını önleyici
  15. davranışlarda bulunmazlar.

Yeme bozuklukları neden kaynaklanır?

Bireyler az yemek yada daha çok yemek isterken kontrolü kaybetmiş olabilir.

Vücutları ile ilgili realist bir algıları yoktur.

Birey çok mükemmeliyetçi olabilir.

Yeme bozuklukları en çok kimlerde görülür?

Genellikle ergenlik ve genç erişkinlik dönemlerinde olan bayanlarda görülen bu tip psikolojik hastalıklar ciddi hayati tehlikelere götürebilirler.

Yeme bozuklukları tedavisi.

Psikolojik tedaviler fizyolojik tedavilere eşlik eder. Yeme bozuklukları ciddi hayati tehlikeler oluşturabilir.

4) Psikolojik hastalıklar – Uyku bozuklukları

Bireyin uyku ritimleri ile ilgili yaşadıkları bozukluklardır. Uyku kalitesinde, zamanında ve

miktarında yaşanan problemlerdir.

Uykuyla ilgili psikolojik hastalıklar da bireyin fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal

fonksiyonlarına ciddi bir şekilde zarar verebilir.

Uyku bozuklukları tedavisi. Rahatlama egzersizleri, psikoterapi ilaçlar, diyet değişikliği, nefes almayı kolaylaştırıcı aparatlar.

İnsomnia

Uykuya dalmada ve uykuda kalmada güçlük.

Narkolepsi

Bir anda uyuya kalma

Uyku apnesi

Uyku apnesi hastaları uyku sırasında nefes güçlükleri yaşarlar.

Gece terörü

Uykuda yürüme

Uykuda idrar kaçırma

Uyku felci

Huzursuz bacak sendromu

5) Psikolojik hastalıklar – Cinsel sorunlar

Cinsellikle ilgili psikolojik hastalıklar fiziksel ve psikolojik temellere dayanabildiği gibi kimi

zaman da neden bulunamaz. Cinsel sorunlar cinsel kimlikle ilgili sapmalar yada cinsel

fonksiyonlarını yerine getirilememesi gibi sorunlardır. Cinsel ilginin toplumun kabul

etmediği alışılmadık nesnelere yönelmesi gibi psikolojik hastalıklar parafili adını alır.

Cinsiyet disforisi


Cinsiyet kimliği disforiside denir. Bireyin fiziksel cinsiyetiyle kendini hissettiği kimliği

arasındaki farklılıktan kaynaklanır. Cinsiyet disforisi yaşamak toplumun bir cinsiyetten

beklediği şekilde davranmamakla aynı şey değildir. Birey yanlış bedende doğduğunu

hisseder.

6) Psikolojik hastalıklar – Psikotik bozukluklar

Psikotik bozukluklar nedir?

Anormal düşünce ve algılara sebep olan ve bireyin gerçeklikle olan bağını koparan psikolojik hastalıklardır.

Psikotik bozuklukların belirtileri.

Bu tür psikolojik hastalıkların başlıca belirtileri hezeyanlar ve halüsinasyonlardır.

Halüsinasyonlar duyma, görme yada hissetme gibi yanlış algılardır.

Hezeyanlar bireyin gizli mesajlar aldığı gibi yanlış inanışlara sahip olmasıdır.

Psikolojik rahatsızlıklar – Şizofreni

Psikolojik hastalıklar arasında bu grupta ilk akla gelenlerden birisi şizofrenidir. Toplumun

yüzde birinde görülür. Aktif olduğu dönemde halüsinasyon hezeyanlar görülür. Bireyin

kafası karışık, konuşmaları düzensiz, mantıklı düşünme kabiliyetini kaybetmiş olabilir.

Hayattan zevk alma, yeni planlar ortaya koyma, duygularını ifade etme gibi alanlarda ki

becerileri kaybedebilir. Bir aydan kısa süre devam eden ve madde kullanımına bağlı olarak

gelişen psikozlarda bu psikolojik hastalıklar grubunda incelenir.

Şizofreni risk faktörleri.

Genetik ve yoğun stres gibi çevresel etkenler.

Şizofreni tedavi.

İlaç, psikoterapi, stresle baş etme yöntemleri öğrenme, psikoeğitim, destek programları.

Folie a deux durumu için iki kişinin çılgınlığı da denir. Psikoz sahibi kişiler gördükleri hayaller

yada komplo teorileri sıklıkla yakınları ile paylaşırlar. Nadiren yakınlarıda bu hayelleri doğru

olarak kabul ederler.

Şizoaffektif denen durumunda ise hastalar hem şizofreni hem de duygudurum

bozukluklarına bağlı semptomlar gösterir. Örneğin bireyin hem halüsinasyonlar görür, hem

de depresiftir.

7) Psikolojik hastalıklar – Kişilik Bozuklukları

Kişilik nedir?

Bireyi diğerlerinden ayıran kalıcı davranışsal ve ruhsal özelliklerdir.

Kişilikle alakalı psikolojik hastalıklar ne demektir?

Kişilikle ilgili psikolojik hastalıklarda birey bir çok alanda içinde bulunduğu kültüre ters düşen, uyumsuz

davranış, biliş ve içsel tecrübeler gösterir. Bu tip psikolojik hastalıklar ergenlik ve gençlik döneminde görülmeye başlar.

Kişilik hastalıklarına sahip bireylerin yaşadığı topluma adapte olmasını güçtür.

Farklı kişilik özelliklerine, karakteristik davranışlara, düşüncelere ve iç yaşantı örüntüsüne

sahiptirler. Bu karakteristikler kendisini çok farklı toplumsal durumlarda gösterir.

Kişilik bozuklukların oluşma nedenleri.

Başlıca nedenler çocuklukta yetiştirme tarzı ve geçirilen travmatik olaylar gelir.

Görülme sıklığı.

Sınırda kişilik bozukluğu ve bağımlı kişilik gibi psikolojik hastalıklar genelde kadınlarda görülür. Paranoid kişilik bozukluğu ve narsistik kişilik bozukluğu daha çok erkeklerde görülür.

  1. Tuhaf davranışlar
  2. Paranoid kişilik bozukluğu
  3. Şizoid kişilik bozukluğu
  4. Narsistik kişilik bozuklu
  5. Şizotipal kişilik bozukluğu
  6. Dramatik, duygusal ve düzensiz davranış
  7. Antisosyal kişilik bozukluğu
  8. Sınırda kişilik bozukluğu
  9. Histrionik kişilik bozukluğu
  10. Narsistik kişilik bozukluğu
  11. Endişeli veya korkulu kişilik bozukluğu
  12. Çekingen kişilik bozukluğu
  13. Bağımlı kişilik bozukluğu
  14. Obsesif kompülsif kişilik bozukluğu

8) Çocuklarda ruhsal bozukluklar

Tanısı bebeklikte, çocuklukta yada ergenlikte konulan psikolojik hastalıklardır.

Gelişim bozuklukları ve öğrenme bozuklukları gibi psikolojik hastalıkların semptomlarının bazıları yetişkinlikte de devam eder.

Çocuklarda ruhsal bozukluklar listesi

Otizm Spektrum Bozuklukları

Asperger

Otistik Bozukluk

Rett Sendromu

Bağlanma Bozuklukları

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu – DEHB

Davranış Bozukluğu

Özgül Öğrenme Güçlükleri

Yazılı Anlatım Bozukluğu

Yıkıcı Duygu Durum Bozukluğu

Enkoprezis İrade dışı kaka tutamama

İdrarını tutamama

Etkileyici Dil Bozukluğu

Diskalkuli (Matematik Bozukluğu)

Karşıt Olma – Karşı Gelme Bozukluğu

Dürtü Kontrol Bozuklukları

Okuma Bozukluğu

Ruminasyon Bozukluğu (çocuklarda geviş getirme)

Seçici Konuşmamazlık (Mutizm)

Ayrılık Kaygısı Bozukluğu

Sosyal (Pragmatik) İletişim Bozukluğu

Basmakalıp Hareket Bozukluğu

Kekemelik

Tourette Bozukluğu

Geçici Tik Bozukluğu

Zeka geriliği

9) Psikolojik hastalıklar – Nörobilişsel bozukluklar

Nörobilişsel psikolojik hastalıklar.

Beynin yapısında ya da fonksiyonlarında oluşan bozukluklardan kaynaklanır.

Nörobilişsel psikolojik hastalıklar hafıza, problem çözme ve algı gibi bilişsel kabiliyetlerle ilgilidirler. Deliryum, hafif bilişsel bozukluk ve demans bireyin daha önceden sahip olduğu bilişsel kabiliyetlerde azalma olduğu anlamına gelir. Nörobilişsel psikolojik hastalıkların ortaya çıkma nedenleri. Alzheimer, Parkinson, travmatik beyin hasarı, enfeksiyonlar, alkolü kötüye kullanma, serebrovasküler hastalıklar.

  1. Psikolojik rahatsızlıklar – Alzheimer

Eskiden bireyin güçlük duymadan yaptığı bir çok şeyde zorlanmasına sebep olur.

Her unutkanlık yaşayan hasta Alzheimer değildir.

Hastalar bu kayıplarından ötürü kaybolabilir, kişilik ve davranış farklılıkları gösterebilirler.

Başlangıçta hafif belirtiler göstererek ileri aşamalarına gelindiğinde hastaya bakım gerekebilir.

  1. Psikolojik rahatsızlıklar -Parkinson

  2. 1. Vücut hareketlerinin koordinebir şekilde yapılmasında önemli görevi olan dopamin hormonu üreten hücrelerin kaybı ile ortaya çıkar. Hastalığın oluşmasında genetik yatkınlık önemli rol oynar.
  3. 2. Parkinson tedavisi.İlaç tedavisi, Vitamin desteği, Fizyoterapi, Psikoterapi
  4. 3. Parkinson’da görülen belirtiler
  5. İlk görülen ve en çok bilinen bulgusu titreme ve yavaş hareket etmektir.
  6. Anımsama, karar verme, kelime bulma, matematiksel işlemler yapma, yeni bilgileri edinmede güçlük.
  7. Koku duyusunda azalma
  8. El yazısında küçülme
  9. Kabızlık
  10. Baş dönmesi ve bayılma
  11. Düşük tonlarla konuşma
  12. Öne eğilerek kamburlaşmak
  13. Boş gözlerle bakmak
  14. Kollarda ve bacaklarda sertlik
  15. Bir çok kronik hastalıkta olduğu gibi Parkinson hastaları arasında depresyon gibi psikolojik hastalıklar sıklıkla görülebilir.
  16. Parkinson hastalarında aşırı sinirlilik gibi davranışsal problemler görülebilir.

10) Psikolojik hastalıklar – Madde bağımlılığı

Madde bağımlılığı yada Madde kullanım bozukluğu da denir.

Madde bağımlılığı nedir?

Bir maddenin kişinin kendisine yada başkalarına zarar verecek miktarda yada metotlarla alınmasına madde kullanım bozukluğu denir.

Bağımlılık yapan maddeler nelerdir?

Uyuşturucu ve alkolün yanı sıra yatıştırıcılar, uyku hapları gibi psikiyatrik ilaçlarda yer alır. Örneğin; amfetaminler, barbitüratlar, benzodiazepinler.

Bu maddelerin aşırı tüketilmesi yada kullanılmaması durumunda verilen tepkiler. Hayal görme, hafıza, cinsel yada uyku bozuklukları gibi fiziksel bulgular görülebilir. Madde etkisi altında anti-sosyal davranışlar ve uzun süreli kişilik değişiklikleri görülebilir. Madde bağımlılıklarından sadece bireyler değil toplumda bir çok yönden olumsuz etkilenir. Zararları ekonomide, artan suç oranlarında görülür. Türkiye’de uyuşturucu madde bağımlılıklarından birine sahip olma oranı yüzde 3’tür. Bu orana alkol ve sigara dahil değildir.

Madde bağımlılığı risk altındaki gruplar. Göçmenler, mülteciler, işsizler, tutuklular, sokakçocukları ve müzisyenler.

Madde bağımlılıkları – Nedenleri

Uyuşturucuya başlamada biyolojik genetik nedenler kadar çevrenin de etkisi görülür. Merak, arkadaş etkisi en çok dile getirilen nedenlerdir. İnsanların çoğu neden bazılarının madde bağımlısı haline geldiğini anlamakta güçlük çeker. Bağımlılığı olan bireyleri ahlaksızlıkla yada zayıf irade sahibi olmakla suçlarlar. Oysaki beyin yapısında değişiklikler yapan maddelerden kurtulmak için güçlü bir irade çoğu kez yeterli olmaz.

Madde bağımlılıkları – Tedavisi

Ne yazik ki genellikle madde bağımlılığı başladıktan sonra onun kötü etkilerini ortadan kaldırmak için kullanılır terapi yöntemleri. Oysaki amaç madde bağımlılığını engellemek olmalıdır. Madde bağımlılarında tedavi olanların oranı oldukça düşüktür. Madde bağımlılığı ile baş etmek için bir çok terapi metodu kullanılır. En başarılı sonucu almak için ilaç terapisinin yanında psikoterapi de önerilir. Hastalar sıklıkla madde bağımlılığını bıraktıktan sonra geri dönüş yaparlar. Bu nedenle tedavinin tekrarlanabilir. Hastanın ihtiyaçlarına göre tedavi değiştirilebilir yada alternatif tedavilerin uygulanması gerekebilir.

Psikolojik hastalıklar tanısı nasıl konur?

Psikolojik hastalıklara tanı koymak, fiziksel hastalıklara tanı koymaktan daha zordur.

Hekimlerin teşhis koymalarına yardımcı olan rötgen, kan tahlili gibi bir çok yardımcı bulunur. Psikolojik hastalıkların teşhisinde de nöropsikiyatri alanında gelişmeler oldu. Fakat bu alanda ki gelişmeler yetersizdir.

Peki psikiyatrist, klinik psikolog ve psikoterapistler göremedikleri psikolojik hastalıkların teşhisini nasıl koyarlar?

Psikolojik hastalıkların teşhisinde tıp modeli kullanılır. Fiziksel hastalıkların tanımı gibi yapılır.

Hastanın şikayetleri dinlenerek, hastalık belirtilerine göre uygun teşhis tanısı konur.

  1. Görüşme.İlk aşamada hastaların şikayetleri konusunda yaptıkları sözlü ifade
  2. psikolojik tanı konulmasında esas teşkil eder.
  3. Teşhis mülâkatları.Ruh sağlığı hizmetleri veren uzmanların kullanması için
  4. hazırlanan standart soruları kapsar. Danışanın yaşadığı sıkıntılar ve bu problemlerin
  5. neden olduğu psikososyal sonuçları rapor ederler.
  6. Psikometrik testler.Bu testlerde hastalardan sorulara cevap vermeleri yada
  7. bilgisayar destekli bazı işlemleri yerine getirmeleri istenebilir.

Psikolojik hastalıkların neden olduğu şikayetler


Zihinsel. Tekrarlayan rahatsız edici düşünceler gibi

Davranışsal. Agresif olmak gibi

Algısal. Başkalarının göremediği şeyleri görmek gibi

Fiziksel. Yorgunluk ve ağrılar gibi

Psikolojik hastalıkların belirtileri birbirine benzer. Teşhis konulurken ayırt edilmesi güç olabilir.

Psikolojik hastalıkların tanısı için gerekli olan semptomlar ayrıntılı ve açık bir şekilde değişik gözlemcilerin farklı yorumlamalarına mahal vermeyecek şekilde yapılmalıdır. Psikolojik hastalıkları tanı teşhis kitapları. Psikolojik hastalıkların teşhisinde yaygın olarak iki tanı teşhis kitabı kullanılır. Biri Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından hazırlanan DSM, diğeri Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan ICD’dir. DSM kitaplarının yıllar içinde yeni basımlarını resimde görerek giderek daha fazla hastalık tanımı yapıldığını görebiliriz.

Psikolojik hastalıklar teşhis edilirken uzmanlar aldatılabilir mi?

Psikolojik hastalıklara tanı konulması sırasında ruh sağlığı uzmanları kolaylıkla aldatılabilirler.

Örnek

David Rosenhan bunu kanıtlamak için hasta olmayan anlaşmalı bireyleri Amerika’da farklı

kliniklere gönderdi. Sesler duyduklarını söyleyen tüm sahte hastalar kliniklere hasta olarak

derhal kabul edildiler. Kliniğe alındıktan sonra sürekli normal davranışlar sergilemelerine

rağmen hasta olmadıklarına uzmanları ikna edemediler. Zira damgalanan sahte hastaların

yaptığı her davranış hastalıklarının bir belirtisi olarak görüldü. Klinikteki gerçek hastalardan

bazıları ise onların psikolojik hastalıklara sahip olmalarından şüphe duydular (Rosenhan,

1973).

Bu utandırıcı sonuçların yayınlanmasından sonra bir klinik Rosenhan’dan kendilerine sahte

hastalar göndermesini, muhakkak doğru teşhiste bulunacaklarını iddia ettiler. İlerleyen

günlerde klinik 195 hasta arasından 48 sahte hasta tespit ettiklerini açıkladı. Oysaki

Rosenhan hiç sahte hasta yollamamıştı.

Psikolojik hastalıklara teşhis ne gibi sakıncaları beraberinde getirebilir?

Psikolojik hastalıklara tanı konulmasına yardımcı olan gereçler hızla gelişiyor. Bu alanda bir çok psikometrik gereçler geliştiriliyor.

Fakat psikolojik hastalıklara tanı konulmasının bazı sakıncalarıda olabilir.

Kişilerin yaşadığı yakınmaların, psikolojik hastalık olarak nitelenmesi kişinin toplumda damgalanması anlamına gelebilir. Bu durum kişinin sağlığına daha da olumsuz yönde etki eder.

Birey toplumda izole edilebilir ve problemlerinin üstesinden gelmelerinde daha olumlu etki edebilecek olan sosyal destekten mahrum kalabilirler.

Tanı sonrasında bireyin çevresi bu psikolojik hastalığı bireyin kişiliğinin yegane özelliği imiş gibi görebilir.

Bireye psikolojik hastalık teşhisi koymak kendilerine özgü sıfatlarını görmezden gelmek anlamına gelir.

Normal olan günlük problemler psikolojik hastalıklara dönüştürebilir. Örneğin; kendisini mutsuz olarak nitelendiren birey kolayca depresyon tanısı alabilir. Mutsuzlukla baş etmek, depresyonun üstesinden gelmekten daha kolaydır.

Çok basit problemlerde psikolojik hastalıklar teşhisi alabilir. Örneğin kafein nedeniyle yaşanan uyku problemleri.

Kimi eleştirmenler psikolojik hastalıklara yapılan tanılarının gözden geçirilmesini istemektedirler. Hastalık tanımlarını yapan manuellerin içeriklerine gelen eleştirilerle defalarca yenilendiler. Kimi psikolojik hastalıklar zamanla psikolojik rahatsızlık olmaktan çıktı. Örneğin; homoseksüellik 1952 yılına kadar APA tarafından hastalık olarak görülürken, bu tarihten sonra psikolojik tanı kitabından çıkarıldı. (Kaynak:umutevim)


Yayınlanma: 30.11.2024 13:31

Son Güncelleme: 30.11.2024 13:31

Psikolog

Hidayet

ÇALIŞKAN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 1799
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...

Akran Zorbalığını Önlemek

Akran Zorbalığı: Sessiz Çığlıkların Hikayesi ve Çözüm YollarıAkran zorbalığı, günümüzde ne yazık ki birçok çocuğun ve gencin karşı karşıya kaldığı, fiziksel, sözel ya da psikolojik şiddet içeren bir davranış biçimidir. Genellikle okul çağında ortaya çıkan bu sorun, sadece mağdur olan bireyleri değil, tüm okul ve sosyal çevreyi etkileyen ciddi bir problemdir. Akran zorbalığını anlamak, yaygın görüldüğü yerleri belirlemek ve etkin şekilde önlemek, toplum olarak hepimize düşen önemli bir sorumluluktur.Akran Zorbalığı Nedir?Akran zorbalığı, bir bireyin yaşıtları tarafından sürekli olarak fiziksel, sözel, duygusal ya da siber yollarla tacize uğraması durumudur. Bu zorbalık türü; itme, vurma gibi fiziksel davranışları içerebildiği gibi, alay etme, lakap takma, dışlama ya da sosyal medyada küçük düşürme gibi psikolojik boyutlara da sahiptir. Özellikle tekrarlayan bir biçimde yaşanması ve mağdurun kendisini savunamayacak durumda olması, bu davranışları "zorbalık" olarak tanımlar.Akran Zorbalığı Nerelerde Görülür?Akran zorbalığı en sık olarak okul ortamlarında görülür. İlkokuldan lise yıllarına kadar öğrencilerin bir arada vakit geçirdiği sınıflar, koridorlar, tuvaletler, okul bahçeleri gibi alanlar, zorbalığın yaşandığı başlıca mekanlardır. Ancak bu durum yalnızca fiziksel mekânlarla sınırlı değildir. Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte siber zorbalık da yaygın hale gelmiştir. Sosyal medya platformlarında, mesajlaşma uygulamalarında veya oyun platformlarında da zorbalık kolaylıkla gerçekleşebilmektedir.Ev ortamında ya da okul dışındaki sosyal alanlarda (örneğin spor kulüpleri, yaz kampları) da akran zorbalığı görülebilir. Bazı durumlarda öğretmenlerin, eğitmenlerin ya da diğer yetişkinlerin gözü önünde bile gerçekleşebilir, fakat çoğunlukla bu davranışlar gizli olarak yapılır ve fark edilmesi güç olabilir.Zorbalığın Birey Üzerindeki EtkileriAkran zorbalığına maruz kalan bireylerde ciddi psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir. Kaygı, depresyon, özgüven kaybı, akademik başarıda düşüş, sosyal izolasyon, hatta intihar düşünceleri gibi ağır sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle zorbalığın sadece “çocukça bir şaka” ya da “büyüyünce geçer” şeklinde hafife alınmaması gerekir. Zorbalık, erken yaşta önlem alınmazsa, bireyin tüm hayatını etkileyen bir travmaya dönüşebilir.Akran Zorbalığını Önlemek İçin Neler Yapılabilir?1. Farkındalık Eğitimleri:Okullarda öğrencilere, öğretmenlere ve velilere yönelik akran zorbalığı hakkında bilgilendirici seminerler düzenlenmelidir. Öğrenciler, zorbalığın ne olduğu, etkileri ve nasıl müdahale edileceği konusunda eğitilmelidir. Farkındalık yaratmak, ilk adımdır.2. Açık İletişim Ortamı:Öğrencilerin kendilerini ifade edebilecekleri güvenli bir iletişim ortamı oluşturulmalıdır. Rehber öğretmenler ve okul psikologları, öğrencilerin yaşadıkları problemleri çekinmeden anlatabilecekleri kişiler haline gelmelidir. Aynı zamanda öğrencilere “yardım istemenin bir zayıflık değil, cesaret” olduğu öğretilmelidir.3. Zorbalık Karşıtı Politikalar:Okullarda zorbalıkla ilgili net kurallar ve yaptırımlar içeren bir politika oluşturulmalıdır. Bu kurallar hem öğrencilere hem velilere açık bir şekilde aktarılmalı ve herkes tarafından benimsenmelidir. Bu politikalar, yalnızca ceza vermeye değil, zorbalığı önlemeye ve zorba öğrencilerin de eğitilmesine yönelik olmalıdır.4. Empati ve Sosyal Beceri Eğitimi:Öğrencilerin empati kurma yeteneklerini geliştirecek drama, hikâye anlatımı ve takım oyunları gibi aktivitelerle sosyal becerileri desteklenmelidir. Empati kurabilen bireyler, başkasına zarar vermekten kaçınır. Ayrıca iletişim becerileri güçlü olan öğrenciler, zorbalık karşısında daha bilinçli tepkiler verebilirler.5. Ailelerin Rolü:Aileler, çocuklarının davranışlarını gözlemlemeli ve herhangi bir davranış değişikliği fark ettiklerinde bunu dikkate almalıdır. Çocukların evde kendilerini güvende ve anlaşılmış hissetmeleri, dışarıda yaşadıkları sorunları daha kolay paylaşmalarını sağlar. Ailelerin çocuklarıyla düzenli ve kaliteli vakit geçirmeleri, duygusal bağları güçlendirir.6. Siber Zorbalığa Karşı Önlem:Aileler ve öğretmenler, çocukların internet kullanımını denetlemeli, sosyal medyada maruz kalabilecekleri riskler hakkında onları bilinçlendirmelidir. Ayrıca dijital platformlarda karşılaşılan zorbalıkların nasıl rapor edileceği öğretilmelidir. Çocuklara dijital vatandaşlık eğitimi verilerek, interneti güvenli kullanmaları sağlanabilir.7. Pozitif Davranışları Teşvik Etmek:Zorbalıkla mücadele sadece kötü davranışları engellemekle kalmamalı, aynı zamanda olumlu sosyal davranışları da desteklemelidir. Yardımseverlik, iş birliği, destekleyici arkadaşlık gibi davranışlar ödüllendirilmeli; olumlu modeller sınıf içinde görünür kılınmalıdır. Bu, öğrenciler arasında sağlıklı ilişkilerin gelişmesini destekler.8.Öğretmenlerin Rolü Neden Önemlidir?Akran zorbalığını önlemede öğretmenlerin rolü kritik öneme sahiptir. Öğretmenler, öğrenciler arasındaki ilişkileri en yakından gözlemleyen ve ilk müdahaleyi yapabilecek kişiler olarak sürecin merkezindedir. Sınıf içinde güvenli bir ortam oluşturmak, öğrenciler arasında saygıya dayalı ilişkilerin gelişmesini sağlamak öğretmenlerin aktif çabalarıyla mümkün olabilir. Aynı zamanda zorbalık olaylarına karşı “sıfır tolerans” politikası uygulamaları ve tüm öğrencileri kapsayan olumlu davranış modelleri geliştirmeleri gerekir. Zorbalıkla ilgili olaylarda tarafsız ve duyarlı bir yaklaşım sergileyen öğretmenler, hem mağdurların hem tanık olan öğrencilerin sesini duyurmasında köprü görevi görebilir. Öğretmenlerin düzenli hizmet içi eğitimlerle desteklenmesi, onları bu alanda daha donanımlı hale getirir. Böylece eğitim ortamları yalnızca akademik değil, aynı zamanda duygusal açıdan da güvenli alanlara dönüşebilirAyrıca okul yönetimlerinin zorbalıkla ilgili olayları örtbas etmeden, şeffaflıkla ele alması önemlidir. Bu, hem öğrencilerin hem velilerin güvenini artırır. Okullarda öğrenci katılımını destekleyen zorbalık karşıtı öğrenci kulüpleri veya gönüllü destek grupları oluşturulması da sürece olumlu katkı sağlar. Öğrencilerin okul ortamında kendilerini daha güvende ve bağlı hissetmelerini vurgular.SonuçAkran zorbalığı, sadece mağduru değil, tanık olan bireyleri ve tüm okul iklimini olumsuz etkileyen ciddi bir sorundur. Bu nedenle bireysel değil, toplumsal bir mesele olarak ele alınmalı ve çözüm için iş birliği yapılmalıdır. Okullar, aileler ve toplum olarak farkındalıkla ve bilinçle hareket ettiğimizde, daha sağlıklı ve güvenli bir nesil yetiştirmek mümkündür. Unutmayalım: Sessiz kalmak, zorbalığı onaylamaktır. Hep birlikte ses olalım, çocuklarımızın yanında duralım ve onları dinleyelim. Çünkü bir çocuğun yalnız olmadığını bilmesi, bir ömrü kurtarabilir.

Barış AYTAÇ 28.05.2025

Dijital Dünya ve Etkileri

Bilgisayarlar, akıllı telefonlar ve tabletler artık hayatımızın bir parçası olarak sürekli elimizin altında. İletişim kurmaktan eğlenmeye, çalışmaktan öğrenmeye kadar birçok alanda kullandığımız bu teknolojik cihazlar, bize fayda sağladığı kadar zarar da vermektedir. Sağladığı avantajlar çok büyük önem taşırken, bizler için yarattığı risk de görmezden gelinmemelidir. Çağımızın yeni ve giderek ciddileşen problemi: ekran ve teknoloji bağımlılığı.Ekran Bağımlılığı Nedir?Ekran bağımlılığı, dijital cihazların aşırı ve kontrolsüz kullanımı olarak tanımlanır. Telefona bakmadan birkaç saat geçirmek zor ve huzursuz ediciyse, sürekli sosyal medya bildirimleri kontrol ediliyorsa veya ekran süresi gerçek hayattaki sorumlulukların önüne geçiyorsa; bu durum bir alışkanlıktan çıkarak bağımlılık halini almış olabilir. Özellikle çocuk ve gençlerde görülen "internet oyun bozukluğu" , dijital bağımlılığın bilimsel olarak tanımlanmış bir versiyonudur.Teknoloji Hayatımızı Nasıl Ele Geçiriyor?Elimizin altında kolay ulaşılabilir olan teknoloji, birçok açıdan dikkatimizi çeker vaziyette. Uygulamalardan gelen bildirimler, yapılan araştırmalarda beynin dopamin salgılamasını tetiklemektedir. Bu da kişilerin sıklıkla telefonlarını kontrol etmelerini istemesine yol açmaktadır. Sosyal medyada sunulan sonsuz içerik akışı, dikkat tuzağı olarak kullanıcıyı ekrana kilitlemeyi amaçlar. Bunlara ek olarak uygulamalarda kazanılan rozet ve puan gibi ödüller, kullanıcıların uygulamalarda daha fazla vakit geçirmelerine neden olur. Kimler, Nasıl Etkileniyor?Her olay her bireyi farklı şekillerde etkileyebildiği gibi, ekran ve ekran bağımlılığı da benzer şekilde farklı yaş gruplarını farklı şekillerde etkileyebilir. Çocukların ve ergenlerin beyinleri gelişim aşamasında olduğundan, fazla ekrana maruz kaldıklarında beyinleri teknoloji ile biçimlenmektedir. Uzun süre ekranda vakit geçirilmesi çocuklarda dikkat eksikliği, hiperaktivite, sosyal izolasyon ve hatta agresif davranışlar görülmesine yol açabilir. Bunlara ek olarak öğrenme güçlükleri, dil gelişim problemleri ve hayal gücünde azalma durumları da gözlemlenebilir.Yetişkinlik döneminde ekran kullanımı, çoğunlukla iş gereci zorunlu olmaktadır. İş sebebiyle kullanım, kişisel kullanıma eklenince ekranda geçirilen süre bir hayli artmaktadır. Bunların hepsinin bir arada gerçekleşmesi de bağımlığı pekiştirmektedir. Bu yaş grubunda da ekran bağımlılığı, sosyal problemlere, ilişkilerde sorunlara ve yalnızlık duygusunun artmasına yol açabilir.Yaşlılar, teknolojiyi yeni keşfetme motivasyonu ile genellikle yalnızlıklarını giderme veya sosyalleşme ihtiyaçlarını karşılamak istemektedirler. Ancak teknolojinin fazla kullanımı yaşlılık dönemindeki kişilerde fiziksel hareketsizlik ve çeşitli fiziksel sorunlara yol açabilir. Günümüzde dijital dolandırıcılık ve bilgi kirliliği gibi risklere de en açık olanlar yaşlılardır. Belirtiler: Ekran Bağımlısı Olup Olmadığınızı Gösteren İşaretlerSabah uyandığınız anda telefon, tablet ya da bilgisayarı alıp kontrol etmek, ekran süresini sınırlamamak veya sınırlayamamak, sosyal bir ortamda bile teknolojik cihazları ve bildirimleri kontrol etmek istemek, teknolojik aletlerin yokluğunda boşluk hissi ve huzursuz olmak, günlük görevleri aksatacak şekilde sosyal medyada zaman geçirmek ve teknolojik aletleri kullanırken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemek ekran bağımlılığının göstergelerindendir.Ekran Bağımlılığının Zihinsel ve Fiziksel EtkileriEkran başında sürekli uyarılma halindeki beyin yorulur ve karar verme becerisinde düşüş meydana gelir. Dijital ekranlar görme problemlerine ve göz kuruluğuna neden olur, baş ağrısı ve bulanık görmeye sebep olabilir. Masa başında geçirilen uzun saatler, kambur duruşla, sırt ve boyun ağrılarıyla sonuçlanabilir. Sosyal medyada ve dijital dünyada geçirilen sürenin artması, gerçek dünya etkileşimlerin azalmasına, yalnızlığa, asosyalliğe yol açabilirken kaygı düzeyini artırabilir. Sosyal medyada görülen idealize edilen hayatlar, kişilerde özgüven düşürerek mutsuzluğa ve depresyona yol açabilir.Ekran Süresini Azaltmak İçin Pratik Öneriler1.Zaman Bloklama Tekniği kullanın.Ekran süresinin kısıtlanması birçok açıdan faydalı olabilir. Ekran kullanılması gereken saatleri ya da ekranın kullanılmayacağı süreleri belirlemek, sosyal ve işlevsel olarak kişiye fayda sağlar. Buna ek olarak ekran süresinin kısıtlanması da önemlidir.2. Bildirimleri KapatınUygulama bildirimlerini kapatmak, gereksiz bildirimlerden kaçınmaya ve ekranı gerekmedikçe kullanmamaya yardımcı olur. 3. Cihazsız Alanlar BelirleyinYatak odası, yemek masası gibi bazı alanlarda telefon kullanılmaması faydalı bir alışkanlık olacaktır.4. "Gerçek Dünya"ya DönüşSosyal etkinliklere, doğa yürüyüşlerine, hobilere, arkadaşlara daha fazla zaman ayırmak, ekran süresini doğal olarak azaltarak sosyalleşmeyi de beraberinde getirir.Neden Bu Kadar Kolay Bağımlı Oluyoruz?Ekran bağımlılığı; psikolojik, sosyal ve biyolojik değişkenlerin birleşimiyle oluşan bir bağımlılık biçimidir. Bu bağımlılığın başlıca nedenleri şu şekilde sıralanabilir:Ödül Sistemi: Her bildirim bizi mutlu eder, dopamin salgılatır ve bu da ödül alma hissi uyandırır.Kaçış Mekanizması: Gerçek hayatımızdaki zorluklardan, sorumluluklarımızdan veya yalnızlık hissimizden kaçmak için ekranlara yönelmiş olabiliriz.Toplumsal Baskı: Özellikle gençler arasında sosyal medya kullanımı bir "zorunluluk" olmaktadır. Dışlanmamak, kabul görmek ve beğenilmek için çevrim içi olmak bir sosyal norm haline gelmiştir.Boş Zaman Alışkanlığı: Boş zamanlarımızı geçirdiğimiz sosyal medya, artık hepimiz için alışkanlık konumuna gelmektedir.Bu nedenler, teknoloji kullanımını masum bir araçtan, kişinin günlük yaşamını etkileyen artarak devam eden bir bağımlılığa dönüştürebilmektedir. Ekran Bağımlılığında Psikolojik Destek Ne Zaman Alınmalı? Bazen ekran süresini azaltmak ve işlevsel hayata geri dönmek için bireysel çabalar yetersiz kalabilir. Özellikle bağımlılığın davranışsal ve duygusal etkileri yoğunlaştığında bir uzmandan yardım almak en doğru adımdır.Psikolojik destek alınması gereken durumlar:·Teknolojik cihazlardan uzak kalındığında anksiyete, öfke veya panik duyguları yoğunlaşıyorsa,·Sosyal ilişkilerde ve iş/okul yaşamında olumsuz değişimler varsa,·Uyku düzeni bozulmuş, fiziksel rahatsızlık belirtileri ortaya çıkmaya başlamışsa,·Gündelik yaşam kalitesinde ve hayat kalitesinde düşüklük varsa,·Ekransız zaman geçirirken boşluk hissediliyorsa,·Ekran bağımlılığı nedeniyle depresif düşünceler veya yalnızlık artıyorsa psikolojik destek alınmalıdır.Eğer ekran karşısında geçirdiğiniz zaman, sizi hayattan uzaklaştırıyor, sosyal ilişkilerinizi zayıflatıyor ve zihinsel sağlığınızı tehdit ediyorsa; artık bir uzmana başvurmanın zamanı gelmiş olabilir. Psikolojik destek almak bir zayıflık değil, bilinçli bir güç göstergesidir. Psikolojik destek alarak teknoloji bağımlılığıyla mücadele etmek ve yaşam kalitesini artırmak mümkündür.Teknolojiden tamamen kopmak ne gerçekçidir ne de gereklidir. Önemli olan, teknolojiyi nasıl kullandığımızdır. Teknolojiyle sağlıklı bir ilişki kurulmalıdır. Doğru sınırlar ve sağlıklı alışkanlıklar ile dijital dünyadan faydalanılabiliriz. Cihazlar bizim hayatımızı kolaylaştırmak için var; hayatımızın merkezi olmak için değil. Bunun farkında olmak gerekir. Peki sizin 24 saatte ekranda geçirdiğiniz vaktin ne kadarı size gerçekten yarar sağladı, sizi geliştirdi?

Pelin BAYIN 26.05.2025

Duygularımız, İçinde Büyüdüğümüz Dünyadan İzler Taşır: Kültürel Bağlam

Duygular, insan deneyiminin temel yapı taşlarından biridir ve bireyin iç dünyasının dış dünyaya tepkisi olarak ortaya çıkar. Ancak, duyguların ne zaman, nasıl ve hangi bağlamda ifade edileceği, büyük ölçüde içinde büyüdüğümüz sosyokültürel ortamla şekillenir. Psikolog Hidayet Çalışkan, bu konuda yaptığı çalışmalarla, duyguların bireysel ve kültürel bağlamda nasıl anlam kazandığını derinlemesine ele almıştır. Bu makale, Psikolog Hidayet Çalışkan’ın duygusal süreçlere dair perspektiflerinden yola çıkarak, kültürel ortamın duygular üzerindeki etkisini bilimsel bir çerçevede incelemektedir.Duyguların Kültürel KökenleriDuygular, biyolojik temellere sahip olsa da, ifade biçimleri ve anlamları kültürel normlarla şekillenir. Psikolog Hidayet Çalışkan, duyguların evrensel bir doğası olduğunu, ancak bu evrenselliğin kültürel bağlamda farklılaşarak bireysel deneyime dönüştüğünü vurgular. Örneğin, bir kültürde sevinç yüksek sesle kutlamalarla ifade edilirken, başka bir kültürde sessiz bir tebessümle sınırlı kalabilir. Bu farklılıklar, bireyin sosyalizasyon süreciyle, yani içinde büyüdüğü aile, toplum ve kültürel değerlerle doğrudan bağlantılıdır. Psikolog Hidayet Çalışkan’a göre, duygusal tepkilerimizin şekillenmesinde çocukluk döneminde maruz kaldığımız kültürel normlar kritik bir rol oynar.Kültürel psikoloji alanında yapılan araştırmalar, duyguların yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kolektif bir bağlamda anlam kazandığını gösterir. Örneğin, kolektivist toplumlarda (örneğin, Türkiye gibi), duygusal ifadeler genellikle grup uyumunu destekleyecek şekilde düzenlenirken, bireyci toplumlarda kişisel ifade ön plandadır. Psikolog Hidayet Çalışkan, bu bağlamda, Türk toplumunda duygusal düzenlemenin sıklıkla aile ve topluluk odaklı olduğunu belirtir. Bu, bireyin kendi duygularını ifade etmeden önce çevresindekilerin beklentilerini dikkate almasına neden olabilir.Duygu Düzenleme ve Kültürel EtkilerDuygu düzenleme, bireyin duygularını fark etme, adlandırma ve uygun şekilde ifade etme yeteneğidir. Psikolog Hidayet Çalışkan, duygu düzenlemenin kültürel normlarla şekillendiğini ve bu sürecin psikolojik iyi oluş için kritik olduğunu savunur. Örneğin, bazı kültürlerde öfke gibi negatif duyguların bastırılması teşvik edilirken, diğerlerinde bu duyguların açıkça ifade edilmesi kabul edilebilir. Psikolog Hidayet Çalışkan’ın terapi süreçlerinde vurguladığı gibi, bireyin duygu düzenleme stratejileri, çocuklukta öğrenilen kültürel kalıplarla doğrudan ilişkilidirBilişsel davranışçı terapi (BDT) yaklaşımında, Psikolog Hidayet Çalışkan, bireylerin kültürel bağlamdan gelen otomatik düşünce kalıplarını fark etmelerine yardımcı olur. Örneğin, bir birey, kültürel olarak “ağlamak zayıflıktır” inancıyla büyümüşse, üzüntüsünü ifade etmekte zorlanabilir. Bu durum, duygusal baskılanmaya ve uzun vadede psikolojik sorunlara yol açabilir. Psikolog Hidayet Çalışkan, bu tür kalıpların terapi sürecinde çözümlenmesiyle bireyin daha sağlıklı duygusal ifadeler geliştirebileceğini belirtir.Çocukluk Deneyimleri ve Duygusal ŞekillenmeÇocukluk, duygusal repertuarın oluştuğu kritik bir dönemdir. Psikolog Hidayet Çalışkan, aile dinamiklerinin ve ebeveyn tutumlarının duygusal gelişim üzerindeki etkisine dikkat çeker. Örneğin, bir çocuk, duygularını ifade ettiğinde sürekli eleştiriliyorsa, yetişkinlikte duygularını bastırma eğilimi gösterebilir. Öte yandan, duygusal ifadelerin desteklendiği bir ortamda büyüyen bireyler, daha esnek ve sağlıklı duygu düzenleme stratejileri geliştirir. Psikolog Hidayet Çalışkan’ın klinik gözlemleri, Türk toplumunda aile içi iletişimin genellikle duygusal ifadeleri sınırlayan bir yapıda olduğunu gösterir. Bu, özellikle kaygı ve stres yönetimi üzerinde olumsuz etkiler yaratabilirBağlanma teorisi açısından bakıldığında, Psikolog Hidayet Çalışkan, güvenli bağlanmanın duygusal esneklik ve psikolojik sağlamlık için temel oluşturduğunu vurgular. Güvensiz bağlanma stilleri (kaygılı veya kaçıngan), kültürel normlarla birleştiğinde, bireyin duygusal dünyasını daha karmaşık hale getirebilir. Örneğin, Türk kültüründe sıkça görülen “aYn aile bağları”, bireyin duygusal tepkilerini derinden etkiler. Psikolog Hidayet Çalışkan, bu bağlamda, terapi sürecinde bağlanma örüntülerinin duygusal tepkiler üzerindeki etkisini çözmenin önemine işaret ederPsikoterapide Kültürel DuyarlılıkPsikoterapi, bireyin duygusal dünyasını anlamayı ve dönüştürmeyi amaçlar. Psikolog Hidayet Çalışkan, terapi sürecinde kültürel duyarlılığın önemini vurgular. Her bireyin duygusal deneyimi, kültürel arka planıyla şekillenir; bu nedenle, etkili bir terapi süreci, bu arka planı dikkate almalıdır. Psikolog Hidayet Çalışkan’ın yaklaşımı, bireyin kültürel değerlerini ve aile dinamiklerini anlamayı merkeze alır. Örneğin, bir danışanın “aileye karşı sorumluluk” duygusu, Türk kültüründe güçlü bir şekilde kök salmış olabilir ve bu, terapi sürecinde ele alınması gereken bir faktördür.Psikolog Hidayet Çalışkan, psikodramanın kültürel olarak şekillenmiş duyguların ifade edilmesinde etkili bir yöntem olduğunu belirtir. Psikodrama, bireylerin kültürel normlar nedeniyle bastırılmış duygularını güvenli bir ortamda keşfetmelerine olanak tanır. Bu yöntem, özellikle duygusal ifadelerin kültürel olarak sınırlı olduğu toplumlarda, bireylerin iç dünyalarını anlamalarına yardımcı olurKültürel Normların Psikolojik İyi Oluş Üzerindeki EtkisiPsikolojik iyi oluş, bireyin duygusal dengeyi sürdürebilme yeteneğiyle yakından ilişkilidir. Psikolog Hidayet Çalışkan, kültürel normların psikolojik iyi oluş üzerindeki etkisini vurgularken, bireyin kültürel bağlamdan bağımsız düşünülemeyeceğini ifade eder. Örneğin, Türk toplumunda “elalem ne der” kaygısı, bireyin duygusal tepkilerini bastırmasına ve psikolojik stres yaşamasına neden olabilir. Psikolog Hidayet Çalışkan, bu tür kültürel baskıların terapi sürecinde ele alınması gerektiğini savunur.Araştırmalar, kültürel normların duygusal düzenleme stratejilerini etkilediğini göstermektedir. Örneğin, Gross ve John (2003) tarafından yapılan bir çalışma, kültürlerin duygu düzenleme stratejilerini şekillendirdiğini ve bu stratejilerin psikolojik iyi oluşla doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Psikolog Hidayet Çalışkan, bu bulguları destekleyerek, bireyin kültürel bağlamını anlamadan etkili bir terapi sürecinin mümkün olmadığını belirtir.Duygularımız, içinde büyüdüğümüz dünyadan izler taşır. Psikolog Hidayet Çalışkan’ın çalışmaları, bu izlerin duygusal deneyimlerimizi nasıl şekillendirdiğini ve psikoterapi sürecinde nasıl ele alınması gerektiğini açıkça ortaya koyar. Kültürel normlar, çocukluk deneyimleri ve aile dinamikleri, duygusal repertuarımızın temelini oluşturur. Psikolog Hidayet Çalışkan’ın kültürel duyarlılığa dayalı terapi yaklaşımı, bireylerin duygusal dünyalarını anlamalarına ve daha sağlıklı duygusal düzenleme stratejileri geliştirmelerine olanak tanır. Bu süreç, bireyin hem kendisiyle hem de çevresiyle daha uyumlu bir ilişki kurmasını sağlar. Duygusal farkındalık ve kültürel bağlamın anlaşılması, psikolojik iyi oluşun temel taşlarıdır.*Kaynakça* Gross, J. J., & John, O. P. (2003). Individual differences in two emotion regulation processes: Implications for affect, relationships, and well-being. Journal of Personality and Social Psychology, 85(2), 348–362. İstanbul Psikodrama Enstitüsü: Psikodrama ve duygu düzenleme üzerine tezler. [](https://www.istpsikodrama.com.tr/tezler)