1. Uzman
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. Psikolojik sorunlarımız farkedilebilir bir özellik taşır mı?

Psikolojik sorunlarımız farkedilebilir bir özellik taşır mı?

İyi bir psikoloji, insanın kendisini daha rahat ifade etmesine, daha kaliteli ve rahat bir yaşam sürmesine yardımcı olmaktadır. Yaşam kalitesindeki en önemli etkenlerden biri mental sağlıktır. Sağlıklı bir kişide davranış şekilleri ve standartlar farklılık göstermektedir.

Yaşam standartları düşük, psikolojisi bozuk olan insan davranışları şu şekildedir:

  • Öfke kontrolünde zorlanırlar,
  • Ani ses ve hareketlere karşı çok daha duyarlı hâle gelirler,
  • İştahlarında artma veya azalma görülür,
  • Uyku düzenleri tamamen değişir,
  • Keyifsizlerdir ve hiçbir şeyden memnun olmazlar,
  • Kronik yorgunluk ve halsizlik yaşarlar,
  • İlerleyen rahatsızlıklarda bayılma, bilinç kaybı gibi semptomlar gösterirler. 

Psikoloji Neden Bozulur?

İnsan psikolojisi, hayatın her alanını yakından ilgilendirmektedir. Hem bireysel hem de toplumsal olarak psikolojik sağlığa önem gösterilmesi gerekmektedir. Psikolojinin bozulmasının farklı pek çok nedeni bulunmaktadır. Başlıca nedenler şu şekildedir:

  • Aile içi krizler,
  • Çocukluk travmaları,
  • Çevresel etkiler,
  • İkili ilişkiler,
  • Genetik kodlanmalar,
  • İş ve okul hayatında yaşanan krizler,
  • Akran zorbalığı,
  • Aldatılma/kandırılma ve iyi niyetin suistimali.

Kişinin hem içsel hem de çevresel tüm faktörlerden etkilenerek psikolojisinin bozulması mümkündür. Bozulan psikolojiyi tedavi etmek, yaşam kalitesini artırmak ve kişinin sağlığına kavuşmasını sağlamak adına önem taşımaktadır. 

Psikolojik Rahatsızlıklar Nasıl Belli Olur?

Psikolojik rahatsızlıkların farklı şekillerde kendisini belli ettiği görülebilmektedir. Bazı psikolojik rahatsızlıklar gizli, bazıları kendisini belli edecek semptomlarla ilerlemektedir. Ruhsal sağlıkta bir bozukluk olduğunu belli eden semptomlar şu şekilde sıralanabilir:

  • Uykusuzluk veya aşırı uyku hâli,
  • Keyifsizlik (memnuniyetsizlik)
  • Kas ağrıları,
  • Duş almak gibi rutinleri yerine getirmekte zorlanma,
  • İştahsızlık veya iştahın açılması,
  • İzole olmak,
  • Duygusal dışavurumda ve kendini ifade noktasında zayıflık,
  • İletişim ve etkileşimden kaçınma.

Bu semptomlardan bir veya birden fazlasını gösteren kişilerin psikolojik rahatsızlıklara sahip olduğu yahut eğilimli olduğu görülebilmektedir. 

Psikolojik Bozukluğa Yatkın Kişilerin Özellikleri

Psikolojik bozukluklara yatkınlık kişilik özelliklerine bakarak da anlaşılabilmektedir. Bu tip rahatsızlıklara yatkınlığı olan bireylerin kişilik özellikleri arasında çok düşünmek, takıntılılık, kıskançlık, stresli olmak, kötümserlik, güvensizlik yer almaktadır. Bunların yanı sıra bozuk bir aile yapısına sahip olmak da psikolojik bozukluğa yatkınlığı artırmaktadır. 

Kişilik özelliklerinin yanı sıra yaşam biçimlerimiz de psikolojik sorunlara olan yatkınlığımızı etkilemektedir. Dengeli beslenmeyen, uyku düzeni bulunmayan, sağlıksız abur cuburları sıklıkla tüketen, spor yapmayan, hareketsiz bir yaşam stilini benimseyen, asosyal kişilerin psikolojik sorunlara daha eğilimli olduğu araştırmalarla da kanıtlanmıştır. 



Hemen hemen herkes hayatının bir döneminde veya belli dönemlerinde ruhsal olarak kendisini iyi hissetmeyebilir. Böyle bir durumun hemen bir psikiyatrik hastalıktan kaynaklandığını söylemek doğru değildir. Gündelik hayatta ‘psikolojik hastalıklar’ olarak bahsedilen, tıbbi ifadeyle ‘psikiyatrik hastalıklar’ şöyle açıklanabilir: Kişinin duygularını, düşüncelerini, davranışlarını etkileyen, kişilerin ilişkilerinde ve işlevselliğinde bozulmaya yol açan hastalıklardır. Geçici veya kronik olabilen psikiyatrik hastalıklar kişinin başka kişilerle ilişkisini ve gündelik yaşamını sürdürmesini etkilemektedir. Psikolojik hastalıkları tanımlamak zor olabilir. Ancak bu hastalıkların hem ruhsal sıkıntı hem de yaşamın birçok alanındaki işlevsellikteki bozulma ile karakterize olduğunu bilmemiz önemlidir.


Psikolojik Hastalıkların Belirtileri

Psikolojik hastalıklar ve belirtileri bozukluğun türüne göre değişmekle birlikte bazı tipik belirtileri vardır. Psikolojik hastalıklar belirtileri şöyledir:

  • Kaygı
  • Depresif ruh hali
  • Uyku sorunları
  • İştahta değişiklik
  • Davranış değişikliği
  • Duygu durumda değişiklik
  • Cinsel dürtüde değişiklikler
  • Sanrılar, halüsinasyonlar ve gerçeği algılama bozukluğu
  • Alkol ve madde kullanımında bozukluklar
  • Sinirlilik
  • İsteksizlik
  • Sosyal hayattan geri çekilme veya izolasyon
  • Konsantrasyonda bozulma
  • İntihar veya kendine zarar verme düşüncesi

Kaç Çeşit Psikolojik Hastalık Vardır?

Psikiyatrik hastalıkların sınıflandırması ve teşhisi hem uzmanlar hem de hastalar için endişe yaratabilir. Tanının daha kolay koyulabilmesi için çoğunlukla Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayınlanan Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı DSM V kullanılır. Yaklaşık 300 psikiyatrik bozukluk olduğu bilinir. Ancak çok sayıda bozukluk alt türleri mevcuttur. Duygu durum bozuklukları, kaygı bozuklukları, yeme bozuklukları, uyku-uyanıklık bozuklukları, şizofreni ve psikozla giden bozukluklar, nörogelişimsel bozukluklar ve kişilik bozuklukları gibi tanı kategorileri bulunmaktadır. Yaygın psikolojik hastalıklar şunlardır:

  • Anksiyete bozuklukları
  • Unipolar depresyon
  • Bipolar bozukluk
  • Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu
  • Uyku bozuklukları
  • Yeme bozuklukları
  • Obsesif kompulsif bozukluk (OKB)
  • Panik bozukluk
  • Travma sonrası stres bozukluğu
  • Şizofreni
  • Sosyal anksiyete bozukluğu (sosyal fobi)
  • Spesifik fobiler
  • Alkol madde kullanımı ile ilişkili bozukluklar gibi bozukluklar

Bütün bu rahatsızlıklar arasında en sık görülen psikolojik hastalıklar anksiyete bozukluğu ve depresyondur.

Psikolojik Hastalıklar ve Nedenleri

Anksiyete Bozukluğu: Anksiyete diğer adıyla kaygı bozukluğu, psikiyatrik bir rahatsızlıktır. Günlük hayatımızda ara sıra kaygı yaşamak olağandır. Zaman içerisinde karşı karşıya kaldığımız olaylardan ötürü endişelenebilir ya da gelecek ile ilgili kaygılar duyabiliriz. Günlük yaşamda kaygı duymak her ne kadar normal olsa da, dozunda bir aşırılık mevcutsa o zaman tıbbi bir hastalıktan söz edebiliriz. Anksiyete bozukluğu olan kişilerde, yoğun, sürekli devam eden bir endişe hali ve günlük hayatta rastlanılan durumlara karşı korku vardır. Panik atak krizleriyle de kendini gösterebilir. Bu duyulan aşırı endişe, kaygı, panik durumu günlük aktiviteleri sekteye uğratır. Bu halin belirtileri çocukluk, gençlik yıllarında başlayıp yetişkinliğe kadar devam edebilmektedir. Yetişkinlik döneminin ardından azalma eğilimindedir.

Anksiyete bozukluklarının kendi içinde; sosyal anksiyete bozukluğu, ayrılık anksiyetesi, spesifik fobiler, yaygın anksiyete bozukluğu gibi çeşitleri de mevcuttur. Bu bağlamda sadece bir değil birden fazla anksiyete bozukluğundan muzdarip olabilirsiniz. Anksiyete bozukluğu tedavisi olan bir psikiyatrik rahatsızlıktır. Anksiyete türüne, hastalığın şiddetine, kişinin yaş, cinsiyet gibi özelliklerinin yanı sıra tıbbi durumuna göre ilaç tedavisi düzenlenebilir.

Depresyon: Depresyon psikiyatrik hastalıklar için en yaygın olan ve en çok yeti kaybı yapan hastalıklardan birisidir. Hastalar günlük hayat içindeki aktivitelerini sürdürmekte güçlük çekebilmekte; iş, aile ve sosyal hayatları olumsuz yönde etkilenmektedir. Birçok psikolojik hastalık gibi depresyonda da net bir sebepten söz edilemez. Tıp dünyasında genellikle kabul edilen açıklama; beyinde kimyasal iletimde görev alan maddelerle ilgili bir dengesizlik olması sonucu depresyonun geliştiğidir. Bu dengesizliği çevresel sebepler tetikleyebilir. 

Depresyon tanısı

 konabilmesi için aşağıdaki belirtilerin en az iki hafta boyunca devam ediyor olması ve bir veya ikincisinin mutlaka bulunması gerekir:

  • Sürekli kederli ve üzgün hissetmek
  • Günlük aktivitelere olan ilgi azlığı ve zevk alamama
  • İştah azalması ya da artması
  • Uykuya dalmakta güçlük, sık uyanma veya aşırı uyuma
  • Sürekli yorgun hissetme, enerjisizlik
  • Konuşmada ve hareketlerde yavaşlık
  • Değersizlik veya suçluluk hisleri
  • Odaklanmada güçlük
  • İntihar eğilimi

Depresyon mutlaka psikiyatri hekimleri tarafından etkili biçimde tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Psikoterapi ve ilaç tedavisi gerekebilir, tedavi kişinin durumuna göre düzenlenmelidir.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

: Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) çocukluk çağında başlayan, etkisi tüm bir yaşama yayılabilen, süreğen bir nöropsikiyatrik bozukluktur. Bu bozukluk yaşama, kişiler arası ilişkilere, okul ve iş dünyasına yansıyan olumsuz etkileri açısından toplumun ve sağlık hizmetlerinin önemli sorunlarından birisidir. DEHB ister çocukluk ister erişkinlik döneminde olsun sadece hastaları değil çevrelerini, ailelerini, ebeveynlerini de etkiler. Önlenebilir kayıplara engel olabilmek için rahatsızlık fark edildiğinde tüm tedavi imkanları kullanılarak etkin bir tedavi hızlı ve dikkatli bir biçimde başlatılmalıdır.

Bipolar Bozukluk:

 İki uçlu bozukluk (bipolar bozukluk, eski adıyla manik-depresif hastalık) iki ayrı hastalık dönemleriyle karakterize bir ruhsal bozukluktur. Bu hastalık dönemlerinden bir tanesinde taşkınlık (mani), diğerinde ise çökkünlük (depresyon) bulunmaktadır. Tüm 

bipolar bozukluk

 yaşayan kişilerde görülmese de mani döneminde özgüvende artış, hareketlilik, enerjik olma hali, uyku ihtiyacında azalma, konuşma hızı ve miktarında artış olması, cinsel istekte artış, çok para harcama, riskli davranışlarda bulunma gibi belirtiler görülebilir. Birbirlerine zıt gibi görünen bu iki hastalık dönemi yatışma ve alevlenmelerle seyreder. Hastalık dönemleri dışında ise hasta hemen tamamen normale döner. Bazı hastalarda ise günlük yaşamı kısmen etkileyen kalıntı belirtiler görülmekle birlikte, hastalar düzelir. Bipolar hastalığın nedenleri arasında genetik etkenler azımsanmayacak orandadır. Bunun yanı sıra çevrenin etkisi ve stresli yaşam olayları da tetikleyici olabilmektedir. İki uçlu bozukluğun tedavisinde hastalık dönemlerinin tedavi edilmesi kadar, hastanın yeniden hastalanmasını engellemek adına koruyucu tedavi de planlanmaktadır.

Şizofreni:

 Şizofreni, genellikle genç yaşlarda başlayan, kişinin dış dünyadan uzaklaşarak içine kapandığı; duygu, düşünce ve davranışlarında önemli bozuklukların ortaya çıktığı, beynin yapı ve işleyişinde değişiklerin saptandığı, kronik seyirli biyolojik bir beyin hastalığıdır. Bu hastalarda gerçek dışı algılar ve düşünceler, toplumdan uzaklaşma, öz bakımda, düşünce üretiminde, soyut düşünme becerisinde ve duygusal ifadelerde azalma sık görülen belirtilerdir. 1950’li yıllarda antipsikotik ilaçların keşfiyle şizofreni hastalığı tedavi edilebilir bir hale gelmiştir. Şizofreni tedavisinde ilaç, psiko-eğitim, psikososyal rehabilitasyon uygulanabilir. Kişi semptomları hafif olsa bile yaşam boyu tedaviye ihtiyaç duyar.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu:

 Kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez olağan dışı ve beklenmedik bir şekilde gerçekleşen olayların tetiklediği bir ruh sağlığı bozukluğudur. Bu olayların kişinin kendisinde veya bir yakınında ölüme yol açması ya da yaralanma tehlikesi yaratması durumunda ortaya korku, dehşet ve çaresizlik hisleri çıkabilir. Travma sonrası stres bozukluğu semptomları ve belirtilerinin ortaya çıkmasının ardından bir an önce etkili tedavi almak, semptomları azaltmak ve işlevselliği iyileştirmek için oldukça büyük bir öneme sahiptir.

Yeme Bozuklukları:

 

Yeme bozukluğu

 yemek yeme dürtüsünün fiziksel açlık durumuna göre değil farklı algı ve düşünce biçimlerine göre şekillendiği ve beslenme davranışının büyük oranda bozulduğu son derece önemli psikiyatrik problemlerden biridir. Kişi, genellikle vücudun ağırlık veya şekil gibi dış görünüş özellikleri hakkında olumsuz fikirlere sahiptir ve bu durum yemek yeme davranışına karşı farklı bakış açılarının ortaya çıkmasına neden olur. Sadece bedendeki şekil bozuklukları değil, işlevsellikte de sıkıntıya neden olur. Yeme bozukluklarının tedavisinde öncelikli amaç kişinin fiziksel sağlığını iyileştirmek, bozukluğa bağlı organ hasarı ve ölüm gibi komplikasyonları kontrol altına almaktır. Yeme bozukluğu tedavisinin mutlaka alanında uzman psikiyatri hekimleri ile planlanması, aile terapisi, bilişsel-davranışçı terapi veya kişilerarası terapi gibi yöntemler arasından kişiye uygun olanın seçilmesi gerekir.

Obsesif Kompulsif Bozukluk:

 İnsanların obsesyon adı verilen sürekli tekrar eden düşüncelere sahip olması ve bu düşüncenin kendisini rahatsız etmesinden ötürü, genellikle rahatlamak amacıyla ritüel veya kompulsiyon adı verilen sürekli tekrar eden davranışlarda bulunmasıyla karakterize bir durumdur. Temizlikle ilgili 

obsesif kompulsif bozukluk 

örneği yaygındır.

OKB’li kişilerin ebeveynlerinde ve diğer birinci derece akrabalarında bozukluğa yaygın bir şekilde rastlanılması OKB’nin genetik sebeplerle ortaya çıkabildiğini düşündürür. Araştırmalar beyindeki bazı bölgelerde ve serotonin hormonuyla ilgili işlevsel bir bozuklukla OKB’nin geliştiği üzerinde durmuştur. Hatta bu hormon bozukluğunun beyindeki sinirsel iletimde daha yoğun olduğu gözlenmiştir. Ayrıca OKB gelişimi, çocukluk çağı travmalarıyla ilişkilendirilir. Bunlardan biri de cinsel istismardır. Çocukluk çağında travmaya maruz kalan kişilerde ileriki yıllarda yaşanan bir stres sonucu OKB ortaya çıktığı düşünülür. OKB tedavisinde ilaç tedavisi ve psikoterapi ayrı ayrı veya birlikte uygulanabilmektedir.

Psikolojik Bozukluk Nasıl Anlaşılır?

Psikiyatrik hastalıkların teşhisi için özel bir test yoktur. Uzmanlar çeşitli testleri teşhis koymada yardımcı bir araç olarak uygulayabilirler. Psikolojik hastalık belirtileri düşünüldüğünde farklı tıbbi durumları elemek için fiziki muayene ve laboratuvar testleri yapılabilir. Örneğin; bir kişinin sürekli uyuma isteğinin olmasının depresyon kaynaklı mı yoksa genel tıbbi durumundan kaynaklı mı olduğunu anlamak için tahliller yapılması gerekebilir.

Psikolojik Hastalıklar Nasıl Tedavi Edilir?

Psikiyatrik hastalıkların tedavisinde, hastalıkların özelliklerine göre farklı tedavi yöntemleri uygulanır. İlaç, elektrokonvülsif terapi gibi biyolojik tedavilerin yanı sıra insanın duygusal, düşünsel özelliklerini veya ilişkilerindeki değişkenleri hedef alan psikoterapi gibi yöntemler de meslek alanında yer alır. Bu yöntemler ancak eğitimini almış kişilerce uygulanabilir.

Psikoterapi:

 Pek çok psikoterapi çeşidi bulunur. Önemli olan uygulayıcının, uyguladığı yöntemin eğitimini almış olma ve uygulama yetkisine sahip olma gerekliliğidir. Bir terapistle konuşmak kişilerin psikolojik hastalıklarını anlayabilmek ve onlarla başa çıkabilmesini kolaylaştırmak için yöntemler geliştirmelerine destek olur. Bilişsel davranışçı terapi ve dinamik terapiler en yaygın başvurulan terapi yöntemlerdir.

İlaç: 

Anti-depresanlar, anksiyolitikler, antipsikotikler, duygu durum dengeleyici ilaçlar gibi ilaçlar psikiyatrik bozuklukların tedavisinde kullanılır. İlaçların türlerine göre beyindeki semptomların hafifletilmesi ve değişiklikler yaratılması sağlanır. Doktor kontrolünde alınmalıdır.

Terapi ve ilaçların yanı sıra psikolojik hastalıklarla başa çıkmada yardımcı olabilecek diğer yöntemlerde şunlardır:

Yaşam Tarzı Değişikliği: Hayatınızda yapacağınız minimal değişiklikler iyilik halinin sağlanması ve sürdürülmesinde yardımcı olabilir. Örneğin; düzenli bir şekilde egzersiz yapmak, kaygı ve depresyon semptomlarının azalmasında yardımcı olabilir.

Tamamlayıcı ve Alternatif Tedaviler: Yoga, meditasyon, nefes egzersizleri, beslenme düzeni değişiklikleri gibi destekleyiciler yardımcı olabilir.

Sosyal Destek: Psikiyatrik hastalıklarda genellikle sosyal hayattan çekilme davranışı görüşür. Ancak aksine sosyal bağları devam ettirmek, daha iyi hissetmeyi, ihtiyaç duyduğunuz desteği almanızı sağlayabilir.

Psikolog ve Psikiyatrist Arasındaki Fark

Psikolojik hastalıklar ve çeşitlerine geçmeden önce çok karıştırılan iki kavramdan bahsetmek yerinde olacaktır. Psikolog ve psikiyatrist hakkında kafa karışıklığının olduğu uzmanlık alanlarıdır. Bu iki uzmanlık da ruhsal sorunların tedavisi için destek alınan kişilerdir. Psikologlar Türkiye’de 4 yıllık Psikoloji lisans eğitimi alıp Klinik Psikoloji üzerine lisansüstü eğitimi tamamlayıp psikoterapi uygulayabilirler. Psikiyatristler ise tıp doktorlarıdır, Türkiye’de 6 yıl tıp fakültesinde eğitim aldıktan sonra uzmanlık eğitimlerini Ruh Sağlığı ve Hastalıkları üzerine yapar ve uzman doktor olarak çalışırlar. Psikiyatristler, kişiye eğitimini görmüşlerse psikoterapi yöntemleri uygulayabilecekleri gibi ilaç, elektrokonvülsif terapi gibi tedavileri de uygulama yetkisine sahiplerdir.

Yayınlanma: 08.05.2024 11:45

Son Güncelleme: 08.05.2024 11:45

Hidayet ÇALIŞKAN
Hidayet ÇALIŞKAN
Psikolog(*)(*)(*)(*)(*)
Uzmanlıklar: İlişki / Evlilik Problemleri, Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları, Depresyon ve Mutsuzluk
Merhabalar, Ben Psikolog & Psikoter Devamını oku
Online Terapi
süre 45 dk
ücret 1499
Yüz Yüze Terapi
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...
askin-bilimsel-rehberi-saglikli-iliskiler-kurmanin-sirlari

Merhaba! Sağlıklı ve mutlu bir ilişki kurmak hepimizin hayali. Psikolog olarak, sağlıklı ilişkiler kurma konusunda yapılan bilimsel araştırmalara dayanan bazı önemli ipuçlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. İlişkilerinizi güçlendirecek bazı basit ama etkili adımlara birlikte bakalım.1. İletişim ve Duygusal İfadeAraştırmalar, etkili iletişimin sağlıklı ilişkilerin temelinde olduğunu göstermektedir. Bir çalışmada, iletişim becerilerinin ilişkilerin uzun ömürlülüğünde belirleyici bir rol oynadığı bulunmuştur (Gottman & Levenson, 2000). Açık ve dürüst iletişim, partnerler arasında duygusal bağın güçlenmesini sağlar.Aktif Dinleme: Partnerinizin söylediklerine gerçekten odaklanarak dinleyin. Göz teması kurarak ve beden dilinizi kullanarak karşınızdaki kişiye onu dinlediğinizi hissettirin. Aktif dinleme, sadece duygusal bağı güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda yanlış anlamaların önüne geçer.Duygularınızı Paylaşın: Hislerinizi ve düşüncelerinizi açıkça ifade edin. İçinizde biriktirmek yerine, nazik ve yapıcı bir şekilde duygularınızı paylaşmak, partnerinizin sizi anlamasına yardımcı olur. Duygularınızı paylaşmak, karşılıklı anlayışı artırır ve çatışmaları azaltır. Bu, uzun vadede ilişkinizin sağlam temeller üzerinde yükselmesini sağlar.2. Güven ve SadakatGüven, sağlıklı ilişkilerin olmazsa olmazıdır. Güven eksikliği, ilişkilerde ciddi sorunlara yol açabilir. Mikulincer ve Shaver (2007), güvenin romantik ilişkilerdeki bağlanma stilleri üzerindeki etkisini araştırmış ve güvenin ilişkilerdeki bağlılığı artırdığını göstermiştir.Dürüstlük: Her zaman dürüst olun ve partnerinize karşı açık olun. Yalan söylemek, güvenin sarsılmasına neden olabilir ve ilişkide onarılması zor yaralar açabilir. Dürüstlük, ilişkideki güvenin temel taşıdır.Sözlerinizi Tutun: Verdiğiniz sözleri yerine getirmek, güveni pekiştirir. Küçük jestler ve samimi davranışlarla güven inşa edin. Güven, zamanla ve tutarlılıkla inşa edilir. Örneğin, önemli olayları hatırlamak veya partnerinizin ihtiyaçlarına duyarlı olmak, güvenin pekişmesine yardımcı olur.3. Ortak Değerler ve HedeflerSağlıklı ilişkiler, ortak değerler ve hedefler üzerine inşa edilir. Bu, ilişkilerin uzun vadede sürdürülebilir olmasını sağlar. Bir çalışmada, ortak ilgi alanlarının ve hedeflerin, ilişkilerdeki memnuniyeti artırdığı bulunmuştur (Schwarz & Hassebrauck, 2012).Gelecek Planları: Gelecek hakkında açıkça konuşarak ortak hedefler belirleyin. Ortak bir vizyona sahip olmak, ilişkide daha derin bir bağ kurulmasını sağlar. Gelecek planları yapmak, çiftlerin birlikte büyümesine ve gelişmesine yardımcı olur.Ortak İlgi Alanları: Birlikte yapmaktan keyif aldığınız aktiviteler bulun. Bu, ilişkinizi daha eğlenceli ve tatmin edici hale getirebilir. Aynı zamanda yeni şeyler denemekten çekinmeyin; birlikte farklı deneyimler yaşamak ilişkinizi canlandırabilir. Ortak hobiler, ilişkinizde bağ kurmanızı sağlar ve ortak zaman geçirmenin tadını çıkarmanıza yardımcı olur.4. Empati ve Duygusal DestekEmpati, partnerinizin duygularını anlamak ve ona destek olmak anlamına gelir. Empati, ilişkilerdeki duygusal bağlılığı artırır (Reis & Shaver, 1988).Destekleyici Olun: Partnerinizin zor zamanlarında yanında olun ve onu destekleyin. Duygusal destek, ilişkinizin sağlam temeller üzerinde yükselmesine yardımcı olur. Örneğin, stresli bir günün ardından partnerinize destek olmak için dinleyici olun ve onun duygularını anlamaya çalışın.Anlayışlı Olun: Partnerinizin duygularına ve düşüncelerine saygı gösterin. Farklı bakış açılarına sahip olmanın ilişkinizi zenginleştirebileceğini unutmayın. Anlayış ve hoşgörü, her ilişkinin ihtiyaç duyduğu önemli unsurlardır. Partnerinizin bakış açısını anlamaya çalışmak ve ona empati göstermek, ilişkinizi derinleştirir.5. Kendi Kendine YeterlilikSağlıklı bir ilişkide, bireylerin kendi kişisel alanlarına ve ilgi alanlarına da sahip olmaları önemlidir. Kendi kendine yeterlilik, ilişkide dengeyi sağlar ve bireylerin kişisel gelişimini destekler (Deci & Ryan, 2000).Kendi İlgi Alanlarınız: Kendi hobileriniz ve ilgi alanlarınız olsun. Bu, kişisel tatmininizi artırır ve ilişkinizi daha dengeli hale getirir. Kendi ilgi alanlarınıza zaman ayırmak, kişisel gelişiminizi destekler ve ilişkinize taze bir enerji getirir.Bağımsızlık: Kendi başınıza zaman geçirmek, ilişkinizi daha sağlıklı kılar. Partnerinizle birlikte vakit geçirmek kadar, kendinize de zaman ayırmak önemlidir. Bu, bireysel gelişiminizi destekler ve ilişkinize taze bir enerji getirir. Bağımsızlık, her iki partnerin de kendi kimliklerini korumasına yardımcı olur ve ilişkinin daha sağlıklı olmasını sağlar.Bonus: İlişkisel Merhamet ve ŞefkatBir ilişkinin başarısı için önemli bir diğer faktör ise ilişkisel merhamet ve şefkattir. İlişkisel merhamet, partnerinize karşı şefkatli ve anlayışlı olmayı içerir. Bir araştırmaya göre, ilişkisel merhamet gösteren çiftlerin, ilişkilerinde daha fazla tatmin ve bağlılık yaşadıkları bulunmuştur (Neff & Beretvas, 2012).Şefkatli Olun: Partnerinizin hatalarını affedin ve ona karşı şefkat gösterin. Merhametli davranışlar, ilişkinizdeki duygusal bağın güçlenmesini sağlar. Şefkatli olmak, partnerinizin duygusal ihtiyaçlarını anlamak ve onlara duyarlı olmak anlamına gelir.Anlayışlı Olun: Partnerinizin zor zamanlarında ona anlayışla yaklaşın. Bu, hem partnerinizin hem de ilişkinizin sağlığını olumlu yönde etkiler. Anlayışlı olmak, ilişkinizdeki stresi azaltır ve karşılıklı saygıyı artırır.Sağlıklı romantik ilişkiler kurmak, hem kişisel hem de karşılıklı çaba gerektirir. Bu bilimsel ipuçları ve stratejiler, ilişkinizi daha güçlü ve tatmin edici hale getirmenize yardımcı olabilir. Unutmayın, her ilişkinin kendine özgü dinamikleri vardır ve her çiftin birlikte keşfedeceği bir yolculuk vardır.Daha fazla destek ve danışmanlık için buradayım. Sağlıklı ve mutlu ilişkiler dileğiyle!Sevgiyle kalın!Nalan Esra PelitKaynaklar:Deci, E. L., & Ryan, R. M. (2000). The "what" and "why" of goal pursuits: Human needs and the self-determination of behavior. Psychological Inquiry, 11(4), 227-268.Gottman, J. M., & Levenson, R. W. (2000). The timing of divorce: Predicting when a couple will divorce over a 14-year period. Journal of Marriage and Family, 62(3), 737-745.Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2007). Attachment in adulthood: Structure, dynamics, and change. Guilford Press.Neff, K. D., & Beretvas, S. N. (2012). The role of self-compassion in romantic relationships. Self and Identity, 12(1), 78-98.Reis, H. T., & Shaver, P. (1988). Intimacy as an interpersonal process. In S. Duck (Ed.), Handbook of personal relationships: Theory, research and interventions (pp. 367-389). Wiley.Schwarz, S., & Hassebrauck, M. (2012). Relationship satisfaction in couples: A longitudinal study on the role of gratitude and appreciation. Personal Relationships, 19(1), 1-15. Yazıyı Oku

Uzman: Nalan Esra PELİT

Yayınlanma: 19.05.2024

psikolojik-danisma-sureci-ve-psikolojik-danisma-surecinde-ilk-seans

Psikolojik danışma süreci, kapalı kapılar veya gizli çevrimiçi toplantılar ardında başlar, sürer ve sonlanır. Bazı gizemleri içinde barındırıyor olabilir. Bu nedenle de pek çok soru işareti hem sürece hem de sürecin içindeki karakterlere yönelik oluşabilir. Bu blog yazımda, sık karşılaştığım soruların bir kısmına yanıt vermeye çalışıyor olacağım.Psikolojik danışma sürecinin ne olduğu, Psikolojik Danışmanın ve Psikoloğun kim oldukları, süreçten beklenmesi ve beklenmemesi gerekenler, doğru bilinen yanlışlar gibi farklı başlıklara değinme gayretindeyim.Eğer bu soruların dışında ek bir sorunuz var ise; “soru sor” butonundan bana ulaşabilirsiniz.Keyifli okumalar dilerim! 😊Psikolojik Danışma Nedir? Psikolojik Danışman Kimdir? Psikolog Kimdir?Psikolojik Danışman; 4 yıllık Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünü başarıyla tamamlayan ruh sağlığı profesyonelidir. Lisans eğitimlerinde psikolojik danışma kuram ve uygulamaları kapsamında süpervizyon destekli eğitim alır. Özel eğitim kurumlarında, aile danışmanlık merkezlerinde, kamuda, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde görev alabilir, bağımsız olarak çalışabilir.Psikolog; 4 yıllık Psikoloji bölümünü başarıyla tamamlayan ruh sağlığı profesyonelidir. İnsan davranışını anlama ve açıklamayı temele alan eğitimlerden geçerler. Psikoterapiye yönelik teorik ve uygulamalı eğitimlerini tamamladıklarında psikoterapi uygulamalarını gerçekleştirebilir. Aile danışmanlık merkezlerinde, kamuda, eğitim kurumlarında ve özel eğitim rehabilitasyon merkezlerinde görev alabilir, bağımsız olarak çalışabilir.Psikolojik Danışma; psikolojik danışman ile danışan arasında profesyonel bir ilişkinin kurulduğu, danışanın iyiliğinin ve faydasının gözetildiği bir etkileşim sürecidir. Amerikan Psikolojik Danışma Derneği’nin tanımına göre ise; psikolojik danışma, farklı özelliklere sahip birey, aile ve grupları ruh sağlığı, iyilik hali, eğitim ve kariyer amaçlarına ulaşmaları yolunda yetkinleştiren profesyonel bir ilişkidir.”Psikolojik Danışmaya Dair Doğru Bilinen YanlışlarPsikolojik danışma, kendimizi tanımanın ve iyileşmenin yegâne yoludur.Hayır, kendimizle ilgili farkındalıklar kazanmamızın ve yaralarımıza bakım vermemizin pek çok yolu vardır. Psikolojik danışma daha çok bu yolları da kapsayan, hem bir alan hem bir yol haritası olarak görülebilir.Psikolojik destek alıyor olmak, iyileşmek için yeterlidir.Hayır, psikolojik danışma bir süreçtir ve bu süreçte danışanın aktif katılımı, gönüllülüğü gerekmektedir. Seanslarda sadece bulunuyor olmak, dönüşümü desteklemeyecektir.Psikolojik danışma, sadece sohbetten ibarettir.Hayır, sohbetler karşılıklı paylaşımı ve iyiliği gözetir. Psikolojik danışma seanslarında odak, danışan ve danışanın anlattıklarındadır.Psikolojik danışma sürekli bana destek olarak beni zayıflatabilir.Tam aksine, psikolojik danışma süreci bireysel güçlenmeyi hedefler ve amacı her zaman iyi hissettirmek değildir. Aksine, bazı seansların içerikleri bizim için bir miktar rahatsızlık verici unsurlar barındırabilir.İlk Seansta Neler Olur?İlk seans, eğer öncesinde bir ön görüşme yapılmadıysa, psikolojik danışmanın ve danışanın ilk kez doğrudan etkileşime girmesiyle başlar. Yaklaşımlara göre farklılıklar içerebilir.Bu seans, iki taraf için de bir miktar kaygıyı içinde barındırıyor olabilir ve bu oldukça normaldir.İlk seansta psikolojik danışman kendi akademik ve mesleki geçmişinden, etkilendiği yaklaşımlardan ve psikolojik danışma sürecinin çerçevesinden bahseder. Sürecin etkililiği ve güvenliği açısından hem danışanın hem psikolojik danışmanın uyması gereken bazı ilkeler ve kurallar vardır. Anlatılanların ve kimliğin gizliliği, seansların süresi, gönüllülük esası, ücretlendirme ve ödeme planı, seans dışında iletişim kurulması, süreci sonlandırmayı gerektiren durumlar gibi başlıklar bu aşamada ele alınabilir ve netleştirilmesi gereken noktaların üzerinde durulabilir.Ardından psikolojik danışman, danışanın yaşam öyküsünü dinlemeye koyulur.Zaman zaman danışanlar “ne anlatacaklarını bilmedikleri” düşüncesiyle kaygılanabilirler ve elbette bu da oldukça normaldir. Böyle zamanlarda psikolojik danışmandan bir çerçeve çizmesi talep edilebilir veya yaklaşıma bağlı olarak danışmandan yönlendirme istenebilir. Psikolojik danışman, kendi yaklaşımı doğrultusunda, danışanın yaşamının belli başlı dönemlerine ve alanlarına odaklanarak süreci devam ettirebilir.Psikolojik danışman; yakın olduğu yaklaşımı çerçevesinde danışana birtakım sorular yöneltebilir. Örneğin; yalnızca yaşanan problem ve şimdiye kadarki çözüm girişimleri, çocukluk yaşantıları, problemle kurulan ilişki, problemin yaşamdaki işlevi, aile öyküsü, danışanın güçlü yönleri ve kaynakları gibi farklı başlıklar, farklı ekollerin ilgi odağında olabilir. Elbette psikolojik danışman; hepsini mümkün olduğunca kapsayan bir yaklaşımı da benimsemiş olabilir.Sürece dair hedeflerin üzerinde durulur ve bu hedeflerin ulaşılabilir, gerçekçi ve somut olmasına özen gösterilir. Bu kısım, sürecin etkililiğinin değerlendirilebilmesi açısından çok önemlidir ve bazen birden fazla seans sürebilir.İlk seansın sonunda, eğer ödevlendirme yapılmasına karar verilmişse ödevler üzerine anlaşmalar yapılabilir. Sonraki seansın planlamasına geçilebilir ve, tekrardan, psikolojik danışmanın yaklaşımı farklı bir noktayı gerektirmiyorsa seans sonlandırılabilir.İlk Seansta Neler Beklenebilir?Her seans gibi ilk seansta beklenebilecekler ve beklenemeyecekler; ruh sağlığı profesyonelinin yaklaşımına, danışanın ihtiyacına göre değişkenlik gösterebilir. Psikolojik danışmanla ve süreçle ilgili ilk izlenimlerin oluşması beklenebilir. Bu izlenimler, bazı soruları doğurabilir ve seanslar da bu sorularınızı sormanız için biçilmiş kaftandır.Öz farkındalığa giden yolda, özellikle ilk kez psikolojik destek alıyorsak, bir miktar kaygının oluşması beklenebilir. Kendimizi şimdilik yabancı olan bir insana açıyor olmak, tüm odağın bizim üzerimizde olması ve “mercek altına alınmış gibi” hissetmek… Elbette başlangıçta kaygı verebilir. 😊(Ekolden ekole değişiyor olsa da) Aile, isim, romantik ilişki, sosyal yaşam, akademik, kariyer, psikolojik destek girişimleri, sağlık alanlarını da içeren öykümüze dair soru yağmuruna tutulmak beklenebilir. Bazen de psikolojik danışman büyük bir sükunetle, seansın gidişatını danışanının akışına bırakabilir.Hikâyemize dışarıdan bir gözle baktığımızda, mikro düzeyde farkındalıklar yaşamak beklenebilir. Sık sık tekrarladığımız isimler, ihtiyaçlar, engeller bu noktada bize bazı alanları işaret edebilir.Sonraki seansla ilgili ödevlendirmeler beklenebilir. Bu ödevlendirmeler duygu günlüğü tutmak, ölçek doldurmak, düşünceleri kaydetmek gibi çeşitlendirilebilir.İlk Seansta Neler Beklenmez?Derdimize derman olacak sihirli sözcükler beklenmez; çünkü bu sözcükler aslında hiç var olmamıştır. Keşşşşşke olsa.Arka arkaya yaşanan aydınlanma anları beklenmez. Elbette belli başlı farkındalıklar oluşabilir; ancak çoğunlukla “ışık yanma” anları bu seansta gerçekleşmez. İstisnaları bulunabilir, insan etkileşiminden bahsediyoruz 😊.Üç seans sonrasında neler olacağının netleşmesi beklenmez; yapılandırılmış seanslarda dahi birkaç seans sonrasında bizi nelerin beklediğini söylemek kolay değildir. Öyle ki; yaşamın bize neler getireceğini bilemiyoruz. Belki de ileriyi berrak bir şekilde görmeye dair güçlü isteğimiz üzerine konuşmalıyız 😊.Problemimizi tüm detaylarıyla çözümlemek ve problemimizin detaylarına inmemiz beklenmez. Ele aldığımız konu günlük yaşamımızı ve ruh hâlimizi böylesine yakından etkiliyorken, onu sadece bir seansta ele alıp çözmeye çalışmak, şimdiye kadarki deneyimlerimize haksızlık olabilir.Hayal kırıklığı yaratan bir gerçek: Tavsiye beklenmez. Tavsiye genellikle hiçbir zaman beklenmez; çünkü tavsiye ve öneriler kişisel görüşleri içinde barındırabilir. Psikolojik danışman ise -her ne kadar kişisel özelliklerinden çok fazla şey de öğreniyor olsa- profesyonel kimliğiyle seansta bulunmaktadır ve bilimsel bilgiler ışığında danışanına destek olmaya çalışmaktadır. Bu destek de danışanın kendi kaynaklarını, koşullarını, değerlerini keşfetmesi ve bu yönde karar verme cesaretini desteklemeyi içerir.***Kapak fotoğrafı Uzman Psikolog Evrim Dursun'un web sitesinden alınmıştır. Yazıyı Oku

Uzman: Zeynep UYUMAZER

Yayınlanma: 11.05.2024

neden-istismar-eden-partnerlere-bagimli-olunuyor-oz-deger-pratikleri-ile-guclen

Kurbanların onları istismar eden kişilere dönmesinin, hatta bağımlı olmasının 5 ana sebebi mevcut. Birazdan sıralayacağım bu sebeplerin hepsinin temel taşı ise “korku”. Korku, mağdurları sessiz kılar ve istismarcılarının kontrolünü güçlendirir. Mağdurlar, istismarcılarına karşı çıkmanın sonuçlarını düşünerek korku içinde kalabilirler. Ayrıca, istismarın tekrarlanması durumunda daha fazla acıya maruz kalmaktan korkabilirler. Başka bir korku kaynağı ise sosyal izolasyondur; mağdurlar, istismar eden kişiden bağımsız bir yaşamı düşünemezler ve dış dünyayla bağlantılarını koparmaktan korkarlar. Diğer bir korku türü ise utanç ve suçluluktur; mağdurlar, yaşadıkları istismarı açığa çıkarmaktan ve başkalarına anlatmaktan utanç duyabilirler ve kendilerini suçlu hissedebilirler. Son olarak, gelecekte yaşayabilecekleri daha fazla tehlike veya şiddet korkusu, mağdurları istismarcılarından uzaklaşmaktan alıkoyabilir. Bu nedenlerle, mağdurların istismarcılarına dönmesinin altında yatan en temel faktör "korku"dur. Finansal Güçİstismarcı, parayı kurbanı yanında tutmak için kullanır. Ondan ayrılırsa sokakta kalacağını, başına kötü şeyler geleceğini söyler ve bunlar gibi bir çok inancı kurbana aşılar.Manipülasyonİstismarcı, gücünü, dış görüntüsünü ve zekasını kullanmayı iyi bilir. Hatta bazen yaşadığı acıları, travmalarını kurbana karşı kullanır. Örneğin sürekli kötü davranışları için “acı” geçmişini suçlar. Amaç kurbanın ona acıması ve istismarına karşı gardını indirmesidir. Bunlarla kalmayan istismarcı, kendisine ve çevresine bilerek zarar verir, sonra da hiçbir şey olmamış gibi davranır. Bu zararın fiziksel boyutta olması gerekmez; söylenen kırıcı sözler, aşağılamalar ve öfke nöbetleri, bu olanlardan hoşnutsuzluğunu dile getiren partnerini deli olmakla, abartmakla, hatta sadakatsizlik ile suçlamak da bu zararlara dahildir.UmutHepimiz sevdiğimiz, kıymet verdiğimiz şeyler için çabalar, daha iyi bir hale getirmeye uğraşırız. Tüm bunları yaparken kişinin, yani kurbanın dayanağının ismi umuttur. İstismarcılar bunu iyi bilirler ve kurbanının kendini bir nevi kurtarıcı olarak görmesini sağlarlar. Karşı taraf partnerini daha iyi biri yapabileceğine, hatta onu iyileştireceğine inanır. Zaten istismarcısı da sık sık pişmanlık ve utanç halleri sergiler, değişeceğini söyleyip, geleceğe dair planlarla kurbanın gözünü boyar. NOT: Eğer kişinin elinde sihirli bir değnek yoksa hiçbir şeyi değiştiremezler.Aşk Aşk veya sevgi, ilişkileri karmaşık bir hale sokabilir. Birlikte geçirilen aylar, yıllar, iyi ve kötü yaşanmışlıklar kişinin bu tarz bir ilişkiden vazgeçmesini zorlaştıracaktır. Özellikle yaşanılan mutlu anılar bir tutkal görevi görecektir.Tanınmışlık Kurban kendini güvende hisseder çünkü canı yansa da buna sebep olan kişiyi tanıyordur. Yabancı değildir bu kişiye. Bunu şöyle düşünebilirsiniz; Çok konforlu bir eve misafir olarak gitseniz bile yine de kendi evinizdeki gibi huzurlu olur muydunuz? Yeni birini tanımak ve yeni yaşanmışlıklar biriktirmek kurbana zor görünür, bildiği kaynaktan zarar görmeyi bilinçsizce kabul eder. İstismara uğrayan kişiye/kendinize şu iki soruyu sormanızı öneriyorum; İlk başta verilen cevaplar kişiyi durumunu inkar etmeye yöneltebilir. Bu gibi durumlarda kurban, sık sık bu soruları kendisine sormalı ve durumu hakkında objektif olmaya teşvik edilmelidir. Unutulmamalı ki, bir kişi kötü bir durumdaysa, çevresinden ne kadar yardım alırsa alsın, kendisi gerçekten o durumdan çıkmak istemez ise çıkamaz. İlerleyen zamanlarda daha ciddi kayıpların ve zararların gerçekleşmemesi adına, olabilecek en kısa sürede farkındalığın kazanılması ve durumun kabul edilmesi/ettirilmesi mühimdir.Öz Değerini Yükselt!Bu konuda öz değer sahibi olmak ve var olan öz değerin güçlendirilmesi çok ama çok kıymetli. Zira Öz değer, insanın kendine verdiği değerin ve kendi değerinin farkında olmasıdır. Her bireyin kendine özgü yetenekleri, nitelikleri ve değerleri vardır ve bu özellikler, kişinin kendine olan güvenini ve kendini kabul etme seviyesini belirler. Aynı zamanda ilişkilerde de önemli bir rol oynar. Kendine değer veren biri, sağlıklı sınırlar belirleyebilir ve ilişkilerinde saygı ve sevgi bekleyebilir. Kendine güvenen bir birey, başkalarının ona nasıl davranmasını istediğini net bir şekilde iletebilir ve kendi ihtiyaçlarına önem verir. Öz değer üzerine düşünmek ve onu güçlendirmek için birkaç adım atılabilir. Kendi yeteneklerimizi ve başarılarımızı tanıyarak kendimize güvenmeyi öğrenmek önemlidir. Kendimize iyi bakmak, ihtiyaçlarımıza ve isteklerimize önem vermek ve kendimizi sevmek de öz değerimizi artırabilir. Ayrıca, olumsuz düşüncelerle başa çıkmak ve kendimize karşı nazik olmak da öz değerimizi güçlendirebilir. Sonuç olarak, öz değer insanın kendine olan güvenini, kendini kabul etme seviyesini ve mutluluğunu etkileyen önemli bir kavramdır. Kendimize değer vermek, içsel bir güven duygusuyla yaşamak ve sağlıklı ilişkiler kurmak için önemlidir. Bu nedenle, öz değerimizi tanımak ve güçlendirmek için çaba harcamak hayatımızın önemli bir parçası olmalıdır. İnsan ilişkileri, hayatımızın temel taşlarından biridir ve doğru ilişkilerde olmak, ruhumuzu besleyen bir deneyimdir. Bu ilişkiler, bizi destekleyen, güçlendiren ve daha iyi bir versiyonumuz olmamızı sağlayan bir etki yaratır. Bizi anlayan, bizimle gülümseyen ve umut dolu bir geleceğe bakan insanlarla bağlantı kurmak, yaşamımıza anlam katar. Bu ilişkiler, bizi olumlu yönde etkileyerek hayata daha umutlu ve güçlü bakmamızı sağlar. Doğru ilişkilerde kalmak, duygusal ve ruhsal olarak daha dengeli ve tatmin edici bir yaşam sürmemize yardımcı olur. Bu nedenle, kendinizi değerli hissettiğiniz ve gerçek anlamda destek aldığınız ilişkileri korumak ve geliştirmek için çaba sarf etmek önemlidir.Öz Değer Pratikleri: Olumlu Kendi Kendine Konuşma: Kendinize olumlu ve destekleyici ifadeler kullanarak içsel konuşmanızı yönlendirin. Olumlu düşünceler ve güçlendirici ifadeler, öz değerinizi artırmanıza yardımcı olabilir.Günlük Teşekkür ve Minnettarlık Pratiği: Her gün, yaşamınızda minnettar olduğunuz şeyleri belirleyin ve bunlar hakkında düşünün. Bu, kendinize olan değerinizi artırır ve yaşamınızın pozitif yönlerini fark etmenize yardımcı olur.Yeteneklerinizi ve Başarılarınızı Tanıma: Kendi yeteneklerinizi ve başarılarınızı tanıyın. Başarılı olduğunuz alanlara odaklanın ve bu başarıları sık sık hatırlayın. Kendinize olan güveninizi artıracak ve öz değerinizi yükseltecektir.Sınırlar Belirleme: Kendi ihtiyaçlarınızı ve sınırlarınızı tanıyın ve bu sınırlara saygı duyulmasını sağlayın. Başkalarının beklentilerine değil, kendi ihtiyaçlarınıza ve isteklerinize odaklanın.Hata ve Başarısızlık Kabulü: Hata yapmanın veya başarısızlığı deneyimlemenin normal olduğunu kabul edin. Her insanın hataları vardır ve önemli olan bu hatalardan öğrenmek ve büyümektir. Kendinizi eleştirmek yerine, hatalarınızı birer öğrenme fırsatı olarak görün.Bu öz değer pratiklerini düzenli olarak uygulamak, kendinize olan güveninizi artırmanıza ve içsel olarak daha dengeli bir yaşam sürmenize yardımcı olacaktır. Herkesin hak ettiği sevgi ve desteği bulduğu, sindirildiği değil, ruhunun beslendiği, gülümseten, sizi daha da umutlu ve güçlü yapan ilişkilerde kalmanız dileğiyle. Yazıyı Oku

Uzman: Ezgi ASLANTAŞ

Yayınlanma: 10.05.2024