"O DAHA ÇOCUK, KENDİ BAŞINA KARAR VEREMEZ"
‘Sorumluluk’ kelimesi bize ne anlam ifade ediyor? Bir başka deyişle, sorumluluğunu bilen bir çocuktan neler bekleriz?
İlköğretim dördüncü sınıfa giden bir öğrencinin annesi çocuğuyla övünürken şöyle diyordu: "Benim oğlum sınıfının birincisidir. Derslerini bitirmeden içi rahat etmez. Sözümüzden dışarı çıkmaz. Nazik ve saygılıdır. Odası ve eşyaları daima temiz ve düzenlidir. Boş zamanlarında müzik dersleri aldırıyoruz, çok iyi piyano çalar. Elimizden geldiğince ona herşeyin en iyisini vermeye çalışıyoruz. Kısacası, beyefendi, benim oğlum sorumluluklarını bilen bir çocuktur."
Anneyi dinledikten sonra, "Hanımefendi," dedim, "bu saydığınız özellikler bizim pedagojik anlamda ifade ettiğimiz sorumluluk kavramına girmez. Biz, sorumluluk derken daha başka şeyler kastederiz. Pedagojide çocuğunuzun müzik dersleri alması fazla önemli değildir. Önemli olan, müzik dersleri almaya kendisinin karar verip vermediği, yani buna istekli olup olmadığıdır."
Anne bu açıklamamı anlamsız bulmuş olacak ki, itiraz etti: "O daha çocuk efendim, kendisi nasıl karar verecek?" (Evet, anne babaların çocuk adına karar verirken sığındıkları savunma budur: "O daha çocuk, kendi başına nasıl karar verecek?")
Anneye sordum: "Çocuğunuzun derslerine yardım eder misiniz?"
Hanımefendi gururla cevap verdi: "Elbette, dersleri o kadar ağır ve ödevleri o kadar çok ki, bizim yardımımız olmadan bitiremez." (Evet, çoğu anne babalar da böyle yapıyor, çocuklarının ödevi bitmeden içleri rahat etmez.)
Sormaya devam ettim: "Çocuğunuz yazılı veya sözlü bir sınavdan düşük not aldığını söylese ne yaparsınız?"
Anne böyle bir soru beklememiş olacak ki, şaşırdı. Sesini yükselterek, "Benim çocuğum zayıf not almaz" dedi, "çünkü o çok çalışıyor." (Evet, çoğu ailelerde çocuğun zayıf not alma özgürlüğü yoktur. Zayıf alan çocuk sorumluluğunu yerine getirmemiş sayılır, bu yüzden cezayı veya en azından azarlanmayı hak etmiştir.)
Sorumluluk ile kişilik birbirini tamamlayan iki özelliktir. Kişilik sahibi olunmadan sorumluluk kazanılamaz. Peki, nedir kişilik? Söz sahibi olmak, kendi başına karar verebilmek, istemediği bir teklifle karşılaştığında ‘hayır’ diyebilmek, adam yerine konmak, kendisine saygısı ve özgüveni olmak, sevildiğini ve önemsendiğini bilmek... Bir öğrenci çok çalışıyor, iyi notlar alıyor, anne babasına ve öğretmenlerine karşı saygılı davranıyor olabilir; bu onun sorumluluk sahibi biri olduğu anlamına gelmez.
Sorumluluk duygusu ana rahminde başlar dersem, fazla abartmış olmam. Son araştırmalar, ana rahmindeki embriyonun annenin duygularını hissettiğini ve paylaştığını gösteriyor. Buna göre, irade dışı ana rahmine düşmüş bir embriyo annenin hamileliği arzu etmediğini hissedecek, doğumdan sonra anneye karşı evlatlık sorumluluğu duymayacaktır.
"ONUN İÇİN DOĞRU OLANI YAPIYORUZ"
İstenen ve arzu edilen bir çocukta neden sorumluluk duygusu gelişmez? Çünkü, anne baba, "Çocuktur, anlamaz; biz onun adına doğru olanını yapıyoruz" diyerek çocuğun bütün sorumluluklarını üzerlerine alırlar. Yemeğinden giyimine, ev ödevlerine, hobi ve arkadaş seçimine kadar, çocuk adına herşeye anne baba karar verir. Bu kararlara uyan çocuk sevilir, uymayan çocuk sevilmez. Eğer anne "Tabağındakini bitirmeden sofradan kalkmayacaksın!" diyorsa, yemeği sevmediği veya tok olduğu halde tabaktakini bitiren çocuk, söz dinleyen, sevilen, uysal, sorumlu bir çocuktur. "Hayır, ben bu yemeği sevmiyorum; sevmediğim bir yemeği bitirmek zorunda değilim!" diyen çocuk da sevilmeyen, dikbaşlı, sorumsuz bir çocuktur. Bir gün erkek kardeşimin evinde iken, gelin hanımın elinde yemek dolu kaşıkla çocuğu kovaladığını gördüm. Sizin anlayacağınız, zorla yemek yedirmeye çalışıyordu. Gülerek çocuğa seslendim: "Koş aslanım, yakalanma; acıkma özgürlüğü adına koş!"
Konferanslarımda hanım dinleyicilerime (kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla kabilinden) diyorum ki: "Eğer yemek seçen, her yemeği beğenmeyen mızmız bir kocanız varsa, bunun sorumlusu kaynanalarınızdır. Adamcağıza çocukluğunda acıkma özgürlüğü tanımamış, zorla ağzına mama ve yemek tıkıştırmışlardır."
Anne baba ile çocuklar arasında, kişilik ve sorumluluktan kaynaklanan problemler çoğunlukla ilkokuldan sonra başlıyor. İlkokul sıralarında bize gelip de çocuklarının ders çalışmamasından ve söz dinlememesinden yakınan veliler çok azdır. Anne baba ile çocuk arasındaki çatışmalar neden daha önce değil de ortaokul ve lise sıralarında ortaya çıkar acaba?
Millî Eğitim Bakanlığı müfettişleri ilkokul ve ortaokul kelimelerini telaffuz etmemize kızıyorlar, "İlkokul ve ortaokul yok; ilköğretim var!" diyorlar. Kendi açılarından haklı olabilirler, ancak çocuk davranış bilimleri açısından bir yıl bile uzun bir zamandır. Öyle ki, çocuk gelişimini anlatırken bazen aylara inmek zorunda kalırız. Sekiz yıl gibi uzun bir zamanı ‘ilköğretim’ adı altında nasıl tek peryotta ele alabiliriz? İlkokul ile ortaokulu ayırmadığımız zaman ‘ön-ergenlik’ çağını anlatamayız.
Çocukların ders çalışmamaları ve söz dinlememeleri, bir başka deyişle anne baba ile çatışmaya girmeleri, ön ergenliğe geçişte (12-14 yaşlarda) başlıyor. Bu da, tahmin edeceğiniz gibi, ortaokul sıralarına rastlıyor. Peki, ergenliğe geçişte bütün çocuklar anne baba ile çatışma yaşar mı? Hayır, hepsi yaşamaz. Kişiliği gelişmiş, kendine güveni olan, ailede kendisine değer verildiğini ve sevildiğini bilen, sorumluluk duygusu kazanmış çocuklar ergenliğe geçişi kolay atlatırlar. Bu çocuklara ders çalışmalarını hatırlatmaya, tepelerine dikilip ödevlerini yaptırmaya gerek kalmaz.
Çocukta kişilik gelişimi doğumdan itibaren başlar ve altı yaşlarında büyük çapta tamamlanmış olur. Buna göre bir çocuk okula ya silik, bağımlı, gölge bir kişilik ya da kendine özgüveni olan, sorumluluk sahibi, bağımsız bir kişilik kazanmış olarak başlar.
Gölge kişilikli çocuk anne baba yardımı olmadan ödevlerini yapamaz. Devamlı anne baba kontrolünde ders çalışır. Okulda öğretmeninden ‘aferin’ veya ‘yıldız’ aldığı zaman eve gelir gelmez anne ve babasına aldığı ‘aferin’i ve ‘yıldız’ı haber verir, onları sevindirir. Çünkü bu aferin veya yıldız kendisine ait değil, anne babaya aittir. Güdümlü bir kişiliğe sahip çocuklar ders çalışma alışkanlığı kazanamadıkları gibi, aldıkları başarılardan da zevk duymazlar. Başarı gibi görünen bütün çabaları anne babalarını memnun etmek ve onların sevgisini kazanmak içindir. Sınavda zayıf aldıkları zaman, zayıf aldıkları için değil, anne babanın sevgisini ve desteğini kaybetmekten korktukları için üzülürler.
"HAYIR, ÖYLE DEMEK İSTEMİYORSUN"
Anne baba olarak çocukların duygularını rahatça ifade etmelerine izin vermediğimiz zaman ilk hatamızı işlemiş oluyoruz. Dört yaşlarında bir kız çocuğu, yeni doğan kardeşini kıskandığını şu sözlerle açığa vuruyordu: "Anneciğim bu çirkin bebeğin ağlamaları beni sinir ediyor, götürüp hastaneye geri verelim." Anne, gülerek, "Aslında bunu yapmamızı istemiyorsun, değil mi? Daha bu sabah kardeşini sevdiğini söylemiştin, unuttun mu?" diyerek çocuğun duygularını bastırıyordu. Anne burada gerçek dışı davranmış, çocuğun duygularını inkâr etmişti. Bu yaklaşımla çocuğun kıskançlık duygusunu yok edeceğini zannediyordu. Anne, çocuğun duygularını inkâr etmek yerine şöyle diyebilirdi: "Neden onu hastaneye geri götürmemizi istiyorsun? Yoksa onu senden daha çok sevdiğimizi mi sanıyorsun?"
Bir öğretmen arkadaş anlatıyor:
"Okumuş insanlar olarak biz bile çocuk eğitiminde hata yapıyoruz. Dün akşam, ilkokul üçüncü sınıfa giden kızımla eşim arasında geçen bir çatışmaya şahit oldum. Kızım yatmaya giderken annesi bağırdı: ‘Ödevini yaptın mı?’ Çocuk kızgın bir ses tonuyla ‘Evet yaptım!’ diye karşılık verdi. Annesi, ‘Ama ben görmedim’ dedi. Çocuk sesini iyice yükselterek, ‘Yaptım diyorum ya!’ diye bağırdı. Kızım tepki göstermekte haklıydı, annesi kendisine güvenmediği için onuru incinmişti. Ancak eşim mantıklı düşünmek yerine otoritesini kullanmaya yöneldi: ‘Bacak kadar boyunla annene nasıl cevap veriyorsun, gelirsem yanına o bağıran ağzını yırtarım!’ Çocuğun yanında eşimi eleştirmek istemediğim için yumuşak bir sesle, "Hanım, kızımız yalan söylemez, yaptım diyorsa yapmıştır, birbirinizi üzmeyin" dedim. Eşim aynı kızgınlıkla bana döndü. ‘Bu çocuğu sen şımartıyorsun! Senden yüz bulduğu için bana böyle cevap veriyor,’ dedi. Bu şartlar altında problemi çözmek mümkün değildi. Ne yapacağımı bilemedim. Üçümüz de gergin bir gece geçirdik."
Çoğu anne babalar çocuğa nasıl yaklaşacaklarını bilemiyorlar. Kaş yapayım derken göz çıkardıklarının farkında değiller.
"O ZAYIF ALIYOR, BEN ÜZÜLÜYORUM"
Çocuk ilkokula başladığı günden itibaren, sanki okula başlayan kendileriymiş gibi, bütün sorumluluğu anne baba üstlenir. Ödevini yapmadığı zaman anne baba huzursuz olur. Çocuğun tepesine dikilip ödevini yaptırmadıkça içleri rahat etmez. Aslında çocuk adına sorumluluğu üstlenme tâ bebeklikten itibaren başlar. Anne yedirir, anne giydirir, anne tuvalete götürür. Çocuk adına herşeye anne baba karar verir. Çocuğa seçme hakkı verilmez. Tok olduğu halde anne elinde kaşık çocuğun ağzına zorla mama tıkıştırır. Üşümediği halde üstüste kazak giydirerek çocuğu terletir. Çocuğa hediye verildiğinde, çocuktan önce anne baba atılır: "Amcaya teşekkür et."
Her ihtiyacı anne baba tarafından karşılanan, devamlı neyi nerede ve nasıl yapacağı kendisine hatırlatılan, yanlış yaptığında azarlanan ve kınanan çocuklar gölge bir kişiliğe sahiptir. Anne babaya sormadan bir iş yapamazlar, kendilerine güvenleri yoktur. Karşılaştıkları bir problemi çözmekte güçlük çekerler. Böyle çocuklarda okul korkusu çok yaygındır, okula uyum sağlamakta zorluk çekerler.
Sorumluluk duygusu kişilik gelişimiyle doğrudan orantılıdır. Duygularını, tepkilerini rahatça ifade etmesine, gerektiğinde ‘hayır’ demesine izin verilmeyen çocuklarda bağımsız bir kişilik gelişmediği için sorumluluk duygusu da kazanamazlar. Aşırı korumacı ve müdaheleci anne babalar çocuklarında köle bir kişilik geliştirdiklerinin farkında değildir. Kendi anne babalarından böyle gördükleri için çocuk yetiştirmenin doğru yolu bu zannederler. Baskı ve yönlendirme ile büyüdükleri için kendi duygularıyla bile nasıl başa çıkacaklarını bilemezler.
Yeni evlenen okuyucularıma derim ki, bari anne ve babalarınızın düştüğü hatalara siz düşmeyin. Çocuk eğitiminde yapılan hataları sonradan telafi etmek mümkün değildir, çünkü çocuğun kişiliğine işlemiş bulunmaktadır. Aşırı koruma ve müdahele ile çocuklarınızın kişiliğini öldürmeyin. Ölü kişilikli, köle ruhlu insanların ne kendisine, ne insanlığa bir faydası olur. Köle zihinli insanlar, emir almaya ve aldıkları emri yerine getirmeye alıştıkları için ancak dikta rejimlerinin işine yarar.
Çocuklarınızda sorumluluk duygusunu geliştirmek için neler yapıyorsunuz? Bazı anne babalar çocuklarına bir evcil hayvan alıp bakımını üstlenmesini sağlıyorlar. Böylece sorumluluğunun gelişeceğine inanıyorlar. Ama bu çok eksik bir yöntem. Sakıncaları da olabilir. Çünkü çocuk sadece kendisine ait varlıklara karşı duyarlı kalabilir. Çevresinde olup bitenlere karşı herhangi bir sorumluluk hissetmeyebilir.
Öncelikle kendinizi eğitmelisiniz. Sizin davranışlarınızda çocuk ne görüyorsa onu kapacaktır. Siz sokağa çöp atıyorsanız çocuğunuz çevre temizliğine karşı duyarlı olmayacaktır. Çöp atmayı sadece evde biriken çöpler olarak anlamayın. Sokakta yürürken yediğiniz bir şeyin kâğıdını yere atmak da sokağa çöp atmak demektir.
Trafik kurallarına uyma sorumluluğunuz ne derecede yerinde? Çocuğunuz bu konuda sizi iyi örnek alabiliyor mu?
Sağlığınıza çok önem veriyor musunuz? İçkiden sigaradan uzak duruyor ve bunların insan sağlığına ne denli zararlı olabileceği konusunu çocuklarınızın yanında ara sıra gündeme getiriyor musunuz?
Evinizde eşinizle görev dağılımı yapıp her biriniz üzerinize düşen görevleri titizlikle yerine getiriyor mu?
Hasta yakınlarınızı ziyaret edip onların bir ihtiyacı olup olmadığını soruyor musunuz?
Aile büyüklerinize ve komşularınıza olan sevginiz, saygınız ve onlarla olan iletişiminiz ne kadar sağlıklı?
Faziletli davranışları her gün uygulamak için vesileler arıyor musunuz? Hani Müslümanlıkta vardır “Bugün Allah için ne yaptın?”.. Bir de hayırlı işler yapıp sevap kazanma gayreti. Aynen dindar Müslümanlar gibi (ister Müslüman olun ister olmayın) her gün kendinize ve diğer insanlara, hatta hayvanlara ve bitkilere faydalı olabileceğiniz aktiviteler arayın bulun yapın. Çocuğunuz sizden bunları görmeli.
Bütün bunları siz yaşamalı ve “yaşadığınız güzellikleri” çocuğunuzla birlikte yaşayarak, bunların önemini çocuğunuza anlatarak onlardaki sorumluluk duygusunu ancak bu şekilde geliştirebilirsiniz.
Çocuğunuzda sorumluluk duygusu geliştirmek sizin aslî görevinizdir. Böyle ciddi bir vazifeyi okuldan, öğretmenlerden beklemeyin. Onlar zaten elinden geleni yapacaklardır ama çocuk sizde gördüklerini hayatına geçirebilir.
Bazı önemli tavsiyeler:
1- Çocuğunuzla alışverişe çıkın. En başta ona şu kadar paramız var, bunun tümünü harcamamalıyız ki önümüzdeki günlerde daha rahat edelim gibi sözler söyleyin. Alışveriş ederken almayacağınız bir şeyi çok beğenmiş gibi yapın. Sonra bunu almakla parayı boşa harcayacağınızı, esas gerekli ihtiyaçlarınızı alamayacağınızı ona anlatın. Bir yandan da o şeyi almadığınız için üzülmüş gibi yapın. Çok istiyorum çok sevdim ama almamam gerekiyor deyin. Böylece çocuğunuz sizden hem sorumluluk duygusu kazanacak hem de iradesini kullanmayı öğrenecek.
Alışverişte ona “marka” giysilerle sıradan giysiler arasında aslında fark olmadığını ama marka giysilerin ne kadar pahalı olduğunu uygulayarak gösterin. Marka olmayan bir eşya alarak fiyat farkı ile ne kadar kazançlı olduğunuzu çocuğa anlatın, sonra o fark parayla ona çok sevineceği bir şey alın. Aldıktan sonra “Bak eğer o pahalı şeyi alsaydık sana bunu alamazdım” deyin. Böylece küçük yaşta marka özentiliğinden onu kurtarmış olursunuz.
2- Maddi durumunuz iyi olmasa bile mutlaka yardım edebileceğiniz insanlar vardır. Ayda bir iki defa yoksul bir çocuğa veya yetişkine onun ihtiyaç duyduğu bir şeyler hediye ederek insanlara yardım etmenin, insan sevindirmenin mutluluğunu çocuğunuza tattırın ve aşılayın. Ayrıca kendisi kadar şanslı olmayan çok sayıda insanlar olduğunu çocuğunuza iyice belletin.
3- Çevrenizde sokakta yaşayan hayvanlar varsa onları çocuğunuzla beraber doyurun. Bu hareketin ne kadar güzel olduğunu anlatın.
4- Akranlarıyla iyi geçinme, dost kazanma ve dostlarına faydalı olma yönünde çocuğunuza iyi tavsiyeler verin. İnsanın arkadaşına karşı olan sorumlulukları anlatın. Uygulamasını sağlayın. Arkadaşlarıyla oynarken ise aralarına girmeyin, izlemiyormuş gibi yapın. Yanlışları varsa daha sonra düzeltmeye çalışın. Gerekiyorsa psikologlardan yardım almaktan çekinmeyin, bunu ihmal etmeyin.
5- Çocuk yetiştirirken zerre kadar kız erkek ayrımı yapmayın. Elbette kıyafet ve saç şekli açısından farklılık gözeteceksiniz. Ama şu erkek işidir, şu kız işidir gibi şeyler öğretmeyin. Ev işlerini yapmada ikisini de aynı şekilde görevlendirin. Önce çok kolay ev işlerini az yaptırın, yaşları ilerledikçe daha zor ev işlerini çocuklarınızla beraber yapın. Çok zengin bile olsanız her işinizi temizlikçilere bırakmayın. Ailecek ciddi ve kararlı görev dağılımları ile bütün ev işlerinizi beraber yapın. Aile bütünlüğü, aile içi yakınlık gibi güzellikleri çocuklara verebilmek için bu çok iyi ve etkili bir yoldur. Bu şansı sakın elden kaçırmayın.
Çocuğa Sorumluluk Kazandırma
Sorumluluk bireyin yaş, cinsiyet ve gelişim düzeyine uygun olarak yüklendiği yüklenmek zorunda olduğu görevleri yerine getirmesidir.Bu duygu erken çocukluk devrelerinden itibaren çocukta gelişir. İki buçuk yaşından itibaren,çocuğun döküp saçacağını bile bile ona kendi başına yemek yeme fırsat tanıma,döktüğü oyuncaklarını toplamasını bekleme,kendi odası ve yatağını kabullenmesini sağlama sorumluluk alma sürecinde çocuğu cesaretlendirir ve olumlu yol kat etmesini sağlar.Böylece çocuk kendini yöneteceğinden güven duygusunu kazanır.Aile içi iletişim -etkileşim sonucunda çocukta "ben değerliyim"ya da "ben değersizim" DUYGUSU GELİŞİR.Çocuğun kendini önemli hissetmesi onun kişilik gelişimi veya sosyal ilişkileri açısından önemlidir.Çocuğun kendini değerli olarak görmesi,öncelimle yakın çevresinden kabul görmesine bağlıdır.Bunun içinse çocuğa uygulama fırsatı tanınmalıdır.Dilendiğince giyinen,giysisini seçen ,istediği resmi yapan,yemeğini baskısız yiyen,hareketlerine katı sınırlar getirilmeyen,kişiliğine saygı gösterildiğini gören ve kendini özgürce ifade eden çocuk "ben değerliyim"diye düşünür.Bu da onu başarılara ve yeni atılımlara,dolayısıyla sorumluluk almaya yönlendirir.Çocuğa kendine yetmeyi ve kendini yönetmeyi öğretmek gerekir.Ona özgür bir ortam hazırlamalı,ayakları üzerinde durmayı,kendi kanatlarıyla uçmayı öğretmelidir..Çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine uygun sorumluluklar verilip,başarması için desteklenmelidir.Secim yapması engellenmelidir.Sorumluluk alanlarında çocuğun çabalarına saygı gösterip kendi başına düşünüp sorunları çözmesi sağlanmalıdır.
Ebeveynler olarak neler yapmaliyiz?
• Mesajinizi iletin :Öncelikle cocugunuz, sizin ondan ne istediginizi net ve acik bir sekilde bilsin..mesela,
o "kardesinle kavga etmeni istemiyorum"
o "odani toplamalisin"
o "her gün bir saat ders calismani istiyorum"
• Simdiye dek kullandiginiz ve bir ise yaramayan cezalandirma yontemlerini birakin.
• Cocugunuza, istediginiz yapmaz ise sonucun ne olacagini ve bundan da kendisinin sorumlu oldugunu soyleyin. Mesela,
o "kardesinle kavga edersen sinemaya gidemezsin"
o "odani toplamazsan arkadaslarinla bulusamazsin"
• Bu son ve en önemli asamadir..SOYLEDIGINIZ SÖZÜN ARKASINDA DURUN..ASLA YERINE GETIREMEYECEGINIZ SOZLER SARFETMEYIN..
Muhakkak cocugunuz israrla istemediginiz sekilde davranacakti, ancak sizin dediklerinizi yapacagindan emin olursa davranisini degistirecektir.
SAYET BIR KEZ TUTARSIZ DAVRANIRSANIZ. BUNU EN KISA ZAMANDA SUISTIMAL EDILECEGINI BILMELISINIZ.
Siz tutarli ve kararli oldugunuz sürece, cocugunuz davranislarinin sonucundan kendisinin sorumlu oldugunu ve yapmasi gereken bir isi yapmaz ise sonuclarina katlanmasi gerektigini ogrenecektir..
TOPLUMUMUZUN, DAVRANISLARININ SORUMLULUGUNU ALMASINI BILEN YETISKINLERE IHTIYACI VARDIR.
Çocukların Özgüvenlerini Geliştirmek İçin Neler Yapılabilir
Sorumluluk ile kişilik birbirini tamamlayan iki özelliktir. Kişilik sahibi olunmadan sorumluluk kazanılamaz. Peki, nedir kişilik? Söz sahibi olmak, kendi başına karar verebilmek, istemediği bir teklifle karşılaştığında ‘hayır’ diyebilmek, adam yerine konmak, kendisine saygısı ve özgüveni olmak, sevildiğini ve önemsendiğini bilmek... Bir öğrenci çok çalışıyor, iyi notlar alıyor, anne babasına ve öğretmenlerine karşı saygılı davranıyor olabilir; bu onun sorumluluk sahibi biri olduğu anlamına gelmez.
Sorumluluk duygusu ana rahminde başlar dersem, fazla abartmış olmam. Son araştırmalar, ana rahmindeki embriyonun annenin duygularını hissettiğini ve paylaştığını gösteriyor. Buna göre, irade dışı ana rahmine düşmüş bir embriyo annenin hamileliği arzu etmediğini hissedecek, doğumdan sonra anneye karşı evlatlık sorumluluğu duymayacaktır.
Çocuk ilkokula başladığı günden itibaren, sanki okula başlayan kendileriymiş gibi, bütün sorumluluğu anne baba üstlenir. Ödevini yapmadığı zaman anne baba huzursuz olur. Çocuğun tepesine dikilip ödevini yaptırmadıkça içleri rahat etmez. Aslında çocuk adına sorumluluğu üstlenme tâ bebeklikten itibaren başlar. Anne yedirir, anne giydirir, anne tuvalete götürür. Çocuk adına herşeye anne baba karar verir. Çocuğa seçme hakkı verilmez. Tok olduğu halde anne elinde kaşık çocuğun ağzına zorla mama tıkıştırır. Üşümediği halde üstüste kazak giydirerek çocuğu terletir. Çocuğa hediye verildiğinde, çocuktan önce anne baba atılır: "Amcaya teşekkür et."
Her ihtiyacı anne baba tarafından karşılanan, devamlı neyi nerede ve nasıl yapacağı kendisine hatırlatılan, yanlış yaptığında azarlanan ve kınanan çocuklar gölge bir kişiliğe sahiptir. Anne babaya sormadan bir iş yapamazlar, kendilerine güvenleri yoktur. Karşılaştıkları bir problemi çözmekte güçlük çekerler. Böyle çocuklarda okul korkusu çok yaygındır, okula uyum sağlamakta zorluk çekerler.
Sorumluluk duygusu kişilik gelişimiyle doğrudan orantılıdır. Duygularını, tepkilerini rahatça ifade etmesine, gerektiğinde ‘hayır’ demesine izin verilmeyen çocuklarda bağımsız bir kişilik gelişmediği için sorumluluk duygusu da kazanamazlar. Aşırı korumacı ve müdaheleci anne babalar çocuklarında köle bir kişilik geliştirdiklerinin farkında değildir. Kendi anne babalarından böyle gördükleri için çocuk yetiştirmenin doğru yolu bu zannederler. Baskı ve yönlendirme ile büyüdükleri için kendi duygularıyla bile nasıl başa çıkacaklarını bilemezler.
Çocuk eğitiminde yapılan hataları sonradan telafi etmek mümkün değildir, çünkü çocuğun kişiliğine işlemiş bulunmaktadır. Aşırı koruma ve müdahele ile çocuklarınızın kişiliğini öldürmeyin. Ölü kişilikli, köle ruhlu insanların ne kendisine, ne insanlığa bir faydası olur. (A. Çankırılı)
Uzmanlıklar:
Özgüven ve Yeterlilik Sorunları , Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları , Depresyon ve MutsuzlukYetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden?
Hidayet ÇALIŞKAN 12.06.2025
Akran Zorbalığını Önlemek
Barış AYTAÇ 28.05.2025
Dijital Dünya ve Etkileri
Pelin BAYIN 26.05.2025