1. Uzman
  2. Rojda OHANCAN
Rojda OHANCAN

Rojda OHANCAN

Psikolog

Uzmanlıklar: Öfke Kontrolü , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Ruhsal-Toplumsal, Kişisel ve Çevresel Diğer Koşullarla İlişkili Sorunlar
Uzmanlıklar: Öfke Kontrolü , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Ruhsal-Toplumsal, Kişisel ve Çevresel Diğer Koşullarla İlişkili Sorunlar
Online Terapi
süre 50 dk
ücret 550
Yüz Yüze Terapi
süre 50 dk
ücret 600

Hakkında

Uzmanlık Alanlarım: • Kişilik Bozuklukları • TSSB • Kabul ve Kararlılık Terapisi • Kaygı Bozuklukları • Obsesif Kompulsif Bozukluk • Depresyon • Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu • Sosyal Fobi • Anksiyete • Yaygın Anksiyete Bozukluğu • Öfke Kontrolü • Kişisel Gelişim ve Farkındalık • Sınav ve Performans Kaygısı • Panik Atak • Yeme Bozuklukları • İletişim ve İlişki Sorunları • Fobik Bozukluklar • Stres Yönetimi Uyguladığım Testler ve Ölçekler: • Benton Görsel Bellek Testi • SCL-90 • Young Şema Ölçeği • Young Telafi Ölçeği • Young Kaçınma Ölçeği • Young Ebeveynlik Ölçeği • Öğrenme Stilleri Envanteri • Novaco Öfke Ölçeği • Panik Agorafobi Ölçeği • Şema Mod Envanteri • Problem Tarama Envanteri • Dissosiyasyon Ölçeği • 3 Boyutlu Bağlanma Stilleri Envanteri • Beier Cümle Tamamlama Testi Form A, Form B • Luisa Düss Psikanalitik Öykü Testi • Atom Testi • Bender Gestalt Testi • Çocukların Çizdiği Resimlerin Yorumlanması

Çalışma Grupları

Ergen (12-18) Yetişkin (18-65) Çocuk (6-12)

Terapi Yaklaşımları

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) Şema Terapi Danışan(Birey) Merkezli Terapi

Eğitimler

Beykent Üniversitesi - Lisans - Psikoloji

Sertifikalar

Emdr Terapisi İle Geçmişin Yükünden Kurtulmak | Doç. Dr. Önder Kavakçı - Beykent Üniversitesi - 2.5.2019 Çocuk Ve Ergenlerle Psikoterapi Süreci | Uzm. Psk. İpek Gökozan - Beykent Üniversitesi - 2.5.2019 Sanal Gerçeklik Terapisi | Uzm. Psk. Ertuğ Gül - Beykent Üniversitesi - 2.5.2019 Psikodrama Grup Terapisi Kuramları Ve Uygulama | Uzm. Psk. Dnş. Deniz Altınay - Beykent Üniversitesi - 3.5.2019 Bipolar Bozuklukta Psikososyal Tedaviler | Prof. Dr. Sibel Çakır - Beykent Üniversitesi - 3.5.2019

Blog Yazıları

Çocuklarda Karakter Gelişimi

Çocukluk çağında benimsenen özellikler, geliştirilen karakter; adeta çocuğun yetişkinliğinin fragmanıdır. Değişim, her zaman hayatın bir parçasıdır ve kaçınılmazdır ancak bazı konularda köklü değişimler yapmak bir hayli zor olmaktadır. Bireyin karakteriyle ilgili köklü değişimler yapmak zordur çünkü karakter özelliklerinin birçoğu çocukluk çağında kişinin bilinçaltında kodlanmaktadır. Çocuk ilk önce aile, sonra okul ve daha sonra arkadaş ortamındaki kurduğu bağlar, onlardan gözlemleyip benimsediği davranışlar sayesinde karakter özelliklerinin büyük bir kısmını oluşturur. Çocuğun dünyası; ailesi, okul ve arkadaş ortamından oluştuğu için ona bu dünyadaki her şey doğrusuyla yanlışıyla hiç fark etmeksizin olağan gelmektedir. Çocuk gözlemlediği çoğu davranışı farkında bile olmadan benimsemektedir. Bazıları ise bilinçli olarak benimsenmektedir.Örneğin; Babanın başı sıkıştığında yalana başvurması gibi olumsuz bir davranışı benimsemesi, çocuğun da başı sıkıştığında yalan söylemesine neden olacaktır çünkü bu onun için kurtuluş yoludur ve bu davranış biçimi çocuk tarafından “Babam bile bunu yapıyorsa, bu doğru bir davranış olmalı. Kötü bir niyet yok ki, bu sadece bir çözüm yolu.” diye düşünülüp mantığa büründürülecektir. Bilinçli olarak benimsenenlerde ise; Öğretmenin otoritesine karşı hayranlık besleyen bir çocuğun onun gibi ciddi ve soğukkanlı bir ifade takınması sayılabilir. Çocuk farkında olsun ya da olmasın benimsenen her davranış, onun bilinçaltında kodlanmaktadır ve çocuk; hayatının ileriki günlerinde, aylarında, yıllarında yaşayacağı olaylara bilinçaltında kodlanan tüm bu karakter özelliklerine göre tepki vermeye başlamaktadır.Otoriter aile yapısında gelişen çocuk; maruz kaldığı tüm bu cezalandırılmalar, sınırlandırılmalar, kontrol edilmeler sonucunda maalesef ki buna benzer karakter özellikleri gösterecektir. Çocuk, cezalandırıldıkça cezalandırmayı öğrenecektir. Bilinçaltında “Hoşuma gitmeyen, benim doğrularıma uymayan bir şey yapılırsa bunu yapan kişi cezalandırılmayı hak ediyor demektir.” mesajı kodlanacaktır. Örneğin; sıra arkadaşı izinsiz silgisini aldığında hızlıca onun eline vuracaktır. İşin kötü tarafı ise bu davranışından dolayı pişmanlık duymayacaktır çünkü çocuk çoktan “İzinsiz hiçbir şey alınmamalıdır eğer alınırsa cezasına katlanılmalıdır.” düşüncesiyle o olumsuz davranışını kendi zihin dünyasında mantığa büründürmüş ve vicdanını elinden geldiğince rahatlatmıştır. Bu tür çocuklar sadece çevresini değil, kendi kendilerini de cezalandırmayı öğrenmekte ve bu doğrultuda hareket etmektedirler.Doğru olmadığını düşündüğü ya da sonucu istediği gibi olmayan olaylar yaşadığında kendine, bedenine zarar verici davranışlar göstermekte ve bunun sonucunda da tuhaf bir şekilde iyi hissetmektedirler bu iyi hissetme durumunun altındaki temel sebep ise; cezalandırıldıklarında bedeli ödemiş, hesabı kapatmış olarak düşünmeleridir. Esnek aile yapısında gelişen çocuklar; sınırsızlığın içinde kendilerini kaybedeceklerdir. “Her istediğimi yapabilirim, sonuçların bir önemi yok sadece istemem yeterli.” gibi bir düşünceyi bilinçaltında kodlayacak ve bu doğrultuda hareket etmeye başlayacaktır. Çocuk; dürtüsel davranacak, en ufak bir isteği bile olmadığında büyük yıkımlar yaşayacaktır.Örneğin; araba kullanırken aşırı hız yapan yetişkin bir birey bilinçaltında kodlanan bu düşünce sebebiyle; sonuçları önemsememekte hatta olumsuz bir sonuç meydana gelebileceği aklının ucundan dahi geçmemektedir. Onun için öncelikli olan tek şey kendi istekleridir, o kendi arzularını anında doyuma ulaştırmak için büyük bir istekle çabaladığı için olası sonuçları düşünebileceği bir konumda değildir çünkü tek gördüğü şey kendi istek ve arzularıdır. Bu sınır tanımazlık, ondaki tüm sorumluluk bilincini, kendini dizginleyebilme becerisini alıp götürmekte ve kişi kendisini, çevresini farkında bile olmadan tehlikeli durumların içine sokabilmektedir. Arzu ve isteklerini bu kadar yoğun ve hızlı bir şekilde tatmin etme isteğinin altında derin bir sevgisizlik yatmaktadır. Aile kendisiyle o kadar meşgul olmaktadır ki çocukla ilgilenmemekte, ona sağlıklı sınırlar koymamakta, ona sevgi vermemekte ve tüm bu sevgisizliğin, ilgisizliğin bedeli olarak çocuğun her istediğini onaylamakta ve yine her istediğini ona almaktadır.Bu şekilde bir tutum sergileyen ailenin temel amacı kendi vicdanını rahatlatmaktır. Çocuğa sunduğu bu sınırsızlıkla, her istediğinin anında önüne sunulmasıyla çocuklarının kalplerindeki asıl ihtiyacı olan sevgiyi karşıladıklarını sanan ebeveynler aslında çocuklarını hem büyük bir sevgisizlikle baş başa bırakmakta hem de çocuk, tüm arzu ve isteklerinin kölesi konumuna gelmektedir çünkü çocuk her istediğini kolayca elde ettikçe zorluklara olan sabrı, tahammülü ve çabası en aza düşmektedir. Oysa ki gerçek hayat zorluklarla doludur ve güzel şeyleri elde edebilmek için çaba ve sabır gerektirmektedir. Çocuğun, arzu ve isteklerini kontrol edip yönetebilen bir yetişkin olması hedeflenirken maalesef ki bu şartlar altında çocuğun arzu ve istekleri tarafından kontrol edilip yönlendirilen bir yetişkin olması kaçınılmaz bir gerçektir.Çocuk, o kadar derin bir sevgisizlik içerisindedir ki bu boşluğu dolduracak, kendisini tatmin edecek bir şeyler arar. Bu sevgisizliğin içinde kendisini “görünmez” gibi hisseden çocuk, yetişkin bir birey oldukça yaşadığını daha çok hissetmek ve herkese göstermek isteyecektir. Yaptığı her sınır tanımaz tehlikeli davranışın altındaki en temel istek ise “Beni görün, bakın ben buradayım, ben de yaşıyorum, ben de insanım, benim de duygularım var ve sevilmek istiyorum.” düşüncesidir. Birey, çoğu zaman bu sevgi ihtiyacının farkında bile olmamaktadır sadece yoğun, dayanamadığı bir boşluk hissetmektedir. Çünkü çocukluğunda hep sevgisizliğe maruz kaldığı için bunu olağan karşılamaya başlamıştır, her şey ona sanki normalmiş gibi gelir ta ki bir gün o boşluk hissi onu tamamen sarıp sarmalayana dek, karşıladığı hiçbir arzu ve isteğin onun içindeki boşluğu dolduramadığını fark edene dek...Unutulmamalıdır ki; bireyin en temel ihtiyacı sevgi ve anlayıştır. Çocuk ne alırsa çevresine de ona verecektir. Çocuk; ceza alırsa ceza, anlayışsızlık alırsa anlayışsızlık, sevgisizlik alırsa sevgisizlik, anlayış ve sevgi alırsa ise anlayış ve sevgi verecektir. Bu sebeple çocuğa verilebilecek en güzel hediye sevgi ve anlayış olacaktır böylece çocuk hem kendi duygusal ihtiyaçlarını karşılayacak hem de aldığı sevgi ve anlayışı çevresindekilere vermeyi öğrenerek onların da duygusal ihtiyaçlarını karşılamayı benimseyecektir.

Devamını Oku

Çevre Baskısı İle Madde Bağımlılığı Arasındaki İlişki

Çoğu birey çevresi tarafından ardı arkası kesilmeyen baskılara maruz kalmaktadır. Kişinin, çocukluk döneminde başlayan ailesi tarafından maruz kaldığı baskı, zamanla okulda maruz kaldığı öğretmen baskısına, akran grubunda maruz kaldığı arkadaş baskısına, aşk ve iş hayatında maruz kaldığı baskıya dönüşmektedir. Tüm bunların sonunda ise eğer kişinin bu baskılardan kurtulmaya cesareti yoksa kişi kendisini tamamen köşeye sıkışmış hissedecektir. Bu sıkışmışlık hissi ise kişiye yoğun bir acı verecek ve kişinin kendisine yabancılaşmasına neden olacaktır. İletişim, tam da bu noktada önemini göstermektedir ancak kişi ve çevresi arasında yaşanan iletişim kopukluğu kişiyi çözüme giden yoldan daha da uzaklaştıracaktır. Bu tür durumlarda genellikle kişi ve çevresi arasında tamamen sömürülme durumu söz konusudur. Kişi, hayatını kendi isteklerine göre değil çevresinin isteklerine göre dizayn etmektedir. Bu duruma uzaktan bakıldığında kişi ve çevresi arasında bir problem yokmuş gibi görünebilir ancak durum hiç de öyle değildir çünkü burada tamamen tek bir kişi sayesinde yürüyen ilişkiler söz konusudur bu da kişinin yorulmasına neden olacak ve kendisini keşfedip tanımasını engelleyecek bir durumdur. Bu tür ilişkiler tamamen pamuk ipliğine bağlıdır kişinin en ufak bir baskıya başkaldırması sonucunda ise ilişkileri de kopacaktır.Kişi, bu durumun farkına vardıkça ise pişmanlık duygusu ağır basacaktır. Kişinin, öncelikli olarak bu pişmanlık duygusundan kurtulması gerekmektedir ancak maalesef ki kişi onu tamamen anlayabilecek birine sahip değildir. Bu tür bireyler, kendilerini keşfetmelerine fırsat tanınmadığı için kendilerine neyin iyi geleceğini, nasıl bir çözüm yolu izlemeleri gerektiğini bilmemektedir bu da onları daha da çıkmaza sokmaktadır. Kişi, dayanamadığı acılara maruz kaldığında ve bu durumu çözecek gücü olmadığında; beyin, kişiyi koruma amacıyla kontrolü ele alır ve sağlıklı savunma mekanizmalarından kişiye uygun olanı devreye sokar. Ancak bazı durumlarda kişi bu sağlıklı savunma mekanizmalarına sahip olmadığından dolayı bu çözüm yolu kişi için geçerliliğini kaybeder. Fakat yaşanan farkındalık sonrası kişinin acısı dayanılamayacak bir noktaya gelmiştir bu durumda kişinin bu acıyla baş edecek gücü de olmadığı için kişi bu acıdan kurtulacak bir çözüm yolu arar ve tam da bu noktada kişinin kendisini uyuşturacak, acısını unutmasını sağlayacak maddelere bağımlılık gösterme ihtimali bir hayli yüksektir. Kullanılan madde sonrası kişi gerçekten de belli bir şekilde görülen rahatlama hissi yaşamaktadır ancak bu rahatlama kısa sürelidir ve kişinin sorunlarını yok etmekten ziyade onları sadece halı altı yapmaktadır, kişinin sorunları hala oradadır ve kişi maddenin etkisinden kurtulduğu anda acılarıyla yüzleşmesi daha da sert olacaktır. Kişinin, madde kullanımı sonrası yaşadığı rahatlama hissi kişi için tamamen bambaşka bir dünya gibidir, gerçek dünyanın baskılarıyla yorulan kişi, maddeye bağlı bu haz dolu dünyada tamamen huzuru bulduğunu düşünecek ve acıyı her hissetmesinde bu haz dolu dünyaya kaçacaktır. Bilindiği üzere tekrarlanan madde kullanımlarında hiçbir zaman ilk kullanımda yaşanan o duyguya ulaşılmaz, o yoğun duygu bir kereye mahsustur ve bir sonraki kullanımlarda doz ne kadar arttırılsa da o haz tekrar elde edilemez bunun temel sebebi ise kişinin maddeye alışmasıdır. Ancak kişi bu durumu bilmediği için tekrarlanan madde kullanımlarında o ilk hazzı elde etmek için her defasında kullandığı maddenin dozlarını da artıracaktır bu şekilde yaşanan bir döngü ise kişinin maddeye bağımlı olmasına sebebiyet verecektir.Bu noktadan sonra ise kişide tamamen çevreden ve kendisinden kopma durumu baş gösterecektir. Kişi, işlevselliğini kaybetme durumuna gelecektir. Ne yazıktır ki kişi, onu bu noktadan geri çevirebilecek bir desteğe sahip değildir hatta aksine kişiyi bu duruma iten en temel sebep çevresi olmuştur. Bu noktada kişi açısından fayda sağlayabilecek en önemli faktör; destek, anlayış ve kişiye olan inançtır. Kişinin, bu noktaya maruz kaldığı anlayışsızlıktan, sömürülmekten geldiği unutulmamalı ve ona göre bir çözüm yolu tercih edilmelidir. Kişiye, anlayışla yaklaşılmalı, onun kendisini ifade etmesine fırsat tanınmalı ve en önemlisi ona karşı duyulan güven ve inanç gösterilmelidir. Bu şartlar sağlanmadığı takdirde kişinin maddeye daha da fazla sığınma, geleceğiyle ilgili umutsuzluğa düşme ihtimali daha da artacaktır bu noktadan sonra ise kişiyi geri döndürmek daha da zorlaşacaktır. Özellikle bireyin umutsuzluğa düşmesi intihar riskini de artıracak bir faktördür o yüzden öncelikli olarak kişinin umutsuzluğa düşmesine izin verilmemelidir.Böyle bir çevrede yaşayan kişinin çevresindekilerden destek görmesinin ne kadar zor olduğu tahmin edileceği üzere burada terapist tarafından yapılması gereken en önemli şey kişinin kendisine olan inancını sağlamak olmalıdır. Kişinin kendisini keşfetmesi sağlanmalı, pişmanlıklarından kurtarılmalı, madde bağımlılığı öncesinden geleceğe dair hayal ve planları öğrenilmeli, bunlara yoğunlaşması sağlanmalıdır buradaki temel amaç kişiye daha yapacağı çok şey olduğunu hatırlatmak ve geleceğe dair umutla bakabilmesini sağlamaktır. Madde bağımlılığı olan kişilerde yoğun bir suçluluk duygusu olmaktadır, kişinin bu duygudan da kurtarılması gerekmektedir. Maddeye başlama kararından dolayı suçluluk duyan kişinin onu bu kararı vermeye iten sebepleri bulmasına yardımcı olunmalı ve kendisini suçlaması gereken bir durum olmadığı, onun çaresizliği yüzünden kaybolduğu ancak doğru yolu bulmasının yine kendi ellerinde olduğunu anlaması sağlanmalıdır.Kişinin iç dünyasında yankılanıp duran "keşke"ler yerine kişinin kendisiyle barışması sağlanmalı ve "şimdi ne yapmalıyım?" düşüncesi pekiştirilmeli ayrıca kişiye alternatif çözüm yolları sunulmalıdır. Ayrıca kişinin kendisine olan güvenini yerine getirmek amaçlı; olumlu özelliklerini not etmesi ve bunları kendine olan inancını kaybettiğini hissettiği anlarda okuması gerektiği söylenmelidir böylece kişi kendisine haksızlık etmemiş olacak ve iyi yönlerine odaklanmaya başlayacaktır. Unutulmamalıdır ki; yaşanan hiçbir kötü olay sebepsiz değildir kişi eğer kendisini kaybedecek noktaya geldiyse çevresi de onu o noktaya itmiş demektir. Bir insanı iyileştirebilecek en önemli ilaç; içten gelen sevgi ve anlayıştır. Bu sağlandığı takdirde kişiler kendisini kaybetmekten ziyade kendilerini keşfetmeyi öğreneceklerdir.

Devamını Oku

Adresi

Başak, Başakşehir 5. Etap, 34480 Başakşehir/İstanbul, Türkiye

Uzmanin Adresi

Danışan Yorumları

Soru - Cevap

Zorlanıyorum

Makine - 2 yıl önce
Merhaba, nasılsınız? Öncelikle kendimi tanıtayım. 24 yaşındayım, iyi bir üniversitede makine mühendisliği okuyorum derslerimiz çok ağır, aynı zamanda hemşire olarak çalışıyorum lise çıkışlı olduğum icin. Sağlık sektörü yoğun bir iş. Annem erken yaşlarda vefat etti. Düzgün diyebileceğim bir baba figürüyle büyümedim. Bugüne kadar hep kendim çalıştım para kazandım aileme baktım eğitimime önem verdim. Şuan yalnız yaşıyorum önceden de öyleydi. Maddi manevi ve zorluklarla boğuşarak düşe kalka ilerleyen biriyim kısaca. Bugünlerde ise yaşadığım sorunları çözmekte almam gereken sorumlulukları almakta zorlanmıyorum ancak geçmişte yaşadığım seyler hep gözümün önüne geldiği için bu bana hasar veriyor. İçten ağlıyorum bunları nasıl aşabilirim.
Yanıtları Göster (1)
Toplam 1 soru.