1. Uzman
  2. Rojda OHANCAN
  3. Blog Yazıları
  4. Çocuklarda Konuşma ve Dinleme Becerisinin Gelişimi

Çocuklarda Konuşma ve Dinleme Becerisinin Gelişimi

Konuşma becerisi, kendi duygu ve düşüncelerini açıkça ifade edebilme, dinleme ise karşısındaki kişinin duygularını açıkça anlayabilmeyi içermektedir. Konuşma ve dinleme becerisini kazanmış bir çocuk kendi iç dünyasında neler yaşadığının farkında olmakta ve yine karşısındakinin duygu ve düşüncelerini açıkça anlayabilen bir çocuk, karşısındakinin ne istediğini bilmekte ve böylece çözüme ulaşmakta pek bir zorluk yaşamamaktadır. Problemler karşısında şiddete başvuran çocuklar aslında o anki duygu ve düşüncelerini nasıl ifade edeceklerini ve nasıl kontrol altına alacaklarını bilmedikleri için bu duygu ve düşüncelerini sağlıksız bir yolla yani şiddetle ifade etmektedirler. Karşısındakini açıkça anlayamayan bir çocuk ise bunun sonucunda empati duygusundan yoksun kalacak ve vicdan duyguları körelecektir. Bu yüzdendir ki çocuğun kendi ruh sağlığı, karakter gelişimi ve kişilerarası iletişiminin iyi olabilmesi açısından konuşma ve dinleme becerisinin gelişimi çok önemlidir.


Yine bu noktada ebeveynlerin tutumu oldukça önemli ve özen gösterilmesi gereken hassas bir konudur. Ebeveynlerin konuşma şekli (olumlu-olumsuz), duygularını açıkça dile getirebilmesi, konuşmasının içeriği (yıkıcı eleştirel, yapıcı), çocuklarıyla olgun bir insanla konuşuyormuş gibi konuşmaları ve karşılarındaki insanı yargılamadan, öğüt vermeden dinleyebilmesi, o kişinin duygu ve düşüncelerini net bir şekilde anladığımı ifade edebilmesi, dinledikleri sonucunda çözüm odaklı davranıp alternatif çözümler üretebilmesi gibi özellikleri çocuğun konuşma ve dinleme becerisinin gelişimi açısından oldukça faydalı olacaktır. Çocuk duygu ve düşüncelerini açıkça ifade ettiğinde ve karşısındaki tarafından dinlenip net bir şekilde anlaşıldığını gördükçe hem iyi hissetmiş olacak hem de doğru bir konuşma ve dinleme becerisinin nasıl olması gerektiğini görmüş olacaktır. Bu durumun tam tersi yaşandığında ise anlaşılmadığını ve dinlenmediğini fark eden çocuk, duygularını ifade etmenin hiçbir işe yaramadığını düşünecek, kendi iç dünyasına çekilecek ve konuşmaya yanaşmayacaktır. Bu sebeple çocuğunun konuşma ve dinleme becerisinin olumlu yönde gelişmesini isteyen aileler önce kendi konuşma ve dinleme becerilerini geliştirip, iyileştirmelidirler. 


Ebeveynlerin çocuklarıyla olan diyaloğu olumsuz ifadeler (tembel, mızıkçı) içerdiği takdirde çocuk kendisi ve diğer insanlarla ilgili olumsuz özelliklere odaklanmaya başlayacak ve konuşmaları da bu doğrultuda gerçekleşecektir. Bu durum ayrıca çocuğun kendisini ve diğerlerini değersizleştirmesine yol açacaktır. Çocuğunu otorite altına alma amacıyla her konuşmasında tehdit unsurunu mutlaka barındıran aileler (Yemeğini yemezsen, 2 gün boyunca oyun oynayamazsın) çocuklarının da kendi konuşmalarının içeriğine tehdit edici unsurlar eklemesine neden olmaktadır. Bu çocukların yetişkin bir birey olduklarında ise duygularını açıkça ifade edemeyeceği, öfkelerini kontrol edemeyeceği, karşılarındaki insan anlayamayacağı, olumsuz ve tehdit içerikli konuşmalarla hem insanları rahatsız edeceği hem de onları kendisinden uzaklaştıracağı tahmin edilmesi pek de güç olmayan bir gerçektir. 


Çocuğun konuşma ve dinleme becerisinin gelişimine olumlu yönde fayda sağlamak açısından ebeveynlerin; olumlu bir dil kullanması, kendi duygu ve düşüncelerini rahatça anlatıp karşısındakini de rahatça anlayabilmesi, tehdit/hakaret/suçlama/emir verme gibi olumsuz içerikli konuşmalardan uzak durması gerekmektedir. Ancak böyle hoşgörülü, anlayışlı bir ortam sayesinde çocuk konuşma ve dinleme becerisini olumlu yönde geliştirecektir. Konuşma ve dinleme becerisi olumlu yönde gelişen çocuk; empati yapabilen, hoşgörülü, anlayışlı, çözüm odaklı, yapıcı, iç dünyasıyla barışık, kendisinin ve çevresindekilerinin değerinin farkında olan, mutlu olan ve mutlu etmeyi bilen bir birey olacaktır.


Konuşma ve dinleme becerisine sahip çocuklar hem iç dünyasında hem de dış dünyasında huzurlu ve çevresi tarafından sevilen çocuklardır. Konuşma becerisinin gelişmesi için en elverişli ortam ebeveynlerin çocuklarının fikirlerini dinlediği, onlardan fikir aldığı, kendilerini açıklamalarına fırsat sunduğu ortamlardır. Bu doğrultuda aynı zamanda çocuğun dinleme becerisi de gelişecektir çünkü çocuk insanları tanımanın en iyi yolunun konuşmak ve dinlemekten geçtiğinin farkına varmış olacaktır. Örneğin; ebeveynler, çocukların bir birey olduğunun farkına varamayıp onların fikirlerine önem vermediğinde üstüne üstlük onların söylediklerini küçümsediklerinde çocuk susmayı, içine kapanmayı öğrenmektedir. “Ailem bile söylediklerime önem vermiyorsa demek ki gerçekten değersiz ve saçma şeyler söylüyorum.” diye düşünmekte ve kendi fikirlerini küçümsemeye, önemsememeye başlamaktadır. Oysa çocukların konuşmaya, fikirlerini sunmaya, konuştukça kendilerini tanımaya ve kendilerini keşfetmeye ihtiyaçları vardır ancak çoğu ebeveyn ya kendi öz çocuğunun bile bu temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar meşguldür ya da tüm bu konuşma, dinleme süreci onun tarafından sıkıcı diye tanımlanmaktadır.


Bazı ebeveynler ise ne meşguldürler ne de bu durumdan sıkılmaktadırlar, onlar çocuklarının konuşmasına, fikirlerini sunmasına izin vermezler, onları dinlemek istemezler çünkü çocuklarının özgür bir birey olma ihtimaline bile tahammül edemeyecek kadar bencildirler. Onlar tamamen çocuklarının birebir kendi kopyaları olmasını istemektedirler, çocuklarına kendi fikirlerini empoze etmekte, sürekli kendileri konuşmaktadırlar. Bu durum çok tehlikelidir çünkü maalesef ki çoğu ebeveyn yanlış düşünce, yanlış inanışlar ve önü ardı kesilmeyen yıkıcı önyargılara sahiptir ve çocuklarının masum kalplerini bu fikirlerle zehirlemektedirler. Örneğin; ilkokul çağındaki çocuklar arasında bile ayrımcılık olması tamamen bu sebepten kaynaklanmaktadır. Ne yazıktır ki küçücük çocukların kalplerine nefret duygusunu ekip, onu her gün besleyen kişiler bizzat çocukların kendi öz anne babalarıdır.


Çocukların, konuşmaya ve dinlemeye ihtiyaçları vardır ki yetişkin bir birey olduklarında anlayışlı, hoşgörülü, önyargısız, kendisini ve çevresini anlayabilen biri olabilsinler. İletişim becerileri gelişmiş bir birey kişilerarası ilişkilerinde daha az problem yaşamaktadır, yaşandığında da bu problemleri daha hızlı ve daha yapıcı bir şekilde çözüme ulaştırabilmektedir. Konuşma ve dinleme becerisi geliştikçe empati becerisi de aynı doğrultuda gelişecektir yine aynı şekilde konuşma ve dinleme becerisi gelişmedikçe empati becerisi de gelişmeyecektir. 


Hangi tür konuşmalar çocuğun konuşmasını önlemekte ve içine kapanmasına neden olmaktadır sorusuna verilebilecek örneklere bakacak olursak; 


“Neden bu olayı bu kadar büyütüyorsun?” Bu tür bir yaklaşım çocuğun sadece konuşmasını engellememekte aynı zamanda duyguları önemsenmediği için kendisini yapayalnız ve çaresiz hissetmesine de neden olmaktadır. 


“Seni sonra dinlerim, şu an çok meşgulüm.” Aileler tabii ki meşgul olabilmektedir o an ilgilenmeleri gereken önemli bir işleri de olabilmektedir ancak eğer çocuk o an acı içindeyse, bir derdi varsa ve tüm cesaretini toplayıp ailesiyle bunu paylaşmayı seçtiyse o an onun duygularına anlayışla yaklaşmak gerekmektedir çünkü bu çok hassas bir andır, o anı elden kaybetmek çocuğun tamamen sizden uzaklaşmasına yol açabilmektedir. Hiçbir iş, kendi çocuğunuzdan daha önemli değildir üstelik çocuğunuz acı içindeyse önceliğiniz her zaman o olmalıdır.


“Gerçekten bu sorularınla canımı sıkıyorsun.” Çocuk sorularına ailesi tarafından bile cevap bulamadığında birde üstüne üstlük küçük düşürüldüğünde merak duygusunu köreltmekte, soru sormaktan kaçınmakta, sınıf ortamında daha pasif hale gelmektedir. Bunun altında yatan temel sebep ise tamamen yargılanma ve alay edilme korkusudur.


“Sen daha çocuksun, fikirlerini öyle her canın istediğinde söyleyemezsin. Şimdi bizim fikirlerimize göre hareket etmen gerekiyor.” Bu hem çocuğun konuşmasını hem de fikirlerini keşfetmesini engellemekle kalmamakta aynı zamanda çocuğun bireyleşmesine de engel olmaktadır. Çocuk başkalarına bağımlı hale gelebilmektedir.


“Açıklama yapmanı istemiyorum, sen hatalısın kabul et. Benden daha iyi mi bileceksin neyin doğru olup olmadığını?” Burada ise çocuk açıklama yapmasına fırsat verilmeden suçlanmakta, hatalı olduğuna inandırılmaya çalışılmakta ve ailenin fikirlerinin ne olursa olsun doğru olduğu yanılgısı çocuğa kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Bu tamamiyle yanlış ve zararlı bir tutumdur. Çocuk bu ağırlığın altında ezilecektir, hatalı olmadığı halde ona hatalıymış gibi davranılması onun tüm benlik saygısına zarar verecektir. Çocuk, suçlanma korkusuyla büyüyecektir.


“Sen çocuksun ne anlarsın bu işlerden? Hadi odana git.” Bu da tamamen küçümsemeye, saygı duymamaya dayalı tehlikeli bir yaklaşımdır. Çocuk kendine olan inancını ve özgüvenini kaybetmekte, kendi fikirlerini düşünmemekte, kendi iç dünyasına odaklanmamaya başlamaktadır çünkü konuşmaya değer bir düşüncesinin olmadığına inanmaya başlamaktadır. Böylesi bir tutum çocuğun tamamen kişiliğini olumsuz yönde etkileyecek bir tutumdur. Çocuk, aşağılanmış hissettikçe ve bu böyle devam ettiği sürece kendinden uzaklaşacaktır.


Çocukların konuşma ve dinleme becerisini geliştirmeye yönelik örneklere bakacak olursak ise;


Çocuğun duygularını yüz ifadesinden anlayıp, doğru soruyu sorabilmek; “Mutsuz görünüyorsun, konuşmak ister misin?” Çocuk, daha hiçbir şey söylemeden anlaşılıyor olmanın rahatlığıyla huzur dolacaktır, karşısındakinin onu sorgusuzca dinleyeceğini biliyor olmak ona iyi hissettirecek, yalnız olmadığını bilecektir.


“Sen ne zaman istersen o zaman konuşuruz, kendini hazır hissetmeni bekleyeceğim." Bu oldukça önemli bir detaydır çünkü burada çocuk konuşmaya zorlanmaz, onun seçimine bırakılan bu konu çocuğun bir birey olduğunu fark etmesini sağlamakta ve çocuğun öz saygısı artmaktadır. Ailenin, anlayışlı bir şekilde ona yaklaşması çocuğun bu dünyanın güvenilir bir yer olduğu düşüncesini pekiştirmektedir. 


Çocuk, konuyla ilgili düşüncesini paylaştığında oradan duygusunu anlayıp, bunu çocuğa yansıtabilmek; Örneğin; Çocuk sınavda kopya çekmediği halde öğretmeni tarafından kopya çekmekle suçlandığında ve çocuk bu durumu ebeveynlerinden birine anlattığında, durumu dinleyen ebeveyn “Haksızlığa uğradın ve bu durum sana kötü hissettirdi, yapmadığın bir şeyden dolayı suçlanmak ve karşındaki insanın o an sana hiçbir şekilde inanmadığını bilmek çok üzücü ve öfke uyandırıcı bir durum olmalı.” diyebilmelidir. Böylelikle çocuk onu anlayan biri olduğunu görecek, bu üzücü durumun içindeyken bile ona destek olan, yargılamayan, suçlamayan bir ailenin varlığı ona iyi hissettirecektir.


“Sen bu konuda ne düşünüyorsun oğlum/kızım? Sence ne yapmalıyız?” Bu şekilde bir yaklaşım çocuğun benlik algısını fazlasıyla olumlu etkileyecektir. Çocuk fikirlerine önem verildiğini, fikirlerinin merak edildiğini gördükçe konuşma isteği de bu doğrultuda artacaktır. Özgürleşme yolunda daha emin adımlarla ilerleyecektir. Kendisini daha kolay keşfedecektir.


Konuşma ve dinleme becerisi gelişmiş bir çocuk, yetişkin bir birey olduğunda her problemi konuşarak çözmeyi bilen, insanları dinlemekten keyif alan, insanlara problemlerinin çözümü konusunda yardımcı olan, kendisini keşfetmiş ve keşfetmeye devam eden, fikirlerini sürekli geliştiren yaratıcı ve anlayışlı bir birey olacaktı. “Birbirimizi anlayabilmek için ilk önce dinlemek ve daha sonra dinlediklerimizi anlamak gerekir.” Böylesi bir tutum karşısında çocuk problemler karşısında yıkıcı olmayı değil çözüme ulaşmayı öğrenecektir. Yapıcı bir tutum sergileyecektir. Kızmak, küsmek, kaçmak yerine problemlerin üstüne gidecek ve onlarla yüzleşmeyi seçecektir. Böylesine cesaretli bir davranış sergilediğinde ise kendine olan güveni artacaktır.

Yayınlanma: 19.10.2021 09:33

Son Güncelleme: 19.10.2021 09:40

Psikolog

Rojda

OHANCAN

Psikolog

Uzmanlıklar:

Öfke Kontrolü , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Ruhsal-Toplumsal, Kişisel ve Çevresel Diğer Koşullarla İlişkili Sorunlar
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 550
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 50 dk
ücret 600
Bunları da sevebilirsiniz...

Evlilik Öncesi Çiftlerin Uyumluluğu için Birbirine Sorması Gereken Sorular neler olabilir?

Evlilik Öncesi Çiftlerin Birbirine Sorması Gereken Sorular: Uyumluluğu Test Etmek İçin Bilimsel Bir YaklaşımEvlilik, bireylerin yaşamlarında aldıkları en önemli kararlardan biridir ve uzun vadeli bir bağlılık gerektirir. Evlilik öncesi dönemde çiftlerin birbirine uygunluğunu değerlendirmek, sağlıklı ve sürdürülebilir bir ilişkinin temelini oluşturur. Psikoloji ve psikoterapi alanındaki araştırmalar, çiftlerin evlilik öncesi dönemde açık iletişim kurarak değerlerini, beklentilerini ve hedeflerini tartışmalarının, evlilik memnuniyetini artırdığını göstermektedir. Bu makalede, çiftlerin birbirine sorması gereken temel soruları, bilimsel temellere dayandırarak ve bir psikolog/psikoterapist perspektifiyle ele alacağız. Bu sorular, çiftlerin uyumluluğunu test etmek ve potansiyel çatışma alanlarını önceden belirlemek için tasarlanmıştır.1. Değerler ve Hayat Görüşü: Evlilik, yalnızca romantik bir bağ değil, aynı zamanda ortak bir yaşam vizyonu gerektirir. Çiftlerin temel değerler ve inançlar konusunda uyumlu olmaları, uzun vadeli mutluluk için kritik öneme sahiptir. Gottman Enstitüsü’nün araştırmalarına göre, çiftlerin paylaştığı değerler, evlilikteki çatışmaları azaltmada önemli bir rol oynar. Sorulması gereken bazı sorular şunlardır::Hayatta en çok neye değer veriyorsun ve bu değerler benimle ne kadar uyumlu?Bu soru, bireylerin önceliklerini ve hayat felsefelerini anlamaya yardımcı olur. Örneğin, biri için kariyer ön plandayken diğeri için aile öncelikli olabilir. Bu farklılıklar, erken dönemde tartışılmazsa çatışmalara yol açabilir.Dini veya manevi inançların hayatında ne kadar önemli?Dini inançlar, çiftlerin yaşam tarzlarını, çocuk yetiştirme yaklaşımlarını ve hatta günlük rutinlerini etkileyebilir. Araştırmalar, dini uyumluluğun evlilik doyumunu artırdığını göstermektedir (Mahoney et al., 2001).Toplumsal ve politik görüşlerin nelerdir?Siyasi ve sosyal konulardaki farklılıklar, özellikle kutuplaşmış toplumlarda, ilişkilerde gerilim yaratabilir. Bu nedenle, çiftlerin bu konularda açık bir şekilde konuşması önemlidir.2. Finansal Beklentiler ve AlışkanlıklarPara, evliliklerde en sık çatışma nedenlerinden biridir. Finansal uyumluluk, çiftlerin ortak hedeflere ulaşma yeteneğini doğrudan etkiler. Journal of Family and Economic Issues’da yayımlanan bir çalışma, finansal konularda şeffaf iletişimin evlilik stresini azalttığını ortaya koymuştur (Dew, 2011). Önerilen sorular:Para harcama ve biriktirme alışkanlıkların nelerdir?Biri savurgan, diğeri tutumluysa, bu durum uzun vadede gerilim yaratabilir. Çiftlerin bütçe yönetimi ve tasarruf alışkanlıklarını tartışması gerekir.Ortak finansal hedeflerimiz neler olmalı?Ev almak, yatırım yapmak veya çocuk eğitimi gibi büyük hedefler, çiftlerin finansal planlamada uyum içinde olmasını gerektirir.Borç veya maddi yükümlülüklerin var mı?Finansal şeffaflık, güvenin temel taşlarından biridir. Gizli borçlar veya mali sorunlar, evlilikte ciddi sorunlara yol açabilir.3. Aile ve Çocuk YetiştirmeÇocuk sahibi olma ve aile dinamikleri, evlilikte önemli bir yer tutar. Çocuk sahibi olma kararları ve ebeveynlik tarzları, çiftlerin uyumluluğunu derinden etkiler. Psikolojik araştırmalar, çocuk yetiştirme konusunda uyumsuzluk yaşayan çiftlerin daha yüksek boşanma oranlarına sahip olduğunu göstermektedir (Twenge et al., 2003). Sorulması gereken sorular:Çocuk sahibi olmak istiyor musun, ve eğer istiyorsan kaç çocuk hayal ediyorsun?Bu soru, çiftlerin çocuk sahibi olma konusundaki beklentilerini netleştirmek için kritik öneme sahiptir. Çocuk istememe kararı da aynı derecede önemlidir.Çocuk yetiştirme konusunda hangi disiplin yöntemlerini benimsersin?Ebeveynlik tarzları (örneğin, otoriter mi, demokratik mi) çiftlerin çocuk yetiştirme sürecinde uyum içinde olmasını etkiler.Geniş aile ile ilişkilerimiz nasıl olacak?Kayınvalide, kayınpeder veya diğer aile üyeleriyle kurulacak sınırlar, evlilikte önemli bir rol oynar. Çiftlerin bu konuda net beklentiler oluşturması gerekir.4. İletişim ve Çatışma ÇözmeSağlıklı iletişim, evliliğin temel taşlarından biridir. John Gottman’ın çift terapisi çalışmalarına göre, çiftlerin çatışmaları nasıl yönettikleri, evliliğin uzun ömürlü olup olmayacağını öngörebilir. Çiftlerin şu soruları tartışması önemlidir:Çatışmaları nasıl çözüyorsun?Bazı bireyler tartışmalarda sessiz kalmayı tercih ederken, diğerleri doğrudan yüzleşmeyi seçer. Bu farklılıklar, çiftlerin iletişim tarzlarını anlamalarını gerektirir.Benden beklentilerin nelerdir, özellikle zor zamanlarda?Bu soru, çiftlerin birbirine nasıl destek olacağı konusunda netlik sağlar. Örneğin, biri duygusal destek beklerken diğeri pratik çözümler sunmayı tercih edebilir.Eleştiriye veya geri bildirime nasıl tepki verirsin?Çiftlerin birbirine yapıcı eleştiriler sunabilmesi ve bunları sağlıklı bir şekilde kabul edebilmesi, ilişkinin olgunluğunu gösterir.5. Kariyer ve Yaşam TarzıKariyer hedefleri ve yaşam tarzı tercihleri, çiftlerin günlük yaşamlarını ve uzun vadeli planlarını etkiler. Özellikle modern toplumlarda, kariyer odaklı bireylerin evlilik beklentileri farklılık gösterebilir. Sorulması gerekenler:Kariyer hedeflerin neler ve bunlar ilişkimizi nasıl etkileyecek?Örneğin, sık seyahat gerektiren bir iş, çiftin birlikte geçirdiği zamanı sınırlayabilir.Boş zamanlarını nasıl değerlendirmeyi seversin?Birinin sosyal etkinlikleri sevmesi, diğerinin ise evde vakit geçirmeyi tercih etmesi, uyumsuzluk yaratabilir.Ev işleri ve sorumluluk paylaşımı konusunda nasıl bir düzen istersin?Geleneksel veya eşitlikçi roller konusundaki beklentiler, çiftlerin günlük yaşamda uyum içinde olmasını etkiler.6. Cinsellik ve YakınlıkCinsellik ve duygusal yakınlık, evlilikte önemli bir bağ oluşturur. Çiftlerin bu konuda açıkça konuşması, olası yanlış anlamaları önler. Araştırmalar, cinsel uyumluluğun evlilik doyumunu artırdığını göstermektedir (McNulty et al., 2016). Önerilen sorular:Cinsel ihtiyaçların ve beklentilerin nelerdir?Bu, çiftlerin fiziksel yakınlık konusundaki tercihlerini anlamalarını sağlar.Duygusal yakınlığı nasıl ifade etmeyi seversin?Bazıları fiziksel temasla, diğerleri ise sözlü ifadelerle yakınlık kurar. Bu farklılıkların bilinmesi önemlidir.SonuçEvlilik öncesi dönemde çiftlerin birbirine sorduğu sorular, yalnızca uyumluluğu test etmekle kalmaz, aynı zamanda güven, şeffaflık ve karşılıklı anlayışı güçlendirir. Psikoloji ve psikoterapi alanındaki bilimsel bulgular, açık iletişimin ve ortak değerlerin evlilik başarısını artırdığını göstermektedir. Yukarıda belirtilen sorular, çiftlerin birbirini daha iyi tanımasına ve potansiyel çatışma alanlarını önceden ele almasına olanak tanır. Evlilik, dinamik bir süreçtir ve bu sorular, çiftlerin bu yolculuğa daha bilinçli ve hazırlıklı bir şekilde başlamasını sağlar. Çift terapisi veya evlilik öncesi danışmanlık, bu soruları daha derinlemesine keşfetmek için profesyonel bir rehber sunabilir. Unutmayın, sağlıklı bir evlilik, sadece aşk değil, aynı zamanda bilinçli bir çaba ve uyum gerektirir.Kaynaklar:Dew, J. (2011). Financial disagreements and marital conflict. Journal of Family and Economic Issues.Gottman, J. M., & Silver, N. (1999). The Seven Principles for Making Marriage Work.Mahoney, A., et al. (2001).Religion in the home. Journal of Marriage and Family.

Yetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden?

Yetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden Stratejiler ve Sorular*Özet* Yetişkinlikte anne-baba ilişkilerindeki sorunlar, bireyin duygusal sağlığı, öz-değeri ve sosyal ilişkileri üzerinde önemli etkiler yaratabilir. 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla kötüleşen ilişkilerini iyileştirmek için psikoterapi, yapılandırılmış ve etkili bir yöntem sunar. Bu makale, psikolog ve psikoterapistlerin kullandığı yaklaşımları inceleyerek, duygusal farkındalık, sağlıklı sınırlar ve etkili iletişim yoluyla ilişkisel onarımı ele almaktadır. Ayrıca, psikoterapi sürecinde kullanılabilecek 20 soru önerisi sunulmakta ve bu soruların anne-baba ilişkilerini anlamada ve iyileştirmede nasıl katkı sağladığı bilimsel bir çerçevede tartışılmaktadır. Makale, bağlanma teorisi ve sistemik aile terapisi gibi teorik temellere dayanarak, bireyin aile dinamiklerini anlamasına ve ilişkilerini geliştirmesine yönelik pratik öneriler sunar.*Giriş* Yetişkinlikte anne-baba ilişkileri, çocukluk deneyimlerinden, aile dinamiklerinden ve kültürel faktörlerden derinden etkilenir. Psikologlar, bu ilişkilerin bireyin mental sağlığı üzerindeki etkisini anlamak için bağlanma teorisi (Bowlby, 1988) ve sistemik aile terapisi (Minuchin, 1974) gibi yaklaşımlardan yararlanır. 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla ilişkilerinin “kötü” olduğunu ifade etmesi, geçmiş kırgınlıklar, iletişim kopuklukları, sınır ihlalleri veya duygusal mesafe gibi sorunlara işaret edebilir. Psikoterapi, bu dinamikleri anlamak ve onarmak için güvenli bir alan sağlar. Psikologlar, bireyin duygularını ifade etmesine, geçmiş deneyimlerini anlamlandırmasına ve yapıcı adımlar atmasına yardımcı olmak için açık uçlu, empatik sorular kullanır. Bu makale, psikoterapi temelli stratejileri ve anne-baba ilişkilerini anlamak için kullanılabilecek 20 soruyu bilimsel bir bağlamda sunarak, ilişkisel iyileşme sürecini ele almaktadır.*Yöntem: Psikoterapi ile Anne-Baba İlişkilerini İyileştirme* Psikoterapi, bireyin duygusal farkındalığını artırarak, aile dinamiklerini anlamasını ve ilişkisel sorunlara müdahale etmesini sağlar. Psikologlar, anne-baba ilişkilerindeki sorunları anlamak için açık uçlu, yargılamayan ve empatik sorular kullanır. Bu sorular, bireyin duygularını, beklentilerini ve geçmiş deneyimlerini keşfetmesine olanak tanır. Psikoterapi sürecinde, bireyin kendi sorumluluğunu tanıması, sağlıklı sınırlar koyması ve etkili iletişim becerileri geliştirmesi hedeflenir. Aşağıda, anne-baba ilişkilerini anlamak ve iyileştirmek için psikoterapi sürecinde kullanılabilecek 20 soru listelenmektedir.### Psikoterapi Sürecinde Kullanılabilecek 20 Soru#### 1. İlişki Dinamiklerini Anlama1. Anne-babanızla ilişkinizi “kötü” yapan şeyler nelerdir? Hangi durumlar veya olaylar bu hissi yaratıyor? Amaç: Sorunların spesifik kaynaklarını belirlemek ve duygusal tetikleyicileri anlamak.2. Anne-babanızla iletişim kurarken kendinizi nasıl hissediyorsunuz? (Örneğin, gergin, anlaşılmamış, suçlu) Amaç: Duygusal farkındalığı artırmak ve bireyin içsel deneyimini anlamak.3. Geçmişte anne-babanızla yakın hissettiğiniz bir anı hatırlıyor musunuz? O anı özel kılan neydi? Amaç: Pozitif anıları hatırlatarak iyileşme için bir temel oluşturmak.4. Anne-babanızla yaşadığınız en büyük çatışma veya kırgınlık nedir? Bu sizi nasıl etkiledi? Amaç: Geçmiş travmalar veya kırılganlıkları belirlemek.5. Anne-babanızın sizi nasıl gördüğünü düşünüyorsunuz? Bu, kendi kendinizi görüşünüzle uyumlu mu? Amaç: Algılanan ebeveyn yargılarını ve öz-değeri değerlendirmek.#### 2. Duygular ve Beklentiler6. Anne-babanıza karşı hangi duyguları sık sık hissediyorsunuz? (Örneğin, öfke, üzüntü, hayal kırıklığı) Amaç: Duygusal repertuarı anlamak ve duygusal düzenlemeyi desteklemek.7. Anne-babanızdan ne tür bir destek veya anlayış bekliyorsunuz? Bu beklentiler karşılanıyor mu? Amaç: Gerçekçi olmayan beklentileri tanımlamak ve yeniden yapılandırmak.8. Anne-babanıza söylemek istediğiniz ama şimdiye kadar söyleyemediğiniz bir şey var mı? Amaç: Bastırılmış duyguları ifade etmeye teşvik etmek.9. Anne-babanızla ilişkinizde hangi konular konuşulduğunda kendinizi rahatsız hissediyorsunuz? Amaç: Sınır ihlallerini veya hassas konuları belirlemek.10. Anne-babanızla aranızdaki mesafeyi kapatmak için hangi konuları konuşmak faydalı olabilir? Amaç: İletişim köprüleri kurmak için fırsatları keşfetmek.#### 3. Geçmiş ve Kökenler11. Çocukluğunuzda anne-babanızla ilişkiniz nasıldı? Şimdiki durumla benzerlikler veya farklılıklar neler? Amaç: Bağlanma dinamiklerini ve geçmişin etkisini anlamak.12. Anne-babanızın kendi ailelerinden aldıkları yetiştirilme tarzı, sizinle ilişkilerini nasıl etkiledi? Amaç: Aile sistemindeki transgenerasyonel etkileri değerlendirmek.13. Geçmişte anne-babanızla yaşadığınız ve sizi derinden etkileyen bir olay var mı? Amaç: Travmatik veya biçimlendirici deneyimleri ortaya çıkarmak.14. Anne-babanızın birbirleriyle olan ilişkisi, sizin onlarla ilişkinizi nasıl şekillendirdi? Amaç: Sistemik aile dinamiklerini anlamak.15. Anne-babanızla ilişkinizde hangi kalıpların tekrar ettiğini fark ediyorsunuz? Amaç: Tekrarlayan davranışsal döngüleri belirlemek.#### 4. Değişim ve Çözüm16. Anne-babanızla ilişkinizi iyileştirmek için küçük bir adım olarak ne yapabilirsiniz? Amaç: Uygulanabilir hedefler belirlemek.17. Anne-babanızla daha sağlıklı bir iletişim kurmak için neye ihtiyacınız var? Amaç: İletişim becerilerini geliştirmek için ihtiyaçları tanımlamak.18. Anne-babanızın hangi davranışlarını değiştirmesini isterdiniz? Peki, siz kendi davranışlarınızda neyi değiştirebilirsiniz? Amaç: Karşılıklı sorumluluğu teşvik etmek.19. İlişkinizi düzeltmek için profesyonel bir destek (örneğin, aile terapisi) almayı düşünür müydünüz? Amaç: Psikoterapiye olan açıklığı değerlendirmek.20. Anne-babanızla ilişkinizin ideal olarak nasıl olmasını hayal ediyorsunuz? Amaç: Gelecek vizyonunu netleştirerek motivasyonu artırmak.*Tartışma: Psikoterapi ile İyileşme Süreci* Psikologlar, anne-baba ilişkilerindeki sorunları ele alırken bağlanma teorisi (Bowlby, 1988) ve sistemik aile terapisi (Minuchin, 1974) gibi çerçevelerden yararlanır. Psikoterapi, bireyin çocuklukta ebeveynleriyle kurduğu bağın yetişkinlikteki ilişkilerini nasıl etkilediğini anlamasına olanak tanır. Örneğin, kaygılı veya kaçıngan bağlanma stilleri, yetişkinlikte ebeveynlerle çatışmalara yol açabilir. Psikoterapistler, yukarıdaki sorularla bireyin öz-farkındalığını artırır ve duygusal yaraları onarmasına yardımcı olur. Ayrıca, Gottman ve Silver (1999) tarafından önerilen etkili iletişim teknikleri, “Ben” dili kullanımı gibi stratejilerle, ebeveynlerle iletişimi yumuşatabilir. Psikologlar, bireyin toksik dinamikleri (örneğin, aşırı eleştiri, sınır ihlalleri) tanımlamasına ve sağlıklı sınırlar koymasına rehberlik eder.*Öneriler: Pratik Adımlar* Psikolog ve psikoterapist olarak, 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla ilişkisini iyileştirmek için şu adımları önerebilirim: 1. *Duygusal Farkındalık*: Psikoterapi, bireyin öfke, suçluluk veya hayal kırıklığı gibi duygularını anlamasını sağlar. Günlük tutma veya rehberli meditasyon, bu farkındalığı artırabilir. 2. *Sağlıklı Sınırlar*: Psikologlar, bireyin hassas konuları konuşmaktan kaçınmak için net sınırlar koymasına yardımcı olur. 3. *İletişim Becerileri*: Psikoterapi, “Ben” dili gibi teknikleri öğreterek çatışmaları azaltır. Örneğin, “Beni dinlemediğini hissettiğimde üzülüyorum” gibi ifadeler etkilidir. 4. *Empati Geliştirme*: Psikoterapistler, anne-babanın bakış açısını anlamayı teşvik ederek empatiyi artırır. 5. *Profesyonel Destek*: Aile terapisi, anne-babanın da istekli olması durumunda, ilişkileri onarmada etkili bir yöntemdir. *Sonuç* Psikoterapi, yetişkinlikte anne-baba ilişkilerini iyileştirmek için güçlü bir araçtır. Psikologlar, bireyin duygusal yaralarını anlamasına, sağlıklı sınırlar koymasına ve etkili iletişim kurmasına yardımcı olur. Bu makalede sunulan 20 soru, psikoterapi sürecinde öz-farkındalığı artırarak ve aile dinamiklerini anlamlandırarak ilişkisel onarımı destekler. Gelecek çalışmalar, bu soruların farklı kültürel bağlamlarda nasıl uyarlanabileceğini inceleyebilir.*Kaynaklar* - Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Basic Books. - Gottman, J. M., & Silver, N. (1999). The Seven Principles for Making Marriage Work. Harmony Books. - Minuchin, S. (1974). Families and Family Therapy. Harvard University Press.

Akran Zorbalığını Önlemek

Akran Zorbalığı: Sessiz Çığlıkların Hikayesi ve Çözüm YollarıAkran zorbalığı, günümüzde ne yazık ki birçok çocuğun ve gencin karşı karşıya kaldığı, fiziksel, sözel ya da psikolojik şiddet içeren bir davranış biçimidir. Genellikle okul çağında ortaya çıkan bu sorun, sadece mağdur olan bireyleri değil, tüm okul ve sosyal çevreyi etkileyen ciddi bir problemdir. Akran zorbalığını anlamak, yaygın görüldüğü yerleri belirlemek ve etkin şekilde önlemek, toplum olarak hepimize düşen önemli bir sorumluluktur.Akran Zorbalığı Nedir?Akran zorbalığı, bir bireyin yaşıtları tarafından sürekli olarak fiziksel, sözel, duygusal ya da siber yollarla tacize uğraması durumudur. Bu zorbalık türü; itme, vurma gibi fiziksel davranışları içerebildiği gibi, alay etme, lakap takma, dışlama ya da sosyal medyada küçük düşürme gibi psikolojik boyutlara da sahiptir. Özellikle tekrarlayan bir biçimde yaşanması ve mağdurun kendisini savunamayacak durumda olması, bu davranışları "zorbalık" olarak tanımlar.Akran Zorbalığı Nerelerde Görülür?Akran zorbalığı en sık olarak okul ortamlarında görülür. İlkokuldan lise yıllarına kadar öğrencilerin bir arada vakit geçirdiği sınıflar, koridorlar, tuvaletler, okul bahçeleri gibi alanlar, zorbalığın yaşandığı başlıca mekanlardır. Ancak bu durum yalnızca fiziksel mekânlarla sınırlı değildir. Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte siber zorbalık da yaygın hale gelmiştir. Sosyal medya platformlarında, mesajlaşma uygulamalarında veya oyun platformlarında da zorbalık kolaylıkla gerçekleşebilmektedir.Ev ortamında ya da okul dışındaki sosyal alanlarda (örneğin spor kulüpleri, yaz kampları) da akran zorbalığı görülebilir. Bazı durumlarda öğretmenlerin, eğitmenlerin ya da diğer yetişkinlerin gözü önünde bile gerçekleşebilir, fakat çoğunlukla bu davranışlar gizli olarak yapılır ve fark edilmesi güç olabilir.Zorbalığın Birey Üzerindeki EtkileriAkran zorbalığına maruz kalan bireylerde ciddi psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir. Kaygı, depresyon, özgüven kaybı, akademik başarıda düşüş, sosyal izolasyon, hatta intihar düşünceleri gibi ağır sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle zorbalığın sadece “çocukça bir şaka” ya da “büyüyünce geçer” şeklinde hafife alınmaması gerekir. Zorbalık, erken yaşta önlem alınmazsa, bireyin tüm hayatını etkileyen bir travmaya dönüşebilir.Akran Zorbalığını Önlemek İçin Neler Yapılabilir?1. Farkındalık Eğitimleri:Okullarda öğrencilere, öğretmenlere ve velilere yönelik akran zorbalığı hakkında bilgilendirici seminerler düzenlenmelidir. Öğrenciler, zorbalığın ne olduğu, etkileri ve nasıl müdahale edileceği konusunda eğitilmelidir. Farkındalık yaratmak, ilk adımdır.2. Açık İletişim Ortamı:Öğrencilerin kendilerini ifade edebilecekleri güvenli bir iletişim ortamı oluşturulmalıdır. Rehber öğretmenler ve okul psikologları, öğrencilerin yaşadıkları problemleri çekinmeden anlatabilecekleri kişiler haline gelmelidir. Aynı zamanda öğrencilere “yardım istemenin bir zayıflık değil, cesaret” olduğu öğretilmelidir.3. Zorbalık Karşıtı Politikalar:Okullarda zorbalıkla ilgili net kurallar ve yaptırımlar içeren bir politika oluşturulmalıdır. Bu kurallar hem öğrencilere hem velilere açık bir şekilde aktarılmalı ve herkes tarafından benimsenmelidir. Bu politikalar, yalnızca ceza vermeye değil, zorbalığı önlemeye ve zorba öğrencilerin de eğitilmesine yönelik olmalıdır.4. Empati ve Sosyal Beceri Eğitimi:Öğrencilerin empati kurma yeteneklerini geliştirecek drama, hikâye anlatımı ve takım oyunları gibi aktivitelerle sosyal becerileri desteklenmelidir. Empati kurabilen bireyler, başkasına zarar vermekten kaçınır. Ayrıca iletişim becerileri güçlü olan öğrenciler, zorbalık karşısında daha bilinçli tepkiler verebilirler.5. Ailelerin Rolü:Aileler, çocuklarının davranışlarını gözlemlemeli ve herhangi bir davranış değişikliği fark ettiklerinde bunu dikkate almalıdır. Çocukların evde kendilerini güvende ve anlaşılmış hissetmeleri, dışarıda yaşadıkları sorunları daha kolay paylaşmalarını sağlar. Ailelerin çocuklarıyla düzenli ve kaliteli vakit geçirmeleri, duygusal bağları güçlendirir.6. Siber Zorbalığa Karşı Önlem:Aileler ve öğretmenler, çocukların internet kullanımını denetlemeli, sosyal medyada maruz kalabilecekleri riskler hakkında onları bilinçlendirmelidir. Ayrıca dijital platformlarda karşılaşılan zorbalıkların nasıl rapor edileceği öğretilmelidir. Çocuklara dijital vatandaşlık eğitimi verilerek, interneti güvenli kullanmaları sağlanabilir.7. Pozitif Davranışları Teşvik Etmek:Zorbalıkla mücadele sadece kötü davranışları engellemekle kalmamalı, aynı zamanda olumlu sosyal davranışları da desteklemelidir. Yardımseverlik, iş birliği, destekleyici arkadaşlık gibi davranışlar ödüllendirilmeli; olumlu modeller sınıf içinde görünür kılınmalıdır. Bu, öğrenciler arasında sağlıklı ilişkilerin gelişmesini destekler.8.Öğretmenlerin Rolü Neden Önemlidir?Akran zorbalığını önlemede öğretmenlerin rolü kritik öneme sahiptir. Öğretmenler, öğrenciler arasındaki ilişkileri en yakından gözlemleyen ve ilk müdahaleyi yapabilecek kişiler olarak sürecin merkezindedir. Sınıf içinde güvenli bir ortam oluşturmak, öğrenciler arasında saygıya dayalı ilişkilerin gelişmesini sağlamak öğretmenlerin aktif çabalarıyla mümkün olabilir. Aynı zamanda zorbalık olaylarına karşı “sıfır tolerans” politikası uygulamaları ve tüm öğrencileri kapsayan olumlu davranış modelleri geliştirmeleri gerekir. Zorbalıkla ilgili olaylarda tarafsız ve duyarlı bir yaklaşım sergileyen öğretmenler, hem mağdurların hem tanık olan öğrencilerin sesini duyurmasında köprü görevi görebilir. Öğretmenlerin düzenli hizmet içi eğitimlerle desteklenmesi, onları bu alanda daha donanımlı hale getirir. Böylece eğitim ortamları yalnızca akademik değil, aynı zamanda duygusal açıdan da güvenli alanlara dönüşebilirAyrıca okul yönetimlerinin zorbalıkla ilgili olayları örtbas etmeden, şeffaflıkla ele alması önemlidir. Bu, hem öğrencilerin hem velilerin güvenini artırır. Okullarda öğrenci katılımını destekleyen zorbalık karşıtı öğrenci kulüpleri veya gönüllü destek grupları oluşturulması da sürece olumlu katkı sağlar. Öğrencilerin okul ortamında kendilerini daha güvende ve bağlı hissetmelerini vurgular.SonuçAkran zorbalığı, sadece mağduru değil, tanık olan bireyleri ve tüm okul iklimini olumsuz etkileyen ciddi bir sorundur. Bu nedenle bireysel değil, toplumsal bir mesele olarak ele alınmalı ve çözüm için iş birliği yapılmalıdır. Okullar, aileler ve toplum olarak farkındalıkla ve bilinçle hareket ettiğimizde, daha sağlıklı ve güvenli bir nesil yetiştirmek mümkündür. Unutmayalım: Sessiz kalmak, zorbalığı onaylamaktır. Hep birlikte ses olalım, çocuklarımızın yanında duralım ve onları dinleyelim. Çünkü bir çocuğun yalnız olmadığını bilmesi, bir ömrü kurtarabilir.

Barış AYTAÇ 28.05.2025