1. Uzman
  2. Rojda OHANCAN
  3. Blog Yazıları
  4. Çocuklarda Konuşma ve Dinleme Becerisinin Gelişimi

Çocuklarda Konuşma ve Dinleme Becerisinin Gelişimi

Konuşma becerisi, kendi duygu ve düşüncelerini açıkça ifade edebilme, dinleme ise karşısındaki kişinin duygularını açıkça anlayabilmeyi içermektedir. Konuşma ve dinleme becerisini kazanmış bir çocuk kendi iç dünyasında neler yaşadığının farkında olmakta ve yine karşısındakinin duygu ve düşüncelerini açıkça anlayabilen bir çocuk, karşısındakinin ne istediğini bilmekte ve böylece çözüme ulaşmakta pek bir zorluk yaşamamaktadır. Problemler karşısında şiddete başvuran çocuklar aslında o anki duygu ve düşüncelerini nasıl ifade edeceklerini ve nasıl kontrol altına alacaklarını bilmedikleri için bu duygu ve düşüncelerini sağlıksız bir yolla yani şiddetle ifade etmektedirler. Karşısındakini açıkça anlayamayan bir çocuk ise bunun sonucunda empati duygusundan yoksun kalacak ve vicdan duyguları körelecektir. Bu yüzdendir ki çocuğun kendi ruh sağlığı, karakter gelişimi ve kişilerarası iletişiminin iyi olabilmesi açısından konuşma ve dinleme becerisinin gelişimi çok önemlidir.


Yine bu noktada ebeveynlerin tutumu oldukça önemli ve özen gösterilmesi gereken hassas bir konudur. Ebeveynlerin konuşma şekli (olumlu-olumsuz), duygularını açıkça dile getirebilmesi, konuşmasının içeriği (yıkıcı eleştirel, yapıcı), çocuklarıyla olgun bir insanla konuşuyormuş gibi konuşmaları ve karşılarındaki insanı yargılamadan, öğüt vermeden dinleyebilmesi, o kişinin duygu ve düşüncelerini net bir şekilde anladığımı ifade edebilmesi, dinledikleri sonucunda çözüm odaklı davranıp alternatif çözümler üretebilmesi gibi özellikleri çocuğun konuşma ve dinleme becerisinin gelişimi açısından oldukça faydalı olacaktır. Çocuk duygu ve düşüncelerini açıkça ifade ettiğinde ve karşısındaki tarafından dinlenip net bir şekilde anlaşıldığını gördükçe hem iyi hissetmiş olacak hem de doğru bir konuşma ve dinleme becerisinin nasıl olması gerektiğini görmüş olacaktır. Bu durumun tam tersi yaşandığında ise anlaşılmadığını ve dinlenmediğini fark eden çocuk, duygularını ifade etmenin hiçbir işe yaramadığını düşünecek, kendi iç dünyasına çekilecek ve konuşmaya yanaşmayacaktır. Bu sebeple çocuğunun konuşma ve dinleme becerisinin olumlu yönde gelişmesini isteyen aileler önce kendi konuşma ve dinleme becerilerini geliştirip, iyileştirmelidirler. 


Ebeveynlerin çocuklarıyla olan diyaloğu olumsuz ifadeler (tembel, mızıkçı) içerdiği takdirde çocuk kendisi ve diğer insanlarla ilgili olumsuz özelliklere odaklanmaya başlayacak ve konuşmaları da bu doğrultuda gerçekleşecektir. Bu durum ayrıca çocuğun kendisini ve diğerlerini değersizleştirmesine yol açacaktır. Çocuğunu otorite altına alma amacıyla her konuşmasında tehdit unsurunu mutlaka barındıran aileler (Yemeğini yemezsen, 2 gün boyunca oyun oynayamazsın) çocuklarının da kendi konuşmalarının içeriğine tehdit edici unsurlar eklemesine neden olmaktadır. Bu çocukların yetişkin bir birey olduklarında ise duygularını açıkça ifade edemeyeceği, öfkelerini kontrol edemeyeceği, karşılarındaki insan anlayamayacağı, olumsuz ve tehdit içerikli konuşmalarla hem insanları rahatsız edeceği hem de onları kendisinden uzaklaştıracağı tahmin edilmesi pek de güç olmayan bir gerçektir. 


Çocuğun konuşma ve dinleme becerisinin gelişimine olumlu yönde fayda sağlamak açısından ebeveynlerin; olumlu bir dil kullanması, kendi duygu ve düşüncelerini rahatça anlatıp karşısındakini de rahatça anlayabilmesi, tehdit/hakaret/suçlama/emir verme gibi olumsuz içerikli konuşmalardan uzak durması gerekmektedir. Ancak böyle hoşgörülü, anlayışlı bir ortam sayesinde çocuk konuşma ve dinleme becerisini olumlu yönde geliştirecektir. Konuşma ve dinleme becerisi olumlu yönde gelişen çocuk; empati yapabilen, hoşgörülü, anlayışlı, çözüm odaklı, yapıcı, iç dünyasıyla barışık, kendisinin ve çevresindekilerinin değerinin farkında olan, mutlu olan ve mutlu etmeyi bilen bir birey olacaktır.


Konuşma ve dinleme becerisine sahip çocuklar hem iç dünyasında hem de dış dünyasında huzurlu ve çevresi tarafından sevilen çocuklardır. Konuşma becerisinin gelişmesi için en elverişli ortam ebeveynlerin çocuklarının fikirlerini dinlediği, onlardan fikir aldığı, kendilerini açıklamalarına fırsat sunduğu ortamlardır. Bu doğrultuda aynı zamanda çocuğun dinleme becerisi de gelişecektir çünkü çocuk insanları tanımanın en iyi yolunun konuşmak ve dinlemekten geçtiğinin farkına varmış olacaktır. Örneğin; ebeveynler, çocukların bir birey olduğunun farkına varamayıp onların fikirlerine önem vermediğinde üstüne üstlük onların söylediklerini küçümsediklerinde çocuk susmayı, içine kapanmayı öğrenmektedir. “Ailem bile söylediklerime önem vermiyorsa demek ki gerçekten değersiz ve saçma şeyler söylüyorum.” diye düşünmekte ve kendi fikirlerini küçümsemeye, önemsememeye başlamaktadır. Oysa çocukların konuşmaya, fikirlerini sunmaya, konuştukça kendilerini tanımaya ve kendilerini keşfetmeye ihtiyaçları vardır ancak çoğu ebeveyn ya kendi öz çocuğunun bile bu temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar meşguldür ya da tüm bu konuşma, dinleme süreci onun tarafından sıkıcı diye tanımlanmaktadır.


Bazı ebeveynler ise ne meşguldürler ne de bu durumdan sıkılmaktadırlar, onlar çocuklarının konuşmasına, fikirlerini sunmasına izin vermezler, onları dinlemek istemezler çünkü çocuklarının özgür bir birey olma ihtimaline bile tahammül edemeyecek kadar bencildirler. Onlar tamamen çocuklarının birebir kendi kopyaları olmasını istemektedirler, çocuklarına kendi fikirlerini empoze etmekte, sürekli kendileri konuşmaktadırlar. Bu durum çok tehlikelidir çünkü maalesef ki çoğu ebeveyn yanlış düşünce, yanlış inanışlar ve önü ardı kesilmeyen yıkıcı önyargılara sahiptir ve çocuklarının masum kalplerini bu fikirlerle zehirlemektedirler. Örneğin; ilkokul çağındaki çocuklar arasında bile ayrımcılık olması tamamen bu sebepten kaynaklanmaktadır. Ne yazıktır ki küçücük çocukların kalplerine nefret duygusunu ekip, onu her gün besleyen kişiler bizzat çocukların kendi öz anne babalarıdır.


Çocukların, konuşmaya ve dinlemeye ihtiyaçları vardır ki yetişkin bir birey olduklarında anlayışlı, hoşgörülü, önyargısız, kendisini ve çevresini anlayabilen biri olabilsinler. İletişim becerileri gelişmiş bir birey kişilerarası ilişkilerinde daha az problem yaşamaktadır, yaşandığında da bu problemleri daha hızlı ve daha yapıcı bir şekilde çözüme ulaştırabilmektedir. Konuşma ve dinleme becerisi geliştikçe empati becerisi de aynı doğrultuda gelişecektir yine aynı şekilde konuşma ve dinleme becerisi gelişmedikçe empati becerisi de gelişmeyecektir. 


Hangi tür konuşmalar çocuğun konuşmasını önlemekte ve içine kapanmasına neden olmaktadır sorusuna verilebilecek örneklere bakacak olursak; 


“Neden bu olayı bu kadar büyütüyorsun?” Bu tür bir yaklaşım çocuğun sadece konuşmasını engellememekte aynı zamanda duyguları önemsenmediği için kendisini yapayalnız ve çaresiz hissetmesine de neden olmaktadır. 


“Seni sonra dinlerim, şu an çok meşgulüm.” Aileler tabii ki meşgul olabilmektedir o an ilgilenmeleri gereken önemli bir işleri de olabilmektedir ancak eğer çocuk o an acı içindeyse, bir derdi varsa ve tüm cesaretini toplayıp ailesiyle bunu paylaşmayı seçtiyse o an onun duygularına anlayışla yaklaşmak gerekmektedir çünkü bu çok hassas bir andır, o anı elden kaybetmek çocuğun tamamen sizden uzaklaşmasına yol açabilmektedir. Hiçbir iş, kendi çocuğunuzdan daha önemli değildir üstelik çocuğunuz acı içindeyse önceliğiniz her zaman o olmalıdır.


“Gerçekten bu sorularınla canımı sıkıyorsun.” Çocuk sorularına ailesi tarafından bile cevap bulamadığında birde üstüne üstlük küçük düşürüldüğünde merak duygusunu köreltmekte, soru sormaktan kaçınmakta, sınıf ortamında daha pasif hale gelmektedir. Bunun altında yatan temel sebep ise tamamen yargılanma ve alay edilme korkusudur.


“Sen daha çocuksun, fikirlerini öyle her canın istediğinde söyleyemezsin. Şimdi bizim fikirlerimize göre hareket etmen gerekiyor.” Bu hem çocuğun konuşmasını hem de fikirlerini keşfetmesini engellemekle kalmamakta aynı zamanda çocuğun bireyleşmesine de engel olmaktadır. Çocuk başkalarına bağımlı hale gelebilmektedir.


“Açıklama yapmanı istemiyorum, sen hatalısın kabul et. Benden daha iyi mi bileceksin neyin doğru olup olmadığını?” Burada ise çocuk açıklama yapmasına fırsat verilmeden suçlanmakta, hatalı olduğuna inandırılmaya çalışılmakta ve ailenin fikirlerinin ne olursa olsun doğru olduğu yanılgısı çocuğa kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Bu tamamiyle yanlış ve zararlı bir tutumdur. Çocuk bu ağırlığın altında ezilecektir, hatalı olmadığı halde ona hatalıymış gibi davranılması onun tüm benlik saygısına zarar verecektir. Çocuk, suçlanma korkusuyla büyüyecektir.


“Sen çocuksun ne anlarsın bu işlerden? Hadi odana git.” Bu da tamamen küçümsemeye, saygı duymamaya dayalı tehlikeli bir yaklaşımdır. Çocuk kendine olan inancını ve özgüvenini kaybetmekte, kendi fikirlerini düşünmemekte, kendi iç dünyasına odaklanmamaya başlamaktadır çünkü konuşmaya değer bir düşüncesinin olmadığına inanmaya başlamaktadır. Böylesi bir tutum çocuğun tamamen kişiliğini olumsuz yönde etkileyecek bir tutumdur. Çocuk, aşağılanmış hissettikçe ve bu böyle devam ettiği sürece kendinden uzaklaşacaktır.


Çocukların konuşma ve dinleme becerisini geliştirmeye yönelik örneklere bakacak olursak ise;


Çocuğun duygularını yüz ifadesinden anlayıp, doğru soruyu sorabilmek; “Mutsuz görünüyorsun, konuşmak ister misin?” Çocuk, daha hiçbir şey söylemeden anlaşılıyor olmanın rahatlığıyla huzur dolacaktır, karşısındakinin onu sorgusuzca dinleyeceğini biliyor olmak ona iyi hissettirecek, yalnız olmadığını bilecektir.


“Sen ne zaman istersen o zaman konuşuruz, kendini hazır hissetmeni bekleyeceğim." Bu oldukça önemli bir detaydır çünkü burada çocuk konuşmaya zorlanmaz, onun seçimine bırakılan bu konu çocuğun bir birey olduğunu fark etmesini sağlamakta ve çocuğun öz saygısı artmaktadır. Ailenin, anlayışlı bir şekilde ona yaklaşması çocuğun bu dünyanın güvenilir bir yer olduğu düşüncesini pekiştirmektedir. 


Çocuk, konuyla ilgili düşüncesini paylaştığında oradan duygusunu anlayıp, bunu çocuğa yansıtabilmek; Örneğin; Çocuk sınavda kopya çekmediği halde öğretmeni tarafından kopya çekmekle suçlandığında ve çocuk bu durumu ebeveynlerinden birine anlattığında, durumu dinleyen ebeveyn “Haksızlığa uğradın ve bu durum sana kötü hissettirdi, yapmadığın bir şeyden dolayı suçlanmak ve karşındaki insanın o an sana hiçbir şekilde inanmadığını bilmek çok üzücü ve öfke uyandırıcı bir durum olmalı.” diyebilmelidir. Böylelikle çocuk onu anlayan biri olduğunu görecek, bu üzücü durumun içindeyken bile ona destek olan, yargılamayan, suçlamayan bir ailenin varlığı ona iyi hissettirecektir.


“Sen bu konuda ne düşünüyorsun oğlum/kızım? Sence ne yapmalıyız?” Bu şekilde bir yaklaşım çocuğun benlik algısını fazlasıyla olumlu etkileyecektir. Çocuk fikirlerine önem verildiğini, fikirlerinin merak edildiğini gördükçe konuşma isteği de bu doğrultuda artacaktır. Özgürleşme yolunda daha emin adımlarla ilerleyecektir. Kendisini daha kolay keşfedecektir.


Konuşma ve dinleme becerisi gelişmiş bir çocuk, yetişkin bir birey olduğunda her problemi konuşarak çözmeyi bilen, insanları dinlemekten keyif alan, insanlara problemlerinin çözümü konusunda yardımcı olan, kendisini keşfetmiş ve keşfetmeye devam eden, fikirlerini sürekli geliştiren yaratıcı ve anlayışlı bir birey olacaktı. “Birbirimizi anlayabilmek için ilk önce dinlemek ve daha sonra dinlediklerimizi anlamak gerekir.” Böylesi bir tutum karşısında çocuk problemler karşısında yıkıcı olmayı değil çözüme ulaşmayı öğrenecektir. Yapıcı bir tutum sergileyecektir. Kızmak, küsmek, kaçmak yerine problemlerin üstüne gidecek ve onlarla yüzleşmeyi seçecektir. Böylesine cesaretli bir davranış sergilediğinde ise kendine olan güveni artacaktır.

Yayınlanma: 19.10.2021 09:33

Son Güncelleme: 19.10.2021 09:40

Rojda OHANCAN
Rojda OHANCAN
Psikolog
Uzmanlıklar: Öfke Kontrolü , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Ruhsal-Toplumsal, Kişisel ve Çevresel Diğer Koşullarla İlişkili Sorunlar
Uzmanlık Alanlarım: • Kişilik Bozu Devamını oku
Online Terapi
süre 50 dk
ücret 550
Yüz Yüze Terapi
süre 50 dk
ücret 600
Bunları da sevebilirsiniz...
tukenmislik-sendromu-nedirbelirtileri-asamalari-ve-tedavisi

Tükenmişlik çok uzun süre fiziksel, duygusal ve ruhsal bitkinlik halini ifade etmektedir. Daha çok işle ilgili olsa da farklı konularda da kendisini gösterebilir ve sağlığı olumsuz etkileyebilir. Uzun süreli stres hissettiğinizde tükenmişlik ortaya çıkabilmekle birlikte, bu durum herkesin başına hayatının bir dönemde gelebilmektedir.Stresten kaynaklı olsa da tükenmişlik stres ile aynı anlamı taşımamaktadır. Tükenmişlik daha çok bir süre birikmiş olan stresin bir sonucu olarak deneyimlenir. Tükenmişliği bu nedenle stresin daha büyüğü ve var olmak için strese ihtiyaç duyan bir durum olarak düşünebilirsiniz. Stres geçicidir, stres faktörü ortadan kalktığında veya durumla baş edildiğinde problem ortadan kalkar. Tükenmişlik ise daha uzun süreli olabilir, stres sona erse de devam edebilir. Tükenmişlik üretkenliğinizi engeller, umutsuzluğa neden olur. Duygusal olarak daha tükenmiş olup neşe veya tatmin duygusunu deneyimleyemezsiniz. Ancak stres daha çok kaygı ve sinirlilik duyguları ile deneyimlenmektedir. Fiziksel olarak da etkileri farklı olabilmektedir. Stres daha çok kas ağrısı, baş ağrısı ve sindirim sorunlarına neden olabilirken tükenmişlik kronik yorgunluk, bağışıklık sisteminde zayıflama veya kardiyovasküler hastalık gibi problemlerle karşılaşmaya neden olmaktadır.Tükenmişlik Sendromunun Belirtileri Nelerdir?Tükenmişlik sendromu zamanla ve aşama aşama ilerleyen bir süreçtir. Tükenmişlik sendromunun belirtileri stres, depresyon veya kaygı ile karıştırılabileceğinden fark edilmeyebilir ve ele alınamayabilir. Belirtileri tanımak için aşağıdaki kriterler size yardımcı olabilir:Fiziksel Belirtiler:Çoğu zaman yorgun veya bitkin hissetmekTekrarlayan uykusuzluk ve uyku bozukluklarıSık sık baş ağrısıKas veya eklem ağrısıMide bulantısı veya iştahsızlık gibi sorunlarBağışıklık sisteminin zayıflaması nedeniyle sık sık hastalanmaYüksek tansiyonNefes alma sorunlarıDuygusal Belirtiler:Çaresiz, sıkışmış hissetmekKendinden şüphe duyma, başarısız veya değersiz hissetmeDünyada kopuk ve yalnız hissetmekBunalmış hissetmekMotivasyon eksikliği hissetmek, alaycı/olumsuz bir bakış açısına sahip olmakTatmin ve başarı duygusunun eksikliğiİlgi ve zevk kaybıSürekli korku, endişe ve kaygı duygularıDavranışsal Belirtileri:Erteleme ve bir şeyleri tamamlamanın daha uzun sürmesiKonsantrasyon zorluğuİnsanlardan, sorumluluklardan vb. uzaklaşmak ve izole olmakBaşa çıkmak için yiyeceğe, maddeye veya alkole bağımlı olmakSinirli ve çabuk sinirlenen, patlamaya meyilli ve hayal kırıklıklarını başkalarından çıkaranArtan geç kalma, işe geç kalma ve/veya daha yüksek devamsızlıkTükenmişlik Sendromunun Aşamaları:Tükenmişlik sendromu birden ortaya çıkmamakta, yavaş yavaş ilerlemektedir. İki psikolog Freudenberger ve Gail North başlangıçta tükenmişliğin gelişimini 12 aşamalı bir modelde özetlemiş olsalar da basitleştirilmiş 5 aşamalı bir model artık günümüzde araştırmalarda yaygın olarak karşımıza çıkmaktadır:Balayı Evresi: Yeni bir işe, göreve veya role başlarken yüksek enerji ve coşku hissedebilirsiniz. Bu aşamada iyimser olmak daha kolaydır. İşe olan bağlılık, heyecan ve kendinizi kanıtlama isteği bazen daha fazla sorumluluk üstlenmeye ve daha fazla çalışmaya yol açabilir. Uykusuzluk, stres önemsiz görünebilir.Stresin Başlangıcı: Balayı aşaması azaldıkça bazı günler daha zorlu gelmeye başlar. İş hala ödüllendirici gelir ancak stres kendini göstermeye başlar. İyimserliğinizin üretkenliğinizin azaldığını fark edebilirsiniz. Bununla birlikte yorgunluk, sinirlilik, kaygı , odaklanmayı daha kolay kaybetme, iştahta değişiklikler, uyku sorunları ve baş ağrısı gibi hoş olmayan stres semptomlarını da fark edebilirsiniz . Bazı stresler sizi motive etmek ve harekete geçirmek için iyi olsa da, yönetmek için negatif başa çıkma stratejilerine başvuruyorsanız ve kendi ihtiyaçlarınızı ihmal etmeye başlarsanız, bu aşama bir sonrakine yol açabilir.Kronik Stres: Stres kalıcı hale gelir. Küçük şeylere öfkelenebilir, sürekli yorgun hissedebilir ve daha sık hastalanabilirsiniz. Kronik stres, ilgisizlik, kızgınlık, alaycılık ve güçsüzlük duygularına yol açabilir. Sosyal ilişkilerden uzaklaşabilirsiniz. Sorunu inkar edebilir ve tükenmişliğe doğru ilerleme görülebilir.Tükenmişlik: Tükenmişlik belirtileri kritik hale geldiğinde bu gerçekleşir. İş ve yaşam sorumlulukları ile başa çıkmak ve içinde bulunduğunuz koşullardan bir çıkış yolu bulmak daha zordur. Fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak bitkinlik hissedebilirsiniz. Hayata veya işe karşı giderek daha fazla karamsar olabilirsiniz. Boşluk hissi, kendinden şüphe etme ve başkalarından izole olma isteği artabilir. Fiziksel belirtileriniz de yoğunlaşabilir veya artabilir. Çevrenizdeki insanlar davranışlarınızda değişiklikler fark edebilir. Bu aşamada gerekli değişiklikleri yapmazsanız, belirtiler devam ettikçe iyileşmeniz daha da zor olabilir.Alışkanlık Halindeki Tükenmişlik: Tedavi edilmezse tükenmişlik belirtileri hayatınıza yerleşebilir. Kronik üzüntü veya depresyon gibi önemli ve devam eden zihinsel, fiziksel ve duygusal sorunlar yaşarsınız. Yaşadığınız kronik zihinsel ve fiziksel yorgunluk, çalışmayı ve kendinizi toparlamayı bırakmanıza neden olabilir. Bir uzmandan destek alma ihtiyacı meydana gelebilir.Tükenmişliğin Nedenleri Nelerdir?Olumsuz duygu, düşünceler ve davranışlar stresin şiddetlenmesine neden olabilir ve bu da tükenmişliğe yol açabilir. Olumsuz içsel konuşma, gerçek dışı beklentiler ve mükemmeliyetçilik, sürekli bir baskı hissi yaratarak ve öz saygıyı zayıflatarak tükenmişliğe katkıda bulunabilir.Yalnızlık ve sosyal bağlantı eksikliği umutsuzluğa ve yorgunluğa neden olabilir. Duygusal destek sunabilen aile üyelerinden, arkadaşlardan uzak kalmak tükenmişliğin tetiklenmesine ve sürmesine neden olabilir. Güçlü bir destek sistemi ise tükenmişliğe karşı koruyucu bir rol oynamada önemlidir. Yanı sıra gergin ilişkiler de tükenmişliğe katkıda bulunabilir.Diğerlerinin ihtiyaçlarını düşünürken kendi ihtiyaçlarını göz ardı etmek bir süre sonra yorgunluğa ve zamanla tükenmişliğe yol açabilir.İş yerinde mutsuz hissetmek kronik strese yol açabilmektedir. Aynı zamanda amaç eksikliği yaşamak, desteklenmediği ve değer görmediği düşüncesine sahip olmak tükenmişliğe neden olabilir.Sevdiğiniz birinin ardından üzüntü yaşamanız normaldir. Yas sürecinin depresyon, kendini suçlama veya kronik strese dönüşmesi duygusal ve fiziksel olarak yorucu olabilir ve tükenmişliğe katkıda bulunabilir.Kronik bir hastalıkla mücadele etmek umutsuz ve stresli hissetmeye yol açabilir. Bu sebeple kişinin tükenmişlik sendromuna yakalanma ihtimali vardır.Tükenmişlik Sendromu İle Mücadele EtmekTükenmişlikle mücadele etmek için şu yöntemleri deneyebilirsiniz:Kendinize zaman ayırın, egzersiz, meditasyon, doğada yürüyüşe çıkmak gibi aktivitelere yönelebilirsiniz.Sınırlarınızı belirleyerek üstesinden gelemeyeceğiniz görevleri başkasına devredin veya hayır diyebilin. Gerçekçi hedefler belirlemek ve iş yükünüzü önceliklendirmek önemlidir.Biri ile nasıl hissettiğinizi konuşmak bazen iyi gelebilir. Bu nedenle sevdiklerinizle iletişim halinde olun.Yeterince uyumak, dengeli beslenmek, alkol ve kafeini sınırlamak gibi sağlıklı alışkanlıklar kazanmak ktükenmişliği önlemenize yardımcı olabilir.Tükenmişlik sendromu ile baş etmek için terapi desteği almak yardımcı olabilir. Psikolog ile sorunlarınızı konuşabilir ve üzerinde çalışabilirsiniz. Yazıyı Oku

Uzman: Pelin KABAR

Yayınlanma: 03.03.2025

toksik-iliski-ne-demektir-toksik-iliskide-oldugunuzu-nasil-anlayabilirsiniz

Sıkça partneriniz tarafından aşağılandığınızı hissediyor musunuz? Peki ya desteklenmediğinizi, değersizleştirildiğinizi hissediyor musunuz? Uyarı işaretlerini fark edip toksik ilişki içinde olup olmadığınızı anlamaya ne dersiniz? Duygusal, zihinsel ya da fiziksel olarak kendinizi koruyabilmek, toksik ilişkiyi fark edebilmek için gelin önce “toksik ilişki”nin ne olduğuna bakalım.Toksik ilişki, güven hissedemediğiniz, sıkışmışlık, ilişkinin istikrarsızlığı sebebi ile bunalmışlık hissettiğiniz bir ilişki türüdür. İlk kez 1996 yılında Lillian Glass tarafından “Toxic People” kitabında kullanılan bu kelime günümüzde de karşımıza çıkmaya devam etmektedir. Sağlıklı bir ilişki yaşayabilmek için bu kavramı anlayabilmek önem taşımaktadır. Toksik ilişkinin özellikleri içerisinde genellikle şunlar yer alır:Sıklıkla değersizlik hissine rastlanabilir. İlişkide aldığınızdan daha fazla veren kişi olmak değersiz hissetmenize yol açabilir.Sıkça eleştirildiğinizi ve suçlandığınızı fark edebilirsiniz. Karşı tarafın hatası olduğunu düşünürken okların tarafınıza çevrildiğini ve suçlandığınızı görebilirsiniz.Güvensizlik hissi yaşayabilirsiniz.Karşı tarafı mutlu etmek için çabalasanız da mutlu edemediğinizi görebilirsiniz.İletişim sorunları sıklıkla yaşanabilir ve çiftler birbirini sıkça yanlış anlayabilir. Sürekli kavga çıkacağı ile ilgili tetikte hissedebilirsiniz ve kaçmak için çaba gösterirsiniz.Saygısızlık görebilir ve ihtiyaçlarınızın karşılanmadığını fark edebilirsiniz.Özgüveninizin zamanla zedelendiğini hissedebilirsiniz.Toksik İlişkiler Sadece Romantik İlişki ile Mi Sınırlıdır?Toksik ilişkiden bahsedildiğinde aklınıza öncelikle romantik ilişkiler gelebilir. Ancak toksik ilişki arkadaşlıklar, aile ilişkileri ya da iş ilişkileri gibi pek çok ilişkide kendisini gösterebilir. Örneğin toksik bir arkadaş sürekli sizi aşağılayabilir, sizi kendi çıkarları için kullanabilir. Aile üyelerinden birisi sizi manipüle edebilir. İster partnerinizle, ister aile üyenizle, ister arkadaşınızla ya da meslektaşınızla olsun, toksik bir ilişkiyi tespit etmek olumsuz etkileri ile baş edebilmek için oldukça önemlidir.Toksik Bir İlişki İçinde Olabilir Misiniz?Toksik bir ilişkide olup olmadığınızı anlamak için öz değerlendirme yapmanız ve duygularınızı fark etmeniz gerekmektedir. Örneğin iletişim sonrası bitkin, aşağılanmış hissedip hissetmediğinizi takip edebilirsiniz. Gerçek kendinizi ortaya ne kadar koyabildiğinizi düşünebilirsiniz. Bir şeylerin ters gittiğini düşünüyorsanız “Bu ilişkide saygı görüyor muyum, duygularımı ne kadar ifade ediyorum ve duygularımı ve düşüncelerimi ilişkimde bastırmalıymışım gibi düşünüyor muyum?” sorularına cevap aramak da size yardımcı olabilir.Zehirli ve Sağlıklı Bir İlişkiyi Birbirinden Nasıl Ayırt Edebiliriz?Bir ilişkinin toksik mi sağlıklı mı olup olmadığını ayırt ederken ilişkide hangi davranışların sık sergilendiğini inceleyebilirsiniz. Sağlıklı bir ilişkide özgürlük, aidiyet hissetme, özerklik, sınırlara saygı, birbirinin ve kendinin ihtiyacını gözetme gibi konularda özen gösterilmesi gerekir. Ancak toksik bir ilişkide bunlar eksiktir. Bu konuların yanı sıra toksik bir ilişki ile sağlıklı bir ilişkiyi ayırt etmenize yardımcı olan diğer ipuçları şunlar olabilir:Toksik bir ilişkide güvensiz hissederken sağlıklı bir ilişkide güven hissedersiniz.Toksik bir ilişkide kıskançlık sıklıkla görülürken sağlıklı bir ilişkide sevgi dolu hissedersiniz.Toksik bir ilişkide bencillikle sıklıkla karşılaşırken sağlıklı bir ilişkide ihtiyaçların karşılandığını hissedersiniz.Toksik bir ilişkide saygısızlık sıklıkla görülürken sağlıklı bir ilişkide saygı vardır.Toksik bir ilişki taciz edici iken sağlıklı bir ilişki şefkat doludur.Toksik Bir İlişkinin Olumsuz Etkileri Nelerdir?Toksik ilişkiler hem fiziksel hem ruhsal sağlığımızı olumsuz etkileyebilir. İlişki içinde genellikle mutsuz hissetmeye yol açar. Toksik bir ilişki diğerleriyle ilişkinizi de olumsuz etkleyerek sevdiklerimizden bizi uzaklaştırabilir ve yalnız hissetmenize yol açabilir. Hem yalnızlaşmak hem de toksik bir ilişki yeme sorunlarına, bağışıklık sistemi sorunlarına, iştah problemlerine ve depresif hissetmeye yol açabilir. Daha öfkeli ve mutsuz birine dönüştüğünüzü fark edebilirsiniz. Toksik ilişkinin getirdiği kaygı ve stres ile baş etmek için sağlıksız baş etme yollarının denendiği de gözlemlenmektedir. Zamanla kendinize bakış açınızda negatif değişimler görülebilir ve özgüveniniz ile öz saygınız olumsuz etkilenebilir. Duygusal yeme ile alkol ve madde kullanım bozuklukları bu sağlıksız baş etme yollar arasındadır.Toksik İlişkiler Neden Sürdürülür?Kendinizle olan ilişkiniz sizi toksik ilişkide kalmaya mecbur bırakıyor olabilir. Düşük öz saygı ve öz sevgi toksik ilişkiye bağlılığınızı korumaya neden olabilir. “Ya benim hakkımda dedikleri doğruysa?” ya da “Beni başka kimse sevmez ki!” gibi zihninizden geçen bu düşünceler toksik ilişkiyi sonlandırmaya engel olabilir. Bu kaygı ve korku hissettirici düşünceler ilişkinin devam etmesine neden olabilir. Ebeveynlerimizle olan ilişkimiz veya ebeveynlerimizin birbirleri ile olan ilişkilerinden öğrendiklerimiz de yanlış bir ilişki dinamiği öğrenmemize ve yetişkin bir birey olarak toksik bir ilişkide bulunmamızın sebebi olabilir. Eğer mağdur taraf partneri tarafından tehdide maruz kalıyorsa, ilişkiyi sonlandırdığında fiziksel, maddi gibi açılardan zarar göreceğinden endişe duyuyorsa ilişkiyi sonlandırmaktan kaygı duyabilir.Toksik Bir İlişkideyseniz Ne Yapabilirsiniz?Toksik bir ilişki içinde olduğunuzu düşünüyorsanız öncelikle değişimin mümkün olduğunu unutmayın. Bu konu ile ilgili güvendiğiniz bir kişi ile konuşabilirsiniz. Partnerinizle bu konuyu değerlendirebilir, birlikte değişim için çaba göstermeye karar verdiğinizde çift terapisine başvurabilirsiniz. Yıkıcı tartışmalar yerine yapıcı tartışmalar yapabilir ve duygu ve düşüncelerinizi ifade ederken “ben dili”nden yararlanabilirsiniz. Maalesef her birey değişime açık olmayabilir ve sorunları kabul etmeyebilir. Zihinsel ve bedensel sağlığınıza öncelik vererek kendinizi korumaya hakkınız var ve bunu mümkün olduğunda çatışmaya girmeden sağlıklı sınırlar koyarak ve kendinize güvenerek yapabilirsiniz.Toksik ilişkileri zamanında fark etmek ve ele almak kendinizi koruyabilmeniz için önem taşır. İlişkinizin toksik bir ilişki olup olmadığından emin değilseniz veya baş etmek için desteğe ihtiyacınız varsa bireysel terapi desteği alabilirsiniz. Terapi desteği sayesinde kendinizi daha iyi tanımayabilir, özgüveninizi kazanabilir, sınır koymayı öğrenebilir ve toksik ilişkinin olumsuz etkilerinden kendinizi korumayı başarabilirsiniz.Klinik Psikolog Pelin KABAR Yazıyı Oku

Uzman: Pelin KABAR

Yayınlanma: 17.02.2025

Bir yerinizi incittiğinizde, yaranızı temizleyip bantla sarmaz mısınız? O zaman, duygusal anlamda acı çektiğinizde de aynı şeyi neden yapmayasınız?Öz Şefkat Nedir?" Öz şefkat bir kabul etme şeklidir. Kabul etmek genel olarak deneyimlediğimiz şeyleri (bir düşünceyi ya da duyguyu) ima eder. Öz şefkat doğrudan bunları yaşayan benliğimizi kabul etme anlamına gelir. Acı çekme sürecinde kendimizi kabul etmemizdir.""Şefkat, yüreğin bir başkasının ıstırabına titreyerek yanıt vermesi ve bu ıstırabın hafifletilmesini istemesidir. Istırap çekerken kendimize yardım etmek istediğimizde deneyimlediğimiz duygu ise öz şefkattir."Öz şefkatin 3 anahtar özelliğiKendine iyi davranmakİnsanların ortak halleri olduğunu bilmekFarkındalıkKendine İyi DavranmakKendine iyi davranmak, bireyin kendisine karşı yargılayıcı olmasının tam tersidir. Kişinin kendi kusur ve eksiklerine karşı hoşgörülü olmasını içerir. Kendine iyi davranmak, öz eleştiri yerine kendini anlama ve destekleme yaklaşımını benimsemek demektir.İnsanların Ortak Halleri Olduğunu Bilmek“Deneyimlerimizi başkaları da paylaşır. İnsan deneyimlerinin ortak olduğunu anlamak, kişinin yalnızlık ve tecrit edilmişlik duygusundan kurtulmasını sağlar.”Hayatta başımıza talihsiz bir olay geldiğinde, sıklıkla bu acının yalnızca bizi bulduğunu ve sadece bizim bu kadar derin bir şekilde hissettiğimizi düşünme eğilimindeyiz. Bu durum, diğer insanların da benzer zorluklar yaşadığı gerçeğini göz ardı etmemize neden olabilir. Başkalarının da benzer mücadelelerden geçtiğini bilmek, kendimizi yalnız ve dışlanmış hissetme duygusunun hafiflemesine yardımcı olur.Farkındalık“Acı, algılamayı sınırlar. Bilinçli farkındalık ise ne vakit acı çektiğimizi, ne vakit kendimizi eleştirdiğimizi ve ne vakit kendimizi tecrit ettiğimizi fark etmemizi sağlar ve bize bir çıkış yolu gösterir.”Farkındalık, öz şefkatin temel unsurlarından biridir ve kişinin duygusal deneyimlerini yargılamadan fark etmesini sağlar. Öz şefkatte bilinçli farkındalık, kişinin acı çektiğini, kendine yönelik eleştirilerde bulunduğunu veya kendini yalnız hissettiğini fark etmesine yardımcı olur. Bu farkındalık, bireyin zorlayıcı duygularla yüzleşmesine ve onları kabullenmesine olanak tanır.Öz şefkat pratiği: Bir arkadaşına nasıl davranırsın?❤️🫂Hayatınızda hiç başkalarına gösterdiğiniz anlayışı ve sevgiyi kendinize göstermediğinizi fark ettiniz mi? Çoğu zaman sevdiklerimize karşı yumuşak, destekleyici ve sevgi dolu olabilirken, kendimize daha eleştirel ve sert olabiliyoruz. Bu alıştırma, bu farkı görmenize ve kendinize daha nazik davranmayı öğrenmenize yardımcı olacak.İhtiyacınız olanlar bir kağıt ve kalem 📃✏️1. Başkalarına Nasıl Davrandığınızı DüşününÖnce şunu hayal edin: Çok yakın bir arkadaşınız kötü bir dönemden geçiyor, kendini çok çaresiz hissediyor. Bu durumda ona nasıl davranırsınız?Ona neler söylersiniz?Ses tonunuz nasıl olur?Onu nasıl rahatlatmaya çalışırsınız?Bunları kısa bir şekilde yazın.2. Kendinize Nasıl Davrandığınızı DüşününŞimdi sıra sizde. Siz kötü bir dönemden geçerken, kendinizi başarısız, yalnız ya da üzgün hissettiğinizde, kendinize nasıl davranıyorsunuz?Kendinize neler söylüyorsunuz?İç sesinizin tonu nasıl?Kendinize karşı sert mi yoksa destekleyici misiniz?3. Farkları KeşfedinYazdıklarınızı karşılaştırın. Arkadaşınıza ve kendinize nasıl davrandığınız arasında bir fark var mı? Eğer bir fark görüyorsanız, neden böyle olduğunu düşünün. Kendi kendinize sert davranmanıza neden olan korkular, düşünceler veya alışkanlıklar neler olabilir?4. Kendinize Bir Arkadaş Gibi Davransaydınız…Kendinizi kötü hissettiğinizde, kendinize tıpkı yakın bir arkadaşınıza davrandığınız gibi davransaydınız, hayatınızda ne değişirdi? Bu sizin için nasıl bir fark yaratırdı? Bu düşüncelerinizi de yazın.Belki de bugünden itibaren, zorlandığınızda kendinize şu soruyu sorabilirsiniz:"Şu an bir arkadaşım bu durumda olsaydı, ona nasıl davranırdım?"Sonra aynı nazikliği kendinize göstermeyi deneyin.İlk başta garip gelse de, kendimize daha nazik ve anlayışlı yaklaşmak, zihinsel ve duygusal sağlığımız için büyük bir fark yaratabilir. Öz şefkat, kişinin kendi acısını fark edip ona sevgiyle yaklaşmasını, kendini yargılamaktan çok anlamaya çalışmasını içerir. Kendimize karşı daha şefkatli olduğumuzda, daha güçlü ve dayanıklı hissederiz, zorluklar karşısında daha hızlı toparlanabiliriz. Ancak birçok kişi, kendine şefkat göstermek yerine kendini acımasızca eleştirir, hataları için kendini suçlar ve yaşadığı zorluklar karşısında kendini yalnız hisseder. Oysa, öz şefkat geliştirmek yalnızca bireyin kendisiyle olan ilişkisini değil, genel yaşam kalitesini de olumlu yönde etkileyen bir beceridir. Öz şefkatin en önemli yönlerinden biri, kendimize bir dost gibi yaklaşmayı öğrenmektir. Zor bir dönemden geçerken, bir arkadaşımıza karşı nasıl anlayışlı ve destekleyici oluyorsak, kendimize de aynı şekilde davranmalıyız. Ancak çoğu zaman, kendimizi desteklemek yerine sert eleştirilerle yargılarız. “Neden daha iyi yapamadım?” veya “Herkes başarıyor, ben neden bu kadar zorlanıyorum?” gibi düşünceler zihnimizde yankılanır. Bu tür düşünceler sadece kendimizi daha kötü hissetmemize neden olur. Oysa, zor bir durum yaşadığımızda kendimize nazik ve anlayışlı sözler söylemek, daha sağlıklı bir zihinsel durum geliştirmemize yardımcı olabilir. Öz şefkati günlük hayatımıza dahil etmek için bilinçli farkındalık geliştirmek önemlidir. Kendimizi yargılamadan, yaşadığımız duyguları olduğu gibi kabul etmek ve onlara anlayışla yaklaşmak, öz şefkatin temel taşlarından biridir. Gün içinde kendimizi eleştirdiğimiz anları fark etmek ve bu eleştirileri daha nazik, destekleyici sözlerle değiştirmek iyi bir başlangıç olabilir. Örneğin, zor bir an yaşadığınızda, kendinize içten bir şekilde “Şu an gerçekten zorlanıyorsun ve bu çok normal. Kendine karşı nazik ol” demeyi deneyebilirsiniz. Öz şefkat sadece bireyin kendisi için değil, çevresindeki insanlarla olan ilişkileri için de faydalıdır. Kendine karşı daha anlayışlı olan bireyler, başkalarına karşı da daha empatik ve sabırlı olabilirler. Çünkü kendimize nazik davranmayı öğrendiğimizde, başkalarına da aynı anlayışı gösterebiliriz. Bu da ilişkilerimizde daha fazla samimiyet, bağ ve güven oluşturmamıza yardımcı olur. Unutmayın, kendinize şefkat göstermek bir ayrıcalık değil, bir ihtiyaçtır. Kendinizi yargılamak yerine, kendinize bir dost gibi yaklaşmayı seçin. Çünkü en çok ihtiyacınız olan şey, kendinizle kurduğunuz şefkat dolu bağdır. Öz şefkat geliştirmek zaman alabilir, ancak küçük adımlarla başlamak mümkündür. Bugünden itibaren kendinize şu soruyu sormayı alışkanlık haline getirebilirsiniz: “Şu an bir arkadaşım bu durumda olsaydı, ona nasıl davranırdım?” Sonra aynı nazikliği kendinize göstermeyi deneyin. Kendinize duyduğunuz şefkat arttıkça, hayatın getirdiği zorluklara karşı daha dayanıklı ve huzurlu bir bakış açısı geliştirdiğinizi fark edeceksiniz.Kaynak: Öz Şefkatli Farkındalık - Christopher Germer Yazıyı Oku

Uzman: Bersu DINÇ

Yayınlanma: 16.02.2025