Tuğba ALDEMIR - Blog Yazıları

İLKOKUL SEÇİMİ NASIL YAPILMALIDIR?Çocukların ailelerinden, kreş ve anaokullarında yer alan öğretmenlerinden bağımsız bireyselleşmeye başladıkları ilk yer ilkokuldur. Bunun dışında çocuğun ilkokula başlamasıyla birlikte hayatına birçok sorumluluk ve değişimler yer almaktadır. Bütün bunlarla birlikte çocuğun ‘’Ben nasıl bir öğrenciyim?’’, ‘’Nasıl ders çalışmalıyım?’’, ‘’Okul iyi bir yer mi kötü bir yer mi?’’, ‘’Neden okula gidiyorum?’’, ‘’Nasıl bir insan olmalıyım?’’ gibi birçok sorunun cevabını bulduğu en önemli başlangıçtır.İlkokula başlayacak çocuğu olan ebeveynlerin bu noktada dikkat etmesi gereken bazı önemli koşullardan bahsedebiliriz. 1.Okulun Eğitim Modeli Eğitim alanında birden fazla eğitim modeli bulunmaktadır. Yani öğrencilerin yer aldığı okulda derslerini nasıl öğreneceği, etkinliklerin neye göre planlanacağı, öğretmenlerin ders akışını hangi öğretim modeline göre belirleyeceği, kurum içi iletişim stratejileri ve yenilikçi bakış açısına sahip olup olmaması gibi birçok koşul belirlemektedir. Özellikle ilkokul grubunda uygulamalı eğitimin önem kazanması ve çocukların okuldan, dersten uzaklaşmadan eğlenerek öğrendiği eğitim modellerinin etkililiği tartışılmazdır. Fakat seçilecek eğitim kurumunun benimsediği eğitim modelini aktif bir şekilde uygulayıp uygulamadığından emin olmak gerekir. Okul seçiminde eğitim modellerinin araştırılması ve okulların bu açıdan incelenmesi ilk adım olmalıdır.2.Okulun Öğretmen Kadrosu Her öğretmen kıymetli ve özeldir. Fakat ilkokul grubunda; öğretmenlerin yetkinliği ve deneyimi, kurumu ve öğrencilerin benimsemesi, öğrenci ve velilerle kurduğu iletişimi, mevcut bilgisini okulun eğitim modeline ve öğrencilerin öğrenme düzeylerine göre aktarması oldukça önemlidir. Bu nedenle, tercih ettiğiniz okulda çocuğunuzun öğretmeni ile tanışmanız ve iletişim halinde olmanız eğitimin olmazsa olmaz bir parçasıdır.3.Okul Yöneticilerin Yenilikçi Olması Son zamanlarda birden fazla şubesi olan eğitim kurumları artmıştır. Bu eğitim kurumlarında ortak bir planlama yapılmakta ve uygulanmaktadır. Bu planın her kurumda uygulanma biçimi okulun yönetim kadrosuna bağlıdır. Okul yönetimi sadece bu programa bağlı kalabilir, programın üstüne yeni uygulamalar ve etkinlikler ekleyebilir veya çok azını uygulayabilir. Bu nedenle yönetim kadrosunun kendini geliştirebilen ve yeniliklere açık olması oldukça avantajlıdır. Tercih ettiğiniz okulun markalaşmış bir kurum olup olmamasına bağlı kalmaksızın yönetim şeklini ve yöneticilerinin eğitime dair bakış açılarını dikkate almalısınız.4.Okulun İletişim Modeli Özellikle ilkokul dönemindeki çocukların okula bağlanması ve akademik başarısının en önemli unsurlarından birisi okul içerisinde kullanılan iletişim dilidir. Okulun benimsediği kurum içi iletişim dilinin baskıcı, küçümseyici, eleştirici veya cezalandırıcı olmasından uzaklaşması önemlidir. Bunun yerine pozitif bir iletişim dili eğitim sürecini ve çocuğun okula bağlanmasını kolaylaştıracaktır. Hem yöneticilerin hem öğretmenlerin çocuklarla ve ailelerle kurduğu iletişim biçimi aynı zamanda akademik süreci de doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle okul seçimi yaparken kurum içerisinde yer alan yönetici, öğretmen ve personellerin yapıcı ve pozitif bir iletişim dili olup olmadığına dikkat etmelisiniz. 5.Okulun İmkânları Her çocuk için okulun fiziksel ve sosyal ortamı oldukça önemlidir. Fakat oyun çağında olan ilkokul grubu için ayrıca önem taşımaktadır. Bu nedenle çocukların ders saatleri dışında okuldan yararlanabilecekleri sosyal faaliyetler ve oyun alanlarının varlığı ve kullanılabilirliğine dikkat edilmelidir. Bunun dışında çocuğun eğitim göreceği sınıfın fiziksel koşulları, yemekhane veya kantinin var olup olmaması gibi unsurlar da göz önünde bulundurulmalıdır.6.Okulun Sosyal Etkinlikleri Eğitim süreci sadece temel derslerin öğreniminden ibaret değildir. Çocuğun kendini keşfetmesi, özgüveninin gelişmesi, sosyal ilişkilerinin güçlenmesi, fiziksel becerilerinin artması için okulun sunduğu sosyal faaliyetler büyük önem taşımaktadır. Spor, müzik, dans, resim, drama, tiyatro çalışmalarının ve yaş grubuna uygun olan gezilerin olması ilkokul çağındaki çocukların okula bağlanma ve gelişim sürecini destekleme noktasında önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle tercih edeceğiniz okulun bu özellikleri taşıyıp taşımadığına dikkat edebilir ve çocuğunuzun bunlardan ne kadar yararlanabileceğini sorgulayabilirsiniz.7.Okulun Bulunduğu Çevre Tercih edeceğiniz okulun evinize ne kadar uzaklıkta olduğu çocuğunuzun motivasyonu, okul adaptasyonu açısından önemlidir. Okulun eve yakın olması çocuğunuzun okul sonrası ödevlerini tamamlayabilmesi, oyuna zaman ayırabilmesi, sizinle zaman geçirebilmesi ve uyku düzeni için bir etmendir. Bunun dışında okulun yer aldığı konuma bağlı olarak çocuğunuzun okula ulaşımının nasıl olacağı da (yürüyerek, servisle, ana yol üzerinde olması gibi) belirlenmelidir. 8.Okulun Ölçme Değerlendirme Sistemi Eğitimde çocuğun öğrenme seviyesini belirlemek için yazılı sınavlar, ödevler, projeler yapılabilmektedir. Çocuğunuzun akademik başarısını olumlu etkileyebilmesi için bunların nasıl uygulandığı ve çocuklara ne şekilde yansıtıldığı da okul tercihinde bir kriterdir. Bunun dışında çocukların ilgi ve yeteneklerinin hangi konulara veya alanlara olduğu da belirlenebilmektedir. İlkokul düzeyinde okul seçimi yaparken hem çocuğun yeteneklerinin belirlenmesi hem de okul bağlılığının sürdürülebilmesi için önemli bir yere sahiptir. Okul ve koşulları ne olursa olsun her çocuk kendi başına özeldir. Eğitim onların hayatı için atılan en önemli adımlardan biridir. Fakat onlardan ve aranızda ki bağdan öte değildir. Hayatları için attıkları bu büyük adımın mutluluk getirmesi dileğiyle.Psikolog Tuğba AldemirERD PsikolojiDevamını oku

Yayınlanma: 29.08.2020 14:23

Son Güncelleme: 29.08.2020 14:23

KORONAVİRÜS SONRASI OKULA DÖNÜŞ Son aylarda tüm dünyayı ve ülkemizi etkileyen Koronavirüs nedeniyle hem çocuklar hem de yetişkinler sosyal izolasyon sonucu evde zaman geçirmeye başladı. Sosyal izolasyonla birlikte tüm öğrenciler eğitim hayatına evde devam etti. Öğrenciler bu süreçte gerek EBA sistemi gerekse okulların kurduğu kendi sistemleriyle derslerinden uzak kalmadı. Sosyal izolasyon öncesinde okul sürecine devam eden öğrencilerin okula gitme durumu Koronavirüs nedeniyle bir anda sekteye uğramıştır. İlk başlarda ara tatil gibi düşünülen bu zaman dilimi öğrencilerin bir rahatlama yaşamasına neden olmuştur. Ancak sonrasında evde kalma sürecinin uzaması ve eğitimin evde başlanılmasıyla çocuklar günlük yaşam rutininin dışına çıkmıştır. Bu rutinlerin bozulması; uyku, yemek, ders çalışma ve oyun zamanlarında da değişikliğe yol açmıştır. Ders çalışma ve takibindeki sorumluluk öğrencilerin öğretmenlerine ve çoğunlukla ebeveynlerine düşmüştür. Çocuklarını derse yönlendirmek ve ödevlerin yapılma konusunda öğretmenlerin yönlendirme ve destekleriyle, ebeveynler bu süreci yönetmeye çalışmıştır. Peki tüm bu sosyal izolasyon süreci geçtiğinde, günlük yaşam rutinlerimize döndüğümüzde çocukların okula yeniden uyum sağlamasını nasıl yardımcı olacağız? Sosyal izolasyon sonrası okula dönüşte ilk günler çocuklar ve ebeveynleri için hem çok özlem dolu hem de sancılı bir süreç olabilir. Çocuklar arkadaşlarını ve öğretmenlerini özleyeceği için okula bir hevesle gitmek isteyebilir. Akran oyunlarından bu kadar süre uzak kalan çocuklar için okula gitmek cazip hale gelecektir. Ancak bazı çocuklar okula gitme ve uyum sağlama sürecinde zorlanmalar yaşayabilir. A.Okula dönüş sürecinde çocuklarda hangi olumsuz durumlar ortaya çıkabilir?1.Okula dönüş sürecinde çocuklarda korku ve kaygılar kendini göstermekle okula gitme gerçeği ile karşı karşıya kalan çocuklarda;·Öfke nöbetleri, ·Aşırı derecede korkma, ·Uyku sorunları, ·Ağlamaklı olma, ·Sözlü mazeretler, ·Karşı çıkma ve direnme davranışları,·Organik nedeni olmayan karın ağrısı, baş ağrısı gibi rahatsızlıklardan yakınma gözlemlenebilir. 2.Herhangi bir şekilde Koronavirüs’ün sonuçlarına/etkilerine şahit olan çocuklar okula gidince kendisinin veya anne-babasının başına bir şey geleceğini düşünebilir. Bu nedenle okula gitmek istemeyebilir ve sabahları ailelerine karşı direnç gösterebilir.3.Okula dönüş sürecinde oldukça motivasyonlu olan çocuklarda ise okul içerisinde ilk zamanlarda;·Akranlarından uzaklaşma, ·Toplu oyunlara katılmak istememe, ·Sıra arkadaşıyla oturmak istememe, ·Sürekli olarak tuvalete gidip ellerini yıkama isteği, ·Okuldayken anne babasını arayıp kontrol etme isteği oluşabilir. 4.Sosyal izolasyon sürecinde temizlik ve hijyene normalden daha fazla dikkat etmeye çalışan çocuklar bu davranışlarını okula taşıyabilir. Yere düşen kalemini veya kitabını temizlemek isteyebilir, arkadaşlarının eşyalarına temas etmekten veya onlara sarılmaktan çekinebilir.5.Evdeki süreçte uyku düzeni olmayan çocuklar, okula başladıklarında sabah uyanmakta zorlanabilir. 6.Yemek yeme saatleri değişmişse sabahları kahvaltı yapmakta güçlük yaşayabilir. 7.Evde var olan düzen okul düzeni veya kuralları gibi olamayacağından çocuklar okula döndükleri ilk günlerde okul kurallarına uyum sağlamakta ve var olan okul saatlerince bunu sürdürmekte zorlanabilir. Sabahtan akşama kadar devam eden okul süreci çocuklar için ilk zamanlarda yorucu olabilir. 8.Ev içerisindeyken çocuklar evin istediği bölümünde istediği kıyafetlerle ders çalışabilirken okula gidilen dönemde forma giymek ve derslerini sınıflarında dinlemek zorunda kalacaklardır. Bu sürece alışmak ilk başlarda bazı öğrenciler için zorlayıcı olabilir. 9.Sosyal izolasyon sürecinde anne ve babalarıyla sürekli vakit geçirip oyun oynayan çocuklar bu eğlenceli zamanlardan uzaklaşmak istemeyebilir. Onunla oyun oynayan ve sürekli yanında olan ebeveyni bir anda kaybetmeyi kabullenmekte zorlanabilir.B.Okula dönüş sürecini kolaylaştırmak için neler yapılabilir?1.Çocuklarla konuşurken onların Koronavirüs’ün sonuçlarından nasıl etkilendiği gözlemlenebilir.2.Çocukların evdeki izolasyon sürecindeki günlerinin planlanabilir. Uyku sürecinin planlanması, sabah uyanma ve akşam uyuma saatlerinin belirli olması ve bunun sürdürülmesi okula başlanılan ilk günde sabah uyanmada çocukların zorlanmamasına yardımcı olacaktır.3.Gün içerisindeki ev yaşamının planlanması ve yapılacakların belli olması bir düzen sağlayacağından çocukların okul düzenine ve kurallarına daha kolay alışmasına yardımcı olacaktır.4.Yaşanılan durumun geçici olduğu ve hayatımızın normal rutinine döneceği bilgisi çocuklarla paylaşılabilir. Bu sayede çocuklar bu durumun geçeceğinin ve okula geri döneceklerini kabullenecektir.5.Koronavirüsü’nden kendimizi korumak için normalden daha fazla titiz davrandığımız günlerde bu önlemlerin (elleri yıkama, maske takma, eşyaları silme, dışarıda hiçbir yere dokunmamaya çalışma gibi) neden yapıldığı çocuklara anlatılabilir. 6.Çocukların arkadaşlarıyla olan iletişiminin devam etmesi için telefon veya görüntülü konuşma gibi araçlar kullanılarak akran iletişiminin devamı sağlanılabilir. 7.Çocukların bu süreçte öğretmenleriyle de iletişim kurabilmesi için fırsatlar yaratılabilir.8.Zorla okula götürmeye çalışmaktansa okulun açıldığı ilk hafta anne ve babasıyla okula gitmesi çocuğun kendini daha güvende hissetmesine destek olacaktır.C.Okula dönüş zamanı sonrasında neler yapılabilir?1.Anne ve babasının oyunlarından uzak kalacağı düşüncesinin önüne geçebilmek için okul sürecinde de akşam oyunlara veya film izlemelerine devam edilebilir. 2.Bununla birlikte çocuğun kendini güvende hissetmesi için onunla açık bir şekilde konuşulabilir. Bu sürecin bittiği anlatılıp rahatlatılması sağlanılabilir. 3.Çocukların enerjilerini atabileceği ve iletişim kurabileceği akranlarının olduğu ortamlar yaratılabilir. 4.Çocukların ilgilendikleri hobileri varsa bunlara yeniden başlaması için teşvik edilebilir. 5.Çocuk herhangi bir etkinlik içerisinde hiç yer almadıysa, uygun yönlendirmeler ve destekle birlikte spor, sanat veya müzik gibi alanlarda kurslara başlaması sağlanılabilir.6.Çocuklarınızın ilk günlerde yaşayacağı kaygı ve korkularla baş etme konusunda onlara örnek olabilirsiniz. Kendi çözüm örneklerinizi onlarla paylaşabilirsiniz.7.İlk zamanlarda yaşayacağı kaygı veya korkularını yönetebilmesi için ona seçenekler sunabilirsiniz. 8.Akşamları ailecek günün nasıl geçtiğini değerlendirebilir, yaşanılan olumsuz durumlar varsa bunlar üzerinden sohbet edilebilir. 9.Çocukların korku ve kaygılarını paylaşabileceği ortamlar yaratılabilir. Sosyal izolasyon sürecinde çocuklar nasıl evdeki düzene uyum sağladıysa okul sürecine de uyum sağlayacaklardır. Bu sürecin ilk başlarında bazı problemlerin yaşanması oldukça doğaldır. Annesinden veya babasından sağlıklı bir şekilde ayrılmayı başarıp okula giden çocukların karın veya baş ağrısı gibi şikâyetlerin bir anda ortadan kalktığını söylemek mümkündür. Sadece bu durumda anne ve babalar soğukkanlılıkla ve tutarlı bir şekilde bu süreci yönetmesi gerekmektedir. Anne ile baba ortak davranışlar sergilemelidir. İlk başlarda çocuk sınıfa girmek istemese bile okulda vakit geçirmesi sağlanmalıdır. Çocuklarınızın okula döneceği ilk günde onların yanında olmayı ihmal etmemeye özen gösterin. Unutmayın yeni bir sürece başlangıç yapmak hem heyecan verici hem de biraz kaygılı olabilir. Her ne olursa olsun ebeveynler yapıcı ve problem çözme odaklı olduğunda, yapıcı bir dil kullanıldıklarında çözülmeyecek bir durum kalmayacaktır. Çocuklarınızın nasıl okulun ilk günü okula gitmesine destek olduysanız, nasıl onun yanındaysanız ve ilkokulun ilk günlerini nasıl sağlıklı bir şekilde geçirdiyseniz bu sürecin sonunda da aynı şekilde çocuğunuza destek olabilirsiniz. Psikolog Tuğba Aldemir ERD PSİKOLOJİ Devamını oku

Yayınlanma: 29.08.2020 14:18

Son Güncelleme: 29.08.2020 14:18

Çocukların Kaygı ve Korkularında Baş Edebilmeleri İçin Ebeveyn Önerileri Son günlerde hem ülkemizde hem de tüm dünyada etkili olan Corona Virüsü sonucu yetişkinler ve çocuklar belirsiz bir sürecin içinde olmaları nedeniyle farklı düzeylerde kaygı ve korku yaşayabilmektedir. Bu da bireyleri stres barındıran düşüncelere dalmasına neden olmaktadır. Bizleri ve çocukları kısır döngüye sokan ve kötümser bir ruh hali içerisinde olmamıza neden olan bu düşünceleri ve duyguları kontrol edebilmek, psikolojik sağlamlığımızı güçlendirmekten geçmektedir. Bu süreçte yetişkinler kendi yaşam deneyimlerindeki örneklerden faydalanarak, olumsuz duygular ile baş edebilecekleri yöntemler bulabilmekte veya bu konuda destek isteyebilmektedir. Çocukların deneyimleri henüz sınırlı olduğu ve olumsuz bir gündem ile baş etme konusunda bir tecrübeleri çok fazla olmadığı için, çocuklar korku ve kaygılarını daha yoğun yaşayabilmektedir. Çünkü çocuk okuldan, yani sosyal desteğinden uzak kalmıştır. Aynı zamanda belirsizlik içerisindeki anne ve babasını gören çocuğun kafasında cevap bulamadığı birçok soru olacaktır. Çocuklar için anne ve babaları, ilk deneyimlerini paylaştığı bireylerdir. Çocuk, ailede sosyal ilişkileri ve günlük yaşamda karşılaşabileceği problemlerle nasıl baş edebileceklerini öğrenirler. Anne ve baba çocuğun dış dünyaya açıldığı bir kapıdır. Bu kapının güvenli olması en temel ilkelerden birisidir. Bu nedenle çocuğun öncelikle bu süreçte kendisinin ve ailesinin güvende olduğunu bilmesine ihtiyacı vardır. Çocuklar her ne kadar kendisini güvende hissetse de ebeveynlerini kaybetme ya da onlara bir şey olacağı düşünceleri çocukta korku ve kaygı yaşamasına neden olabilmektedir. Ebeveynler çocuklarına duygularını açık bir şekilde ifade edebileceği ortamlar yaratması, çocuğun kendisini rahat bir şekilde aktarabilmesi önemlidir. Bu zaman dilimlerinde ebeveynlerin kendi duygularını nasıl kontrol edebildiğini, karşılaştıkları problemlerde nasıl çözümler ürettiklerini ve alternatif yolları nasıl bulduklarını çocuklarıyla paylaşabilirler. Anne ve babaların yaşadıkları durumlara ve kişisel deneyimlerine verdiği fiziksel ve duygusal tepkiler çocuklar için birer rehber kaynağıdır. Öncelikle anne ve baba kendi içinde yaşanılan durumla ilgili verdiği tepkilerini fark etmeli ve bunların çocuk üzerindeki etkilerini gözlemlemelidir. Çocukların hayal gücü ve olaylar arasındaki kurdukları bağlantılar düşündüğümüzden daha zengin olabilmektedir. Çocuklar anlayamadığı veya anlamlandıramadığı bilgiler karşısında belirsizlik yaşayabilmektedir. Bu nedenle çocuğunuzun aklındaki tüm soru işaretlerine basit, kısa ve net bilgi vermek büyük önem taşımaktadır. Bunu yaparken ses tonunuza, duruşunuza ve vücut hareketlerinize dikkat etmelisiniz. Çocuklar anne ve babalarının ifade ettiği cümlelerden çok, bunların nasıl ifade edildiğine odaklanmaktadır. Bu nedenle duygu, düşünce ve davranışlarınızla kurduğunuz cümleler paralellik göstermelidir. Çocuğunuzun günlük yaşam içerisinde, sosyal meyda veya televizyondan birçok bilgiye erişme şansı vardır. Bu nedenle olumsuz bilgilerden tamamiyle onu koruyamayacağınız için, içerikleri sınırlandırabilirsiniz. Televizyonun her an açık olması veya sosyal medyadaki her bilgiyle çocuğunuzu baş başa bırakmak yerine, belirli zaman dilimlerinde çocuğunuzla birlikte onun ulaşabileceği bilgileri birlikte değerlendirebilirsiniz. Bunu yalnızca günün belli bir zaman diliminde yapmaya özen gösterin. Günün diğer zaman dilimlerinde ise çocuğunuzun bu konudaki duygu ve düşüncelerini gözlemleyin, olabildiğince günlük yaşam rutinine dönmesini sağlayın. Çocuğunuzun size yönelttiği sorulardan kaçınmayın. Aksine çocuğunuzun soru sorduğu konuya ilişkin var olan bilgilerini öğrenin ve ona ‘’Ben de seninle bunu konuşmak istiyorum, tüm bunları nereden öğrendin?’’ şeklinde sorular yönelterek onunla iletişime geçin. Okulların tatil olması, virüs salgını gibi durumlar hakkında vereceğiniz bilgilerde kullandığınız dilin çocuğunuzu endişelendirmemesine dikkat edin. Bu durumlarda kullandığınız dil çok önemlidir. Bütün dünyayı etkileyen bir salgın sebebiyle okula gidemiyor olmak küçük yaştaki çocuklar için korku ve kaygı nedeni olabilir. Bunun yerine grip benzeri bir hastalığın tehlikelerinden korunmak için bir süre okula gidemeyeceğini, bu süreçte ev içerisinde bazı önlemler alınması gerektiğini(temizliğe dikkat etme gibi)ve kapalı yerlere/kalabalık ortamlara gitmenin uygun olmayacağını anlatabilirsiniz. Tüm bu süreç içerisinde çocuğunuzun davranışları, uyku düzeni ve yemek yeme iştahını gözlemleyin. Bu durumlar arasında daha önceki zamanlara göre bir farklılık olup olmadığına bakın. Gözlemleyeceğiniz bu farklılıklar aslında çocukların yaşadıkları kaygı veya korkularını ifade etme yollarından birisi olabilir.Ev içerisindeki planlayacağınız etkinlik içeriklerini zenginleştirebilirsiniz. Ailecek yapılacak etkinlikler, çocuğunuzun kendisini güvende hissetmesine olumlu destek sağlayacaktır. Kitap okuma, film izleme, spor yapma, puzzle, yemek hazırlama gibi ortak aile saatleri oluşturabilirsiniz. Çocuğunuzla birlikte oynayacağınız oyunlar hem onunla iletişim kurmanıza yardımcı olacak hem de onu daha yakından tanımanız için bir fırsat oluşturacaktır. Bu süreçte ailecek zihninizden geçen düşünceleri fark etmeyi ve onları kontrol etmeyi ihmal etmeyin. Gökyüzü gibi kocaman ve sınırsız olan zihninizde olumsuz düşüncelerin birer bulut olduğunu ve onların gelip geçici olduğunu unutmayın. Zihninizi ve bedeninizi rahatlatmak için sizlere iyi gelen etkinlikler yapmaya özen gösterin. Bu etkinlikleri yapmakta zorlanıyorsanız; nefes egzersizleri, beden farkındalığı gibi mindful olmanızı sağlayabilecek egzersizler yapın. Tüm bu süreç içerisinde beslenmenize ve uyku düzeninize özen gösterin. Size endişe veren durumlarda destek alabileceğiniz bir yakınınızla iletişime geçin; telefon konuşmaları yapın veya görüntülü konuşun.Yaşanılan durum her ne olursa olsun sizin kontrolünüz dışında gerçekleşiyor olsa da sizler kendi yaşamınızı, duygu - düşüncelerinizi ve doğal olarak çocuğunuzun yaşamını kontrol edebilirsiniz. Bu sürecin geçici olduğunu ve gerekli önlemler alındığında bir tehdit oluşturmadığını unutmayın. Sosyal izolasyon çocuğunuzla verimli zaman geçirip onu çok daha yakından tanıyabileceğiniz, aynı zamanda onun da sizi tanıyabileceği önemli bir fırsattır. Bu fırsatı iyi değerlendirmeye ve geleceğiniz için güzel anılar biriktirmeye, birbirinize destek olmaya odaklanın.Unutmayın; çocuklarınız için değerlendireceğiniz veya fırsata dönüştüreceğiniz bu dönem çocuğunuzun stresli durumlar ile nasıl baş edebileceğine bir örnek oluşturacaktır. Çocukların gizli kahramanları olan anne babaların yapıcı tavırları ve besleyici olarak kullandıkları iletişim dili, çocukların kaygı ve korkularını kontrol etmesine yardımcı olacaktır. Sizler anne baba olarak, psikolojik sağlamlığınızı güçlendirirseniz, çocuğunuz da sizinle birlikte bu süreçten bir kahraman gibi çıkacaktır.Psikolog Tuğba AldemirERD PSİKOLOJİDevamını oku

Yayınlanma: 29.08.2020 14:16

Son Güncelleme: 29.08.2020 14:18

OLUMSUZ DURUMLARLA BAŞ EDEBİLME (PSİKOLOJİK SAĞLAMLIK) LONDRA’DAN SİVRİALAN’A UZANAN BİR HİKAYE Aynı zaman diliminde fakat farklı ülkelerde dünyaya gelen Charlie Chaplin ve Aşık Veysel. Kendi alanlarında bir deha ve usta olarak nitelendirilen iki kişi. Aşık Veysel; Aşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden, şair, besteci, türkü ve saz ustası. Charlie Chaplin; komedi sinemasına yepyeni bir soluk getiren oyuncu, yazar, besteci, yapımcı ve senarist. Londra’nın fakir bir bölgesinden Sivas’ın Şarkış’la ilçesindeki Sivrialan köyüne uzanan bir hikâye. Birbirinden bu kadar farklı alanlarda usta olan bu iki ismin çok önemli bir ortak özelliği vardır. Her ikisi de zorlu çocukluk yılları yaşamış ve yaşamlarının belli dönemlerinde baş etmeleri gereken olaylarla karşılaşmışlardır. Charlie Chaplin, ruhsal problemleri olan anneye ve alkolik olan bir babaya sahipti. Anne ve babası müzikhollerde ve çeşitli tiyatrolarda çalışan kişilerdi. Yıllar içerisinde Charlie Chaplin anne ve babasından ayrılmak zorunda kalmış ve bakımevinde yaşamını sürdürmüştü. Bu süreçte güç zamanlar geçirmişti. Zor koşullar altında yolculuk yaparak gittiği Amerika’da komedi kariyerine adım atmıştı. Aşık Veysel, yoksul bir ailenin çocuğuydu. İki kız kardeşini de çiçek hastalığında kaybeden Aşık Veysel yıllar sonra kendisi de çiçek hastalığından iki gözünü de kaybetmişti. Ardından ilk eşi tarafından terkedilmişti. Babasının aldığı ve onu oyalayacağını düşündüğü bağlama, Aşık Veysel’in yaşamını belirlediği şairler gecesine katılmasına vesile olmuştu. Kariyerinin ilk dönüm noktasını burada yaşamıştı. İki ustanın da hikâyelerini ayrıntılı olarak gözden geçirdiğimizde, günlük yaşamda bireylerin karşılaşabileceği problemlerden çok daha fazlasını yaşamış olduğunu fark etmemiz olasıdır. Peki bu iki usta tüm bu yaşadıkları olumsuzluklara rağmen nasıl hayatta kalabilmişlerdi? Nasıl bu kadar güçlü olabilmişlerdi? Nasıl yaşamlarındaki bu olaylar onların pes etmelerine ve daha kötü olmalarına neden olamadı? Niçin bazı insanlar yaşadıkları travmaların etkileri ile daha kolay baş edebiliyor? Yukarıdaki sorular düşünüldüğünde hem Aşık Veysel’in hem de Charlie Chaplin’in psikolojik olarak sağlam olduklarını söylemek mümkündür. Psikolojik sağlamlık temel olarak, yaşam içerisinde karşılaşılabilecek güç durumlarda, olumlu sonuç elde ederek yaşamına devam etmek olarak tanımlanabilmektedir. Psikolojik olarak sağlam olan kişiler, güç durumlara daha iyi uyum sağlayan bireylerdir. Psikolojik sağlamlık, belli bireylere özgü bir özellik değildir. Her bireyin sahip olduğu bir özelliktir. Problemli durumlarla nasıl başa çıkabileceğini bilen herkes, güç durumların ardından normal hayatına geri dönebilir. Günlük yaşamda bizleri etkileyebilen birçok olaylarla karşılaşabiliriz. Önemli olan, tekrar var olan yaşam rutinimize geri dönebilmektir. Psikolojik sağlamlık, olumsuz koşullardan etkilenmeme değildir. Aksine bu koşullara rağmen, normal yaşam rutinine geri dönebilmektir. Her insan gerekli bireysel özellikleri (empati, stresle baş etme, problem çözme, stres yönetimi, otonomi, iyimser-gerçekçi düşünme) geliştirdiği takdirde tüm zorlu koşullardan kahraman olarak çıkabilmektedir. İnsanların yaşamlarında karşılaştığı güç durumlar karşısında baş edebilmeleri için bazı koruyucu faktörler vardır. Bunlar bireylerin ceplerinde taşıdığı ekstra bonuslardır. Zekâ, mizaç, genler, etkili problem çözme, ebeveyn davranışları, özerklik, bağlanma, başa çıkma stratejileri, etkili problem çözme, iyimserlik, umut ve mizah koruyucu faktörlerden bazılarıdır. Bu faktörlerin bazıları kişinin kontrolü dışındadır (genetik faktörler gibi). Ancak bireyler, kontrol edebileceği ve geliştirebileceği özellikler sayesinde sorunları atlatabilmekte ve günlük yaşam rutinine dönebilmektedir. Psikolojik sağlamlık, bireylerin içsel özellikleri ile birlikte sosyal ve aile yapısının etkileşim içerisinde olduğu dinamik bir yapıdır. Bu nedenle; sadece bireysel özellikler, psikolojik sağlamlığın temelini oluşturmamaktadır. Sosyal çevre ve aile yapıları da bireyleri koruyucu ve geliştirici olarak destekleyebilmektedir. Olumlu sosyal çevre ve destekleyici bir aile yapısı bireyin içinde bulunduğu güç koşullardan olumlu sonuçlar elde etmesine yardımcı olabilir. Atanur Akar, Çocuk ve Ergenler İçin Psikolojik Sağlamlık Geliştirme Programı (ÇEPSP-101) eğitiminde bir olay örneği aktarmaktadır. Yolda yürürken bir an ayağınız takıldı ve düştünüz. Ne yapardınız? Kendiniz mi kalkmaya çalışırsınız? Yoksa birisinin sizi kaldırmasına mı ihtiyaç duyarsınız? Hangisini tercih ederdiniz? Bu durumda ya kendiniz ayağa kalkabilirsiniz ya da başka birinin desteğiyle kendinizi toparlayabilirsiniz. Bu örnekte görüldüğü gibi bireyler hangisini seçeceği konusunda özgürdür. Önemli olan bu seçimleri insanların yaşamlarına ne kadar uyguluyor olduğudur. Bazen kimsenin desteği olmadan problemlerle baş etmek isteyebilirsiniz. Bu durumlarda sahip olduğunuz kaynaklarınızı gözen geçirebilirsiniz. Geçmiş deneyimlerinizi gözden geçirerek benzer durumlar karşısında yaptıklarınızı düşünebilirsiniz. Deneyimleriniz size yol gösterecektir. Kendinize aşağıdaki soruları sorabilirsiniz:·Kendinizde neleri kabul edebiliyorsunuz, neleri kabul edemiyorsunuz? ·Güçlü özellikleriniz ve hünerleriniz neler? Bunları nasıl büyüttünüz? Şimdi nasıl kullanıyorsunuz? ·El üstünde tuttuğunuz ilişkileri kimlerle yaşıyorsunuz? Sizi nasıl destekliyorlar? Siz onları nasıl destekliyorsunuz? ·Hayatınızda neyin gelişmesini istersiniz? ·Başarmak istedikleriniz neler? Yapılan araştırmalar bireylerin en az bir yetişkin veya akranı ile kurduğu duygusal bağın, aile desteğinin, olumlu mizacın, okul başarısının, artistik veya sportif bir yeterliğin, iyimserliğin ve bilişsel esnekliğin yaşam içerisinde yer alan risk faktörlerinden insanları koruduğunu ortaya koymuştur. Buna bağlı olarak karşılaşılan problemlerde sizlere olumlu ve destekleyici bir yaklaşım içerisinde olacak bir arkadaşınız var mı? Başka bir deyişle, gece saat 3.00’da arayabileceğiniz ve koşulsuz bir şekilde sizi kabul edip konuşabileceğiniz bir yakınınız var mı? Bu kişiler kimler ve ne zamandır hayatınızda? Bu öneriler dışında çeşitli nefes egzersizleri ve meditasyonlar yapabilir, kendinize yeni hobi alanları oluşturabilir veya sizi mutlu edebilecek etkinlikler içerisinde yer alabilirsiniz. Bazen tek başınıza işin içinden çıkmakta zorlandığınızda, bir başkasının desteği sizin için olumlu bir toparlama etkisi olabilir. İlk kez deneyimlediğiniz güç durumlarda ise benzer problemleri yaşayan arkadaşlarınızı, akrabalarınızı, yakınlarınızı veya isim yapmış kişileri kendinize örnek alabilirsiniz. Onlar aynı durumları yaşasaydı ne yaparlardı sorusunu kendinize sorabilirsiniz. Bulacağınız yanıtlar problemlerle baş etme aşamanızın ilk adımını oluşturabilir. Dolan'ın (1998) araştırmaları ve önerileri ışığında yaşadığınız olumsuz olayların sonrasında dört çözüm mektubu yazabilirsiniz: ·İlk mektup, birine ya da başınıza gelen bir olaya karşı hissettiğiniz bütün çözümsüz duyguları içersin, ·İkinci mektup, korktuğunuz şeyin karşılığı olsun, suçun failinin ya da size karşı kötü niyetli olduğunu bildiğiniz birinin ağzından yazılmış bir karşılık olabilir, ·Üçüncü mektup, gelmesini istediğiniz bir mektup olsun. Beklediğiniz takdir ya da bir olumsuz bir durum söz konusuysa beklediğiniz bir özür dilemeyi içeriyor olabilir. Üçüncü mektup ikinci mektubun hemen ardından yazılmalı ki olumsuz durumu derinleştirmek yerine hafifletsin, ·Dördüncü mektubu istediğiniz zaman yazın ve daha iyi bir geleceğe dair umutlarınızı içersin. Bu öyle bir gelecek olsun ki, olumsuz veya güç durumlar gerçekten de geride kalmış olsun ve siz de hayatta kalandan öteye geçip başaran olmuş olun. Psikolojik sağlamlığınızı güçlendirmek için tüm kaynaklara sahip olduğunuzu unutmayın. Yaşanılan tüm olumsuz durumların mutlaka olumlu bir çıktısı olacaktır. Önemli olan güç durumlar karşısında ne kadar esnek olabildiğinizdir. Unutmayın; yaşadığınız olayın, sizi kimin incittiğinin ya da hayal kırıklığına uğrattığının bir önemi yoktur, önemli olan tekrardan gülümsemenizi kimin veya neyin sağladığıdır. Kaynaklar:·201 Pozitif Psikoloji Uygulaması (Fredrike Bannink)·Çocuk ve Ergenler İçin Psikolojik Sağlamlık Geliştirme Programı Eğitimi Notları (Dr. Öğr. Üyesi Atanur Akar) Psikolog Tuğba Aldemir ERD PSİKOLOJİDevamını oku

Yayınlanma: 29.08.2020 14:14

Son Güncelleme: 29.08.2020 14:18

Pablo Neruda’nın bir şiirinde ‘'Neler daha ağırdır sırtımızda, acılarımız ya da anılarımız mı?’’ mısrası geçmektedir. Bu soruyu kendimize sorduğumuzda çok farklı cevaplar bulabiliriz. Bazen bizler için anlamı büyük anılar, bazen hatırlamak istemediğimiz düşünceler bazen de aklımıza geldikçe bizleri gülümseten deneyimler olabilir. Acılarımızla yüzleşmek her zaman beklediğimiz kadar kolay olmayabiliyor.Kabullenemediğimiz duygular ya da unutmak istediğimiz anılarımızdan uzaklaşmak isteriz. Acı duymak ya da mutsuz olmaktan kaçınmaya çalışırız. Hayattaki amacımız genel olarak hep mutlu olmak yönündedir. Bu yaşam süreci içerisinde nihai bir amaçtır. Ancak yalnızca mutlu olmaya çalışmak gerçeklikten uzak bir anlam arayışıdır.Hayat içerisinde olumlu ve güzel duygularla karşılaşabileceğimiz gibi olumsuz ve kendimizi kötü hissettiğimiz durumlar da vardır. Hayatımızdan olumsuz bölümleri çıkarmak temelde bizi biz yapan özellikleri de yok saymak demektir.Acılarımız ya da olumsuz anılarımız çocukluktan itibaren edindiğimiz deneyimlerle bizleri olgunlaştırır ve psikolojik olarak sağlam bir şekilde yaşamımıza devam etmemizi sağlar. Çocukluğumuzdaki kendimize şefkat göstererek onu kabullendiğimizde ve zor süreçlerden bizler için olumlu ve yol gösterici olabilecek çıkarımlarda bulunduğumuzda, yaşam bizler için daha kolay hale gelecektir.Yaşamımızın belli dönemlerinde başımıza gelen kötü anıları hep neden benim başıma geliyor şeklinde sorgulayabiliriz. Oysa bu olumsuz durumlara karşı yargısızca bir kabul şeklinde tutum sergilemek ruh sağlığımız ve bireysel gelişimimiz adına bizlere katkı sağlayabilir.Zihnimiz bizim evimizdir. Yaşanılan tüm deneyimlerin izinin olduğu kocaman bir evdir. Evimize gelen misafirlere karşı nasıl davranıyor ve ağırlıyorsak aynı şekilde günlük yaşamda karşılaştığımız duygularımızı da bu şekilde ağırlamak gerekir.Deneyimlenen duygu bizim için olumlu veya olumsuz olsun, bu duyguyu bizim için en özel olan evimize yani zihnimize kabul edip, en iyi şekilde ağırladıktan sonra zamanı gelince yolcu edebiliriz. Zamanı geldiği halde bırakamadığımız duygularımız, düşüncelerimiz veya anılarımız zihnimizde sürekli yer kaplayacaktır. Bunun sonucunda da evimizde yeni duygulara, yeni deneyimlere ve yeni düşüncelere yer kalmayacaktır.Yaşanılan durum bizim için ne kadar zorlayıcı olursa olsun öncelikle onu kabullenebilmek ardından zamanı geldiğinde onunla vedalaşabilmek verimli bir yaşamın temel anahtarlarından birisidir. İçinde bulunduğumuz zamanı, günü, hayatı yeniden deneyimleme şansımız yoksa neden var olan yaşamımızı bizim için en anlamlı olabilecek bir maceraya dönüştürmeyelim ki?Pablo Neruda’nın şiirinde gecen mısralar gibi. Sırtınızdaki ağırlıkları fark edip, kabullenip, kendimizi yeniden tanıdığımızda yeni hikayelere yeni anılara doğru yol almış olacağız. Böylece yolculuğumuz bizim için daha keyifli, daha verimli ve daha huzurlu olacaktır.Psikolog Tuğba AldemirERD PSİKOLOJİDevamını oku

Yayınlanma: 29.08.2020 14:10

Son Güncelleme: 29.08.2020 14:18