Manken hastalığı olarak da bilinen anoreksiya nervoza, özellikleri itibarıyla bir yeme bozukluğudur.
Bu yeme bozukluğu, kendisini genel olarak fiziksel belirtilerle gösterir. Buna karşın, anoreksiya nervoza ve benzeri yeme bozukluklarının ortaya çıkmasının asıl sebebi psikolojik bir durumdur. Psikolojik bir hastalık olması sebebiyle, hastalığın asıl olarak mükemmeliyetçi, hırslı ve aşırı takıntılı kişilerde ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Ancak bireyin sahip olduğu bu kişisel özellikler sosyal yaşam, eğitim hayatı ve iş hayatı gibi doğru noktalara kanalize olamamıştır. Bunlar yerine kişi tüm odağını kilosuna, vücuduna ve yediği yemeklerin kalorisine odaklar. Zira kişi hayatında üzücü bir olay yaşadığında ya da başına kötü bir şey geldiğinde bu durumu sahip olduğunu düşündüğü fazla kilolara bağlama eğilimindedir. Dolayısıyla kişinin asıl isteği kilo vermektir. Böylelikle sahip olduğu problemlerin önemli bir kısmını ortadan kaldıracağını düşünür. Ancak bu durum sıradan bir az yeme süreciyle karıştırılmamalıdır. Zira zayıflama amacı güden birçok kişi zaman zaman çeşitli diyet planlarına uyarak normale kıyasla çok daha az yediği bir dönem geçirebilir. Fakat anoreksiya nervoza hastalığına sahip olan kişiler, yiyecekler üzerinden aldıkları kalori miktarını mümkün olan en düşük seviyeye düşürürler. Bu da söz konusu durum devam ettiği sürece kişinin ciddi bir yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıya kalmasına sebep olur. Çok büyük bir gereksinim duymadığı sürece herhangi bir besin tüketmek istemez.Tüm bu yetersiz beslenme ve zayıflama durumuna zıt olarak, kişi kendisini yine de kilolu olarak görme eğilimindedir. Dolayısıyla hastalığın ilk aşamalarında çeşitli kaygılar duymasına rağmen nadiren de olsa düzgün yemekler de yiyebilen kişi, hastalığın ilerlediği durumlarda ise neredeyse tüm yeme düzenini az kalorili ve kalitesiz gıdalar üzerine kurar. Bu durumun asıl sebebi ise hastalığın ilerlediği aşamalarda kişinin en ufak bir şişkinlik hissi yaşadığında kendisini son derece suçlu ve depresif hissetmesinden ileri gelir.
Bu durum hastanın alışkanlıklarına göre değişebilmekle birlikte, genellikle başlangıç aşamasında kişi yaklaşık 600 ila 800 kalorilik besin tüketmektedir.
Yapılan araştırmalardan elde edilen veriler ışığında anoreksiya nervozaya sahip olan bireylerin önemli bir kısmının genç kızlardan oluştuğu tespit edilmiştir. Bu çalışmaların sonuçlarına göre yaklaşık her 1000 genç kızın 1'inde bu hastalık görülmektedir. Hastalığın erkeklerde ortaya çıkma ihtimali de bulunmaktadır. Ancak bu ihtimal kadınlara kıyasla çok daha düşüktür. Anoreksiya nervoza herhangi bir yaş grubunda ortaya çıkabilir. Bununla birlikte, bu hastalıktan etkilenen kişilerin oldukça büyük bir kısmı 15 ila 25 yaşları arasında bulunan gençlerden oluşmaktadır. Kimi durumlarda ise 15 yaşından küçük çocuklarda ya da yetişkinlik dönemindeki bireylerde de ortaya çıkabilmektedir. Ancak genel olarak çoğu durumda hastalığın asıl başlama dönemi olarak ergenlik çağı esas alınır.
Anoreksiya nervoza birçok farklı sebepten ortaya çıkabilir. Genellikle hastalığın tetiklenmesinde biyolojik, psikolojik ya da çevresel faktörlerin birkaç tanesi aynı anda etki sahibidir. Hastalığın en sık ortaya çıktığı dönem ergenlik dönemi olduğu için çevresel faktörler oldukça önem kazanmaktadır. Zira özellikle günümüzde kullanımı yaygınlaşan televizyon, telefon ve internet gibi medya araçlar sayesinde birçok genç "ideal" olarak tasarlanan bir vücut kalıbına maruz kalmaktadır. Bu durum günümüzde anoreksiya nervoza vakalarının artmasının en önemli sebeplerinden biridir. Ergenlik yaşlarında dış çevreden etkilenmeye müsait olan bireyler, dışarıda gördüğü ve popülerliğe sahip olan kişilerle benzer bir vücuda sahip olmak amacıyla kontrolsüz diyet yapmaya başlayıp sürekli devam eden bir kilo takıntısına sahip olabilirler. Bununla birlikte, bazı meslek gruplarına mensup olan kişilerde bu rahatsızlığın görülme ihtimalinin çok daha yüksek olduğu bilinmektedir. Örneğin dansçı, balerin, model, manken, jokey, sporcu vb. meslek dallarına mensup olan kişilerin genellikle belirli bir vücut kalıbına sahip olmaları gerekmektedir. Bu durum birçok kişi için normal olsa da, kimi zaman diğer faktörlerle de birleşerek ciddi bir takıntı ve psikolojik rahatsızlık haline gelebilir. Yukarıdaki çevresel faktörlere ek olarak, bireylerin sahip olduğu kişilik tipi de çeşitli psikolojik rahatsızlıklara olan yatkınlığı arttırabilir. Örneğin bu hastalığa sahip olan kişilerin önemli bir kısmı hırslı, çalışkan, duyarlı, mükemmeliyetçi, takıntılı ve azimli kişilerden oluşmaktadır. Aynı zamanda, anne, baba ve kardeş gibi yakın kan bağı bulunan aile üyelerinde anoreksiya vakasının görülmesi, kişinin kendisinde de bu hastalığın ortaya çıkma ihtimalini artırabilir. Yukarıda bahsi geçen kişilik özelliklerine ek olarak, utangaç, depresif ya da obsesif kompulsif kişilik bozukluğuna sahip olan kişilerde hastalığın görülme ihtimalinin daha fazla olduğu bilinmektedir. Hastalığın ortaya çıkmasını tetikleyebilecek olan bir diğer sebep ise çocukluk döneminden başlayan yanlış beslenme davranışlarıdır. Kimi durumlarda ise çocukluk çağında ciddi travmalar geçiren, ihmale uğrayan, istismara maruz kalan ve ailesinden yeterli ilgi ve sevgi görmeyen kişilerde bu tür rahatsızlıkların görülme ihtimali normale kıyasla çok daha fazladır.
● Anoreksiya nervoza hastalığının en tipik belirtisi kişinin sürekli bir kilo verme isteğine sahip olması ve bu istek doğrultusunda beslenme düzenini ciddi bir şekilde değiştirmesidir. Kişinin sahip olduğu psikolojik belirtiler genellikle kendisini ilk aşamalarda pek belli etmez. Zira bu durum birçok kişiye sıradan bir kilo verme isteği ya da basit bir takıntı olarak görünebilir. Ancak zamanla kişinin sahip olduğu sürekli kilo verme isteği ve bununla birlikte devam eden az yemek yeme durumu fiziksel belirtilerle birleşir.
● Kişi yetersiz bir şekilde beslendiği için bu durumun fiziksel yansımaları da ortaya çıkmaya başlar. Dolayısıyla bu hastalığa sahip olan kişiler çoğu durumda oldukça zayıf bir vücut yapısına sahiplerdir. Hastalığın tespiti de genellikle bu aşamada olur. Kişinin kendisi bu takıntısını fark edemese bile, kişinin yakın çevresindeki diğer insanlar bu durumun normal olmadığını anlayabilirler. Çünkü kişi dış görünüş olarak son derece zayıf olmasına rağmen hala kilo vermeye ve az yemek yemeye yönelik bir takıntıya sahiptir ve bu durum diğer insanlara da sıra dışı gelmeye başlar.
● Bu rahatsızlığa sahip olan kişiler son derece minimal bir beslenme düzenine sahiptirler. Genel kabul olarak kilo yaptığı düşünülen her besinden uzak dururlar. Bu besinlerin en başında ise karbonhidrat içeren ürünler yer alır.
● Kişi eğer tek başına yaşıyorsa, ancak ciddi manada zorlandığı zaman kendisini yemek yemeye ikna edebilir. Diğer insanlarla aynı ortamda bulunduğunda ise kişi ya yemek yenilen ortamdan bir bahane üreterek kaçmak ister ya da birkaç parça yiyeceğe dokunarak masadan kalkar. Kişinin yemeklerle ilgili sahip olduğu bir diğer sıra dışı davranış ise sürekli yiyeceklerin tipi, kalorileri, içerikleri ve yemek tarifleri hakkında düşünmesidir. Dolayısıyla zihni sürekli beslenme konusuyla ilgili faal bir konumdadır.
● Kişi aşırı kilo vermesine yol açacak herhangi bir hastalığa sahip olmamasına rağmen ciddi bir kilo kaybı yaşar. Bununla birlikte, kişi bir yandan da fazla zayıf olduğu için de rahatsızlık duyabilir. Dolayısıyla kişide bol kıyafetler giyme alışkanlığı baş gösterebilir. Bununla birlikte kişi sürekli kilosunu bir dengeye oturtmaya çalıştığı için sürekli tartının başından ayrılmaz ve yoğun bir mental stres altında kalır.
● Anoreksiya nervoza hastalarının sahip olduğu bir diğer belirti ise öğün sonrasında fazla geldiği düşünülen yiyecekleri bir şekilde dışarıya atma davranışıdır. Bu doğrultuda kişi kendisini zorla kusturabilir, çeşitli haplar alabilir ya da yediklerini hızla dışarı atmasını sağlayacak olan müshil ve benzeri çeşitli ilaçları kullanabilir.
● Bununla birlikte kişi, yemek yedikten ya da bir sabah uyanıp aniden kilo aldığını hissettikten sonra, tekrar kilo vermek amacıyla vücudunu son derece yoracak ağır egzersizler yapabilir. Ayrıca bu rahatsızlığa sahip olan birçok kişinin uzun süreler tuvalette kaldığı ve bir şekilde ya kusarak ya da büyük tuvaletini yaparak yediklerini dışarıya çıkarmaya çalıştığına sıklıkla rastlanmaktadır.
Bahsi geçen belirtiler genellikle zaman ilerledikçe şiddetlenme eğilimindedir. Hastalığa sahip olan bireyler birçok durumda bu hastalıktan kendi başlarına kurtulamazlar. Eğer kişi tedavi olmayı kati bir suretle reddederse, bu durum kişinin yaşamını kaybetmesine kadar ilerleyebilir. Bu sebeple, belirtiler ilk fark edildiği andan itibaren kişi derhal bir sağlık kuruluşuna yönlendirilmeli ve tedavi altına alınmalıdır.
DSM 5 tanı kılavuzu tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de birçok psikolojik rahatsızlığın tanı kriterlerini belirlemek için kullanılmaktadır. Bu kılavuza göre anoreksiya nervoza tanı kriterleri aşağıda açıklanmıştır:
● Kişi aldığı kalori miktarını normalin son derece dışındaki bir seviyede kısıtlamaktadır. Böylelikle kişide yetersiz beslenme durumu ortaya çıkar. Bu durum ise kişinin vücut ağırlığının sağlıklı seviyelerin altına düşmesine ve kişinin oldukça zayıf bir görünüme sahip olmasına yol açar.
● Kişi kilo almaktan ve en ufak bir görüntü bozulması yaşamaktan son derece korkmaktadır. Kişi sahip olduğu olumsuz beslenme alışkanlıkları sebebiyle halihazırda zayıf bir görünüme sahip olsa bile, kilo almaya karşı duyduğu korku ve takıntı hissi devam eder. Bu durumun sonucunda kişi yemek yedikten sonra genellikle telafi edici eylemler gerçekleştirme alışkanlığı edinir. Örneğin yemek yedikten sonra uzun süre tuvalette kalmak, zayıflama ilaçları içmek, müshil ve benzeri tuvalete çıkarıcı ilaçlar tüketmek, çeşitli yöntemler uygulayarak zorla kusmak ya da öğün sonrası vücudu bitap düşürecek ağır egzersizler yapmak bu davranışlar arasında sayılabilir.
● Kişi sahip olduğu vücut tipine sıra dışı bir önem atfeder. Bu da başına gelen birçok olumlu ya da olumsuz olayı vücut ağırlığıyla bağdaştırmasına yol açar. Örneğin bu rahatsızlığa sahip olan bir kişi eğer sosyal hayatında bazı sorunlar yaşıyorsa, bu sorunları büyük ihtimalle yeterince zayıf olmamasına bağlayacaktır. Bu düşünce yapısı birçok kişiye anlamsız gelse de, anoreksiyaya sahip olan kişiler için son derece ciddidir. Kişinin vücut ağırlığının düşük olması burada herhangi bir önem arz etmez. Zira kişi kendisinde bir şekilde yeni bir kusur bulmayı başarır.
Bu hastalık, kişinin kendi başına kurtulabileceği bir hastalık değildir. Anoreksiya nervoza tedavisi için yürütülen süreçte en önemli faktör, kişinin tedavi için olan iradesidir. Fakat bununla birlikte uzman bir doktorun yönlendirmesi ve kişinin yakın çevresinde bulunan bireylerin desteği oldukça elzemdir. Kişiye uygulanacak olan tedavi yöntemi kişinin vücut tipine, kilosuna, cinsiyetine, yeme alışkanlıklarına ve hastalığın şiddetine göre değişiklik gösterir.Tüm zorluklarına rağmen; anoreksiya, beslenme tedavisi ve psikoterapi yöntemleri kullanılarak tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır. En sık kullanılan tedavi yöntemi ise bilişsel davranışçı terapi olarak göze çarpar. Bazı durumlarda ise yardımcı tedavi yöntemi olarak ilaç tedavisine başlanabilir. İlaç tedavisinin uygulanmasındaki amaç ise hastalığı tedavi etmekten ziyade kişinin sahip olduğu depresyon, anksiyete ve takıntı gibi semptomların etkisini azaltmaktır. Tedavi sürecinin önemli bir kısmı terapi uygulamalarından oluşmaktadır. Tedavi süreci adım adım ilerler ve kişinin sahip olduğu davranışların kökenine inilir. Bu yolla kişiye bu davranışların ve düşünce kalıplarının olumsuz etkileri öğretilmesi amaçlanır. Dolayısıyla asıl amaç hastada bir farkındalık yaratmaktır. Kimi durumlarda ise kişi vücut ağırlığının ciddi bir kısmını kaybetmiş olabilir. Bu tür durumlarda hayati riskleri önlemek amacıyla kişi hastaneye yatırılarak yatılı bir şekilde tedavi altına alınabilir.
Anoreksiya nervoza tedavisi kolay bir süreç değildir. Hastalık genellikle birçok kişide değişmesi zor alışkanlıklar yaratır. Bu zararlı alışkanlıkları ortadan kaldırmak ve kişinin düşünce yapısında ciddi bir değişim meydana getirmek birkaç seansta yapılabilecek bir şey değildir. Dolayısıyla tedavinin kişinin durumuna bağlı olarak en az birkaç ay süreceği söylenebilir. Hastalık tamamen ortadan kalkmadan tedavinin bitirilmemesi önerilir. Bununla birlikte, gelecekte hastalığın tekrardan nüks etme ihtimaline karşın kişinin aralıklı bir şekilde terapistiyle iletişim kurması da oldukça faydalı olacaktır.