Psikolog Philip Zimbardo, 1971 yazında Stanford Üniversitesi’nin bodrum katında gerçekleştirdiği deneyde, 21 erkek üniversite öğrencisi ile çalıştı. Deneyin amacı, insanların sosyal rollere (gardiyan veya mahkum) nasıl adapte olduğunu ve bu rollerin psikolojik etkilerini gözlemlemekti. Katılımcılara günlük 15 dolar verildi ve onlardan sadece bu rolleri canlandırmaları istendi.
Katılımcılara rastgele roller atanarak deney, gerçek bir cezaevi ortamı gibi tasarlandı. Mahkumlar, gerçek suçlular gibi evlerinden habersizce polisler tarafından alınıp tutuklandı. Bu aşama, katılımcılarda şok etkisi yarattı ve gerçekçiliği büyük ölçüde artırdı.
Gardiyanlara düdük, cop ve siyah camlı gözlükler verildi; bu gözlükler gardiyanların mahkumlarla göz teması kurmalarını engelliyordu. Mahkumlar ise numaralı üniformalar giydi, isimleri yerine sadece numaralarıyla anıldılar. Suçlular gibi muamele gören bu gençler, önce karakola götürülüp fotoğraflandı, ardından parmak izleri alındı ve Stanford Üniversitesi psikoloji bölümünün bodrum katındaki sözde hapishaneye yerleştirildiler (Wikipedia).
Deney, başta iki hafta sürmesi planlanmıştı. Ancak olaylar o kadar hızlı gelişti ve deney o kadar sarsıcı bir hâl aldı ki, sadece 6 gün sonra sonlandırılmak zorunda kaldı.
Daha ilk saatlerden itibaren bazı gardiyanlar, mahkumlar üzerinde baskı kurmaya başladı. Sabah saat 2:30’da mahkumlar uykularından düdük sesleriyle uyandırılıp sayım için sıraya dizildiler. Bu sayımlar sadece kimlik kontrolü değil, aynı zamanda psikolojik bir baskı aracıydı.
Mahkumlar zamanla, hapishane kurallarına gerçekmiş gibi uymaya ve birbirlerini kurallara uymadıkları gerekçesiyle ihbar etmeye başladılar. Bazıları, gardiyanların otoritesini içselleştirip onlarla iş birliği dahi yaptı.
İkinci gün, beklenmedik bir şekilde mahkumlar isyan çıkardı. Üniformalarını yırttılar, hücrelerinin kapılarını barikatlarla kapattılar. Bu, deneydeki ilk ciddi kırılmaydı.
Gardiyanlar, bu ayaklanmaya hazırlıksız yakalandı. Fakat hızla organize olup, görevde olmayan gardiyanları çağırdılar. Böylece ilk kez fiziksel müdahalenin eşiğine geldiler.
Gardiyanlar, yangın söndürücülerle hücre kapılarına saldırarak mahkumları geri çekilmeye zorladı. Hücrelere girdiklerinde ise mahkumları çırılçıplak soyarak yataklarını aldılar, lider konumdaki isyancıları tecrit ettiler. Bu, otoritenin fiziksel ve psikolojik gücünü pekiştirme aracıydı.
Bir grup “itaatkar” mahkum, diğerlerinden ayrılarak “ayrıcalık hücresi”ne yerleştirildi. Bu kişiler daha iyi yemek ve üniformalar gibi avantajlar elde etti. Amaç, grup içindeki dayanışmayı parçalamaktı. Ve işe de yaradı: mahkumlar birbirlerine güvenmeyi bıraktı.
Katılımcılar, ağır stres ve baskıya maruz kaldı. Deneyin süpervizörü Zimbardo’nun gardiyanlara karşı tarafsız kalamaması, etik ihlallerin başında gösterilir.
Sonraki yıllarda deneyin sonuçları ve Zimbardo’nun yönlendirme yapıp yapmadığı sıkça sorgulandı.
Rol ne kadar kurmaca olursa olsun, insanlar bu rollere bürünüp çevresindekilere karşı gerçekçi şekilde davranmaya başlar.
Sosyal medya, iş yerleri veya gruplar içinde üst-ast ilişkilerde benzer güç dinamikleri yaşanabilir. Zimbardo’nun bulguları hâlâ geçerli.
Stanford Hapishane Deneyi, psikoloji tarihinde etik sınırların aşıldığı en bilinen örneklerden biri olarak kabul edilir. Katılımcılar, psikolojik olarak zorlanmış, deneyin ortasında ciddi stres, kaygı ve depresyon belirtileri göstermiştir (Simply Psychology). Zimbardo'nun deneyde hem araştırmacı hem de "hapishane müdürü" rolünü üstlenmesi, müdahaleci gözlemi ortadan kaldırmıştır.
Deney, katılımcıların ne kadar travmatize olduğunu anlamakta geç kalındığı için planlanan 14 gün yerine sadece 6 gün sürebilmiştir. Bu durum, insan deneklerle yapılan psikolojik araştırmalarda etik kuralların belirlenmesine ciddi katkı sağlamıştır.
Zimbardo’nun bu çalışması, bireyin davranışlarını sadece karakterine değil, içinde bulunduğu sosyal role ve ortama da bağlayan durumsalcı yaklaşımı güçlendirmiştir. Deney, sosyal psikolojide "otoriteye itaat", "rol benimseme" ve "grup dinamikleri" gibi konuların anlaşılmasına büyük katkı sağlamıştır. Bu bulgular, askeri yapıdan okul ortamlarına kadar birçok sosyal düzenin analizinde hâlâ referans alınmaktadır.
Herkes fiziksel bir hapishanede olmasa da, kendi zihinsel kısıtlamalarıyla, çevre baskısıyla ya da sosyal rollerin ağırlığıyla mücadele ediyor olabilir. Zimbardo’nun deneyindeki gibi, bazen bulunduğumuz ortam ya da üstlendiğimiz rol, kimliğimizi bile etkileyebilir. İşte bu noktada farkındalık geliştirmek ve zihinsel sınırları aşmak için psikolojik destek gerekebilir.
Bugün genç yetişkinler, özellikle de 18-25 yaş arası bireyler, ilişkiler, okul-iş baskısı, kimlik arayışı ve sosyal medya etkisi gibi nedenlerle psikolojik olarak zorlanabiliyor. Online terapi; kolay erişim, gizlilik, konfor alanında kalabilme gibi avantajlarla bu bireylere umut verici bir destek sunuyor.
PsikologMerkezi.com üzerinden uzman bir psikologla görüşmek, sadece “iyi hissetmek” için değil, aynı zamanda içsel gücünüzü tanımak ve sosyal rollerinizi sorgulamak için de çok güçlü bir adım olabilir.