Son yıllarda çocuğun ruhsal ve zihinsel gelişiminde ilk 12 ayın önemi üzerinde durulmaktadır. Birinci ayın sonunda bebek acı ya da haz veren uyarıcıları algılamaya başlar. Onu acıkınca doyuran, üşüyünce ısıtan, ıslanınca kurutan birileri vardır. Bu birileri içinde en yakın olana ‘anne’ diyoruz. Anne bebeği doğuran kişi olmak zorunda değildir. Çeşitli nedenlerle hayatını kaybetmiş ya da bebekle ayrılmış olabilir. Bu tarz durumlarda bebeğin en yakın olduğu kişi annelik görevini üstlenmiş olur. Bebek anne arayıcılığıyla dış dünyaya açılmaya ve oradan gelecek uyaranlara ilgi duymaya başlar. Duyu organları yardımıyla uyaranları yararlı ve yararlı olmayan olarak ayırır. Zihinsel ve ruhsal gelişim için duyusal beslenme oldukça önemlidir. Algılanan uyaranlar, düşüncenin başlamasını sağlar ve düşünce ne kadar erken başlarsa gelişme o kadar hızlı olur. Örnek vermek gerekirse; 5 aylık bir bebek annesi tarafından beslenirken, tam uykuya dalacağı sırada salonda bir perde çekildi ve hareket sesi çocuk tarafından işitildi. Bebek gözlerini açtı odanın karardığını gördü ve rahatça uykusuna devam etti. Bebek ses ve perde arasındaki ilişkiyi kurdu. En önemli gereksinimi uyku ve beslenmeyi bırakıp olayı kavrayana kadar geri dönmedi. Ses ve görüntü arasındaki ilişkiyi kurduğu anda rahatladı ve uykusuna devam etti. Zihinsel gereksinime ve bu yoldan doyuma ulaşmayı gösteren bu örnek, öğrenme merakı ve her öğrenilenin haz verdiğini göstermektedir.
Temel Bağlanma: Temel bağlanma, anne ve bebek arasındaki güven ve sevgi; bebeğin diğer insanlara da bağlanabilmesini sağlayan duygusal bir yakınlaşmadır. Bu dönemde anne kendine ‘’bebeğimi sevebilecek miyim? Onunla ilişki kurabilecek miyim? Bebeğim onu sevdiğimi hissedebilecek mi?’’ gibi sorular sorar. Bazı durumlarda bu kaygı çok ileri seviyeleri bulabilir, bu gibi durumlarda bebeğin ve annenin sağlıklı bağlanabilmesi için destek alınmalıdır.
Destekleyici Ortam Oluşturma: Destekleyici ortamla ilgili düşünceler annenin çocuğunu hayatta tutabilmek ve ruhsal-duygusal gelişimini sağlayabilmek için gerekli destek sistemlerini nasıl oluşturacağı ve sağlayacağı ile ilgilidir. Destekleyici ortamın iki görevi vardır.
Birinci görevi anneyi fiziksel olarak korumak, onun doğal gereksinimlerini karşılamak ve onu bir süre için sorumluluklarına karşı desteklemektir. İkinci görevi ise daha çok ruhsal anlamda destekleyici ve öğreticidir. Anne bu dönemde takdir edilmek, değer görmek ister.
İlk Aylar: İlk aylarda bebek anne karnından dış ortama uyum sağlamaya ve annesine bağlanmaya çalışır. Ailenin ona sağlaması gereken temel destek ise gereksinimlerinin tümünü karşılama ve ilişki kurmaktır. Anne bu dönemde lohusadır. Anne ve bebeğin kırılgan olduğu dönemde sürekli anneye sorumluluklar yüklenir. Oysa anne yeterince desteklenmediğinde her iki öğesi kırılgan olan bu birimin gene her iki öğesi sorunlar yaşayacaktır.
Yeni doğan bebeklerin anlamaz, görmez refleksler ile hareket ettiğini düşünmek bebeğin birey olarak algılanmamasına, yeterince uyaran verilmemesine yol açabilmektedir. Fakat bebek çevresindekilerden etkilenen öğrenmeye açık bir yapıdadır. Yeni doğan döneminde annesinde depresyon ya da başka bir ruhsal hastalık olan çocukların ilerdeki yaşamında gelişimsel ve ruhsal sorunlar yaşadıkları görülmüştür.
Bebek giderek bakıldığını, gözlendiğini, var olduğunu, başka bir kişinin aklında sürekli tutulduğunu hisseder. Görmese de onu arkasında tutan annesi boşluğa düşmesini engellemekte ve dünyasını düzenlemektedir. Bu akılda tutan kişi sayesinde güven duyabileceğini, dünyada kaybolup dağılamayacağını anlar. Akılda tutulduğunu anlama insan yavrusu için hayati önem taşır. Bebeğin var olduğu, fark edildiği ona hatırlatılmalı, onunla konuşulmalı, korunmalı, değeri bilinmeli, birilerine ait olduğu ona hissettirilmeli, bunu yapacak sürekli birisi bulunmalıdır.
Birinci Yaşın İkinci Yarısı: Bu dönemde bebeğin temel işleri hareket yetisini kazanma ve ayrılma kaygısı ile başetmesi; ailenin bebeğe sağlayacağı temel destek ise bebeğin kazandığı temel güvenin devamı ve onun yeni yetilerinin gelişmesine olanak vermek olarak özetlenebilir. Bu dönemde bebeğin kazanması gereken yetilerden bir diğeri de nesne sürekliliğidir. Bebek altıncı aydan sonra giderek bir nesnenin gözden kaybolsa bile varlığını sürdürdüğünü anlarlar. Bu yeti geliştikçe, ayrılık kaygısının belirmesi nedeniyle anne babadan ayrılmaya şiddetli tepki verebilirler.
İkinci Yıl: Bebeklerinin ikinci yılı onların hareket ve dil yetilerinin hızla geliştiği, duygusal ve bilişsel süreçlerin karmaşıklaştığı, merak coşku ve heyecanlarla dolu bir dönemdir. Bu dönemin en temel işlevlerinden bir tanesi bebeğin hareket yetisinin yer değiştirmesini sağlamasıdır. Yürümeye başlayan bebek, benlik duygusu geliştirir ve bağımsızlığa doğru adım atar. Aile bebeğin özerkliğini desteklemeli, tehlikeli olmadığı durumlarda onun kendisi için bir şeyler yapmasına izin vermesi, buna karşılık ilgili ve onun isteklerine yanıt veren tavrını bırakmamalıdır.
Bebek, çevresindeki yetişkinlerin sağlıklı ilişkileri ile gelişmek üzere programlanmış olarak doğar. Coşkulu, şefkatli, mutlu bir ilişkiye ihtiyaç duyar. Depresyonda görülen mutsuzluk, donukluk, içe kapanıklık, duyarsızlık anne ve bebek arasındaki birlikteliği olumsuz yönde etkiler. Depresyonu olan anneler çocuğa rehberlik ve önderlik eden güven hissi sağlayan ‘annelik donanımını kazanmakta zorlanabilirler. Depresyondaki annelerin bebekleriyle daha az göz teması kurdukları, daha az ses çıkardıkları, daha az hareket ettikleri, huysuz ve gergin oldukları görülmüştür. Anne depresyonunun erken ve geç bebeklikteki etkileri aşağıda özetlenmiştir.
Erken Bebeklik Dönemi: Aşırı ağlama, beslenme sorunları, emmeme, gülümsemede gecikme, uyku problemleri, büyüme geriliği, sık enfeksiyon geçirme, duygusal ve bilişsel gelişmede gecikme, hastaneye başvuru ve yatış sıklığında artış.
Geç Bebeklik Dönemi: Etkileşim ve bağlanma sorunları, ifade edici dil ve sözel iletişimde gecikme, öfke nöbetleri, anneye vurma, ısırma, geviş getirme, karşıt davranışlar, pika (besin değeri olmayan nesneleri yeme davranışı) gibi belirtiler ortaya çıkar.
Tanıyı kolaylaştıran en önemli etmen sağlık çalışanlarının aileyle kurduğu yakın bağ olacaktır. Aileyle kurulan yakın bağ anne depresyonunun gebelik dönemindeyken fark edilmesini sağlayabilir. Gebelik karışık duygular yaratabilir. Anneye gebelik süreci boyunca nasıl hissettiği konusunda sorular sorulmalı ve ruh halini anlamaya çalışmalı. Bu sorulara örnek olarak ‘’ bazen gebelikte anne olmaya hazır olunmayabilir, siz nasıl hissediyorsunuz? Bu dönemi nasıl geçirdiniz?’’ verilebilir. Depresyonun tanılanması durumunda bebek ve anne sağlığı için bir uzmandan yardım alınmalıdır. Tedavide ailenin ve bebeğin güçlü yanları bulunulur ve bebeğin ruh sağlığını desteklemek için kullanılır. Daha sonra annenin bebek bakımıyla ilgili yaşadığı sorunlar varsa onların üzerinde durulur, örneğin bebeğin beslenmesi, uyutulması ile ilgili yaşanan sorunlar. Ailenin bebekle olan ilişkisi gözden geçirilebilir. Değerlendirme aile odaklı terapi yöntemiyle yapılır. Sorunlar tespit edilir ve üzerinde çalışılır. Anne depresyonu üzerinde çalışmadığı halde bebek ve anne arasındaki iletişim bozukluğu bebeğin gelecekte farklı problemler yaşamasını sağlayacaktır. Anne ve bebek sağlığı için bir uzmana danışmak oldukça önemlidir. Eğer aile içi iletişim kopuklukları yaşadığını düşünüyorsanız psikologmerkezi.com adresinden bir uzmana danışabilirsiniz.