1. Uzman
  2. Zümrüt Yaren SERT
  3. Blog Yazıları
  4. Kendimizi ” Sabote ” ediyor olabilir miyiz ?

Kendimizi ” Sabote ” ediyor olabilir miyiz ?

Spora başlama kararınızı yarıda bıraktığınız , kilo vermeyi ve sağlıklı beslenmeyi istediğiniz halde daha çok yediğiniz , yarınki sınava çalışmanız gerektiğini bildiğiniz halde kendinizi halsiz ve hasta ve depresif hissettiğiniz , yeni bir işe başlamak istediğiniz için başvurduğunuz işin mülakatına ” bir şekilde ” gitmediğiniz zamanlar oldu mu ?


Cevabınız çoğunlukla ” evet ” ise kendinizi sabote ediyor olabilirsiniz.


Performansımızı önemsediğimizde, ancak başarı olasılığımızdan şüphe duyduğumuz zamanlar , benliğimizi korumak amacıyla kendini sabote etme adı verilen bir davranış sergileyebiliyoruz. Bu davranış, özellikle yeni çabalar içine girdiğimizde ortaya çıkar .Oldukça sinsidir ve çoğu zaman asıl resmi görmemiz oldukça zor olabilir.

Bazen kendimizi bilinçli bir şekilde sabote ederken ( Diyetteyken bol kalorili bir tatlı yemek gibi ) , bazen de bilinçsizce ( kaygılandığınız bir ödeve başlamak için sona güne kadar beklediyseniz ) sabote ederken bulabiliriz.


Psikoloji literatüründe, ”’başarısızlık korkusu”, “mükemmeliyetçilik”, “risk almak” ve “hata yapmak” korkuları da, kendi kendini sabote etmek kavramı içinde değerlendiriliyor. Elliot ve Thrash isimli araştırmacıların şu saptamasına katılmamak olası değil. “Kişiler, hata yapma korkusu nedeniyle, çeşitli durumlara hazırlık yapmayı ertelemekte, olumsuz çıktılar oluşturarak, olası başarısızlık sonucu yaşayacakları utanç duygusundan benliklerini korumaya çalışmaktadırlar.



Peki Neden kendimizi sabote ederiz ?


Bireyler kendileri hakkında olumlu duygulara sahip olmayı, kendilerini yeterli hissetmeyi ve yaşamları ile ilgili başarı ya da başarısızlık olasılıklarına ilişkin önemli sonuçları kontrol edebilmeyi isterler . Kendini sabote etme davranışları bireylerin başarısızlıklarını dışsallaştırmalarına olanak sağladığı ve böylece benliklerini koruduğu için tercih edilen davranışlardır. Dolayısıyla, bireyin benliğini korumak için kendini sabote etme davranışına ihtiyaç duymamasını sağlamak, sabotajı önlemek için en uygun yardım yaklaşımlarından biri olmaktadır. Bu bağlamda, öz-yeterlilik, kendiliğin olumlu algılanması, öz-saygı gibi benlik ile ilişkili özellikler önem kazanmaktadır. 


Kendimizi sabote etme, çocukluğumuzdan itibaren kendiliğimize ve başarıya ilişkin geliştirdiğimiz olumsuz bilişsel yapılardan kaynağını almaktadır. Örneğin Çocuğa, akademik başarı gibi belirli görevlerdeki performansına dayalı olarak değerli olduğu duygusunun aşılanması çocuğun ebeveynlerine başarılı görünmek, onları mutlu etmek, onların dikkatini çekmek ve kendilik değerini korumak için kendini olduğundan daha yetenekli ve zeki gösterme çabası içine girmesine yol açabilmektedir. Zaman içinde bu eğilim kendini sabote etme davranışlarını ortaya çıkarmaktadır.


Kendini sabote etme stratejilerinin kullanımındaki ana nedenlerden bir diğeri ise, hata yapma korkusudur. Hata yapma korkusu nedeniyle kişiler çeşitli durumlara hazırlık yapmayı ertelemekte, olumsuz çıktılar oluşturarak olası başarısızlık sonucu yaşayacakları utanç duygusundan benliklerini korumaktadırlar.


Kendini sabote etme stratejisinin kullanımına neden olan etkenlerin bazıları ise

kaygı üzerine temellendirilmektedir. Özellikle yeterliği değerlendirmeye yönelik eylemlerin yapılacağı durumlarda birey başarılı olamama ya da yetersiz olma ihtimaline ilişkin bir kaygı yaşamaktadır. Birey, başarısız olabilme düşüncesine eşlik eden bu kaygıları giderebilmek için çeşitli arayışlar içerisine girmektedir. Ancak birey, arayış içerisine girdiği yöntemler arasından genellikle kendisini başarısız gösterme ihtimali olanları ortadan kaldırmayı tercih etmektedir.


Peki kendimizi sabote ettiğimizi nasıl anlayabiliriz ?


Öncelikle en yaygın davranışlardan biri ” Erteleme Davranışı ” ve ” Her yere geç kalma ” olarak karşımıza çıkar. Devamında ” Sorumluluklardan kaçma” , ” Hazırlık Eksikliği ” , ”Zorlandığında vazgeçmek ” , ” Girişken olmamak ” gibi davranışlar takip eder.


Kendimizi sabote etmeyi nasıl durdurabiliriz ?


Öncelikle “Kendi kendini sabotaj” eylemlerinden korunabilmek için öz yeterlilik kavramı, yani, insanın kendini pozitif algılaması; öz saygı gibi benlik ile ilişkili özelliklerin önemli olduğunu söyleyebiliriz. Öz yeterlilik algısının, çocukluk dönemlerinden itibaren geliştirilmesinde ebeveynler ve onlarla olan ilişkiler önem taşıyor. Benlik gelişiminde ebeveyn-çocuk etkileşiminin kalitesi, bireylerin gelecek dönemlerdeki yaşam kalitesini ve davranış şekillerini etkiliyor.



Sabote edici düşüncelerinizi tanımlayın.

Gün içinde sayısız düşünce zihnimizden gelir ve geçerler. Bazen hangi düşünce bizi olumsuz etkiliyor , hangi düşünce bizi baltalıyor farkında olmayabiliyoruz. Öncelikle bu düşünceler neler olabilir bir düşünelim. Bu tarz bir düşüncenin aklımızdan geçtiğini hissettiğimiz anda durun ve bu düşüncelerinizi gözden geçirin.


İç ses diyologlarınızı değiştirin.

Yeni bir serüvene atılırken kendimize söylediğimiz olumsuz sözler çok da işimize yaramaz. Kendinize acımasız davranmayın. Başkalarını gösterdiğiniz şefkati ve anlayışı kendinize gösterin. Her zaman aynı hayatları tekrarlamak zorunda değilsiniz…


Kendinizi destekleyici davranışlar geliştirin.

Kendinize söyleyeceğiniz pozitif şeyler neler ? Seçenekleriniz neler ? Hedeflerinize ulaşmanızı sağlayan birden fazla yol var mı ? Daha önceki başarılarınızı gözden geçirerek daha başarılı olmak için nasıl dersler çıkarabilirsiniz ?


Sosyal Çevrenizi gözden geçirin.

Sizi aşağı çeken insanlarla daha az , ilham veren kişilerle daha çok vakit geçirmeye çalışın. Çevrenizde size cesaret veren kişiler bulundurmaya çalışın.


Hedeflerinizi belirleyin.

Hedeflerinizi koyarken yeteneklerinizi doğru şekilde kullanabileceğiniz , gelişiminizi destekleyen hedefler belirleyin. Unutmayın , herkesin ritmi aynı değildir. Kendimizi tanımak hedef koymada önemli bir faktör. Asıl hedefinize ulaşmak için adımlarınızı günlük ve haftalık planlara bölmek hem gözünüzü korkutmayacak hem de hedefin ulaşılabilirliğine atıfta bulunmanıza yardımcı olacaktır. Her gün spor yapmak bugüne kadar sporu çok fazla aralıklarla ve belki hiç yapmamış biri için gerçeklikten uzak bir hedef olacaktır. Küçük adımlarla üç günde bir şeklinde bir planlama yapmak hedefinizin tamamından vazgeçmenizi engelleyecektir.


Hangi durumlarda bir uzmana danışmalıyız?


Kendine sabote davranışımız günlük işleyişimizi etkileyen, hedeflerimize erişmemizi engelleyen ve belirli kısır döngüler içinde kalmamıza yol açan duruma geldiğinde uzmana danışmak gerekir.



Uzman Klinik Psikolog Zümrüt Yaren SERT


KAYNAK :


Özçetin, Y. S. Ü., & Hiçdurmaz, D. (2016). Kendini Sabote Etme ve Ruh Sağlığı Üzerine Etkisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 8(2), 145-154.

https://www.psychologytoday.com

Yayınlanma: 26.04.2023 13:36

Son Güncelleme: 26.04.2023 13:36

#psikoloji#ilişkiler#psikoterapi#düşünceler#duygular#kaygı#sosyal kaygı#yetersizlik#özgüven#kaygı bozukluğu
Psikolog

Zümrüt Yaren

SERT

Uzman Klinik Psikolog

( )( )( )( )( )

Uzmanlıklar:

Travma ve İlişkili Bozukluklar, Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları, Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 700
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 50 dk
ücret 800
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

GÜVENLİ Mİ KAYGILI MI YOKSA KAÇINGAN BAĞLANMA MI?

Bireyin, yetiştirilme ortamı ve tarzı ileri ki dönemlerde yaşayacağı ilişkiler ile yakından bağlıdır. Bu yazımda, bağlanma, bağlanma türlerini yakından inceleyeceğiz. Keyifli okumalar!Bebeklik dönemi olarak tanımlanan 0-2 yaş arası sadece çocuğun zihinsel, fiziksel ve duygusal gelişiminin de en hızlı geliştiği dönemdir. Bu dönem bebekler kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda olamadıkları için bir bakıma ihtiyaç duyarlar. Bu gereksinim bebek ve bakım veren arasında bağ oluşumunu sağlar ve bağımlılık ortaya çıkar. Bu yüzden bakım veren fiziksel ihtiyaçlarını yanında duygusal ihtiyaçlarının da gidermesi gerekmektedir. Bağlanma sistemi, yeni doğanların onlara bakan kişi veya kişilere (genellikle anneye) fiziksel açıdan yakın tutarak hem çocukların güvenliğini sağlaması hem de onların çevreyi öğrenme sırasındaki güvenli koşullarını sağlar. Bebek ve ona bakım veren arasındaki bağ; ilişkisel, yakınlaşma ve benlik algısı konusunda kendini gösterir.Bağlanma kuramı, bebeklik döneminden itibaren inşa edilen çocuğun ileriki dönemlerinde ilişki halinde olduğu kişilerle duygusal açıdan etkileşimlerini ve bağlanmalarını ifade eder.John Bowlby tarafından bağlanma, belli bir figüre karşı yakınlık arama ve bu yakınlığı sürdürme isteme eylemdir. Bowlby bağlanmayı, insanların sürekli birbirine bağlı kalma durumu olarak tanımlar.Bağlanma, duygusal, olumlu etkilere sahip ve yardımlaşmaya dayanan bir ilişkidir. Bakım veren ile kurulan ilişki bizim hayatımız boyunca tüm ilişkilerimize yön verir bu ilişki sorunlu ise romantik ilişkilerimiz, sosyal yaşantımız, işlevselliğimizi, çalışma hayatımızı ve sürekliliğimizi etkileyebilir.Bağlanma Stilleri Romantik İlişkilerimizi Nasıl Etkiler?Partnerlerin birbirinden farklı bağlanma stillerine sahip olmaları, ilişkilerindeki tatmini, ilişki örüntülerini, dinamiklerini ve istikrarını doğrudan doğruya etkilemektedir. İnsanlarla yakın ilişki kurmada sorun yaşamayan partnerlere sahip bireyler, beraberliklerinden daha fazla doyum almaktadırlar. Bununla birlikte partnerlerinin onları terk etmesiyle ilgili anksiyete yaşayan bireyler, partnerleriyle etkileşimlerini azaltmaktadır.Diğer yandan güvenli bağlanma stiline sahip çiftler; kaygılı, kaçıngan ya da kaygılı-kaçıngan bağlanma stiline sahip çiftlere oranla daha az sözel saldırganlık ve yıkıcılık belirtileri gösterirler. Çiftler arasındaki kavga ve çatışmaların çözümü, güvensiz bağlanma stillerinden birine sahiplerse daha zorlayıcı olacaktır çünkü çatışmayı reddetme, erteleme veya görmezden gelme eğilimi göstereceklerdir. Halbuki sağlıklı bir tartışma ilişkiyi kurtarma da büyük rol oynar.Bağlanma teorisine göre, bağlanma stilleri dört tanedir:1.Güvenli Bağlanma2.Kaçıngan Bağlanma3.Kaygılı Bağlanma4.Korkulu-Kaygılı BağlanmaŞimdi gelin, bu bağlanma biçimleri bireylerde nasıl kendini gösteriyor, beraber inceleyelim.👇🏻1. Güvenli Bağlanma Nedir?Bir çocuk büyürken ihtiyaçlarını karşılamaları konusunda ebeveynlerine güvenebilirse, ebeveynlerde bu süreci doğru bir şekilde yönetebilirse, muhtemelen güvenli bir bağlanma stili geliştirir. Burada ‘ihtiyaç’ derken sadece temel fizyolojik gereksinimlerden bahsetmekten ziyade çocuğun sevgi, şefkat, anlayış, güven gibi tüm duygusal ihtiyaçların karşılandığı bir ortamda güvenli bağlanma oluşabilir.Güvenli bir bağlanma, bireylere:·Duygularını regüle etme (düzenleme),·Diğer insanlarla güvene dayalı sağlıklı ve düzeyli ilişkiler kurabilme,·İhtiyaç duyduğunda duygusal anlamda destek arayabilme,·Etkili ve doğru iletişim·Kendini ifade edebilme, duygu ve taleplerini dile getirebilme gibi beceriler katar.Sağlıklı bir şekilde ilişki kurabilirler. Bağlanma modelleri arasında en ideali budur.Güvenli Bağlanma, Bireyde Nasıl Gözlemlenir?. Yakın ilişkilerde rahat davranabilirler.· Yalnız kaldıklarında kendileriyle kaliteli zaman geçirebilirler.·Zorluklarla başa çıkabilmek için kendilerine özgü stratejiler geliştirebilirler.·Çatışmaları yönetebilirler.· Özgüven ve özsaygı sorunlarını nadiren yaşarlar.·Kendileriyle ilgili olumlu benlik algısına sahiptir.Kısacası güvenli bağlanan insanlar, duygusal ve fiziksel olarak güvende hissederek büyürler ve bu sayede başkalarıyla sağlıklı, mutlu bir şekilde ilişki kurabilirler. Bağlanma modelleri arasında en ideal bağlanma şeklidir.2. Kaçıngan Bağlanma Nedir?Bir çocuk sert tavırlar sergileyen veya duygusal anlamda çocuktan uzak duran ebeveynler tarafından büyütülürse, kaçıngan bağlanma stiline sahip olabilir.Kaçıngan bağlanmış kişiler otonomluğa son derece önem verirler, kendilerinden başka birine ihtiyaç duymayı ve ikili ilişkilerin gerekliliğini kabul etmezler. Buna aşırı bağımsızlık da denir. Buna bağlı olarak çevresindekilere karşı olumsuz davranışlar gösterebilirler. Kendilerini sevilmeye layık ve değerli görmelerine karşın diğer insanları olumsuz ve güvenilmez olarak değerlendirirler.Hayal kırıklığından kaçınmak, bağımsız olmak ve güçlü kalabilmek için yakın veya duygusal ilişki kurmaktan kaçınırlar. Duygusal bir ilişki yaşayanlar ise ilişkilerine karşı güvensizlik hissi olduğu için partnerlerine karşı kendilerini duygusal olarak uzak tutarlar.Bu durumda birey fiziksel ve duygusal anlamda yakınlık kurmakta zorlanabilir ve bu nedenle ilişkilerini yüzeysel tutabilir, uzun vadeli ilişkiler içerisine giremeyebilir. Kaçıngan Bağlanma, Bireyde Nasıl Gözlemlenir?·Duygusal veya fiziksel yakınlıktan kaçınırlar.·Bireyselciliği ön planda tutarlar.·İnsanlara güvenmekte zorlanırlar.·Derin romantik ilişkiler kuramazlar.·Onlara yaklaşan kişileri tehdit olarak algılayabilirler.·Daha çok yalnız kalmayı tercih ederler.3. Kaygılı Bağlanma Nedir?Bağlanma çeşitleri arasında üçüncüsü, yani kaygılı bağlanma, bir çocuk ihtiyaçlarına uygun davranamayan ebeveynler tarafından yetiştirilirse oluşabilir. Bazen tüm ihtiyaçlarına yanıt alan, ama bazen de adeta bir duvarla karşılaşan çocuklar kafası karışabilir ve bu durumu anlamakta zorluk çekerler. Bu tutarsızlık sebebiyle bir dahakine nasıl bir tepki göreceklerine karşı kaygı içerisine girerler çünkü bir belirsizlik ile karşı karşıyadırlar.Ebeveynlerinde gördüğü bu dengesiz tavırlar, kaygıyı ve beraberinde reddedilme, terk edilme endişelerini getirebilir. Ayrıca çocuk kendini tehdit altında hissederse ebeveyninin orada olacağına güvenemeyeceğinden keşfetmek için uzaklaşmayı göze alamaz. Yeteri kadar özgürleşemez ve ebeveynine karşı yapışkan tavırlar sergileyebilir. Bu durum yetişkinliğinde konfor alanında kalmasına sebep olabilir.Duygusal ilişkileri çok yoğun yaşar fakat çoğunlukla kısa sürer. Tamamen partnere odaklı bir hayat tarzı ve partneri kontrol etme isteği, yoğun doyumsuzluk duygusunu da beraberinde getirir. Karşılanması mümkün olmayan bu gereksinimler, partneri de katlanılması güç bir duruma sokacaktır.Kaygılı bağlanan bireyler, çatışma durumlarında yüksek düzeyde bağlanmayı etkinleştirme (hyperactivation) stratejileri ile partnerlerini daha fazla ilgi ve destek almak için sürekli zorlarlar. Sürekli gerilim yaratarak partneri test eder de diyebiliriz. Romantik ilişkiler açısından, kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin kendilik değerleri düşük olduğundan dolayı sürekli tehdit algısı yaşanmaktadır.Kaygılı Bağlanma, Bireyde Nasıl Gözlemlenir?·Aşırı şımarık ve mesafeli ya da kayıtsız olmak arasında gidip gelebilirler.·Abartılı hareketler ile dikkat çekmeyi umabilirler.·Bir durumdan ya da kişiden çabuk sıkılabilirler. ·İlişkilerinde tutarsız davranabilirler.·Diğer insanların onların duygularıyla ilgilenmeleri zorunluymuş gibi davranabilirler.·Eleştiriye karşı çok hassas olabilirler.·Yapışkan davranabilirler ve sürekli başkalarının onayına ihtiyaç duyabilirler.·İlişkilerinde kıskançlık ve güvensizlik gibi sorunlar yaşayabilirler.·Terk edilmekten, reddedilmekten korktukları için olmadıkları biri gibi davranabilirler.·Yalnız başına kalmak istemezler. ·Özgüvenleri düşüktür ve kendilerini değersiz görme eğilimine sahiptirler.4. Korkulu-Kaygılı Bağlanma Nedir?Çocukluk çağı travması, ihmal veya istismar yaşayan bireylerde kaygılı kaçıngan bağlanma stili oluşabilir. Kaygılı kaçıngan bağlanma, bazen “korkulu kaçıngan bağlanma” olarak da adlandırılır.Olumsuz benlik algısı ve olumsuz ebeveyn modelinin birleşiminden oluşan bu bağlanma şekline karmaşık veya korkulu-kaygılı bağlanma stili denir. Bu bağlanma stili aslında bireyin, diğer insanlar hakkındaki güvenilmez oldukları ve onu reddedecek bireyler olduğu düşüncesiyle karakterizedir. Korkulu-Kaygılı bağlanma stiline sahip birey, kendisinin sevilmeyeceğine dair beklentileri vardır ve kendine yönelik değersizlik duygusu baskındır, özsaygı konusunda problem yaşarlar. Korkulu-Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler; her ne kadar kendileri ve diğerleri hakkında olumsuz algıya sahip olsalar da diğerleri tarafından onaylanma ve kabul edilme istekleri de yüksektir.Bu sebeple saplantılı bireylerle benzerlik göstermektedirler. Diğerleri tarafından reddedilme ve kaybetmenin oluşturacağı acıyı engellemek için insanlarla yakınlık kurmaktan kaçınırlar. Korkulu-Kaygılı bağlanma stili, güvenli bağlanma stilinin tam zıttı özelliklerle tanımlanmaktadır.Korkulu-Kaygılı Bağlanma, Bireyde Nasıl Gözlemlenir?·Yoğun şekilde reddedilme korkusu yaşayabilirler.·Duygularını regüle etmede (düzenlemede) sorun yaşabilirler.·Sürekli endişelidirler ve çelişkili davranışlar sergilerler.·Duygudurum bozuklukları, kişilik bozuklukları, madde bağımlılığı gibi psikolojik sorunlar yaşayabilirler.·Kendilerine zarar verme davranışı görülebilir.·İlişkilerde tahmin edilemez ve kafa karıştırıcı davranışlara sahip olma eğilimindedirler. ·Her zaman reddedileceklerine inandıkları için duygusal yakınlıktan kaçınabilirler.Bağlanma Stilleri Üzerine…Yukarıda yazıldığı üzere bağlanma stilleri bebekliğimize ve yaşadıklarımıza bağlı olabiliyor. Fakat burada mühim olan bu bağlanma stilleri kendimizi anlamamız için bir araçtır.İlişkilerinizde yaşadıklarına bağlı olarak bağlanma stillerini tespit ettikten sonra sorunlarımızı buna dayandırıp, “ben böyleyim” diyerek kabullenmekte işim kolayına kaçmak olabilir. Hem kendimizi hem de ilişkilerimizdeki karşı tarafı olumsuz etkileyen alışkanlıkların üstüne gitmek, onları değiştirmeye çabalamak son derece olabilir. Güvensiz bağlanma stillerininpsikolojik destek ile ya da kişinin güvenli bağlanma stiline sahip bir partnerle yaşayacağı sağlıklı bir ilişki sonrasında değişim göstermesi mümkündür. Eğer böyle bir durum ile karşı karşıya iseniz destek almaktan çekinmeyin.Psikolog Emine SIKAN
Emine SIKAN 04.08.2024

Erteleme Alışkanlığından Kurtulmak Mümkün mü?

Kendinizi önemli işlerinizi sürekli ertelerken buluyorsanız ya da bir işe başlamadan önce; Bunu daha sonra yapabilirim? Genellikle zamanınızı önemli işlerle mi geçirirsiniz? Bir iş yapmaya başladığınızda hemen mola verir misiniz? İşe başlamak üzereyken benim için doğru zaman ve ruh hali değil haline girer misiniz? Ve işlerinizi son dakika ile mi yetiştirmeye çalışırsınız?Bu sorulara cevabınız evet ise, yalnız değilsiniz. Eğer işlerimizi ertelemeye başladıysak ve günlük iş planımızı engelleyecek duruma geldiyse erteleme alışkanlığı ile karşı karşıyasınız demektir. İnsanların % 20’si erteleyici kişi olarak tanımlamaktadır.Erteleme alışkanlığı; bağışıklık sistemini zayıflatır. Geceleri uyanık kalmanıza neden olur ve ilişkilerinizi olumsuz yönde etkileyebilir. Sorumluluklarınızı ertelemeniz, sevdiğiniz insanları kırılganlaştırabilir. Aynı zamanda erteleme alışkanlığı doğuştan değildir, sonradan kazanılan bir davranış çeşididir. Öğrenilerek kazanılan bir tepkidir. Erteleme alışkanlığı, değiştirilebilir bir davranıştır fakat kişi içten değişmeyeceği hissine kapılabilir. Ayrıca kendilerini gerçekten erteleyici kişiler olarak düşünen insanlar aslında yapılacaklar listesiyle kendilerini planlamış kişilerdir. Sorumluluklarını yapılacaklar listesine yazarlar ve zamanında yerine getirirler. Bu kişilerin planlı davranışlarını erteleme alışkanlıklarına sahip insanlarmış gibi düşünmek doğru değildir. Erteleme alışkanlığı olan kişiler yapılacak listesine sahiptir evet, önemli bir ayrım noktası var bunun yapılacaklar listesindeki sorumlulukların adım adım ertelenmesidir. Prof. Ferrari’ ye göre gerçek erteleme alışkanlığına sahip olan kişiler kendilerine 5 yalan söyler;1. Kişiler görevlerini gerçekleştirmeye çalışırken görevlerini gözlerinde çok büyütürler.2. Kişiler görevlerini tamamlamaya çalışırken küçümserler ve oyalanırlar.3. Kişi gözünde büyüyen sorumlulukları karşısında gelecek günü, haftayı ve ayı nasıl geçirebileceğini düşünür ve bütün sorumluluklarını kenara itmeye başlar.4. Kişi onca sorumluluğu arasında sadece bir tanesinde başarılı olduğu zaman kendisinin tüm işleri yapmış gibi hisseder.5. Kişi eğer kendini iyi hissetmiyor ve o gün havasında değil ise çalışmak onun için optimaldir.Erteleme alışkanlığı olan kişiler çoğunlukla oyalayıcı işler ile uğraşırlar ve ağır görev gerektirecek işler almazlar. Yani, bazı görevler masanın üzerinde adeta marine edilmişçesine beklerler ve daha ne kadar bekleyeceği bilinmez. Görev başarısızlıklarının kendi yetersizliklerinden değil, dış koşullardan olduğunu sayarak kendi öz imajını korumaya çalışır. Burada devreye self-sabotaj yani, kişinin başarısızlık beklentisi karşısında kendi performanslarını sabote ederek beklenen başarısızlık için geçerli bahaneler üretmesi devreye girmektedir. Öz imaja sabote edileceği vakit erteleme devreye girer ve yönetir. Erteleme niyet ve eylem arasındaki boşluktan faydalanarak kişinin erteleme davranışı gerçekleştirmesine sebep olur. Peki ama ertelemekte ki temel neden nedir? Neden erteme eylemi gerçekleştiririz biraz buna değinelim;Birincil olarak, kişiler genellikle caydırıcı durumlar ile karşı karşıya kaldığında ertelemek isterler. Bizleri üzeceğini düşündüğümüz, etkileyeceğini düşündüğümüz durumlar.. Elimizdeki zorlu ya da caydırıcı bir görev bizi rahatsız hissettiriyor ve biz bu rahatsız olumsuz duygularımız ile karşılaşmak istemiyoruz. Şuan iyi hissetmek istiyorum deyip görevi önümüzden kaldırarak erteliyoruz. Sonunda, uzun vadeli bir hedeflerimiz erteleme davranışımızdan dolayı sabote edilmiş oluyor.İkinci olarak, niyetlerimizin belirsiz ve zayıf olması, bizlerin sık sık ertelememize neden oluyor. Örneğin; görevimi gerçekleştirmek adına kendimi iyi hissetmiyorum ‘Bunu bu hafta yapacağım’ ya da ‘Bunu daha sonra yapacağım’ gibi benzeri muğlak cümleler kurarız.Üçüncü olarak, bizler günlük çalışmamızda çok kolay bölünebiliyor hatta bazılarımız düşünmeden hareket edebiliyoruz. Olay bir e-postama bakayım ile başlıyor devamında bir bakmışız facebook sayfa güncellememiz, öz-çekim ile sanal ortamda şu anımızı belirtmemiz, twitter tt’leri, uygulama güncellemesi, tarif bulmak, blog gezmek derken…. Bu sadece bir dakika ile başlamıştı ‘Üzgünüz ama günümüz nereye gitti?’Peki, Erteleme alışkanlığımızı nasıl saf dışı bırakabiliriz? Uygulayabileceğimiz yöntemler nelerdir? İşte bizlere bu alışkanlığımızdan kurtulmamıza yardımcı olabileceğini belirlediğimiz 4 yöntemimiz1-Belirsizlik ve dikkat dağıtıcılığı azaltın; Yapacağınız görevleri ya da işleri planlayın. Plana koymak bir şeydir, eyleme geçmek başka bir şey. Plana ve niyete koyduğumuz görevlerimize hedef ve anlam belirlemediğimiz zaman görevlerimiz caydırıcı hale gelir. Hedefini belirlemediğimiz görevi yapmak istemeyecek ve devreye erteleme davranışımız girecektir. Olasılıkla görev üzerinde oyalanacağız. Bu yöntemde amaç, Evet önümde şuan bu işim var ve şimdi ona odaklanmalıyım. Etrafınızda dikkat dağıtacak şeyleri kaldırın ve belirsizliği bir kenara koyun. Kendinizi işinizi tamamlaya çalışırken, yapabildiğiniz kadar çevreden uzaklaştırın. Çünkü şuan odak noktanız tamamlamanız gereken hedeflediğiniz göreviniz. İradenizi ve dikkatinizi güçlendirin, baskı yapmayın. İradenizle konuşun ve onu bunu yapabileceğinize ikna edin.2-İradenizi güçlü kılın; Yapılan birçok araştırma iradenin kaslar gibi olduğu göstermektedir. İrademizi baltalayarak kullanırsak bu durum kısa sürede kendi davranışlarımızı düzenlemekte bizleri kontrolsüz hale getirir. Yani görevlerimiz üzerinde irademizi kullandığımız zaman ona olan bağlılığımız için kendimize sürekli görevin bizim üzerimizdeki değerini hatırlatmamız gerekir. Kendimize olumlu olmamız irademizi güçlendirecektir. Ayrıca, erteleme alışkanlığına sahip kişiler, diğer insanlara göre daha olumlu düşünceye sahiptirler.3-Yapılacaklar listesi oluşturmak; Yapmanız gereken görev ya da işlerin listesini oluşturun. Listeyi oluştururken öncelik sırasına önem verin. Görevinizi parça parça tamamlayın. Bir puzzle tamamlıyor hissi ile adım adım ilerlerseniz, her parçanın bitimi sizi motive edip işinizi bitirmenizde devamlılığınızı sonuna kadar destekleyecektir. Ayrıca gerçekçi görevler belirleyip listenize ekleyin. Yapamayacağınız görevler listeniz için gereksiz kalabalık ve sizin içinde gözünüzün korkmasına neden olabilir. Kendinize karşı dürüst olun! Listenizdeki görevlerinizi yapamayacağınızı düşündüğünüzde ortadan kaldırmayın. Ayrıca ,erteleme alışkanlığı olan kişilerin zaman tahmin etmesi diğer kişilerde farklı değildir.4- Kendinizi ödüllendirin; Planladığınız görevlerinizi ya da işlerinizi tamamladığınız zaman kendinizi ödüllendirin. Sizi mutlu edeceğini düşündüğünüz ödüller belirleyin ve uygulayın. Kendinize vermiş olduğunuz ödülünüz sizi bir sonraki işinize ya da görevinize karşı motive edecektir. Zamanınızı paylaşmayı hoşlandığınız sevdiğiniz kişilerle birlikte etkinlik yaparak da kendinizi ödüllendirmiş olursunuz. Böylelikle aktif ve etkili bir işin tamamlamanın ertesi kişilerle iletişimde bulunmak sizlere iyi gelecektir. Unutulmaması gereken bir nokta ödüllerinizi her zaman yeteri kadar dozda kullanın. Çünkü bir sonraki ödülünüz de daha maymun iştahlı davranmanıza neden olabilir.Kaynaklar;– Timothy Pychyl– Hara Estroff MaranoPsk. Tuğba ÖZYÜREK

Aranmakta olan Mut-lu-luk

Son senelerde kişilerin yaptıkları işlerden, kurdukları aileden, çalıştığı yerden, arkadaş çevresinden, eğlence hayatından dahi mutlu olamadıkları ya da olmadıkları hep karşımda…Kendi hayatının zirvesinde olanda, dipte olanda mutluluktan bir haber.Mutluluk şunlara sahipseniz sizindir demek çok basma kalıplık olur. Ama mutluluk için ihtiyacınız olanlar işte onlar önemli:)Herkese merhabalar…Umarım herşey yolundadır, değilse de yoluna girmesini ümit ediyorum.Mutluluk ve mutlu olmak hakkında paylaşmak istediklerim var.Biz insanoğlunun peşinden koştuğu belli başlı şeyler var bunlardan biride, mutluluk.Son senelerde kişilerin yaptıkları işlerden, kurdukları aileden, çalıştığı yerden, arkadaş çevresinden, eğlence hayatından dahi mutlu olamadıkları ya da olmadıkları hep karşımda…Kendi hayatının zirvesinde olanda, dipte olanda mutluluktan bir haber.Mutluluk şunlara sahipseniz sizindir demek çok basma kalıplık olur. Ama mutluluk için ihtiyacınız olanlar işte onlar önemli:)İlk mutluluktan bahsedelim sonrasında mutluluk için ihtiyacımız olanlara değinelim.Mutluluk, bir durum ya da kişiye karşı duyunlar histir. Mutluluk çoğunlukla zihnimizdeki mutluluk resmi ile eşleşiyorsa hissedebildiğimizdir. Bu da nedemek? Kişi yaşamının her karesine dair zihninde bir resim oluşturmuştur. Başarıya, güvene, sevgiye, aşka, ve tabi mutluluğa dair. Zihnimizdeki resme uymayan her bir başlık eşleşmediğinde ne mutluyuz ne de başarılıyızdır. Çünkü sana gelen mutluluk zihnindeki resimle eşleşmemiştir.Neden bu kadar mutlu olmaya odaklıyız? Neden yaşamın her karesinde çok mutlu olmayı dilemekteyiz? Var olan mutluluklarımızla neden yetinmeyip dahasını istemekteyiz? Geçmişteki mutluluğumuzu gelecekte de aramak neden? Başkalarının mutluluklarıyla mutlu olmak niye bu kadar zor? Sanal dünyanın gerçek olmayan mutlulukları bizi niye bu kadar zorda bırakmakta? Ünlü, ünsüz, fenomenlerin mutluluklarına neden bu kadar özenmekteyiz? Hayat sürekli başrol dizi ya da film oyuncusu olmaktan mı ibarettir? Yan karakter olmak görülmez olmak demek midir? Ya da mutluluklarımız gösteriş mi olmak zorundadır? Sessiz yaşanan mutluluklar yeterli değil midir?Ve dahası sorular bizlerin kendi mutluluğumuza dair engellerimizdir.Mutluluk seninle olsun istiyorsan;1- Kanaat et!Sahip oldukların ve olacaklarına kaanat et. 1 kalbin varsa 2.sini isteme, sahip olduğunla mutluluğu ara, yetin.Bir kabiliyetin varsa onun üzerinde yoğunlaş, şu kişi bunuda yapıyor bende yapayım deme, aç gözlülük etme.Bir ailen varsa varlığına kanaat et, zenginliğini sahip olduklarınla hisset, sahip olamadıklarına hırslanıp hasetlenme, onların için çaba etmen yeterli.2-Şükret/İyiki de!Bu şükür yaratıcıya duyulan minneti dile getirmek olabilir. Yanındakinin varlığına dair şükür olabilir. Hayatın defterinde mutlaka iyikilerin yazılıdır, onları gözden geçirmeyi dene. Unuttuğun iyikilerin seni yürüdüğün yolda yaptıkların ve yapacaklarına dair inancını güçlendirecektir.3-Ne geçmişte takılı kal! Ne de geleceği yasla karşıla!Geçmişte yaşadıklarımızı, geleceğimizde biçtiğimiz hasatımızdır. ‘Ne ekersen onu biçersin‘tamda buraya uygun bir cümle diyebiliriz. Acılarımızın kaynağı, öncelikle kendi içimizde hapsolmuşluğumuzdan kendimizi nasıl kurtaracağımızı söyleyen cümlelerimiz, daha da kendimize hapsolmuş hissetmemize neden olur. Seçimlerimizi sıkıntılı yaşam seviyesinde yaptığımız sürece, çözümlerimizin kökleri sorunun içinde olacaktır. Şimdide ektiğin sağlıklı tohumun geleceğinin sağlıklı hasatıdır. Geçmişle barışmak, geçmişe öfkelenip göndermek, yeni bir geçmiş oluşturmak senin elinde. Çıkamıyorsan bu kısır döngüden psikolojik destek al ve kendini şifalandır.4-Hayatındaki kalabalıktan kurtul!Hayatındaki kişileri, mekanları, işleri, planları, yediklerini, içtiklerini, izlediklerini, tercihlerini ve seçimlerini un eleğinden ele zamanın geldi. Zaman varki bunlar arasında kendini kaybettiğin, bulamadığın kalabalıktan kendini dinleyemediğin ya da zorunlu bırakıldıklarını düşün yapmak zorunda oldukların, maruz kalmak zorunda oldukların. Hayat eleğini kullan ve yığın arasında çık. Seni hakikaten mutlu eden arkadaşın ile beraber ol, zorunda bırakıldığın sen olmadığını hissettiğin o topluluktan sıyrıl. Ait hissettiğine yönel. Seni iyiliğe teşvik eden, pozitif zihnin yaşam sürdüğü yere yönel. Bırak senelik planlar yapmayı, 12 ay 365 günün olduğunu düşün.5- Keşke demeyi bırak!‘Keşke bende, keşke sende’ başlayan cümlelerini azalt, hatta bırak. Tercihlerinin iyi yanlarınıda gör, olumsuz yanlarının seni geliştirmesine izin ver. Bırak gözünün üzerindeki kaşa söylenmeyi… Bir kerede izin ver noktalama ve yazım hataları yapmana… Keşke dedikten sonra pişman olmayı bırak. ‘Keşke’nin hayatını demoralize etmesine izin verme. Olumsuza odaklanıp, olumluyu görmezden gelme.Bunlardan biri veya birden çoğu seni anlatıyor olabilir. Hiç biride değil demek sürece direnmek demektir. Görmezden gelmek, yüzleşmek istememektir. Umutsuzca mutluluğu aramak mutsuzluğun devamıdır. Mutluluğun kendini aranması gerekmez. O kendisidir.Çok uzatmadan sonuna geldiyseniz yazının, vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. Daha çok yazılar yazabilmem için desteklerinizi beklerim. Sizlerin desteği benim yazma cesaretim…Sevgiler…