1. Uzman
  2. Zümrüt Yaren SERT
  3. Blog Yazıları
  4. Kendimizi ” Sabote ” ediyor olabilir miyiz ?

Kendimizi ” Sabote ” ediyor olabilir miyiz ?

Spora başlama kararınızı yarıda bıraktığınız , kilo vermeyi ve sağlıklı beslenmeyi istediğiniz halde daha çok yediğiniz , yarınki sınava çalışmanız gerektiğini bildiğiniz halde kendinizi halsiz ve hasta ve depresif hissettiğiniz , yeni bir işe başlamak istediğiniz için başvurduğunuz işin mülakatına ” bir şekilde ” gitmediğiniz zamanlar oldu mu ?


Cevabınız çoğunlukla ” evet ” ise kendinizi sabote ediyor olabilirsiniz.


Performansımızı önemsediğimizde, ancak başarı olasılığımızdan şüphe duyduğumuz zamanlar , benliğimizi korumak amacıyla kendini sabote etme adı verilen bir davranış sergileyebiliyoruz. Bu davranış, özellikle yeni çabalar içine girdiğimizde ortaya çıkar .Oldukça sinsidir ve çoğu zaman asıl resmi görmemiz oldukça zor olabilir.

Bazen kendimizi bilinçli bir şekilde sabote ederken ( Diyetteyken bol kalorili bir tatlı yemek gibi ) , bazen de bilinçsizce ( kaygılandığınız bir ödeve başlamak için sona güne kadar beklediyseniz ) sabote ederken bulabiliriz.


Psikoloji literatüründe, ”’başarısızlık korkusu”, “mükemmeliyetçilik”, “risk almak” ve “hata yapmak” korkuları da, kendi kendini sabote etmek kavramı içinde değerlendiriliyor. Elliot ve Thrash isimli araştırmacıların şu saptamasına katılmamak olası değil. “Kişiler, hata yapma korkusu nedeniyle, çeşitli durumlara hazırlık yapmayı ertelemekte, olumsuz çıktılar oluşturarak, olası başarısızlık sonucu yaşayacakları utanç duygusundan benliklerini korumaya çalışmaktadırlar.



Peki Neden kendimizi sabote ederiz ?


Bireyler kendileri hakkında olumlu duygulara sahip olmayı, kendilerini yeterli hissetmeyi ve yaşamları ile ilgili başarı ya da başarısızlık olasılıklarına ilişkin önemli sonuçları kontrol edebilmeyi isterler . Kendini sabote etme davranışları bireylerin başarısızlıklarını dışsallaştırmalarına olanak sağladığı ve böylece benliklerini koruduğu için tercih edilen davranışlardır. Dolayısıyla, bireyin benliğini korumak için kendini sabote etme davranışına ihtiyaç duymamasını sağlamak, sabotajı önlemek için en uygun yardım yaklaşımlarından biri olmaktadır. Bu bağlamda, öz-yeterlilik, kendiliğin olumlu algılanması, öz-saygı gibi benlik ile ilişkili özellikler önem kazanmaktadır. 


Kendimizi sabote etme, çocukluğumuzdan itibaren kendiliğimize ve başarıya ilişkin geliştirdiğimiz olumsuz bilişsel yapılardan kaynağını almaktadır. Örneğin Çocuğa, akademik başarı gibi belirli görevlerdeki performansına dayalı olarak değerli olduğu duygusunun aşılanması çocuğun ebeveynlerine başarılı görünmek, onları mutlu etmek, onların dikkatini çekmek ve kendilik değerini korumak için kendini olduğundan daha yetenekli ve zeki gösterme çabası içine girmesine yol açabilmektedir. Zaman içinde bu eğilim kendini sabote etme davranışlarını ortaya çıkarmaktadır.


Kendini sabote etme stratejilerinin kullanımındaki ana nedenlerden bir diğeri ise, hata yapma korkusudur. Hata yapma korkusu nedeniyle kişiler çeşitli durumlara hazırlık yapmayı ertelemekte, olumsuz çıktılar oluşturarak olası başarısızlık sonucu yaşayacakları utanç duygusundan benliklerini korumaktadırlar.


Kendini sabote etme stratejisinin kullanımına neden olan etkenlerin bazıları ise

kaygı üzerine temellendirilmektedir. Özellikle yeterliği değerlendirmeye yönelik eylemlerin yapılacağı durumlarda birey başarılı olamama ya da yetersiz olma ihtimaline ilişkin bir kaygı yaşamaktadır. Birey, başarısız olabilme düşüncesine eşlik eden bu kaygıları giderebilmek için çeşitli arayışlar içerisine girmektedir. Ancak birey, arayış içerisine girdiği yöntemler arasından genellikle kendisini başarısız gösterme ihtimali olanları ortadan kaldırmayı tercih etmektedir.


Peki kendimizi sabote ettiğimizi nasıl anlayabiliriz ?


Öncelikle en yaygın davranışlardan biri ” Erteleme Davranışı ” ve ” Her yere geç kalma ” olarak karşımıza çıkar. Devamında ” Sorumluluklardan kaçma” , ” Hazırlık Eksikliği ” , ”Zorlandığında vazgeçmek ” , ” Girişken olmamak ” gibi davranışlar takip eder.


Kendimizi sabote etmeyi nasıl durdurabiliriz ?


Öncelikle “Kendi kendini sabotaj” eylemlerinden korunabilmek için öz yeterlilik kavramı, yani, insanın kendini pozitif algılaması; öz saygı gibi benlik ile ilişkili özelliklerin önemli olduğunu söyleyebiliriz. Öz yeterlilik algısının, çocukluk dönemlerinden itibaren geliştirilmesinde ebeveynler ve onlarla olan ilişkiler önem taşıyor. Benlik gelişiminde ebeveyn-çocuk etkileşiminin kalitesi, bireylerin gelecek dönemlerdeki yaşam kalitesini ve davranış şekillerini etkiliyor.



Sabote edici düşüncelerinizi tanımlayın.

Gün içinde sayısız düşünce zihnimizden gelir ve geçerler. Bazen hangi düşünce bizi olumsuz etkiliyor , hangi düşünce bizi baltalıyor farkında olmayabiliyoruz. Öncelikle bu düşünceler neler olabilir bir düşünelim. Bu tarz bir düşüncenin aklımızdan geçtiğini hissettiğimiz anda durun ve bu düşüncelerinizi gözden geçirin.


İç ses diyologlarınızı değiştirin.

Yeni bir serüvene atılırken kendimize söylediğimiz olumsuz sözler çok da işimize yaramaz. Kendinize acımasız davranmayın. Başkalarını gösterdiğiniz şefkati ve anlayışı kendinize gösterin. Her zaman aynı hayatları tekrarlamak zorunda değilsiniz…


Kendinizi destekleyici davranışlar geliştirin.

Kendinize söyleyeceğiniz pozitif şeyler neler ? Seçenekleriniz neler ? Hedeflerinize ulaşmanızı sağlayan birden fazla yol var mı ? Daha önceki başarılarınızı gözden geçirerek daha başarılı olmak için nasıl dersler çıkarabilirsiniz ?


Sosyal Çevrenizi gözden geçirin.

Sizi aşağı çeken insanlarla daha az , ilham veren kişilerle daha çok vakit geçirmeye çalışın. Çevrenizde size cesaret veren kişiler bulundurmaya çalışın.


Hedeflerinizi belirleyin.

Hedeflerinizi koyarken yeteneklerinizi doğru şekilde kullanabileceğiniz , gelişiminizi destekleyen hedefler belirleyin. Unutmayın , herkesin ritmi aynı değildir. Kendimizi tanımak hedef koymada önemli bir faktör. Asıl hedefinize ulaşmak için adımlarınızı günlük ve haftalık planlara bölmek hem gözünüzü korkutmayacak hem de hedefin ulaşılabilirliğine atıfta bulunmanıza yardımcı olacaktır. Her gün spor yapmak bugüne kadar sporu çok fazla aralıklarla ve belki hiç yapmamış biri için gerçeklikten uzak bir hedef olacaktır. Küçük adımlarla üç günde bir şeklinde bir planlama yapmak hedefinizin tamamından vazgeçmenizi engelleyecektir.


Hangi durumlarda bir uzmana danışmalıyız?


Kendine sabote davranışımız günlük işleyişimizi etkileyen, hedeflerimize erişmemizi engelleyen ve belirli kısır döngüler içinde kalmamıza yol açan duruma geldiğinde uzmana danışmak gerekir.



Uzman Klinik Psikolog Zümrüt Yaren SERT


KAYNAK :


Özçetin, Y. S. Ü., & Hiçdurmaz, D. (2016). Kendini Sabote Etme ve Ruh Sağlığı Üzerine Etkisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 8(2), 145-154.

https://www.psychologytoday.com

Yayınlanma: 26.04.2023 13:36

Son Güncelleme: 26.04.2023 13:36

#psikoloji#ilişkiler#psikoterapi#düşünceler#duygular#kaygı#sosyal kaygı#yetersizlik#özgüven#kaygı bozukluğu
Psikolog

Zümrüt Yaren

SERT

Uzman Klinik Psikolog

( )( )( )( )( )

Uzmanlıklar:

Travma ve İlişkili Bozukluklar , Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları , Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 700
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 50 dk
ücret 800
Bunları da sevebilirsiniz...

Sosyal Fobi

Sosyal Fobi Nedir?Sosyal Fobi; kişinin diğer insanlar tarafından yargılanabileceği kaygısını taşıdığı, toplumsal ortamlarda rezil olacağı konusunda belirgin ve sürekli korkusunun olduğu bir kaygı sorunudur. Sosyal fobi belirtileri kişi sosyal ortama girdiğinde veya daha girmeden başlayabilir. Bedensel belirti olarak; yüz kızarması, terleme, ağız kuruluğu, çarpıntı, nefes kesilmesi, nefes darlığı, mide bağırsak sisteminde rahatsızlık, ishal, kas gerginliği, titreme olabilir. Aklından “rezil olacağım, yetersizim, çirkinim, beğenilmiyorum, hata yapmamalıyım” gibi düşünceler geçebilir. Sosyal fobi yaşayan kişiler; korkulan ortama girmeme, korkulan ortamı terk etme, göz temasından kaçınma, ilgisiz şeyler düşünme gibi davranışlar sergileyebilir.Sosyal Fobi Hangi Durumlarda Ortaya ÇıkarSosyal fobi testi olarak en yaygın kullanılan Liebowitz Sosyal Fobi Ölçeğidir. Bu ölçekte belirtilen sosyal durumlardan bazıları şunlardır.-Toplum içinde telefonla görüşme -Küçük bir grup etkinliğinde yer alma-Toplum içinde yemek yeme-Yetkili biri ile konuşma-Kalabalık önünde konuşma-Başkaları tarafından izlenirken çalışma-Yabancılarla karşılaşma veya ilgi odağı olma-Yetenek veya bilgi testine tabi tutulma -Davet verme Sosyal fobi yaşayan kişi; sosyal ortamlara girmek istediği halde giremez, girse bile çok zorlanır. Olay sonrası da yaşadıkları şeylerle ilgili olarak çok fazla zihinsel uğraşları olur. Genel olarak işlevselliği azaltan bir sorun olmasına rağmen tedaviye başvuru oranı düşüktür. Çünkü psikolojik destek almak için yapılması gereken şeyler de, kişide kaygı oluşturur ve bunu da erteleyebilirler. Sosyal fobi testi olarak internette birçok içerikle karşılaşabilir.Fakat unutulmaması gereken şey bu testlerin tanı amacıyla kullanılmadığıdır. Sosyal Fobinin çekingenlikten farkı nedir? Sosyal fobi yaşayan kişiler diğer insanlar tarafından olumsuz değerlendirebilecekleri biçiminde bir tehlike algıladıklarında ilgi ve dikkatlerini kendilerine yöneltmektedirler. Çevrede neler olduğuna dikkat etmeksizin kendi olumsuz otomatik düşüncelerine odaklanmaktadırlar. Bu durum çekingenlikle sosyal fobi arasındaki en önemli farklardan biridir. Çekingen veya utangaç kişi sosyal ortamlara, sosyal fobiye benzer şekilde olumsuz düşüncelerle giriyor olabilir. Ancak çevreyi gözlemleyebilmesi sonucu kendisine olan olumlu tavırları fark ederek olumsuz düşüncelerden kurtulabilir.Sosyal Fobi Nasıl Yenilir?Sosyal fobinin diğer kaygı sorunlarından en önemli farkı; korktuğu şey başına gelir. Sosyal fobi yaşayan kişiler genellikle iki şeyden korkarlar; 1- sosyal ortamlarda tuhaf davranmak, farklı görünmek ve komik duruma düşmek2- gözlendikleri bu ortamlarda kaygı yaşamak ve kaygılı görünmek‘’Sosyal fobi nasıl yenilir?’’ sorusunun cevabı elbette kişiye ve bağlama göre değişir. Bu konuda bireyin yapabileceği şeylerin başında doğru bilgilere ulaşarak farkındalık sağlamasıdır. Sosyal ortamlara girmeden veya girince zihninden geçen düşünceleri not ederek başlayabilir. Bu düşünceler ne kadar gerçekçi olduğuna, zihnin felaket senaryolarının test edilip edilmediğine bakabilir. Sonrasında girmekten çekindiği sosyal ortamları hiyerarşik bir şekilde listeleyebilir. Kendisine en az rahatsızlık veren durumları sıfırla yüz arasında puanlayabilir. Bu durumlardan kaçınmanın sadece kısa vadede işe yaradığını fakat uzun vadede sosyal fobiyi daha da arttırdığını kendisine hatırlatmalı. Hazırlamış olduğu listeden en az rahatsızlık verenden başlayarak bu ortamlara girmeye başlamalı. Duyduğu kaygının ve bedensel duyumların en az 15-20 dakika kaldığı ortamlarda nasıl değiştiğini deneyimlemelidir. Elbette bu süreçleri bir uzman eşliğinde yapması daha uygun olur.Sosyal fobi tedavisi Tedavide kişinin durumuna göre bazen tek başına psikoterapi, bazen tek başına farmakoterapi (ilaç tedavisi) kullanılır. Bazı durumlarda her iki yöntem beraber kullanılabilir. Bilişsel davranışçı terapi en yaygın kullanılan ve etkinliği en yüksek olan terapi yöntemlerinden birisidir. Sosyal fobinin tedavisinde in-vivo (yaşayarak) maruz kalma, hayali maruz kalma, davranış deneyleri gibi davranışçı müdahaleler yapılır. Yaşanan kaygı duygusunu ve bu kaygıya karşı oluşan bedensel tepkileri tanıma, kaygı doğuran durumlardaki düşüncelerin ne olduğunu anlama, düşünce hatalarını tespit ve yeniden yapılandırma gibi bilişsel müdahaleler yapılır. Bireysel terapiler yapıldığı gibi grup terapisi de uygulanabilir.Tedavide ilk tercih genellikle psikoterapidir. Bilişsel Davranışçı Terapi AmaçlarıKaygının doğasını ve kaygıyla ilişkiyi öğrenmekKaygının doğal olarak kaybolmasını deneyimlemek( Bu amaçla hiyeyarşik korku listesi oluşturulup en az kaygı verenden başlanarak alıştırma tedavisi uygulanır.) Sosyal kaygıyla barışmak ve başetme becerisiBilişleri yeniden yapılandırmak (kişinin kendisi çevresi ve dış dünya hakkındaki inançları çalışılır)Fakat kişinin durumuna göre ilaçlar da kullanılabilir. Bu ilaçlar üç grupta toplanırlar; antidepresanlar, benzodiyazepinler ve beta blokörler. Sosyal fobi ilaçları hekim kontrolünde kullanıldığında etkili ve güvenlidir. Fakat kontrolsüz kullanıldığında, başka sorunlara da yol açabilir. Benzodiyazepin grubu ilaçlar bağımlılık açısından risk oluşturduğu için uzun süre kullanılmaz.Kendine Yardım KitaplarıSon yıllarda bilişsel davranışçı terapi temelli kendine yardım kitapları hakkında da önemli çalışmalar yapılmaktadır. Bu kitaplar okura doğru bilgiler sunduğu gibi, kendi kendine uygulayabileceği teknikler de anlatmaktadır. Çeviri kitaplarının yanı sıra Türkçe olarak yazılan eserler de raflarda yerini almıştır. Doç. Dr. Kadir Özdel tarafından hazırlanmış olan‘’Sosyal Fobiden Hayata Yolculuk’’ kitabı bu alandaki en faydalı kitaplardan birisidir. Kitap dört bölümden oluşmaktadır;‘’Sosyal Kaygı Bozukluğu Nedir?’’, ‘’Sosyal Kaygı Bozukluğu Neden Olur?’’, ‘’Sosyal Kaygı Bozukluğu Tedavisi’’, ‘’Ben Ne Yapabilirim?’’Tedavi Edilmezse Ne Olur?Sosyal fobi tedavi edilmediğinde kişinin yaşam kalitesi düşer. Bazı ortamlardan kaçınmaya başlar, bazı durumlarla karşılaşmamak için hareket alanını daraltır. Öte yandan sosyal ortamlara girerken gerginliği azaltmak amacıyla alkol kullanmaya başlayabilir ve bağımlılık sorunu da eklenir. Mesleki anlamda önüne gelen fırsatları hep erteleyebilir. Sosyal fobi tedavisi mümkün iken kişi bununla yaşamaya alışmaya çalışır. Belki çevresi tarafından böyle kabul edilir. Fakat bu yalancı konfor alanı uzun vadede kişinin hayatını birçok açıdan kısıtlayabilir.Dr. Mustafa İspir
Mustafa İSPIR 26.11.2021

Kaygıyı Yönetmek ve Panik Atakla Baş Etmek: Öneriler ve Stratejiler

Kaygıyı Yönetmek ve Panik Atakla Baş Etmek: Öneriler ve StratejilerGünlük yaşamın temposu, iş yükleri, kişisel sorumluluklar ve çevresel stres faktörleri zaman zaman kaygıya neden olabilir. Ancak kaygının yoğunlaşması ve panik ataklar haline gelmesi, bireylerin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir. Bu yazıda, kaygıyı yönetmek ve panik atakla başa çıkabilmek için bazı etkili yöntemleri ele alıyoruz.Kaygıyı AnlamakKaygı, aslında vücudumuzun tehditlere karşı verdiği doğal bir tepkidir. Ancak bu tepki, tehdit algısının gerçekçi olmadığı durumlarda bile devreye girebilir ve gereksiz yere yoğunlaşabilir. Kaygı yönetiminin ilk adımı, kaygının kökenlerini anlamak ve tetikleyicileri belirlemektir.Kaygı genellikle bir dizi düşünce ve duygu zincirinden beslenir. Örneğin, işle ilgili bir sunum öncesinde yaşanan kaygı, “Ya hata yaparsam?” veya “Başkalarının karşısında başarısız görünmek istemem” gibi düşüncelerle tetiklenebilir. Bu düşünceler, bedensel tepkileri (kalp çarpıntısı, terleme) artırır ve kişinin kendini daha da gergin hissetmesine neden olur.Panik Atak Nedir?Panik atak, ani ve yoğun bir korku ya da rahatsızlık hissiyle karakterizedir. Çarpıntı, nefes darlığı, baş dönmesi ve hatta kontrol kaybı korkusu gibi belirtiler eşlik eder. Panik ataklar genellikle bir tehdit olmaksızın ortaya çıkar ve bu durum, bireyde daha fazla kaygıya yol açabilir.Bir panik atak, vücudun savaş ya da kaç tepkisinin gereksiz bir şekilde devreye girmesiyle ilişkilidir. Ancak bu tepkinin geçici olduğunu anlamak ve bu süreçte kendini sakinleştirecek yöntemlere odaklanmak, atakların daha kolay atlatılmasını sağlar.Kaygı ve Panik Atakla Baş Etmek İçin 5 Yöntem 1. Nefes Egzersizleri YapınKaygı anlarında nefes kontrolü, vücut ve zihin arasındaki dengeyi yeniden kurmaya yardımcı olur. Derin nefes almak, kalp atışlarını yavaşlatır ve sakinleşmenizi sağlar. Şu yöntemi deneyebilirsiniz: • Burnunuzdan 4 saniye boyunca nefes alın. • Nefesi 4 saniye tutun. • Ağızdan 6 saniye boyunca nefes verin.Bu tür nefes tekniklerini düzenli olarak pratiğe dökmek, yalnızca kaygı anında değil, genel yaşam kalitenizde de olumlu bir fark yaratır. 2. Gevşeme Tekniklerini KullanınMeditasyon, yoga ve progresif kas gevşetme gibi yöntemler, zihninizi sakinleştirirken fiziksel gerginliği azaltır. Günde 10-15 dakika ayırarak bu teknikleri uygulamak, uzun vadede kaygıyı azaltabilir.Progresif kas gevşetme tekniği, vücudunuzdaki her bir kas grubunu sırasıyla kasıp gevşeterek bedensel farkındalığınızı artırır. Bu yöntem özellikle panik atağın fiziksel belirtilerini kontrol altına almak için etkilidir. 3. Düşüncelerinizi Yeniden ÇerçeveleyinKaygıyı tetikleyen olumsuz düşünceleri fark edin ve bu düşünceleri sorgulayarak daha gerçekçi ve olumlu bir şekilde yeniden çerçeveleyin. Örneğin, “Bunu asla başaramam” yerine “Bu zor olabilir, ama denemeye değer” demeyi alışkanlık haline getirin.Bu yöntem, kendinizi negatif düşüncelerle baş başa bırakmak yerine, zihninizi olumlu bir şekilde eğiterek kendinize daha yapıcı bir yaklaşım sunmanızı sağlar. 4. Fiziksel Aktiviteye Yer VerinDüzenli egzersiz, stres hormonlarını azaltırken mutluluk hormonu olarak bilinen endorfinlerin salgılanmasını sağlar. Günlük kısa yürüyüşler bile kaygıyı hafifletmekte etkili olabilir.Egzersiz aynı zamanda vücudunuzun rahatlama tepkisini hızlandırır ve uzun vadede kaygının genel seviyesini düşürür. Özellikle doğada yürüyüş yapmak, zihinsel berraklık sağlayarak daha iyi hissetmenize yardımcı olabilir. 5. Destek AlınEğer kaygı ve panik ataklar yaşamınızı ciddi ölçüde etkiliyorsa, bir uzmana başvurmanız önemlidir. EMDR gibi terapi yöntemleri, kaygı bozukluklarının tedavisinde etkili sonuçlar verebilir.Profesyonel destek almak, kendi başınıza çözmekte zorlandığınız durumlar için önemli bir adımdır. Uzmanlar, size özel stratejiler geliştirmenize ve ilerlemenizi takip etmenize yardımcı olur.Kendinize İzin VerinKaygıyı tamamen yok etmek yerine, onunla başa çıkmayı öğrenmek daha gerçekçidir. Kendinize karşı sabırlı olun, ihtiyaç duyduğunuzda destek istemekten çekinmeyin ve küçük adımlarla ilerlemeye odaklanın.Kaygı ve panik atak, birçok insanın mücadele ettiği bir durumdur. Ancak, doğru yöntemler ve destekle bu süreci yönetmek mümkündür. Unutmayın, yalnız değilsiniz ve her zaman yardım alabileceğiniz kaynaklar mevcut.*****Umut Her Zaman VardırKaygıyla veya panik ataklarla mücadele etmek, bazen tek başına üstesinden gelinemeyecek kadar zor görünebilir. Ancak, unutmamalıyız ki hiçbir durum kalıcı değildir. Hissettiğiniz duygular ne kadar yoğun olursa olsun, bu duyguların da geçici olduğunu kendinize hatırlatın. İnsan zihni ve bedeni, inanılmaz bir adaptasyon gücüne sahiptir.Her gün küçük bir adım atmak, büyük bir değişimin başlangıcı olabilir. Nefes almayı öğrenmek, kendinize karşı şefkatli olmak ve ihtiyaç duyduğunuzda yardım istemek, kendiniz için yapabileceğiniz en değerli yatırımlardır. Unutmayın ki kaygılarınız sizi tanımlamaz; siz, kaygılarınızdan çok daha fazlasısınız.Geleceğe Güvenle BakınHayat, zorluklarla dolu bir yolculuk olabilir, ancak her iniş ve çıkış bir şeyler öğretir. Panik ataklar veya kaygı bozuklukları yaşamak, kendinizi daha iyi anlamak ve daha güçlü bir “siz” inşa etmek için bir fırsat olabilir. Bu süreci bir gelişim yolculuğu olarak görmeye çalışın.Kendinize şu soruları sorun: “Bugün kendim için ne yapabilirim?” ve “Daha sakin bir ben olmak için hangi adımları atabilirim?” Bu sorulara vereceğiniz her dürüst cevap, sizi daha dengeli bir hayata doğru bir adım daha yaklaştıracaktır.İlerleme Küçük Adımlarla BaşlarKüçük bir değişiklik bile büyük bir fark yaratabilir. Her gün kendinize zaman ayırarak, zihinsel sağlığınızı öncelik haline getirerek ve destek istemekten çekinmeyerek daha güçlü bir ruh haline ulaşabilirsiniz.Kendi hayatınızın kahramanı olduğunuzu unutmayın. Tüm zorlukların bir gün geride kalacağını bilerek ilerleyin ve umudu hep yanınızda taşıyın. Çünkü her yeni gün, yeni bir başlangıçtır. 🌟Unutmayın: Siz GüçlüsünüzHer yeni gün, yeniden başlamak için bir fırsattır. Kaygılarınızla yüzleşmek zorlayıcı olabilir, ancak bu süreçte kazandığınız her küçük zafer, sizi daha güçlü bir birey yapar. Kendinize inanın ve yolculuğunuzun her adımında kendinizi takdir etmeyi unutmayın. Çünkü siz, bu yolculuğun en değerli kahramanısınız. ✨Uzman Klinik Psikolog Arzu Ünal
Arzu ÜNAL 11.12.2024

MUTLULUĞUN SIRRI: KENDİNİ TANIMA

Kendini Tanıma ve Gerçekleştirme İnsanların kendilerine objektif, gerçekçi ve dürüst bir gözle bakması, davranışlarını değerlendirebilmesi yani kendini tanıyabilmesi başkalarındaki yanlışları, eksiklikleri ve problemleri görmesinden daha zordur.“Kendini tanıma” kişinin tamamen tek başına, kendi dışında birinden yardım almadan gerçekleştirebileceği bir süreç değildir. Zaten bu yüzden de hepimiz başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğünü merak ederiz, bu merakımızın temelinde de aslında kendini tanıma ve bilme isteği yatar. Amerikalı Psikolog Abraham Maslow ‘İhtiyaçlar Hiyerarşisi ’nde insanın ulaşabileceği en üst seviyenin ‘Kendini Gerçekleştirme’ olduğundan bahsetmektedir. . Birey; yeteneklerini, ilgi ve değerlerini fark etmeye başlamasıyla kendi tanımaya başlar. Kendini tanımanın aynı zamanda başkasını da anlamaya yardımcı olduğu kaçınılmazdır. İçsel bir süreç olan kendini tanıma, bireyin duygularını düzenleyebilme yeteneğidir. Bu yetenek, bireyin “duygularını düzenleme, hisleriyle rahatça deneyebilme, durumları üzerinde düşünceli şekilde meşgul olma kapasitesi” gibi içsel süreçlerine karşılık gelmektedir. Kendini tanıma sürecinde kişi kendisiyle yani iç dünyası ile iletişime geçer. Kendini tanıyan kişi, kendi iç dünyasıyla beraber dış dünyasındaki yaşantıların farkında olan kimseler olabilir. Bu kişiler “çevresindeki kişilerin kendisini nasıl etkilediğinin farkında olduğu kadar, kendisinin çevresindekileri nasıl etkilediğini bilir”. Kendini yönetebilme becerisi, dolayısıyla kendini gerçekleştirmenin önemli adımlarından biri olarak kabul edilebilir. Doğan Cüceloğlu, insanlarla iletişim kurarken karşılıklı konuşmalar içerisinde birbirlerini doğru anlayıp anlamadıklarını öğrenmek için o kişilerin kendilerini ne kadar doğru ifade edebildiklerini belirlemek gerektiğini vurgulamıştır.Bireyin kendisini tanımlamasında ve kimliğini belirlemesinde iki unsur etkilidir. Birincisi genetik unsurdur. Genetik unsur, doğuştan getirilen bireysel nitelikleri ifade eder ve bu bireysel nitelikler, bireyin içinde bulunduğu toplumsal grubu oluşturan diğer bireylerden farklı tarafı gösterir. Cinsiyet, renk, sahip olunan potansiyel yetenekler bu unsurla ifade edilir. Kazanılmış olmayan ve hiçbir emek harcamadan sahip olunan bu niteliklerin oluşturduğu fark, asli değildir ve kendimizi tanımlamada asıl unsuru oluşturmaz. Ama bu fark oldukça önemlidir ve bireyi aynı toplum içerisinde olan diğer bireylerden hem ayırır hem de birey, diğer bireylerle ilişkisini bu fark ile kurar ve sürdürür. Bireysel bilinç, bu fark ile oluşur. Ancak kimlik, sadece bireysel bilincin oluşturduğu bir yapı değildir. Kimliği kuran ikinci unsur ise genel olan bir unsurdur ve bu unsur bireyde, bireysel bilincin dışında ortak bir bilinç oluşmasını sağlar. Bu bilinç, en genel olarak ortak toplumsal bilinçtir ki, bunu oluşturan da kültürdür. Kişi, kültürel unsur ile bireysel unsurun oluşturduğu manevi bir varlıktır.Kendini gerçekleştiren kişiler bir yere ait olma, köklü olma gibi duyguları kendilerinde yerleştirmişler ve sevgi ihtiyaçlarını karşılamışlardır, bu nedenle dostları vardır, sevildiklerini, sevilmeyi bilirler aynı zamanda üretici, iyi huylu, kendi içlerinde ve başkalarıyla birlikte rahat olan kimselerdir. Kendini gerçekleştirme; kişinin kendi potansiyellerini ortaya çıkarmasını temsil ederken, bir üst boyutu olan kendini aşmışlık (self-transcendence) ise kişinin kendi potansiyelini aşıp kendisinden öte kazanımlar elde etmesi olarak anlaşılır. Diğer bir ifadeyle kişinin kendisinden beklenenin fazlasını vermesidir ve bireyin kendisinden öte çevreye ve sosyal hayata faydası olmasıdır. Kendini gerçekleştirmede birey kendisi için yaşıyorsa, kendini aşmışlıkta ise artık kendi ve çevreyle ilgili olarak daha öteye gitmeye başlamasıdır. Buna dair özetle Frankl “dünyaya açık olmak” ifadesini kullanır. Başka bir deyişle, bireyin kendisinin dışında başkalarıyla iletişim kurmaya çalışması başkalarıyla pozitif ilişkiler gerçekleştirmesidir. Başkalarıyla pozitif ilişkiler geliştirmesi Adler’ in “sosyal ilgi” kavramıyla benzerlik göstermektedir. Crandall “sosyal ilginin çekirdeğinin benlikten başka şeylere verilen değerdir” şeklinde belirtmektedir. Maslow ise kendini aşmış insanları “güçlü karakter sahibi insanlar, sorumlu liderler ve idareciler, olağanüstü iyi davranış sergileyen insanlar” olarak nitelendirmiştir. Bu kişiler, dolayısıyla yaşamlarını bilgi ve deneyimlerle sürdürüp başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilmektedir.Sonuçta kendimizi tanımaya çabalamazsak, tıpkı çocukların ve ergenlik dönemindeki gençlerin tek başlarınasağlıklı kararlar alamamaları gibi, biz de kendimize ve yaşantımıza uygun kararlar alamayabiliriz.Peki Kendimizi Tanımak İçin Ne Yapabiliriz?Kendimi gerçekleştirmek için Değerlerimi bilirsem kim olduğumu bilirim. Kendini tanıyan kişi değerlerinin farkındadır. Değerler de Hedeflerimi oluşturur. İhtiyaçlarım beni harekete geçirir. Değerlerini bilen bir insanın hayattaki vizyon ve misyonu ortaya çıkar. İnsan hedeflerine vizyon ve misyonuyla ulaşır. Kendini tanımak isteyen bir birey, önce kendine ‘Ben kimim, ben neler yapabilirim veya varoluş amacım ne?’ gibi soruları sormalıdır. Ayrıca, kendini tanımanın en iyi yollarından biri de uzman psikologlardan 'psikolojik destek' almaktır.Günlük Hayattan ÖrneklerKendini tanıyabileceğin durumlar: -Hedeflerin senin kim olduğunu belirler.-Ortamın bana sundukları ve olanaklar kim olduğumu etkiler. Ör: En çok Üniversite hayatına geçtiğimizde, kendi kararlarımızı vermeye başlarız. Kendi kararlarını almak neyi değiştirir? Üniversite tercihin, meslek seçimin, yurt-ev seçimin, zamanı değerlendirme biçimin gibi kararlar kim olduğunu belirler. -Eğitimle farkındalığımız artar,-Kriz (zorlayıcı) durumlarda,-Bölüm seçme, staj tercihleri, iş seçme dönemlerinde,-Bir deneyim yaşarken, Ör: Bir proje yönetiminde, grup çalışmalarında, kulüp görevlerinde,-Son olarak da mutlu olduğumu hissettiğim anlarda, yerlerde kendimi tanırım. (Nereye aitim? vb. sorularla) Yukardaki maddelerden bir veya birkaçını uyguladığımızda ve bu soruların cevapları üzerinde gerçekten düşünmeye başladığımızda kendimizi de anlayama bir adım daha yaklaşmış oluruz. Kendini tanıma, kendini gerçekleştirme ve kendini aşmışlık süreçlerinin arasında doğrudan ilişki olduğunu göstermektedir. Rogers, kişinin ilgi ve yeteneklerini keşfedemeyip kendini tanıyamadığı için bir uyuşmazlık olduğunu ifade eder. Bunun sonucunda, birey kendini gerçekleştiremez böylece kendini aşmışlık evresine de ulaşamamış olur. Bu nedenle, bireyin tercihlerinde ve seçimlerinde her zaman gerçek kimliğini dikkate alması önemlidir. Bu şekilde, bireyin özgüveni, özsaygısı artmış olur.İçinde yaşadığımız, doğup büyüdüğümüz kültür ve ailemiz de kendimiz hakkında önemli bir bilgi kaynağıdır. Özellikle anne babamızın ve kardeşlerimizin kişilik özellikleri, yaşam tarzları, zevkleri, idealleri, tercihleri, inanışları, çevreyle ilişki tarzları kendimizi tanımamız konusunda bize ışık tutacaktır. Her kim ve nasıl biri olursak olalım, kendimizle barışık olmamız hayattaki en büyük başarılarımızdan biridir. Kendinizi tanıyıp, sevdiğiniz o güne ulaşmanız dileğimle.