1. Uzman
  2. Zümrüt Yaren SERT
  3. Blog Yazıları
  4. Kendimizi ” Sabote ” ediyor olabilir miyiz ?

Kendimizi ” Sabote ” ediyor olabilir miyiz ?

Spora başlama kararınızı yarıda bıraktığınız , kilo vermeyi ve sağlıklı beslenmeyi istediğiniz halde daha çok yediğiniz , yarınki sınava çalışmanız gerektiğini bildiğiniz halde kendinizi halsiz ve hasta ve depresif hissettiğiniz , yeni bir işe başlamak istediğiniz için başvurduğunuz işin mülakatına ” bir şekilde ” gitmediğiniz zamanlar oldu mu ?


Cevabınız çoğunlukla ” evet ” ise kendinizi sabote ediyor olabilirsiniz.


Performansımızı önemsediğimizde, ancak başarı olasılığımızdan şüphe duyduğumuz zamanlar , benliğimizi korumak amacıyla kendini sabote etme adı verilen bir davranış sergileyebiliyoruz. Bu davranış, özellikle yeni çabalar içine girdiğimizde ortaya çıkar .Oldukça sinsidir ve çoğu zaman asıl resmi görmemiz oldukça zor olabilir.

Bazen kendimizi bilinçli bir şekilde sabote ederken ( Diyetteyken bol kalorili bir tatlı yemek gibi ) , bazen de bilinçsizce ( kaygılandığınız bir ödeve başlamak için sona güne kadar beklediyseniz ) sabote ederken bulabiliriz.


Psikoloji literatüründe, ”’başarısızlık korkusu”, “mükemmeliyetçilik”, “risk almak” ve “hata yapmak” korkuları da, kendi kendini sabote etmek kavramı içinde değerlendiriliyor. Elliot ve Thrash isimli araştırmacıların şu saptamasına katılmamak olası değil. “Kişiler, hata yapma korkusu nedeniyle, çeşitli durumlara hazırlık yapmayı ertelemekte, olumsuz çıktılar oluşturarak, olası başarısızlık sonucu yaşayacakları utanç duygusundan benliklerini korumaya çalışmaktadırlar.



Peki Neden kendimizi sabote ederiz ?


Bireyler kendileri hakkında olumlu duygulara sahip olmayı, kendilerini yeterli hissetmeyi ve yaşamları ile ilgili başarı ya da başarısızlık olasılıklarına ilişkin önemli sonuçları kontrol edebilmeyi isterler . Kendini sabote etme davranışları bireylerin başarısızlıklarını dışsallaştırmalarına olanak sağladığı ve böylece benliklerini koruduğu için tercih edilen davranışlardır. Dolayısıyla, bireyin benliğini korumak için kendini sabote etme davranışına ihtiyaç duymamasını sağlamak, sabotajı önlemek için en uygun yardım yaklaşımlarından biri olmaktadır. Bu bağlamda, öz-yeterlilik, kendiliğin olumlu algılanması, öz-saygı gibi benlik ile ilişkili özellikler önem kazanmaktadır. 


Kendimizi sabote etme, çocukluğumuzdan itibaren kendiliğimize ve başarıya ilişkin geliştirdiğimiz olumsuz bilişsel yapılardan kaynağını almaktadır. Örneğin Çocuğa, akademik başarı gibi belirli görevlerdeki performansına dayalı olarak değerli olduğu duygusunun aşılanması çocuğun ebeveynlerine başarılı görünmek, onları mutlu etmek, onların dikkatini çekmek ve kendilik değerini korumak için kendini olduğundan daha yetenekli ve zeki gösterme çabası içine girmesine yol açabilmektedir. Zaman içinde bu eğilim kendini sabote etme davranışlarını ortaya çıkarmaktadır.


Kendini sabote etme stratejilerinin kullanımındaki ana nedenlerden bir diğeri ise, hata yapma korkusudur. Hata yapma korkusu nedeniyle kişiler çeşitli durumlara hazırlık yapmayı ertelemekte, olumsuz çıktılar oluşturarak olası başarısızlık sonucu yaşayacakları utanç duygusundan benliklerini korumaktadırlar.


Kendini sabote etme stratejisinin kullanımına neden olan etkenlerin bazıları ise

kaygı üzerine temellendirilmektedir. Özellikle yeterliği değerlendirmeye yönelik eylemlerin yapılacağı durumlarda birey başarılı olamama ya da yetersiz olma ihtimaline ilişkin bir kaygı yaşamaktadır. Birey, başarısız olabilme düşüncesine eşlik eden bu kaygıları giderebilmek için çeşitli arayışlar içerisine girmektedir. Ancak birey, arayış içerisine girdiği yöntemler arasından genellikle kendisini başarısız gösterme ihtimali olanları ortadan kaldırmayı tercih etmektedir.


Peki kendimizi sabote ettiğimizi nasıl anlayabiliriz ?


Öncelikle en yaygın davranışlardan biri ” Erteleme Davranışı ” ve ” Her yere geç kalma ” olarak karşımıza çıkar. Devamında ” Sorumluluklardan kaçma” , ” Hazırlık Eksikliği ” , ”Zorlandığında vazgeçmek ” , ” Girişken olmamak ” gibi davranışlar takip eder.


Kendimizi sabote etmeyi nasıl durdurabiliriz ?


Öncelikle “Kendi kendini sabotaj” eylemlerinden korunabilmek için öz yeterlilik kavramı, yani, insanın kendini pozitif algılaması; öz saygı gibi benlik ile ilişkili özelliklerin önemli olduğunu söyleyebiliriz. Öz yeterlilik algısının, çocukluk dönemlerinden itibaren geliştirilmesinde ebeveynler ve onlarla olan ilişkiler önem taşıyor. Benlik gelişiminde ebeveyn-çocuk etkileşiminin kalitesi, bireylerin gelecek dönemlerdeki yaşam kalitesini ve davranış şekillerini etkiliyor.



Sabote edici düşüncelerinizi tanımlayın.

Gün içinde sayısız düşünce zihnimizden gelir ve geçerler. Bazen hangi düşünce bizi olumsuz etkiliyor , hangi düşünce bizi baltalıyor farkında olmayabiliyoruz. Öncelikle bu düşünceler neler olabilir bir düşünelim. Bu tarz bir düşüncenin aklımızdan geçtiğini hissettiğimiz anda durun ve bu düşüncelerinizi gözden geçirin.


İç ses diyologlarınızı değiştirin.

Yeni bir serüvene atılırken kendimize söylediğimiz olumsuz sözler çok da işimize yaramaz. Kendinize acımasız davranmayın. Başkalarını gösterdiğiniz şefkati ve anlayışı kendinize gösterin. Her zaman aynı hayatları tekrarlamak zorunda değilsiniz…


Kendinizi destekleyici davranışlar geliştirin.

Kendinize söyleyeceğiniz pozitif şeyler neler ? Seçenekleriniz neler ? Hedeflerinize ulaşmanızı sağlayan birden fazla yol var mı ? Daha önceki başarılarınızı gözden geçirerek daha başarılı olmak için nasıl dersler çıkarabilirsiniz ?


Sosyal Çevrenizi gözden geçirin.

Sizi aşağı çeken insanlarla daha az , ilham veren kişilerle daha çok vakit geçirmeye çalışın. Çevrenizde size cesaret veren kişiler bulundurmaya çalışın.


Hedeflerinizi belirleyin.

Hedeflerinizi koyarken yeteneklerinizi doğru şekilde kullanabileceğiniz , gelişiminizi destekleyen hedefler belirleyin. Unutmayın , herkesin ritmi aynı değildir. Kendimizi tanımak hedef koymada önemli bir faktör. Asıl hedefinize ulaşmak için adımlarınızı günlük ve haftalık planlara bölmek hem gözünüzü korkutmayacak hem de hedefin ulaşılabilirliğine atıfta bulunmanıza yardımcı olacaktır. Her gün spor yapmak bugüne kadar sporu çok fazla aralıklarla ve belki hiç yapmamış biri için gerçeklikten uzak bir hedef olacaktır. Küçük adımlarla üç günde bir şeklinde bir planlama yapmak hedefinizin tamamından vazgeçmenizi engelleyecektir.


Hangi durumlarda bir uzmana danışmalıyız?


Kendine sabote davranışımız günlük işleyişimizi etkileyen, hedeflerimize erişmemizi engelleyen ve belirli kısır döngüler içinde kalmamıza yol açan duruma geldiğinde uzmana danışmak gerekir.



Uzman Klinik Psikolog Zümrüt Yaren SERT


KAYNAK :


Özçetin, Y. S. Ü., & Hiçdurmaz, D. (2016). Kendini Sabote Etme ve Ruh Sağlığı Üzerine Etkisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 8(2), 145-154.

https://www.psychologytoday.com

Yayınlanma: 26.04.2023 13:36

Son Güncelleme: 26.04.2023 13:36

Zümrüt Yaren SERT
Zümrüt Yaren SERT
Uzman Klinik Psikolog
Uzmanlıklar: Travma ve İlişkili Bozukluklar, Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları, Depresyon ve Mutsuzluk
Uzman Klinik Psikolog ve Aile Danış Devamını oku
Online Terapi
süre 50 dk
ücret 450
Yüz Yüze Terapi
süre 50 dk
ücret 500
Bunları da sevebilirsiniz...

Hayatın hep bir koşuşturmacadan ibaret olduğunu düşünüyor ve sıklıkla dile getiriyoruz. Bu koşuşturmaca esnasında sürekli bir şeylerle uğraşmaya çalışırken de kendimizi unutuyoruz. Kendimizle zaman geçirmek ya aklımıza gelmiyor ya da vakit bulamıyoruz. Sürekli başkalarının neler yaptıklarıyla ilgileniyoruz ya da ne yaparsak bizim için ne düşünürler, ne derler diye… Tüm bunlarla uğraşırken de haliyle kendimize ayıracak bir zaman dilimimiz de kalmıyor. Belki de olması için çabalamıyoruz. Böylece de kendimize yabancılaşmaya başlıyoruz. Sonra bu durum kendini; ilişkilerimizin, okul hayatımızın veya iş hayatımızın bozulmasıyla gösteriyor. Bunun sorumlusu olarak da suçluyu hep dışarıda arıyoruz; “Bu bana iyi gelmedi” diyerek… Oysa tüm mesele, içeride meydana geliyor aslında. İnsan kendi yolculuğuna çıkmadığı sürece cevabı hep bir kişide, işte, şehirde arıyor ama bulamıyor. Bulamayınca da yavaş yavaş bir yıkıma doğru yol alıyor. Özgürlük bedensel midir yoksa ruhsal mı?Özgürlüğü bu zamana kadar hep fiziksel bir şey olarak algıladık. Oysa özgürlüğü, bedensel ve zihinsel olarak iki şekilde yaşarız. Biz bu iki kavramı bir tutuyoruz ancak zihinsel özgürlük olmadan fiziksel özgürlük de olmaz. Özgürlüğümüze; işten ayrılınca, okuldan kurtulunca, ilişkimiz bitince kavuşacağımızı düşünüyoruz. Oysa zihnimizde tüm bunlarla ilgili derine inerek, araştırarak özgürleşmediğimiz sürece hiçbir anlamda da özgürleşemiyoruz. Özgürleşemedikçe de kendi yolculuğumuzda ilerleyemiyoruz. Bireyin kendine olan yolculuğunda, hiçbir zaman bir varış noktası yoktur. Bu yolda her zaman yeni bir şeylerin farkına varıp aydınlanırız. Aslında hayatta hiçbir zaman tam olmayız, hep eksiklerimizi öğrenerek tamamlamaya çalışarak devam ederiz. Kendi yolculuğumuza çıkarken, özümüze dönmeye çalışırken de bazı konularda ne kadar farkındalık oluşturabilirsek o kadar daha iyi ilerleyebiliriz.Hızlı olmaya çabalama, yavaşla! Hayatta karşılaştığımız durumlar, yaşadığımız şeyler bizi sanki bir yarış pistindeymişiz gibi hıza mahkum ediyor. Eğer yavaşlarsan kaybedersin, mesajı veriyor. Böylece biz de kendimizi eksikmiş gibi, bir şeyleri kaçırıyormuş gibi hissediyoruz. Oysa yavaşlamak, ruhu koruyan en önemli şeylerden biridir. Bedeniniz ruhunuzdan önce giderse asıl o zaman geç kalırsınız. Beden ve ruh aynı anda yola devam etmezlerse eksik kalırsınız, tamamlanamazsınız. Bu yüzden yavaşlamayı kendinize hatırlatmalısınız. Bu yavaşlamanın da içine her şeyi koyabilirsiniz; yemeği yavaş yemek, arabayı yavaş kullanmak, yavaş konuşmak, alışveriş yaparken yavaş olmak, bir şeyi alırken beklemek gibi… Bunlarda kendimizi bekletebildiğimiz kadar özgürleşiyor ve dolayısıyla da kendimize yaklaşıyoruz.Neye yöneldiğine dikkat et!Dikkat hayatın özüdür. İnsan hayatta neye odaklanmak, neyi görmek isterse onu görür. Bazen fazla odaklandığımız, belki de hiç sevmediğimiz o şey bizim hayatımız oluyor. Aslında beğenmediğimiz her şey de yine bizden çıkmış oluyor. Bazen de o kadar çok eksiklerimize yöneliyoruz ki istemeden kendimizi hançerliyoruz. İşte bu yüzden dikkati yönetmek en önemli şeylerden biri. Yine sürekli başkalarıyla ilgili olan bir takım başka şeylere dikkat ederken de kendimizi unutup gidiyoruz…Soru sormayı öğren, korkma!İletişimin en önemli kaynaklarından biridir soru sormak. Soru sormadan ne anlaşılmayı bekleyebilirsiniz ne de karşınızdaki kişiyi veya durumu anlamayı. Çocukluğumuzdan beri süregelen yetişme tarzımızda, okul yaşantılarımızda her zaman sorulardan korkmayı öğrendik. “Ya bize bir şey sorarlarsa da doğru cevabı veremezsek ya eksik yorumlarsak da bize kızarlarsa, bizimle dalga geçerlerse” gibi düşünceler kafamızda döndü durdu. Bu durum ileride soru sormaktan da korkan, kaçan bir hal almamıza sebep oldu. Tabii bazı şeyleri sorgulayınca işin içinden çıkamadığımız, kendimizi iyice çıkmazda hissettiğimiz durumlar da olabiliyor. Bazen dibi görmek gerekir sonrasında aydınlığa kavuşmak için. O yüzden o gördüğünüz karanlıktan korkmayın, aksine üstüne gidin. Kendinizi huzursuz, kaygılı, stresli hissettiğinizde unutmayın ki doğru yoldasınız. Çünkü bunlar gösterir ki; kendi içinize dönmeye, kendinizi araştırmaya başlamışsınızdır. Kendinize yaklaştığınız zaman standartlardan, kalıplardan sıyrılarak kendinizi var edebilirsiniz. Merkeze ulaşmak için ise ilgi alanlarınıza ve kendi yapınıza göre çeşitli yollar deneyebilirsiniz bu yolculukta; yürüyüş yapmak, meditasyon yapmak, bu tarz konularla ilgili kitaplar okumak, seminerlere katılmak gibi… Herkesin kendine göre farklı çözüm yolları olabilir. Bunu yaparken tek önemli olan şey ise, kendinize dürüst olmanızdır. Unutmayın herkesi kandırabilirsiniz ama kendinizi asla…Klinik Psikolog Ece Mengütay-- ---- - - - - - - - - - - - - - - - -- - - -- - - - - - - - - - - - - - - - - - - -- - - -- - - - - - - - -- - - - - - - -- - - -- - - - - - - - - - - - - - - - - - - -- - - - - - - - - -- - - - -- - - - --- - - - - - - -- - - - - - - -- - - - -- - - - - -- - -- - -- -- - -- - - -- - - -- -- - -- - - - - - - - - -- - - - -- --- - - - - - - -- - - - - - - - -- -- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -- - - -- - - .. . . . . . . Yazıyı Oku

Uzman: Ece MENGÜTAY

Yayınlanma: 02.04.2021

(Bizi bu kadar kaygılı yapan ne ve basit bir çalışma ne kadar yardım edebilir?)Kaygı bozukluklarının bir kilit noktası varsa o da direnmenin kaygı düzeyini oldukça arttırdığıdır. Direniş temel olarak 4 tipte karşımıza çıkar:1.Fiziksel duyumlara direnç( Birinin kalbinin daha az atmasını dilemesi)2.Duygulara direnç(Panik ya da kaygı olmamasını dileme)3.Koşullara direnç(Çevresinin farklı olmasını dileme)4.Düşüncelere direnç(Zihninin daha açık olmasını, daha huzurlu olmasını ya da daha az düşünmeyi dileme)Kaygı ile baş etmek isteyen birsinin öncelikle dirençle baş etmeyi öğrenmesi gerekir.Yukarıda bahsedilen 4 direnç alanıyla baş etmek için genel bir strateji ise şunlar olabilir:1.Fiziksel duyumlar: Şu anda ne hissettiğinizi kabul edin. Bunu kabul etmek sonsuza kadar bu histe kalacağınız anlamına gelmiyor, sadece şimdilik anlık duyumlarınızı kabul edin.2.Duygu: Kaygının akıp gitmesini dilemek yerine, eğer yapabiliyorsanız adrenalinin damarlarınızdan aktığını ve sizi enerjiyle doldurduğunu hissetmeye çalışın.( Süper kahramanın aniden enerji yüklemesi yaşaması analojisi de bazen işe yarar.)3.Koşullar: Şu anın olduğu gibi farkına varmaya çalışın, böylece ancak şimdinin koşullarını kabul ettiğimizde geleceği değiştirmek için çalışabileceğinizi görebilirsiniz.4.Düşünceler: Düşüncelerin bir anda gitmesini dilemek yerine, direnmeden ve düşüncelerinizin tamamına inanmadan sadece düşüncelerinizi fark etmeye çalışın.Her ne kadar direnç yıllarca köklenmiş bir alışkanlık haline gelse de bir takım ufak alıştırmaların dirençten kurtulmaya yardım etme olanağı var. Hepimiz bu durumun farkındayız; direnç bununla alakalı kaslarımızı oldukça güçlendirdi. Yine de kaygı bozukluklarıyla baş edebilmek için (özellikle panik bozukluğu) direnmeme çalışmaları en çok ihtiyacımız olan şey.Direnmeme çalışmaları basit bir nefes meditasyonuyla başlayabilir: akıl uçuşmaya başladığında anlık nefesinizin duyumlarına sakince tekrar odaklanmaya çalışın. Daha sonra bedeninizi baştan ayağa tarayın ve kas gruplarını rahatlatın. Bu egzersize başlamadan hemen önce, kaygı/panik ile alakalı “dirençli düşünceler”inizi listeleyin. Beden taramasından sonra, düşünceye direnmeden ya da düşünceye inanmadan bu düşünceleri tekrar etmeyi öğretirim. Bunları yaptıktan sonra nefese odaklanmaya geri dönün ve bir kas grubunu rahatlatın. Tipik olarak bu çalışmayı birçok düşünce ile yaparız. Çalışmanın bitiminde insanlar daha rahatlamış hissederler. Deneysel bir şekilde gösteriyor ki bizi kaygılandıran düşüncelerimiz değil. Tipik olarak kaygıyı arttıran şey düşüncelere duyulan inanç veya dirençtir. Egzersiz boyunca insanlar, düşüncelerine direnmeden ve düşüncelerinin hepsine inanmadan onları fark etmeye çalışırlar. Bu direnmeme çalışması düşünceler üzerine uygulanan bir tür yüzleştirme terapisi gibidir, ki böylece düşünceler daha az kaygı tetikleyicisi olma yolunda olurlar.Orijinal makale için:/www.psychologytoday.com/us/blog/stress-remedy/201809/non-resistance-training-anxiety-disordersJay Winner, M.D.Çeviri:Tuğçe Kızılakça Yazıyı Oku

Uzman: Tuğçe KIZILAKÇA

Yayınlanma: 22.12.2020

hipnoz-ve-hipnoterapi-hakkinda-her-sey

Hipnozun tarihçesi: Hipnozun tarihi oldukça eski dönemlere dayanır. İnsanlar binlerce yıldır, derin trans hallerine girerek zihinlerini değiştirme ve iyileştirme amaçlı çeşitli ritüeller uygulamışlardır. Ancak modern hipnozun tarihi, 18. yüzyıl Avusturya'sında doğan Franz Anton Mesmer ile başlar.Mesmer, "mesmerizm" olarak da bilinen bir teknik geliştirdi. Bu teknikte, hipnotik transa girmek için etkileyici bir ritüel kullanıyordu. Mesmer, demir çubuklar ve renkli camlar gibi nesneler kullanarak, vücuttaki "manyetik akımı" yönlendirdiğini iddia ediyordu.Mesmerizm, sonradan bilim adamlarının dikkatini çekti ve Avrupa'da birçok hipnotik çalışmanın temelini oluşturdu. 19. yüzyılın sonlarında, Paris'teki Salpêtrière hastanesinde Jean-Martin Charcot, hipnozu "histerik nöbetlerin" tedavisinde kullanmaya başladı. Charcot'un öğrencilerinden biri olan Hippolyte Bernheim, hipnozu psikolojik bir fenomen olarak kabul etti ve "telkin" terimini kullanarak hipnozun bilimsel bir açıklamasını yaptı.20. yüzyılın başlarında, hipnoz psikoterapide yaygın bir kullanım alanı buldu. Sigmund Freud, hipnozun bir psikanaliz aracı olarak kullanılmasına yardımcı oldu. Ancak, hipnozun rolü konusunda bazı tartışmalar yaşandı ve hipnoz yerini çeşitli psikoterapi tekniklerine bıraktı.1960'ların sonlarında, hipnoz yeniden popülerlik kazandı ve tedaviye yardımcı olmak için kullanılan bir teknik haline geldi. Hipnoz, birçok psikolojik ve fiziksel rahatsızlıkta etkili bir tedavi yöntemi olarak kabul edilmektedir. Hipnoz nedir? Hipnoz, kişinin zihinsel farkındalığını değiştiren, derin bir trans hali yaratmak için kullanılan bir terapidir. Hipnozun amacı, bilinçaltındaki engelleri aşarak kişinin zihinsel sağlığını iyileştirmektir.Hipnoz, bir hipnoterapist tarafından yönlendirilen rahatlatıcı bir ortamda gerçekleştirilir. Hipnoterapist, kişinin zihinsel farkındalığını değiştirmek için çeşitli yöntemler kullanır, örneğin sakinleştirici müzik, görselleştirme ve telkinler gibi. Bu yöntemler, kişinin derin bir trans haline girmesine yardımcı olabilir.Hipnozun aşamaları: Hipnoz, genellikle aşağıdaki dört aşamadan oluşur:1. İndüksiyon aşaması: Bu aşama, hipnotize edilecek kişinin gevşemesini sağlamak için kullanılır. Kişi, bir hipnoterapistin yönlendirmesiyle, rahat bir pozisyonda oturur veya yatar ve sakinleştirici bir ses tonuyla konuşan hipnoterapistin yönergelerini takip eder.2. Derinleştirme aşaması: İndüksiyon aşamasından sonra, kişinin zihni derinleştirilir. Hipnoterapist, kişinin hayal gücünü kullanarak, onu daha da derin bir transa sokar. Bu aşamada, kişinin farkındalığı azalır ve rahat bir durumda olması sağlanır.3. Tedavi aşaması: Hipnoterapist, kişinin bilinçaltına mesajlar göndererek, tedavi amaçlı hedefleri gerçekleştirmeye yardımcı olur. Bu mesajlar, kişinin kendine güvenini arttırabilir, olumsuz düşüncelerini değiştirebilir ve sağlığına yönelik olumlu davranışlar sergilemesine yardımcı olabilir.4. Çıkış aşaması: Hipnozun son aşaması, kişinin hipnotik trans halinden çıkmasıdır. Hipnoterapist, kişiyi trans halinden çıkarır ve normal bilinç haline dönmesini sağlar. Bu aşamada, kişi uyanık ve dinç hisseder.Hipnozda kullanılan yöntem ve teknikler: Hipnoz, farklı teknikler kullanılarak uygulanabilen bir terapi yöntemidir. İşte hipnozda sıkça kullanılan bazı yöntemler:1. Direkt telkin: Bu yöntemde hipnoterapist, kişiye açık bir şekilde telkinler verir. Örneğin, "Sizi rahatlatacağım" veya "Daha iyi hissedeceksiniz" gibi sözlerle kişiye mesajlar gönderir. Bu mesajlar, kişinin bilinçaltına işlenerek pozitif bir etki yaratır.2. İmajinasyon: İmajinasyon, kişinin hayal gücünü kullanarak hipnozun derinleştirilmesi için kullanılan bir yöntemdir. Hipnoterapist, kişiyi belirli bir senaryoya yönlendirir ve kişi hayalinde bu senaryoyu canlandırır. Örneğin, kişiye güzel bir plajı hayal etmesi söylenebilir. Bu, kişinin zihnini rahatlatarak hipnozun derinleştirilmesine yardımcı olur.3. Nörolingüistik programlama (NLP): NLP, hipnozda kullanılan bir başka tekniktir. Bu yöntemde, kişinin dil kullanımı ve düşünce kalıpları incelenir ve kişiye özel telkinler verilir. Bu telkinler, kişinin kendi kendini yeniden programlamasına yardımcı olabilir.4. Göz hareketleri: Göz hareketleri, hipnozun derinleştirilmesinde kullanılan bir başka tekniktir. Bu yöntemde, kişinin gözleri bir noktaya odaklanır ve hipnoterapist, kişinin gözlerini hareket ettirerek hipnozun derinleştirilmesine yardımcı olur.Hipnozda kullanılan bu yöntemlerin hepsi, kişinin bilinçaltına mesajlar göndererek, olumlu bir etki yaratmayı amaçlar. Hipnoterapist kişinin ihtiyaçlarına göre hangi yöntemi kullanacağını belirler. Hipnoz, farklı tekniklerle uygulanabilir ve hipnoterapistler, kişinin bireysel ihtiyaçlarına göre farklı bir yaklaşım benimseyebilirler. Ancak, genel olarak, hipnozun bu dört aşamasından oluştuğu kabul edilir.Hipnoz hakkında yanlış bilinenler: Hipnoz hakkında birçok yanlış anlaşılmalar ve mitler bulunmaktadır. İşte bazı yaygın hipnoz mitleri ve gerçekler:MİT: Hipnoz, kontrolü kaybetmek anlamına gelir.GERÇEK: Hipnoz, kontrolü kaybetmek anlamına gelmez. Hipnoz sırasında bir kişi her zaman kendisini kontrol edebilir ve hipnoterapistin yönlendirmelerine uymak zorunda değildir.MİT: Hipnoz sadece zayıf ve kolay manipüle edilebilir insanlarda işe yarar.GERÇEK: Hipnoz herkes üzerinde etkili olabilir; ancak herkes hipnoza yatkın değildir. Hipnoza yatkınlık, kişinin hipnoz öncesi algısal ve kişilik özelliklerine bağlı olabilir.MİT: Hipnoz insanları tehlikeli hale getirir.GERÇEK: Hipnoz, insanları tehlikeli hale getirmez. Hipnoz sırasında bir kişi her zaman kontrolünü kaybetmez ve hipnoterapistin yönlendirmelerine uymak zorunda değildir. Ayrıca, hipnoz terapistleri, hipnoz sırasında herhangi bir tehlike durumu yaşanmaması için eğitilmişlerdir.MİT: Hipnoz sadece sahne gösterilerinde kullanılır.GERÇEK: Hipnoz, sahne gösterilerinde kullanıldığı gibi, tıbbi ve terapötik amaçlar için de kullanılır. Hipnoterapi, birçok psikolojik ve fiziksel sorunun tedavisinde kullanılan etkili bir terapidir.MİT: Hipnoz, hatıraları değiştirebilir.GERÇEK: Hipnoz, hatıraları değiştiremez. Hipnoz sırasında bir kişinin anılarına erişmek mümkün olsa da, bu anılar değiştirilemez.Sonuç olarak, hipnoz hakkında birçok yanlış anlaşılma ve mit bulunmaktadır. Hipnozun insanları kontrolsüz hale getirmediği ve tehlikeli olmadığı, herkes üzerinde etkili olabileceği ancak herkesin hipnoza yatkın olmadığı, hipnozun kalıcı etkileri olmadığı ve hipnozun sadece sahne gösterilerinde değil, tıbbi ve terapötik amaçlar için de kullanılabileceği unutulmamalıdır.Hipnoz hangi durumlarda kullanılabilir? Hipnoz, psikolojik problemlerin tedavisi için kullanılabilir. Bu problemler arasında fobiler, kaygı bozuklukları, depresyon ve post travmatik stres bozukluğu gibi durumlar yer alabilir. Hipnoz ayrıca kronik ağrı, uyku bozuklukları ve bağımlılık tedavisi için de kullanılabilir. Birçok araştırma, hipnoterapinin fobiler, kaygı ve kronik ağrı gibi durumlarda etkili olduğunu göstermektedir. Hipnoterapi, psikolojik problemlerin tedavisi için diğer tedavilerle birlikte kullanılabilir ve birçok kişi için etkili bir seçenek olabilir. Yazıyı Oku

Uzman: Sinem ÇİBAŞ KARLIKLI

Yayınlanma: 01.05.2023