Kişinin çevreye, insanlara, ortamlara karşı duyduğu büyük panik, korku, endişe ve utanç hissetme durumudur. Sosyal fobi olan kişi genellikle dışarı çıkmaz, insanlarla iletişim kurmaz – kuramaz, sosyal ortamlardan sıklıkla kaçarlar. Kişi bu ortamlara ya da herhangi biriyle bir ilişki içerisine girerse küçük görülmekten, yargılanmaktan, ayıplanmaktan korkar ve bu yüzden her zaman kaçınma davranışı gösterir. “Kocaman bir odanın içinde tanıdıklarınız, meslektaşlarınız, aile bireylerinizle olduğunuzu düşünün. Sizin üzerinizde hiçbir şekilde kıyafet yok ve size gülüyorlar, sizi ayıplıyorlar, dalga geçiyorlar, küçük görüyorlar. Siz o odadan hemen kaçmak ve gözden kaybolmak istiyorsunuz. Bir daha kimseyi görmemek ve konuşmamak istiyorsunuz. Tekrar ayıplanma korkusu yaşıyorsunuz”. İşte bu öyküde o kişi yerine kendinizi koyun. Nasıl hissettiğinizi ve hissedeceğinizi düşünün. Sosyal fobiye sahip kişiler ortada böyle bir durum yok iken kendi ünlük hayatlarında aynen bu şekilde hissetmektedir.
Sosyal fobi toplumda iki tip olarak görülmektedir. Genellikle yaygın olan toplumsal korkular ve bazı durumları (konuşma yapmak, göz önünde olmak, herkes içinde yemek yemek, vb…) kapsayan olarak ayrılmaktadır. Her hastalıkta olduğu gibi psikolojik rahatsızlıklarında mutlaka altında yatan bir kökeni ve nedeni bulunmaktadır. Sosyal fobinin gelişmesinin altında da birçok bireysel ve toplumsal etken yatmaktadır.
Kalıtsal Durum
Çok sık görülmese de kişinin ailesinde ya da akrabalarında görülen sosyal fobi gelecek nesillere de etki edebilmektedir.
Beyin Kimyasında Bozulma
Aslında birçok psikolojik rahatsızlığın altında yatan etken olan beyin kimyası ve elektronlarında bozulmalar sosyal fobinin de en büyük nedeni olabilmektedir. Vücutta salgılanan ve serotonin denen hormonun vücutta az salgılanması sonucu beyinde yeteri kadar işlenememesine sebep olmaktadır. Bu durum da psikolojik rahatsızlıkların özellikle sosyal fobi oluşumunun nedenini oluşturmaktadır.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu sonucu ortaya çıkması
Yapılan bilimsel araştırmalar ile, travma yaratan bir olay sonrası sosyal fobinin görülebileceği ileri sürülmüştür. Kişi yaşanan olaydan sonra kaçınma davranışında bulunarak kendini sosyal çevreden ve kişilerden uzak tutabilir. Aynı şekilde herhangi bir sosyal davranışın ona travma etkisi yaratan olayı hatırlatacağı için yine kaçınma refleksinde bulunabilir.
Çocukluktan gelen sosyal fobi
Sosyal fobinin oluşmasında en büyük rol bir kişinin çocukken yaşadığı olaylarla, yetiştirilme tarzıyla, büyüdüğü çevre ile oldukça yakından ilgilidir. Bir çocuk küçükken yaşadığı bir olay sonucu kendine güvenini kaybederse ileri yaşlarında sosyal fobi geliştirmesi ihtimali yüksektir. Ailede sürekli hor görülme, dışlanma, aşağılanma, umursamama ya da aşırı korumacılık, sürekli azarlanma, yapılan herhangi bir yanlışta yetersiz hissettirilmesi gibi çocuklarda travma etkisi yaratabilecek durumlar sosyal fobinin en büyük nedenini oluşturmaktadır.
Çevreye, insanlara ve sosyal olan çoğu duruma korku, endişe kaygı ve utanç olarak ortaya çıkan sosyal fobi zihinsel ve psikolojik etki göstermesinin yanı sıra bedensel tepkilere de neden olmaktadır. Sosyal bir durum yaşandığı zaman kişinin psikolojik olarak nefes alamaması, başının dönmesi, midesinin bulanması, çarpıntı, titreme en belirgin belirtiler arasında yerinin almaktadır. bu fiziksel tepkiler yaşanırken kişi zihninden “Beni küçük görecekler”, “Arkamdan ne diyecekler?”, “Utanç verici görünüyorum”, “Benimle dalga geçecekler”, “Bu ortam için çok yetersizim”, “Burada hemen kaçmak gitmek istiyorum” gibi düşünceler zihninde dolanırken bunların belli olmaması için kusursuz ve güçlü görünme çabasına da girerler.
Hangi sosyal ortamların fobi oluşturduğu ve sosyal fobiye sahip kişilerin hangi ortamlarda rahat edemediğini gösteren “Liebowitz Sosyal Fobi Ölçeği” denen bir ölçek bulunmaktadır.
Bu ölçeğe göre:
Toplum içinde yapılan belli başlı her türlü eylem;
Yemek yemek
Telefonla konuşmak
Genel tuvaletleri kullanmak
Küçük grup etkinliklerine katılmak
Eğlenceye gitmek, parti vermek
Alışveriş yapmak
İnsan içinde bulunulan eylem;
Konuşmak yapmak
Birilerinin yanında yazı yazmak, çalışmak
İnsan olan bir odaya ya da ortama girmek
Çok fazla tanımayan kişiyle telefonla görüşmek ya da yüz yüze gelmek
Yetkili biri ile konuşma
Yabancılarla karşılaşma
Düşünce ve görüş ifade etme
Romantik ya da cinsel ilişkiye girmekten kaçınma
Bu ölçekte sıralanan her türlü eylem aslında insan hayatında herkesin farkında olmadan yaptığı ve normal sayabildiği eylemlerdir. Lakin sosyal kaygı bozukluğu yani sosyal fobisi olan bireyler için bu davranışları yapmak, eyleme geçmek çok zordur ve genellikle de eylemi yapmaktan kaçınırlar.
Sosyal olan her türlü durumdan uzaklaşılan bir durum olan sosyal fobi, günlük hayatı oldukça eksi yönde etkilemektedir. Kişi sosyal ortamlardan kaçtığı için, herhangi bir sosyal çevreye sahip değildir. Bu tarz eylemlerden kaçtıkça kendini daha çok yetersizlik hissine gömmekte ve her geçen gün daha da kötüye gidebilmektedir. Aynı zamanda sosyal ortamlardan kaçmak ve yetersizlik hissi kişinin depresyona girmesine ya da panik bozukluk rahatsızlığı ile de tanışmasına büyük bir zemin hazırlar. Kişi sosyal fobi nedeni ile kendini kapattıkça depresyon dediğimiz rahatsızlık baş gösterir ve kişi çıkmaz bir döngünün içine girebilir. Öğrenci ya da çalışan biriyse hem akademik anlamda hem de iş anlamında verimi düşebilir. Bu durum onun daha da yetersiz hissetmesine neden olur. Ayrıca bu durum ilerledikçe kişi de saldırgan davranışlar, aşırı içine kapanma, konuşmama, kendine ya da çevreye zarar verme gibi davranışlar görülebilir. Her şeyden öte sosyal fobinin en zemininde yetersizlik hissi ve kendine güvenmeme yatmaktadır. Bu durumun çözülebilmesi, kişinin kendine karşı neden böyle hissettiğinin kökenine inilebilmesi için mutlaka uzman birinden yardım almak gerekir. Genellikle ilaç ve terapi (konuşmaya dayalı tedavi) ile tedavi edilen sosyal fobi de tedavi süresi 9 ila 12 ay arasında değişmektedir. Her kişinin bu rahatsızlığı geçirme derecesi, nedenleri farklı olduğu için gelen hastalara her daim kişiye özel tedavi uygulanmaktadır. İlaç tedavisi uygulanırken, ilacın ilk kullanımlarında oluşacak yan etkiler panik ve kaygı anında ki hislerle karıştırılabilir. Bu yüzden doktor bunun bilgilendirmesini yapar ve onun verdiği kurallara uymak son derece önem taşır. Bu hastalığın tedavisindeki en önemli etmen bu durumu kabul etmektir. Durum kabul edildiği zaman gösterilen belirtilerin aslında hastalıktan kaynaklandığı anlaşılmış olur ve gelen atak daha sakin atlatılır. Toplumdan alınacak her türlü tepkiye karşı korkmanın aslında sadece kendinize zarar olduğunu unutmamak gerekiyor. Çünkü insan sosyal bir canlıdır. Kendini ne kadar sosyallikten geri çekerse o kadar çok boşluğa düşer. Bunun için sosyal fobisi olan ya da bu durumun kendisinde de olduğunu düşünen kişiler mutlaka vakit kaybetmeden uzman kişiye başvurmalıdır.