Cotard Sendromunun başlangıç aşamasında hastanın zihninde yokluk hissi ve gerçeklerden uzaklaşma gibi düşünceler oluşmaya başlıyor, üzgün görünüyor ve günlük alışkanlıkları değişiyor. Depresyonun ağır seyreden bir türü olan psikotik depresyon ve hastalık hastalığı olarak da bilinen hipokondria görülüyor. Bu aşamada teşhis edilmesi de hayli zor oluyor. İkinci aşamada Cotard Sendromunun en tipik belirtilerinden olan yüksek seviyede yokluk duygusu, kaygı bozukluğu, vücudunu inkar etme, dikkatsizlik, çevredeki kişilerin isteklerine ısrarla karşı koyma yani negativizm gibi belirtiler ortaya çıkıyor. Son yani kronik aşamada ise çok ciddi hezeyanlar ve kronik depresyon görülüyor. Bu aşamada hastayı inandıklarından, düşündüklerinden uzaklaştırmak hayli zor olmaktadır. Bu nihilist hezeyanlar en sık majör depresyon tablolarında görülmektedir. Psikotik özellikli depresyon vakalarında bu tür hezeyanlar değişik şekillerde ve farklı ağırlık derecelerinde ortaya çıkabilir. Neden olan etkenlere bağlı olarak Cotard Sendromunun üç tipi olduğu düşünülüyor. Ele aldığımız depresyonlu tipte kişi genelde yüksek düzeyde kuruntu ve kaygı bozukluğundan, depresyondan ve işitsel halüsinasyonlardan mustarip oluyor. Çoğunlukla depresyon belirtileri varsa tedavide genellikle antidepresanlar, antipsikotikler, duygudurum dengeleyici ilaçlar ya da elektroşok tedavisi uygulanıyor. Cotard Sendromunun gençlerde bipolar bozuklukla, yaşlılarda ise ciddi depresyon ve şizofreni ile bağlantılı olduğu düşünülüyor. Bu nedenle uygulanacak tedavi de duruma göre değişiyor. Tedavi antidepresan ve antipsikotik ilaç tedavisinin birleşimi olabileceği gibi elektroşok uygulaması da olabiliyor.cDepresyonun, Cotard Sendromunun etkenlerinden olabileceği söylenmektedir.
Cotard Sendromu psikiyatride nadir görülen sendromlardandır. İlk kez 1880’de Fransız nörolog Jules Cotard tarafından ortaya atılmış olduğundan bu adla anılır. Beyni ve organlarının olmadığına ve kendisinin ölü olduğuna inanan orta yaşlı bir kadın vaka tanımlanmıştır. Bildirilen ikinci kadın vakada felç geçirdiği için kendisinin ölü olduğunu düşünen hasta, kızlarından kendisini tabuta koyup gömmelerini istemiş ve yaşadığına inanmamaya başlamıştır. Cotard bu durumu ‘delire de negation (yok sayma hezeyanı)’ olarak adlandırmıştır. Cotard Sendromu genel olarak orta yaş ve üzeri (40-60) kadınlarda daha sıktır. Çok nadiren genç erkeklerde de tanımlanmıştır. Ender görülen bu sendrom, dünyada şimdiye kadar yaklaşık 100 kişiyi etkilemiştir. Sendrom, önceden herhangi bir psikiyatrik hastalık öyküsü olmadan aniden başlayabilir. Hastalığın ana teması, bireyin vücudunun belli bir bölümünü veya vücudunun tamamını inkar etmesi ya da bazı organlarının, özellikle de iç organlarının, çürüdüğü ve hatta yok olduğu şeklindeki hezeyanları üzerine kuruludur. Hasta kendini, kendi varlığını inkar edebilir. Hastalardan bazıları vücutlarının bir kısmının bulunmadığını, iç organlarının artık işlevsiz olduklarını söyleyebilirler. Bazıları mide, bağırsaklarının ve diğer organlarının çürüdüğünü bu yüzden yemek yiyemediklerini, yemek yemeye ihtiyaçlarının olmadığını belirtebilirler. Bazı ileri vakalarda hastalar, yakınlarının ve çevresindeki insanların, hatta tüm canlıların öldüğünü, kendisinin de artık yaşamadığını, kıyametin koptuğunu söylerler. Bazıları ölü bir ceset halinde olduklarını, vücutları kesilse dahi kanlarının akmayacağını ileri sürerler. Hasta, dünyanın başına gelen bütün felaketlerden ve kötülüklerden kendisini sorumlu tutabilir. Bazıları ise vücutlarının dünyaya mikrop saçtığını, dünyayı kirlettiklerini dile getirirler. Nihilistik (yokluk, hiçlik) hezeyanlar bazı hastalarda o denli ileri gidebilir ki, kişi ölümü dahi inkar etmeye başlar. Kendisinin artık ölümsüz olduğunu iddia edebilir. Böylece artık ölümsüzlük hezeyanı gelişmiştir. Ancak burada hezeyanın temelinde grandiyözite (büyüklük düşüncesi) yoktur. Aksine kendisini aşırı suçlama vardır. Hasta kendisini ölüme bile layık görmemektedir. Yalnız başına, başka bir psikiyatrik durumun eşlik etmediği Cotard Sendromu vakaları birkaç gün ya da birkaç hafta sürebilir. Spesifik bir tedavisi yoktur, ancak nöroleptiklere (antipsikotik) cevap alınır. Bazı vakalarda EKT (Elektro Konvülsif Tedavi) gerekebilir.
Depresyon, sürekli bir üzüntü ve ilgi kaybına neden olan bir duygu durum bozukluğudur. Depresyon aynı zamanda majör depresif bozukluk veya klinik depresyon olarak da adlandırılır. Depresyon çeşitli duygusal ve fiziksel belirtilere yol açabilir. Depresyonlu kişilerin evde ve işte sorumluluklarını yerine getirme yetenekleri azalmıştır. Günlük aktiviteler yaparken sorun yaşayabilir ve hayat yaşamaya değmez gibi gelebilir. Kişiye depresyon tanısı konulabilmesi için; aynı iki haftalık dönem boyunca, aşağıdaki belirtilerden beşi (ya da daha çoğu) bulunmalı ve önceki işlevsellik düzeyinde bir değişiklik olmalı; bu belirtilerden en az biri ya çökkün duygudurum ya da ilgisini yitirme ya da zevk almamadır.
· Çökkün duygudurum, neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde bulunur ve bu durumu ya kişinin kendisi bildirir ya da bu durum başkalarınca gözlenir.
· Bütün ya da neredeyse bütün etkinliklere karşı ilgide belirgin azalma ya da bunlardan zevk almama durumu, neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde bulunur.
· Kilo vermeye çalışmıyorken çok kilo verme ya da kilo alma ya da neredeyse her gün, yeme isteğinde azalma ya da artma.
· Neredeyse her gün, uykusuzluk çekme ya da aşırı uyuma.
· Neredeyse her gün, psikodevimsel kışkırtma ya da yavaşlama.
· Neredeyse her gün, bitkinlik ya da içsel gücün kalmaması.
· Neredeyse her gün, değersizlik ya da aşırı ya da uygunsuzluk suçluluk duyguları.
· Neredeyse her gün, düşünmekte ya da odaklanmakta güçlük çekme ya da kararsızlık yaşama.
· Yineleyici ölüm düşünceleri, özel eylem tasarlamaksızın yineleyici kendini öldürme düşünceleri ya da kendi öldürme girişimi ya da kendini öldürmek üzere özel bir eylem tasarlama.
Bu belirtiler klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur. Bu dönem, bir maddenin ya da başka bir sağlık durumunun fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamaz. Depresyonu olan bireylerin çoğu ilaç, psikoterapi veya ikisinin birleşimi ile devam eden bir tedavi süreci sonunda iyileşebilirler. Bu tedavi süreci bazı vakalarda uzun sürebilir.