Maruz kaldığımız stres seviyesi ile beslenme şeklimiz ve yediğimiz gıdalar arasında bir ilişki olduğunu daha önce duydunuz mu? Eğer duymadıysanız şaşırabilirsiniz fakat uzmanlar belli besin maddelerinin strese benzeyen bir etkisi olabileceğini söylüyor! Bazı besin maddeleri ise yaşadığımız stresle orantılı olarak vücudumuzdan atılıyor. Ayrıca stresin neden olduğu belli başlı hastalıkların seviyesi beslenme alışkanlıklarımız ile ilişki olarak artıyor ya da azalıyor.
Uzun, yorucu ve stresli bir gün sonunda eve geldiğiniz zaman dışarıdan fast-food söyleyerek günü geçiştirdiğiniz çok zaman olmuştur. Stresli bir şekilde hissetmenin farklı şekillerde kötü beslenme alışkanlıklarına yol açabileceğini biliyoruz. Buna ek olarak stres ile beslenme arasındaki ilişkiye dair çok daha radikal örnekler de var! Fiziksel görünüşü ile ilgili kendisini kötü hisseden bazı bireyler istedikleri bir forma girebilmek için oldukça sağlıksız yaşama ve beslenme alışkanlıklarına sahip olabiliyor. Hatta bu durum öyle bir hal alıyor ki çoğu zaman yeme bozuklukları dediğimiz klinik vakalarla karşılaşabiliyoruz.
Anoreksiya, kısaca kişinin kendisini aç bırakacak derecede az kalori almasıdır. Bulimia ise kişinin tıkınırcasına yemek yedikten sonra tükettiği besinleri kusarak ya da çeşitli kimyasallarla dışarı çıkarmasıdır. Her iki yeme bozukluğunda da bireyler kendi bedenleriyle ilgili memnuniyetsizliklerinden ötürü yoğun bir stres yaşar. Bunu önleyebilmek için de sağlıklı olmayan birtakım yollara başvurur. Bu yeme bozukluğuna sahip bireylerin genelde oldukça mükemmeliyetçi ve kaygılı kişilik özelliklerine sahip olduğunu da belirtelim.
Beslenme alışkanlıklarınızı gözden geçirirken her bir besin grubunu yeterli miktarda tüketip tüketmediğinizi sorgulamalısınız. Eğer dengeli besleniyorsanız karbonhidrat, protein, yağ, vitamin, mineral ve su gibi farklı besin maddelerinden yeterli miktarda tüketiyor olmalısınız. Şayet besin maddelerinden gereğinden fazla ya da az miktarda tüketiyorsanız, bu yanlış besleniyorsunuz anlamına gelir. Beslenme alışkanlıklarının stres ile ilişkili olumsuz sonuçlarını deneyimlememek için dengeli beslenmek yeterli değildir. Bunun yanında yediğiniz besinlerle ilişkili olarak doğru bir egzersiz programı da oluşturmalısınız. Uzmanlara danışarak tüm bu gereksinimleri doğru bir şekilde yerine getirebilirsiniz.
Vücudunuzun ağırlığını ve fiziksel görünüşünüzü sağlıklı bir hale getirmek, bir dereceye kadar istenilen bir şeydir. Fakat beslenme alışkanlıklarına ve dış görünüşe gereğinden fazla vurgu yapmak sağlıksız sonuçlara da neden olabilir. Tıbbi olarak sağlıklı kiloda olan bazı bireyler medya ve popüler kitapların etkisinde kalarak kendi görünüşleriyle ilgili gerçekçi olmayan bazı kanılara sahip olabilir.
Şayet bireyler bu gibi kanallardan edindikleri yanlış bilgiler doğrultusunda harekete geçerlerse kendileri için sağlıklı olmayan beslenme programlarına uyabilirler. En nihayetinde bu durumun onları kötü bir noktaya getirdiğini fark ettiklerinde de yüksek miktarda stres yaşayabilirler. Böylece bireyler aşılması zor bir kısır döngüye girmiş olurlar. Bu noktada sağlıklı bir birey olma yolunda ilerlerken edindiğimiz yanlış bilgilerin de birer stres kaynağı olabileceğini görmüş olduk. O halde bu programların kendi ruhsal ve fiziksel durumumuza özel bir şekilde uzmanlar tarafından hazırlanması gerektiği de ortaya çıkmış oldu.
Bazı besin maddelerini tüketmenin strese benzeyen bir etki ürettiğine değinmiştik. Bu maddelere sahte stres kaynakları ya da sempatomimetikler adı verilir. Bu besin maddeleri sempatik sinir sisteminin uyarım şeklini taklit eder. Kafein içeren kahve, çay, çikolata ve kola gibi besinler sempatomimetiklere örnek olarak verilebilir. Ayrıca teobromin ve teofilin içeren çaylar ve nikotin içeren tütün ürünleri de aynı kategoride değerlendirilebilir. Bu besin maddeleri metabolizma hızını artırarak kişinin alarm durumuna geçmesine neden olur. Böylece kalp atış hızı ve kan basıncının artmasına yol açan stres hormonları salgılanmaya başlar. Bunun yanında sempatomimetikler sinir sistemini olduğundan daha fazla tepkisel bir hale getirdiği için maruz kaldığımız bir stres kaynağının vücudumuzda stres tepkisine yol açma ihtimali de artar.
Stres ile ilişkili olan başka bir besin maddesi ise vitaminlerdir. Stres ile mücadele esnasında gerekli bir stres hormonu olan kortizolün salgılanması için bazı vitaminlere ihtiyaç vardır. Eğer uzun bir süredir stresli isek vücudumuza aldığımız vitaminler, kortizol gibi hormonların salgılanmasına harcandığı için tükenir. Özellikle de B ve C vitaminleri bu durumdan oldukça fazla etkilenir. Daha da önemlisi bu vitaminlerdeki bir eksiklik kaygı, depresyon, uykusuzluk, mide bulantısı ve kas zayıflığı gibi çeşitli fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklara sebep olur. Ayrıca bu vitaminler vücudumuzda yeteri kadar bulunmazsa gerekli hormonların salgılanması ile ilgili problemler çıkacağı için stres ile etkili bir şekilde başa çıkamayabiliriz. Böylece yeni bir kısır döngüye daha girmiş oluruz. Peki böylesine önemli vitaminleri vücudumuza almak için hangi besinleri tüketmeliyiz? B vitamini için tahıl ürünleri, yeşil yapraklı bitkiler, balık ve karaciğer gibi besinleri önerebiliriz. C vitamini için de turunçgiller, lahana, domates ve patates gibi kolayca ulaşabileceğimiz yiyecekleri tavsiye edebiliriz.
Vücudumuz için gerekli besin maddelerinin bağırsaklarımızdan emilerek kana karıştığını, fazlalık olanların ise atıldığını hatırlayalım. Stres vücudumuz için oldukça önemli kalsiyum, potasyum, magnezyum, çinko gibi vitaminlerin bağırsaklardaki emilimini engelleyerek bu vitaminlerin boşaltımını artırır. Bu durum özellikle kemik erimesi gibi rahatsızlıklardan korunmaya çalışan kişiler için önemli bir sorundur. Çünkü kemik erimesi, kemiklerdeki kalsiyum eksikliği ile ilişkilidir. Kalsiyum açısından yeterli beslenme, düzenli egzersiz yapma ve uzmanlardan stres yönetimi için gerekli becerileri edinip bunları erken bir yaştan itibaren uygulamaya başlama kemik erimesinden korunmanın en etkili yollarıdır.
Stresin besinlerle ilişkisinde öne çıkan diğer madde de şekerdir. Kısa bir zamanda büyük miktarda şeker sindirmek ya da öğünde gerekli besin maddelerini almayıp sadece şeker tüketmek bazı kişilerde kan şekerinin düşmesine yani hipoglisemiye neden olabilir. Bunun yanında hipoglisemi ile beraber ortaya çıkan bazı fizyolojik ve psikolojik sorunlar olabilir. Örneğin kaygı bozuklukları, baş ağrısı, baş dönmesi ve titreme bunlardan bazılarıdır.
Burada vurgulamamız gereken bir besin maddesi de tuzdur. Uzmanlara göre günlük tüketilmesi gereken tuz miktarı 5 gramdır. Tuzun sodyum ve klor iyonlarından oluştuğunu biliyoruz. 5 gram tuzun içinde yaklaşık 2 gram sodyum vardır. Bu da demek oluyor ki günlük en fazla 2 gram sodyum tüketebiliriz. Eğer bu önerilere uymaz ve gereğinden fazla tüketirsek sodyum sindirimi kısa vadede vücuttaki sıvıların dışarıya verilmesine engel olarak kan basıncını yükseltebilir. Kan basıncının yükselmesi de kişinin genel uyarılmışlık halini artırarak normal şartlara göre daha fazla ve uzun süre stres yaşamasına yol açabilir.
O halde öğünlerimizde her besin maddesinden yeterli ve dengeli bir şekilde tüketmeli ve dış görünüşümüzle ilgili gerçekçi bir bakış açısına sahip olmalıyız. Kafein içeren kahve, çay, çikolata ve kola gibi ürünleri sınırlı bir şekilde tüketmeli, tütün ürünleri ve alkolden kaçınmalıyız. Şeker, un ve tuz alımını kontrollü bir şekilde yapmalıyız. Son olarak özellikle yoğun stres altında olduğumuz dönemlerde B ve C vitaminleri başta olmak üzere vücudumuza vitamin takviyesi yapabiliriz. En önemlisi de sağlığımızla ilgili daha etkili ve kişisel önerilere ulaşabilmek için uzmanlara danışarak adım atmalıyız.