Günlük yaşantımızda maruz kaldığımız stres kaynaklarının vücudumuzda meydana getirdiği fizyolojik değişimler ve hormonlar hakkında bilgi sahibi olmak stresli bir durum karşısında yaşadığımız değişimlerle ilgili farkındalığımızı artırması bakımından önemlidir. Öyle ki herhangi bir stres kaynağı zihnimiz tarafından algılandıktan sonra beynimiz tarafından yorumlanır. En nihayetinde de beynimiz, vücudumuzun diğer kısımlarına stres kaynağı ile nasıl daha etkili bir şekilde başa çıkabileceğine dair birtakım talimatlar verir. Söz konusu talimatlarda öne çıkan kısım, ara beyin bölgemize ait hipotalamus ve onun harekete geçirdiği en önemli yapılardan birisi olan endokrin sistemimizdir.
Endokrin sistemimiz, hormonları üreten salgı bezlerimizin bulunduğu yapıdır. Hormonlar, dolaşım sistemimiz aracılığıyla vücudumuzdaki farklı yerlere giderek dokularımızın işleyişini etkiler. Endokrin sistemimiz,
- Hipofiz bezi
- Tiroid ve paratiroid bezi
- Böbrek üstü (adrenal) bezleri
- Pankreas,
- Yumurtalık ve testisler,
- Epifiz bezi,
- Timüs bezi gibi pek çok yapıyı içinde barındırır.
Böbrek üstü bezlerimizin dış tabakasında böbrek üstü bezi korteksimiz bulunur. Böbrek üstü bezi korteksimiz kimyasal olarak steroid moleküllerinden sayılan glukokortikoidlerin yanında mineralokortikoidleri de salgılar. En temelde her iki salgı da vücudumuzda düzenleyici bir rol üstlenmektedir. Nitekim glukokortikoidler glikoz metabolizmamızı düzenlerken mineralokortikoidler ise vücudumuzdaki sodyum ve potasyum arasındaki dengenin korunmasında rol oynar. Peki bu görevi nasıl yürütürler? Elbette gerekli hormonları salgılayarak.
Mineralokortikoidler arasında stres tepkisinde rol oynayan en önemli hormonlardan biri ise aldosterondur. Aldosteron da tıpkı kortizol hormonu gibi stresli bir durumla mücadele etmeye karar verdiğimiz esnada bizi harekete geçmemiz için hazırlar. Aldosteron hormonunun en temel görevi kan basıncını artırmaktır. Böylece besinler ve oksijen molekülleri, gerekli ihtiyaçları karşılamak üzere vücudumuzdaki diğer bölgelere taşınır.
Buraya kadar olan kısımda stresli bir durumla karşılaştığımız esnada böbrek üstü bezi korteksimizin verdiği tepkiyi görmüş olduk. Şimdi de böbrek üstü bezimizin iç kısmına bakalım. Bu bölgeye adrenal medulla adı verilmektedir. Adrenal medulladan hepimize tanıdık gelen bir hormon olarak adrenalin ve noradrenalin salgılanmaktadır. Bu hormonlar stresli bir durumla mücadele etmeye hazırlanan vücudumuzda, pek çok uzun süreli değişime sebep olur. Biraz da bu değişimlere göz atalım:
- Kalp atış hızı artar
- Bazal metabolizma hızı artar
- Kalpten dışarıya pompalanan kanın basıncı artar
- Kalpteki atardamarların genişliği artar
- Bronş tüpleri genleşir
- Oksijen tüketiminde artış meydana gelir
- Kaslarımızda bulunan kan damarları daralmaya başlar.
Stresle ilişkili bir tepki esnasında tiroid bezimizden salgılanan tiroksin hormonunun da vücudumuzdaki fizyolojik değişimlerle ilgili pek çok işlevi vardır. Tiroksin hormonu salgılandığında;
- Bazal metabolizma hızı artar
- Serbest yağ asitlerinin sayısı artar
- Glikoz moleküllerinin yapımı artar
- Sindirim sistemimizde hareketlilik artışı meydana gelir ki çoğunlukla bu durum ishal ile sonuçlanır
- Soluk alıp verme sayısı artar
- Kalp atış hızı artar
- Kan basıncı artar
- Yorgunluk hissi azalır
- Kaygı seviyesi artar
Tüm bunlara ek olarak hipofiz bezimiz de stresli bir durumda vücudumuzun geçirdiği adaptasyon sürecinde önemli bir rol oynamaktadır. Hipofiz bezinden stres tepkisiyle ilişkili olarak salgılanan en önemli iki hormon vazopresin ve oksitosindir. Vazopresin, böbreklerimizde daha fazla su tutabilmemize olanak sağlar. Böylece idrar üretimimizde azalma meydana gelir.
Oksitosin ise kan damarlarımızın duvarlarında belli ölçüde bir daralmaya neden olur. Stres ile yüksek kan basıncı arasında kurduğumuz ilişkiyi hatırlayın! Belki de bu hormonların görevleri ile beraber düşündüğünüzde kan basıncımızın artması daha anlamlı gelecektir.
Bu noktada dikkat etmemiz gereken daha önemli bir konu, kalbimizin de stresten oldukça etkilenen bir organ olmasıdır. Nitekim stresli bir durumla karşılaştığımızda ve bunu stresli olarak algıladığımızda kalbimiz normalde olandan çok daha güçlü bir şekilde kasılır ve daha fazla kan pompalamaya başlar. Ayrıca serum kolesterol ve serbest yağ asitlerinin miktarı da artar. Bu artış kalbi besleyen atardamarların tıkanmasına ve bu atardamarlara yeterli miktarda kan gitmediği için de kalbin bir bölümünün fonksiyonunu kaybetmesine yol açabilir. Burada hatırlatmalıyız ki, bazı olağanüstü durumlarda yüksek seviyede ve uzun süre strese maruz kalmak da kalbin durmasına ve dolayısıyla ölüme yol açabilir. Böylesine olumsuz sonuçlara sebebiyet veren stresi ve etkilerini azaltabilmek için öncelikle uzmanlara danışmanın önemli olduğunu vurgulamalıyız.
Yapılan araştırmalar kadınlar ve erkeklerin stresle farklı şekillerde başa çıkmaya daha yatkın olduğunu gösteriyor. Peki bu nasıl mümkün olabiliyor? Stresli bir durum karşısında erkeklerin verdiği tepki daha çok savaş ya da kaç tepkisi, kadınların verdiği tepki ise yardım etme ve dostça davranma tepkisi çerçevesinde şekilleniyor. Kadın ve erkeklerin tepkilerinde gösterdiği bu farklılığın sebeplerinden biri de hormon seviyelerindeki farklılıklar! Özellikle de testosteron, oksitosin ve östrojen hormonları burada karşımıza çıkıyor. Stresli bir durumla karşılaştıklarında daha önce bahsettiğimiz kortizol hormonunun seviyesi kadın ve erkeklerde benzer seviyelerde salgılanıyor iken ani bir stres esnasında testosteron hormonu erkeklerde hızla artıyor. Testosteron hormonundaki artış ise savaşmak ve direnç göstermek ile ilişkili! Diğer taraftan kadınlarda ise durum daha farklı. Kadınlar stresli bir durumla karşılaştıklarında erkeklere göre daha yüksek miktarlarda oksitosin ve östrojen hormonu salgılıyor. Bu hormonlar ise duygusal olarak rahatlama ile ilişkili! Agresif bir şekilde tepki vermek yerine kadınlar stresli bir durumla karşılaştıklarında, diğer kişilerle olan ilişkilerini artırıyor ve erkeklere oranla daha fazla sosyal destek arıyor. Yine de cinsiyet farklılıklarının bilinçli kişilerde böylesine farklı tepkilere yol açmadığını da unutmayalım. Gerekli bilinci kazanabilmek için de bizi doğru bilgiyle buluşturacak uzmanlardan psikolojik destek almayı unutmayalım.