Stres vücudumuzun beklenmeyen bir duruma karşı verdiği tepkidir. Dolayısıyla stres; stres kaynağı, stres tepkisi ve gerilimin bir araya gelmesi ile meydana gelir. Stres kaynağı, stres tepkisine neden olabilecek potansiyelde farklı türdeki günlük olaylardır.
Stresli bir durumla karşılaştığımızda vücudumuz her bir zaman aralığında farklı tepkiler verir. Örneğin bir doğum günü partisine gittiğinizi fakat sosyal anksiyetenizin olduğunu düşünün. Böyle bir durumda vücudunuz öncelikle alarm durumuna geçecektir. Alarm durumu, algılarınızın potansiyel stres kaynaklarını bilinçli olarak fark etmesi sonucu vücudunuzun buna karşı gösterdiği fiziksel tepkilerdir. Daha sonra vücudunuz bu stres kaynağına karşı bir adaptasyon geliştirmeye çalışacaktır. İşte buna da vücudun stres kaynağına karşı direnç gösterme aşaması diyebiliriz. Şayet stres kaynağına uzun süre maruz kalırsanız vücudun adaptasyon için kullandığı enerji bir süre sonra yeterli gelmemeye başlayacaktır. Nihayetinde bu aşamaların sizi getirdiği nokta psikolojik problemlerin yanı sıra koroner kalp hastalıklarından ülsere kadar pek çok farklı tıbbi hastalıkların meydana gelmesi olacaktır. O halde daha kötü sonuçlara sebebiyet vermemesi için hem günlük hayatımızda baş etmemiz gereken stres kaynaklarını bilmeli ve buna göre bireysel müdahale yöntemlerimizi geliştirmeliyiz hem de stresin yanında var olan ya da olası psikolojik problemlerimizle daha etkin baş edebilmek için uzmanlardan psikolojik destek almayı ihmal etmemeliyiz.
Günlük hayatımızda pek çok farklı bağlamda ve pek çok farklı türde stres kaynaklarına maruz kalabiliyoruz. Örneğin stresi tetikleyen çevresel etkenlere örnek verecek olursak yoğun gürültülü ortamlarda ya da aşırı sıcak veya soğuk yerlerde uzun süre kalmak diyebiliriz. Diğer taraftan depresyonda olmak veya benlik saygımızı zedeleyecek herhangi bir ortamda bulunmak da stresin psikolojik tetikleyicilerinden. Bunun yanında işsizlik veya sevdiğimiz birinin ölümü gibi olayları da stres kaynağı olması bakımından içinde yaşadığımız topluma ve sosyolojik sebeplere dayandırabiliriz.
Peki hayatımızın bu denli içinde bulunan stresin vücudumuza etkileri nelerdir? Öncelikle stresin genel etkilerinden bahsedelim. Bunlar yorgunluk, sinirlilik, gece geç saatlere kadar ayakta kalmak ve uyuyamamak gibi aslında pek çoğumuzun yaşadığı olaylardır. Buna ek olarak stresin baş ağrısı, mide bulantısı, kas gerilmesi, diş gıcırdatma, cinsel dürtülerdeki değişim gibi pek çok fiziksel etkilerinin olduğunu da burada vurgulamalıyız. Ayrıca psikolojik açıdan stresin etkilerine baktığımızda da özellikle sinir ve kaygı hissi ile beraber aşırı üzgün ve depresif ruh halini görmekteyiz. Bu bağlamda ciddi bir motivasyon eksikliği ile gelen ağlama hissini de stresin psikolojik etkilerinden sadece birkaçı olarak sayabiliriz.
Bununla birlikte fizyolojik olarak da vücudumuz belli bir stres kaynağı ile karşılaştığında alarm durumuna geçtiği aşamada fark etseniz de etmeseniz de adaptasyon sağlayabilmek ve hayatta kalma şansını artırabilmek için pek çok sistemi harekete geçirir. Örneğin direnç gösterme aşamasında mücadele için kendisine gerekli olan enerjiyi sağlayabilme adına depolanmış halde bulunan yağ ve şekeri kana karıştırır. Buna ek olarak solunum sistemini daha etkin kullanabilmek için solunumu daha fazla oksijen tüketimine imkan tanıyacak sayıya getirir. Dolaşım sisteminden de bu noktada söz edilmelidir. Öyle ki stresli bir durumla karşılaştığınızda çoğu zaman kan basıncınızın birden attığını fark etmişsinizdir. Kalp atış hızıyla paralel olarak artan bir başka bölüm de kas gerilimidir. Nitekim adaptasyon esnasında olası bir fiziksel güç gerektiren aktivitenin varlığı gerekli olduğunda kasların daha etkin çalışması sağlanır. Sindirim sistemimiz ise normalde olduğundan çok daha yavaş çalışmaya başlar. Algılarımızın da etkili bir şekilde çalışabilmesi için duyumlarımızın gücü artar ve göz bebeklerimiz de aynı oranda büyür. Tüm bu değişimler bir stres kaynağı ile karşılaşan vücudun bu stres kaynağı ile mücadele etmeye karar verdiği noktada devreye girer. İşte buna Walter Cannon “savaş veya kaç tepkisi” adını vermiştir.
Fakat bu noktada unutmamamız gereken çok önemli bir şey bulunmaktadır. O da tüm bu olumsuz sonuçları yaşamak zorunda olmayışımız. Özgür ve bilinçli varlıklar olarak kendimizi kontrol edebilmeyi ve davranışlarımızı her türden stresli durum karşısında ayarlayabilmeyi öğrenebiliriz. Hatırlayın! Stres kaynağını stres tepkisine neden olabilecek potansiyel durumlar şeklinde tanımlamıştık. Burada potansiyel kısmına vurgu yapmamızın sebebi her stres kaynağının ne olursa olsun stres tepkisine yol açması gibi bir durumun söz konusu olmayışıdır. Psikolojik destek alıp davranışlarımızı kontrol edebilmeyi öğrenmek günlük hayatta karşılaştığımız olayları, daha az stresli bir bakış açısıyla algılamamızı sağlayacaktır. Bu da yaşam kalitemizi artırmanın yanında bizi hem psikolojik hem tıbbi anlamda daha sağlıklı bireyler yapacaktır.
Örneğin işten çıkartılan Ezgi ve Burcu’nun aynı olay karşısında sergilediği tutumu ve bakış açılarını ele alalım. Ezgi’nin yaşadığı bu olayı tam bir felaket olarak algıladığını düşünelim. Verdiği tepkiler muhtemelen şöyle olurdu: “Aileme ne diyeceğim, onların yüzüne nasıl bakarım, kiramı nasıl ödeyeceğim, sağlık sigortam da yok, ya hasta olursam ne yapacağım?” Burcu’nun ise bu olayı daha kolay atlatılabilir, herkesin başına gelebilecek türden bir durum olarak algıladığını düşünelim. Bu durumda Burcu’nun tepkisinin de şöyle olacağını düşünebiliriz: “İşten kovulmam gerçekten hoş bir durum değil, fakat hayatımın sonuna kadar çalışmak istediğim bir yer zaten değildi. Yaşadığım bu olay bana yapmaktan daha çok keyif alabileceğim bir iş bulma konusunda güç verdi. Artık ne olursa olsun daha çok çalışacağım. Bir işe ihtiyacım olduğunu biliyorum. O halde bir an önce beni mutlu edecek kariyer fırsatlarını değerlendirmeliyim.”
Stres kaynağını, psikolojik uyarılmaya sebep olabilen potansiyel olaylar şeklinde tanımlamıştık. Gördüğünüz üzere, Burcu da Ezgi de aynı olayı yaşamış ve aynı stres kaynağına maruz kalmış olmalarına rağmen verdikleri tepkiler birbirinden oldukça farklıdır. Bu durumda Ezgi başına gelen olayı stresli bir durum olarak algıladığı için yalnızca o stres yaşamıştır. Bu da Ezgi’nin olumsuz anlamda psikolojik olarak uyarılmasına sebep olmuştur. En nihayetinde de Ezgi hem psikolojik hem fiziksel anlamda bir gerilim yaşamıştır. Burcu ise bu durumu, hayatının sonraki aşamalarında daha güzel imkanlara kavuşabilmesi için bir fırsat olarak algılamıştır. Dolayısıyla olaylara farklı açılardan bakabilme ve düşüncelerini kontrol edebilme becerisi sayesinde strese neden olabilecek bu durumun hayatını olumsuz olarak etkilemesine izin vermemiştir. Bizler de kendi hayatlarımızda sıkça karşılaştığımız stres kaynaklarına tıpkı Burcu’nun baktığı gibi bakabilmeyi öğrenebiliriz. Bu da bizim davranışlarımızı olumlu yönde etkileyerek hayatımızın kalitesini artıracaktır. Verdiğimiz örnekte de görüldüğü üzere olayları algılayışlarımızdaki farklılıklar düşüncelerimizi oluşturmaktadır. Davranışlarımızı da düşüncelerimiz çerçevesinde şekillendirdiğimiz için bu noktada algılarımızın sağlıklı bir birey olma yolundaki önemi ortaya çıkmaktadır. O halde hem fiziksel hem psikolojik olarak hayat tatminimizi artırabilmek ve yaşantılarımızı sağlıklı düşünebilme ve sağlıklı davranabilme çerçevesinde inşa edebilmek için uzmanlardan düşüncelerimizi ve davranışlarımızı eğitecek becerileri öğrenebiliriz.